31 Mart 2013 Pazar

Doğu'dan Uzakta

0 yorum

Adam şehrinden, ülkesinden ve sevdiği bağlılık duyduğu arkadaşlarından, üniversite çağında ayrı düşmüş veya düşürülmüş bir kişi. 
"Önce ülken sana karşı belli taahhütleri yerine getirecek. Orada tüm haklara sahip bir yurttaş olarak görüleceksin, baskıya, ayrımcılığa hak etmediğin mahrumiyetlere maruz kalmayacaksın. Ülken ve yöneticileri sana bunları sağlamak zorunda, yoksa sen de onlara hiçbir şey borçlu olmazsın. Ne toprağa bağlılık, ne bayrağa saygı. Başın dik yaşayabildiğin ülkeye her şeyini verirsin, her şeyi, hatta hayatını bile feda edersin; ama başın yerde yaşamak zorunda kaldığın ülkeye hiçbir şey vermezsin. İster doğduğun ülke, ister seni kabul eden ülke söz konusu olsun. Yüce gönüllülük yüce gönüllülüğü, umursamazlık da umursamazlığı ve aşağılama da aşağılamayı doğurur. Özgür varlıkların anayasası böyledir ve ben de başka anayasa tanımıyorum.
Kısacası, kendi isteğimle ya da hemen hemen kendi isteğimle giden ben oldum." (sayfa 62)
Adam gidişini, "doğduğu topraklara" ziyaretinde bu şekilde açıklıyor.

Adam'ın ziyaretinin kaynağı, zamanla araları açılan Murad'ın vefatı... Murad'ın Adam'ı son kez görmek istediği Murad'ın eşi Tania tarafından Adam'a iletilir. Adam ilk uçakla ülkesine dönüş yapar. Özenle kaçındığı anıları kendisine görünmeye başlar. Ülkeye girişini Adam şu sözlerle not düşmüştür:
"Gümrüğü geçiyorum, pasaportumu uzatıyorum, geri alıyorum ve terk edilmiş çocuksu bakışlarımı kalabalığın üzerinde gezdirerek dışarı çıkıyorum. Hiç kimse yok. Kimse bana seslenmiyor, kimse beni beklemiyor. Kimse beni tanımıyor. Hayalet bir arkadaşla buluşmak için geldim buraya ve daha şimdiden kendim bir hayalet oluverdim."(sayfa 20)
Olayların gelişmesiyle her dine mensup arkadaşlarını tekrar ülkede bir araya getirmek fikri şekillenmeye başlamıştır. Bu fikir Tania'dan gelmesine rağmen, Adam zamanla bu fikri iyice benimsemiştir ve tüm arkadaş grubunu bir araya getirmek niyetindedir. Bunun için herkese ulaşmak ister ve arkadaşlarının anıları kaleminden not defterine düşmektedir.

Amin Maalouf bu şaheserinde de kimlik üzerine, göçmenlik üzerine eğilmiş. Şaheser çözümlemeler ve kaçışlarla iyice kendisine çekmektedir! Bu kitap ders kitabı olmalı! Savaşlar toplumdan ziyade kişileri nasıl etkiliyor ve bu savaş kimin savaşı soruları üzerine de cevaplar arıyor! Ancak Amin Maalouf, cevaplardan çok savaşların kişiler üzerindeki etkileri ve sonuçlarıyla ilgili. Not aldığım o kadar çok sayfası var ki!

Kitap Yapı Kredi Yayınları'ndan Kasım 2012'de ilk baskısını yapmış. Çeviri Ali Berktay'a ait.


YKY Resmi Sitesi
KitapYurdu.Com

13 Mart 2013 Çarşamba

Amat

0 yorum

İhsan Oktay Anar'dan bir mükemmel kitap, bir şaheser daha! İhsan Oktay Anar'ın fikir denizinde, ahşaptan bir gemiye yüklü fırtına, kan ve bilinmezlikle; gerçekçi bir masal ile, masalsı gerçekleri anlatıyor! Gerçekle masalın bu raksında varlık ve zaman üzerinde kalem mürekkebini bırakıyor!

Bu kitapla birlikte, İhsan Oktay Anar'ın okumadığım kitabı kalmamış oldu! Amat bir gemi.; kah sisin ortasında kalan, kah düşman gemileriyle karşılaşıyor. Ancak gemidekiler zamanla Amat'ın sıradan bir gemi olmadığının farkına varıyorlar.

Belirtmeden geçemeyeceğim, Amat kelimesinin anlamını kitabın içinde bulabilirsiniz. TDK'nin resmi sitesi sonuç vermeyecektir.

İhsan Oktay Anar'ın kitaplarında varlık üzerine yoğunlaşması malumunuz.

Her kitabında varlığın bir başka boyutu üzerine eğilmiştir:
"Fisagorculara göre zamanın sonsuz olmasının yegâne yolu onun döngüsel olmasıydı. Risâlede bu bahsi izah etmek için şöyle bir örnek verilmişti: Söz gelimi Amr, belli bir tarihte doğup zamanla büyüdüğü vakit Zeyd ile arkadaş olduktan sonra, arkadaşına ihanet ederek onun tarafından öldürüldüğünde, zaman döngüsel olduğu için tekrar doğacak, yine Zeyd ile karşılaşacak yine ona ihanet edecek ve yine öldürülüp yine doğacaktı. Bu döngü sonsuza kadar sürecekti. İşte, zaman döngüsel olduğu için sadece geçmişi değil, geleceği hatırlamak da mümkündü. Kısacası hatırlama ile kehanet aynı şeydi. Öte yandan, filozof Aristâtalis gözler nasıl ki ışığı ve kulaklar da sesi algılıyorsa, hafızanın da zamanı algıladığını ileri sürmüştü. Müridinin yazdıklarına bakılırsa, İbni Parmen de hafızanın, tıpkı göz ve kulak gibi bir duyu organı olduğunu söyler görünüyordu. Bununla birlikte hafıza geçmişi ve geleceği algılamaktaydı. Ancak bu filozof, geçmişin ve geleceğin olmadığını söyleyerek Fisagorculardan ayrılıyordu. Mesela, 'Bir dedem var idi,' dendiğinde bundan, dedenin artık var olmadığı, 'Bir oğlum olacak,' dendiğinde ise oğlun henüz var olmadığı sonucu çıkıyordu. Öyleyse var olduğu söylenen herhangi bir şey geçmişte ve gelecekte olamazdı. 'Her ne kadar uzakta olsalar da zihinde şimdi bulunan şeylere bir bak' diyen İbni Parmen'e göre, 'şimdi çocuk olduğunu' ve 'şimdi ihtiyar olduğunu' hatırlayan, dolayısıyla 'algılayan' biri yanılmaktaydı. O, aynı zamanda hem çocuk hem de ihtiyar olamazdı. Ne çocuk ne de ihtiyar olan biri de, ezelî ve ebedî bir 'şimdi' içinde yaşıyor demekti. İşte bu yüzden o kişinin ölümsüz olduğunu kabul etmemiz gerekiyordu." (Sayfa 117)
 Amat eserinde, İhsan Oktay Anar mitolojiye olan hakimiyetini bir kere daha göstermiştir!

Bu kitabı üzerien anlatılabilecek, konuşalabilecek o kadar çok şey var ki! Ancak ben bunları bir şişenin içine koyup denize bırakmak taraftarıyım. Çünkü söyleyeceklerimin hepsi İhsan Oktay Anar'ın denizinde çoktan ortaya çıkmıştır!

Kitabın sonlarını nefessiz okudum. Amat'a ne oldu? İhsan Oktay Anar, kıvrak sonlarına bir yenisini daha eklemiş! İhsan Oktay Anar kitaplarıyla ilgili şimdiki hedefim, tüm kitaplarını inceleyerek okumak. Zira kendisine ait hangi fikir tohumunu nereye gömdüğünü bulmam lazım!

Bendeki nüsha Kocaeli Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ne ait olup, İletişim Yayınları'ndan 2010 tarihli sekizinci baskısı. Kitabın ilk baskısı 2005 yılındadır.



İletişim Yayınları Resmi Sayfası
Kitapyurdu.com

6 Mart 2013 Çarşamba

Kitab-ül Hiyel

0 yorum
İhsan Oktay Anar'ın bir başka mükemmel eseri! İhsan Oktay Anar bizi bu kitabında pastel renkli dünyasında mucitlerin hayatlarına bir yolculuğa davet ediyor! Kendi çizimleriyle de bezmiş olduğu bu şaheseri dişli çarklar arasında budasyom patlamaları vaat ediyor!

Yâfes Çelebi'nin hiyel(mekanik) merakıyla başlıyan bir serüven! Yâfes Çelebi'den sonra, onun uyguladığı kuvvetle çalışmaya başlayan çark, aynı evde iki kuşak daha döndürüyor. Yâfes Çelebi mekaniğe yatkın ve de meraklı bir kişi. Demirci çıraklığıyla başlayan ticaret hayatında ilk icadı bir makas-kılıç oluyor! Bu icadı onun demirciler çarşısından atılmasına sebep oluyor! Yâfes Çelebi'nin ustasının konuyla ilgili sözleri:
"Diğerleri senin yeteneğini görüp korktular. Çünkü gediğin elinden alınmasaydı onların bu ticareti yürütmeleri zor olacaktı. Yaptığın kılınç, onların bütün müşterilerini ellerinden alır, üstelik bunun arkası da gelir. Ama ben bambaşka bir sebepten ötürü onların kararına katılıyorum: Ustaların kılınç yapmak için saatlerce ve günlerce dövdükleri demir neden serttir, bilir misin? O, insan oğluna hemen boyun eğmez, çünkü onların, kendisiyle işleyecekleri suçları bilir. Bu yüzden de ortak olacağı günahların bedelini ateşte dövülürken peşinen öder. Zalimlerin kolları kendi erişilmez isteklerine göre çok kısadır. Tutkularının büyüklüğü onları böylece sakat kıldığından, bizim kılınç dediğimiz koltuk değneğini kullanırlar. İcad ettiğin silah işte onların tutkularını büyütecek ve zulümlerini arttıracak. Sen onların kollarını uzattın. Oysa kılınçlar yeterince uzun değil miydi?" (Sayfa 14)
Yâsef Çelebi'nin makas kılıncı.

Yâsef Çelebi'nin ustası Zekeriya Efendi işte böyle öğütlüyor. Ancak buna rağmen Yâsef Çelebi'nin mekanik aşkı dinmiyor. Aksine körükleniyor. Çizimlere döktüğü icatlar İmparatorluk Hiyel Nazırı Uzun İhsan Efendi tarafından kabul görmüyor. Sonunda doğrudan padişahın huzuruna çıkartmak adına "tahtelbahir"i icat ediyor! Lakin bu onun hayatını değiştirecek bir karardır.

Yâsef Çelebi'den sonra hiyel ilmini, onun azat ettiği eski kölesi "kara" namlı Calûd devam ettiriyor. Calûd'un iktidara olan meraki belki de doğuştandır ki daha köle pazarında kendini gösteriyormiştir. Calûd efendisinden sonra tüm dünyayı ele geçirmek planları peşinde koşmaya başlamıştır ki bu da onun kendi sonunu hazırlayışına delalettir. Calûd bir zaman sonra yardımcı arayışına girer. Son yardımcısı, yetim olan Üzeyir Bey'dir ki çocukluktan ergenliğe kadar hiyel ilmini Kara Calûd'dan öğrenmiştir. Ayrıca Kara Calûd o kadar çok eziyet etmiştir ki, Üzeyir kendi benliğini unutup Calûd'un aşıladığı benliği yaşamaya başlamıştır.

Uzun İhsan Efendi'den:
"Önce bir yıldız gördüğünü sandı. Oysa bu sadece bir noktaydı. Böylece kör olmadığını ve her şeyi gördüğünü anladı. Çünkü gördüğü noktanın olmaması, bütün gözlerin kör olması demekti." (Sayfa 148)
Nokta üzerine:
"Arapçada noktasız ha ile yazılan tahayyül, becerikli olmak, maharet göstermek, hiyle yapmak, hiyel ilmiyle uğraşmak, hiylekâr ve hiyelkâr olmak gibi anlamlara geliyordu. Noktalı hı ile yazılan tahayyül ise hayal etmek, imgelemek anlamına geliyordu." (Sayfa 149)
İhsan Oktay Anar yine mükemmel bir şaheser ortaya koymuş!

Kitabın İletişim Yayınları'ndan 2011 yılındaki 22. baskını Kocaeli Üniversitesi Kütüphanesi'ndeki kopyasını okudum.


İletişim Yayınları Resmi Sayfası
KitapYurdu.Com

Beyaz Zambaklar Ülkesinde

0 yorum

Muhteşem bir eser! Mutlaka okunması ve okutulması gereken kitaplardan. Kapağında da belirtmişler; Mustafa Kemal'in Türk milletinden okumasını istediği kitap diye!

Okuyun!

Grigory Petrov kalkınan bir ülkenin mükemmel bir tablosunu çizip bizlere aktarmış. Dili sade ve gayet rahat anlaşılır. Bir halkın yeniden yükselişi için gerekli olan ve en temel uygulamaları anlatmış. Fin düşünür ve önderlerinden Snelman anılarıyla bezeli!

Grigory Petrov, bu kitabıyla yeni bir bakış açısı kazandırıyor! Üstelik Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptıklarıyla karşılaştırmalı olarak okursanız bambaşka bir bakışa daha sahip oluyorsunuz. 

"Kurtçuklar gibi önemsiz ve kişisel dertlerinizin çamurları içinde kıvranmayın. Bunun yerine devletin temellerinin yenileştirilmesini ve ulusun bundan sonra alacağı eğitimin biçimlerini düşünün! Tarih bazı ulusların, bazı devletlerin acıklı sonuçlarını yazdığı gibi, diğer bazı devletlerin ve ulusların gelişme ve ilerlemelerini yazmak için de parlak sayfalar açmaktadır."(sayfa 15)
"Tarih, halk kitlelerinin bir hayvan sürüsü veya çalışkan bir karınca yuvası konumundan çıkarılarak, akla uygun ve mutlu bir hayat yaratan milyonlarca sanatçıya çevirmenin çarelerini, devlet hayatının nasıl güçlendirileceğini, halk kitlelerinin nasıl eğitileceğini gösteren bir bilimdir."(sayfa 16)
 Grigory Petrov Snelman'dan aktarıyor:
"Finlandiya, her zaman Rusya ve İsveç tarafından işgal edilme tehlikesi karşısındadır. Güçlü ve açgözlü komşularına karşı durabilmesi için kültür bakımından onlardan yüksek olması gerekir." (sayfa 35)
Grigory Petrov kitabında; Türkler tarafından da sevilen futbol için ayrı bir bölüm açmıştır.

Kitap hakkında bir kitap daha yazılabilir! Basit anlatımlı o kadar çok bilgi var ki içinde! Bazı kütüphaneler bu kitabı dünya klasiği olarak kabul etmektedir ki etmemek de el değil gibi görünüyor!

Kendime notlardan birisi de şudur ki; düşünmeyi bırakıp diğer fikirleri dinlemeyi de unutmuşuz! Dinlemeyip, fikirlerimizi salt savunma içine girmişiz!

Bendeki kitap, Tutku Yayınevi'nden, A. Göke Bozkurt çevirisiyle Ocak 2013 baskılıdır.



Tutku Yayınevi
KitapYurdu.Com
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.