27 Kasım 2017 Pazartesi

Metro 2033

0 yorum
Metro 2033, nükleer savaş sonrasında Moskova'da geçen bir tür kıyamet sonrası romanı. Dmitry Glukhovsky'nin eseri. Bilim-kurgu öğeleri ile psikolojik etmenleri çok güzel harmanlayarak ortaya koyuyor. 3 kitaplık bir serinin ilk kitabı.

Metro 2033
Metro 2034
Metro 2035

Dmitry Glukhovsky, kitabında, dehşet dengesi, uluslararası politika vesaire ile ilgilenmiyor. İnsan ve toplumu irdeliyor. Bunun çevresine de çok ilginç bir hikaye kuruyor.

Fantastik mi bilim-kurgu mu arasında gidip gelen bir atmosferi var. Radyasyonun evrim zincirine etkisi ne olur bilinmiyor. Bu nedenle iki tür arasındaki ince çizgide yol alıyor. Bu da kitabı daha da ilginç kılıyor.

Nükleer savaş sonrası insanlar metroya iniyor. Yeryüzünü hiç görmemiş nesiller gelmeye başlıyor. Diğer yandan metronun kendi bilinmezliği, tünellerin karanlık olması okuyucuyu klostrofobik bir romanın içine sokuyor. Bu korkunun ve bilinmezliğin ortasında insan türünün kararları, birbirine olan şüpheciliği ve birbirbirine olan ihtiyacı muhteşem bir şekilde irdelenmiş.

İnsanoğlunun metroya inmesinin sebebi yine insanoğlunun kendisi. Bu çelişkinin tam ortasında yolunu (tünelini) bulmaya çalışan insan türü ve savaşla birlikte ortaya çıkan bilinmez yeni türlerden saklanma çabası harika bir kitap ortaya çıkartmış. İnsan neye inanacak, kime güvenecek? Burada olmasının sebebi de birbaşka insan iken...
"Ben Suharevskaya'nın aile mezarlığına dönüştürülmesine karşıyım, doğrusu yaşanacak bir yer de değil.Ayrıca, arkadaşının cansız vücudunu oraya götürsek bile, cenaze törenini yapacak birini bulmak zor. Bedenin burada mı yoksa istasyonda mı olması bu kadar önemli mi? Ölümsüz ruhu çoktan yaratıcısının yanına uçmuşken. Ya da inanca göre, bir başka bedende yerini bulmuşken? Bütün dinler bu noktada aynı ölçüde yanıldıkları halde." (sayfa 140-141)
Kitap WDCh istasyonunda başlıyor. Artyom adında bir genç ile birlikte bakıyoruz metroya. Birgün istanyona Hunter adında biri geliyor ve Artyom'un hayatı değişiyor. Tüm istasyonu katetmesi gerekiyor.

Kitabı okurken kitapta geçen yerleri internette araştırdığında çok daha ilginç bir hale bürünüyor kitap. Bunların olması gerçekten de o kadar uzak değil ya da o kadar yakın değil.
Ölümün kaçınılmaz olduğunu herkes bilir. Metroda ölüm, gündelik olaylardan sayılırdı ama yine de insan kendisine hiçbir şey olmayacağına, kurşunların birbaşkasına isabet edeceğine, hastalıktan korunacağına inanıyordu. Ve ihtiyarlık henüz o kadar uzaktaydı ki, Artyom gibi birinin bunu düşünmesine bile gerek yoktu. İnsan, devamlı kendi ölümünü düşünerek yaşayamazdı ki. En iyisi bunu unutmaktı, yine de birinin kafasına bu düşünceler musallat olursa, o zaman pes etmemesi, zehirli tohumlarıyla hayatını cehenneme çevirmemesi için, onları hemen kafasndan söküp atması gerekiyordu. Günün birinde öleceğini düşünmemelidi, yoksa aklını kaçrabilirdi. İnsanı tek şey çıldırmaktan kurtalarabilirdi: Bilmemek. (sayfa 248)
İnsanı insan yapan nedir? Peki insan türünü insan yapan nedir? Dünya'yı istila etmeyi nasıl uygun bulduk ve bunun suçlusu kim? Geri dönüşü olmayan noktaya eriştiğimize inanıyor tüm beyinler artık. Metronun karanlık tünellerinde insan en çok neyden ve neden korkar? En kötüsünü görmüş bir insanlık türü neden hala korkar? En korktuğu şey nedir? Doğa üstü yaratıklar mı yoksa doğa üstü yaratıklara sebep olmak mı? Yoksa insan kendinden korkar da her şeyi başkalarına mı atar?
İnsan türünün kendi türüne güvenmemesi ve kendi türünden de hariç yaşayamaması kadar tezat bir tutarsızlık yoktur doğada.

Savaşın sorumlusu kim? Başkalarının toprağına saldıran mı kendi toprağını koruyan mı? Peki bu toprak nasıl bir insan türüne ait olabilir?

Dimitry Glukhosky bir bilim-kurgu fantastik maceradan çok bir insanlığın aynası kitabını yazmış. Klasik yazar atalarından yakaladığı esintileri günümüze uyarlamış.

Peki insan nedir?
İnsanlar ona göre karmaşık bir makineydi; önce gıda ürünlerini yok eden sonra da bok üreten bir makine... (sayfa 294) 
Ayrıca kitaba dayandırılarak üretilen bir bilgisayar oyunu da mevcut meraklısına.

Bendeki kitap Panama Yayıncılık'tan Haziran 2017 tarihli üçüncü baskısı.
Çeviren ise Deniz  Banoğlu.

Kitap:
Panama Yayıncılık
İdefix
Kitapyurdu

22 Ekim 2017 Pazar

Cinayetler Oteli

0 yorum
Bertram Oteli, Londra'da eski yüzünü kaybetmemiş bir oteldir. Eski dokusunu ve kimliğini kaybetmemiş bir otel görünümündedir. Kanın dökülmesinde otelin rolü nedir?

Kitapta iki adet öykü bulunmaktadır. Biri, kitaba adını veren Cinayetler Oteli, diğeri ise Greenshow'un Deliliği

İkisi de Poirot öyküsü değil. Öncelikle bunu belirtmeliyim. Agatha Christie'nin Poirot esintileri var ancak ben Poirot öyküleri daha çok seviyorum. Hep bi' yerden gelecekmiş hissindeydim, ama gelmedi.

Bertram Oteli'nde bir kişi öldürülür. Gerçek hedef kimdi? Agatha Cristie bu kitabında tüm ipuçlarını verdiğinde öyküyü kesip katilin kim olduğunu bize soruyor sonra da kaldığı yerden devam ediyor.

Greenshow'un Deliliği, Greenshow adında bir kişi, zengin olduğu dönemde ilginç bir bina yaptırır ve bu esnada iflas eder. Ev çocuklarından birisine kalır. Olaylar gelişir.

Poirot'yu özletiyor ancak yine de kendini okutuyor.

Bertram Oteli'nin atmosferi sizi haftasonu için başka bir diyara götürebilir.

Bendeki kitap Altın Kitaplar'dan Gönül Suveren çevirisiyle.

Kitap:
Altın Kitaplar




Kitapyurdu.com
İdefix.com

15 Ekim 2017 Pazar

Böyle Buyurdu Zerdüşt

0 yorum
Nietzsche'nin belki de en meşhur kitabı.

Kitap Nietzsche'nin, Zerdüşt'ü konuşturarak oluşturduğu felsefesidir. Bu kitabın en iddialı ve büyük cümlesi:
"Öldü bütün tanrılar, Üstüninsan'ın yaşamasını istiyoruz artık."
Zerdüşt Üstüninsan'ı hedefliyor, arzusu onu bulmak. Ancak tanrı öldü, ama yaşasın yeni tanrı(?)

Üzgünüm, hayal kırıklığına uğrattı kitap beni. Burada ölen dogmatik düşüncedir ama Zerdüşt'ün Üstüninsan'ının kimi fikirleri ve davranışları da dogmatiktir. Ya da bana öyle gelmiştir. İşte olay burada patlak vermektedir.

Kitap boyunca Üstüninsan'ın meziyetleri mi yoksa Zerdüşt'ün kendi meziyetleri mi aktarılmıştır? İç içe geçmişlik her zaman mevcut.
Pek çok asker görüyorum: pek çok savaşçı görebilsem keşke!"Üniforma" diyorlar giydiklerine: bari üniformanın gizlediği üni-form olmasa! (sayfa 50)
Nietzsche'nin topluma, tepkisiydi belki de bu kitap. Diğer bir konu da tümdengelmesi. Bir bakıma toplum insanları oluşturur, insanlar toplumu oluşturmaz algısı kuvvetli. Bu hisle beraber bolca yalnızlık mevcut. Bunu açıkça da dile getiriyor zaten.
Ey Zerdüşt, sen o gelmesi gerekenin gölgesi gibi gideceksin: böyle buyruk vereceksin, sen, buyruk vere vere önde gideceksin. (sayfa 141) 
Zerdüşt, aslında bir peygamberdir. Peki Nietzsche'nin Zerdüşt'ü kimin peygamberi? Üstüninsan'ın mı? Nietzsche'nin mi? Peygamber varsa bunun bir de tanrısı olmalı. Üstüninsan mı?

Tanrı öldü, yaşasın yeni tanrı. Mı?

Bendeki kitap Cem Yayınları'ndan 1984 baskısı ile birlikte Turan Oflazoğlu'nun harika çevirisi.


1 Ekim 2017 Pazar

Otel Pasifik

0 yorum
Çok zamandır çizgi-roman okumamıştım. Otel Pasifik buna iyi geldi.

Joel Rose ve Amos Poe'nun kaleminden, Tayyar Özkan'ın çizgilerinden çıkan bu kitap bir katliamla başlıyor. Todd Buckner otele gelir. 17 ölüme ve bir yaralanmanın sebebidir. Polis Vietnam Sonrası Sendromu olarak nitelendirir olayı.

Don Cooper bu cevapla yetinmez. Olayı irdelemeye başlar. İzleri takip ettikçe ortaya kanlı olaylar dizisi çıkmaya başlar.

Kitaba başladığınız gibi sonu bir anda geliyor. Elden düşürmek istemiyorsunuz çünkü bu ölümlerin sebebini merak ediyorsunuz.

Çizimler de harika olunca bir anda kendinizi kan damlalarını takip ederken buluyorsunuz.

Kitap Arkabahçe Çizgi Roman'da Sinan Ural çevirisiyle bizlere ulaşıyor.

Arkabahçe
İdefix
Kitapyurdu

Otostopçunun Galaksi Rehberi

0 yorum
Douglas Adams'ın kitap serisi. Arthur Dent ve Ford Perfect'in hayatı aslında. Hayat dediğimiz, ya birileri otoyol yapacak diye son buluyorsa?

İlk kitap işte böyle başlıyor. Öncelikle seriyi tamamlamak için sabır gerekli. Zira Douglas Adams bolca yan hikayelerle süslüyor kitaplarını. Böyle olunca uçsuz bucaksız bir galaksi sizi bekliyor. O sabrı göstermek gerek. Kimi zaman yorucu olabiliyor. Ancak Adams, büyük betimlemeler yerine bu metodu tercih etmiş.

Kitabı okurken Douglas Adams'ın yazdığından şüphe edebilirsiniz. Belki de Ford Perfect yazmıştır bütün kitabı. Üslup Perfect'in üslubuna çok uyuyor. Ancak ben anlatım bir kitap değil. Tamamen o anlatım bir kitap.

Hele ki ilk kitaptan sonra acaba bu olayları kim anlatıyor diye düşünmeye başladım.

Otostopçunun Galaksi Rehberi, galakside, galaksilerarasında gezinen otostopçular için bir seyahat rehberi.

Dünya için yazılmış cümle ise hayli ilginç.

Çoğunlukla zararsız.


İdefix.com
Kitapyurdu.com

26 Mayıs 2017 Cuma

Süperpoze

0 yorum
9. Kocaeli Kitap Fuarı'ndan edindiğim kitap. Bir anda ortaya çıkıverdi benim için. David Walton ile tanıştığım kitap oldu.

Bir Kuantum Romanı:
Süperpoze

Kuantum atomaltı boyutlardan makroya taşınsaydı ne olurdu? Her yanımızın olasılık dalgalarıyla dalgalandığını düşünün. Hangi yol kararlı olacaktı? Aynı zaman dilimi içinde birden fazla kendinizden olsaydı? Kimdiniz siz?

Ya bir cinayet işlenmiş olsaydı? Kim işlemiş olurdu? Olasılığınız ile yüzyüze gelseydiniz? Siz kimdiniz?

Bilimkurgu ile polisiyeyi birlikte işleyen bir kitap. Zamanınızı bir anda kaplıyor. Kitabı kapattıktan sonra kendi olasılıklarınızı düşünmeye başlıyorsunuz.
"Hafıza her şey demek değildir," dedim. "Zaten sürekli unutup duruyoruz., bu kendimiz olmadığız anlamına gelmiyor." (sayfa 283)
Bendeki kitap April Yayıncılık'tan Ekim 2016 tarihlidir. Çeviri, Kıvanç Güney'e aittir.

23 Nisan 2017 Pazar

Albayım Beni Nezahat İle Evlendir

1 yorum
İlhami Algör'ün kitabı.

Yazarından bağımsız hikaye kahramanı olmak isteyenin hikayesi anlatılıyor. Öncesinde Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku okunmalı.

Bağımlı mıyız bağımsız mı? Olasılıklarımız nelerdir? Sonraki adımımızı Ustamızdan bağımsız atabiliyor muyuz?

Karşıdan karşıya geçerken kaç milyon olasılık vardır? Ya bilge Kuş'u ararken? Bulduğumuz cevaplar istediğimiz cevaplar mıdır? İstemediğimiz cevapları mı arıyoruz? Aradığımız cevaplar hem bulmayı umut ettiklerimiz mi? Bulduğumuz ya umduğumuz değilse?

Kitap bir cevaptan çok sorular... Tabi bakılan pencere de çok önemli bunun için.

İlhami Algör'ün kendine has olan dili, bir kahraman'ın kahraman olma ve veyahut veya olamama çabası.

Nezahat, kahramanımızın peşinde olduğu kadın... Ya da peşinde olduğu kadınların adı Nezahat. Belki de tüm kadınların ismi Nezahat.
"Önce kitabın kalınlılığı ile ilgili konuşmamız gerekiyor usta," dedim kediyi yok sayarak, "ince kitap ucuz oluyor, ucuz kitap dağıtımcının ilgisini çekmiyor. Dağıtımcılar ellerinde daha kalın şeyler tutmak istiyorlar. Ayrıca ince kitaplar elden ele dolaşarak okunduğundan daha az satıyor." (sayfa 28)

Kitap ilerledikçe, kahramanın çevresindeki hayat ile kahraman arasındaki ilişki de değişiyor. Usta belki de Büyük Kardeş'tir, belki de küçük kardeş.

Kitabın içerinde olmadık anlarda desenler çıkıyor. Seda Mit'e ait ki hiç beklemiyordum. Kitabı daha da ilginç kılıyor.
"Siz de mi hikaye kahramanı mısınız?"
"Herkes bir hikayenin kahramanıdır," dedi.
"Ne demek," dedim, "herkes bir ve aynı hikayenin kahramanı mıdır yoksa herkes kendine göre ayrı bir hikayenin kahramanı mıdır? Eğer, hikaye bir ve aynı ise tek tek, ayrı ayrı kahraman olma şansı kalmıyor gibi görünüyor. Yok eğer herkes ayrı bir hikayenin kahramanı ise, o zaman kim usta olacak?" (sayfa 68)
Belki ustasının belki hikayesinin peşinde koşan bir kahraman. Nezahat'e ulaşacak mı?

Bendeki kitap İletişim Yayınları'ndan, 2016 yılında çıkan 4. baskısı.

Kitap:
İletişim Yayınları
kitapyurdu.com
idefix.com



15 Mart 2017 Çarşamba

Zeplin

0 yorum
Karin Tidbeck kitabı ki ilk defa okuduğum bir yazar. Beklediğimden çok iyi çıktı. Kitaba ulaşmam ise biraz daha ilginç. Kendi okuma listem her zaman hazırdır ancak diğer mecralarda yayınlanan listelere olabildiğince bakmaya çalışırım ki kaçırdığım bi' şey var mı? Son zamanlarda kaçırdığım çok şey olmaya başladığını da bu şekilde farkettim. Kıssadan hisse: Hazırlanmış okuma listelerine bakın, değerlidir.


Karin Tidbeck'in özgeçmişini okuyunca kitaba önyargılı yaklaşmıştım. Yazarlık eğitimi vs...

Okunması gereken bir yazar şayet bu türü seviyorsanız. Spekülatif kurgu. Kafkaesk fantazya...

Kitabın içindekileri aşağıdaki gibi gösterebilirim:
1) Önsöz-Elizabeth Hand
2) Beatrice...Sayfa 8
3) Ove Lindström İçin Bazı Mektuplar...Sayfa 16
4) Bayan Nyberg ve Ben...Sayfa 24
5) Rebecka...Sayfa 28
6) Herr Cederberg...Sayfa 34
7) Arvid Pekon Kim?...Sayfa 38
8) Brita'nın Tatil Köyü...Sayfa 46
9) Rengeyiği Dağı...Sayfa 55
10) Norveç Böğürtleni Reçeli...Sayfa 71
11) Pyret...Sayfa 75
12) Agusta Prima...Sayfa 86
13) Teyzeler...Sayfa 94
14) Jagannath...Sayfa 100
15) Son Söz: Başkalaşan Dünyalar...Sayfa 111
16) Teşekkür...Sayfa 114
17) Dipnotlar...Sayfa 115

Kitap 13 öykünün etrafında, içinde, dışında gezmektedir.

Beatrice bir zeplinin adıdır. Doktor Franz Miller'in bu zepline aşık olmuştur. Matbaacı asistanı Anna Goldber ile karşılaşınca Franz Miller'in hayatı daha da ilginçleşecektir.

Ove Lindström İçin Bağzı Mektuplar; Ove Lindström'ün çocuğu tarafından yazılmaktadır. Mektupların yazılma tarihi Bay Lindström'ün ölümünden sonrasına tekabül etmektedir.

Bayan Nyberg ve Ben; bu iki kişi arasında tuhaf bitkiler varlığını sürdürmektedir...

Rebecka intihara meyillidir. Başından geçenlere bakılacak olursa bu onun suçu da olmayabilir. Rebecka bir zaman sonra, kendisine yardım eden arkadaşıyla tuhaf bir sona ulaşacaktır.

Herr Cederberg yabanarılarını pek tanımamaktadır yahut yabanarısının ta kendisidir?

Arvid Pekon Kim? Devlet kurumlarına gelen telefonlardan sorumlu bir operatör. Arvid Pekon'un hayatı Yurttaş 3426'nın telefonuyla değişecektir.

Brita'nın Tatil Köyü'ne 32 yaşında başka insanları aramak konusunda beceriksiz bir akraba gelir...Yazmak için...

Rengeyiği Dağı Sara'nın büyük-büyükannesinin gelinliğini giyip kaybolduğu dağdır. Dağ vittra'ya aittir.

Norveç Böğürtleni Reçeli'ni çok sever. Onu bir konserve kutusunda yaptı. Onu sevmek için yaptı.

Pyret doğadaki diğer memelilerle yakınlaşmayı çok sever. Özünde iyilik mi vardır, kötülük mü?

Agusta Prima zamanı kavramak ister. Zaman onun kaldırabileceği bir kavram mıdır?

Teyzeler'in kutsal bir görevi vardı: genişlemek.

Jogannath ulu anne ile Rak'ın öyküsü.

Bir anda elinizden kayıp giden zamanla tuhaf diyarlara aktığınız bir damar. Zamanın hangi mekanında olacağınızı kestirmek çok. Bunların arasındaysa geriye ne kalıyor?

Bendeki kitap Aylak Kitap'tan Tülin Er çevirisiyle Haziran 2014 baskısının elektronik hali.

e-Kitap:
Idefix.com
Dr.com.tr
Calibro E-Mağaza

Kitap:
Idefix.com
Dr.com.tr
Kitapyurdu.com
Babil.com


12 Mart 2017 Pazar

Müptezeller

0 yorum
Emrah Serbes kitabı. Yine gölgede kalmışları anlatıyor. İflah olmaz bir hayatın ilerleyişini okuyoruz.

Bakır'ın hayatı. Bakır'ın sürüklenişi, Bakır'ın yokluğu... Bakır'ın belki de hiç olmamış hayatı. Hiç mi toplayamazdı acaba? Kendi kendine mi bu hale geldi çevre mi bu hale getirdi onu?

Soyismi Arslan. Ama kükreyemiyor Bakır. Çığlığı hep içinde boğuluyor.

Bakır Arslan'ın hayatını anlatıyor Emrah Serbes.

Kitabın başlangıcı ile bitişi arasında çok bir süre yok. Kitap bittikten sonra hayata küfretmemek de elde değil. Biriktirdiklerimiz nedir bu hayat için?

Babam gülümsemeye çalışırken birden durdu, yine ağlamaya başladı. Elimi omzuna attım, azgın dalgaların kayalıklara attığı iki sandaldık o anda, "Üzülme baba," dedim, ""alt tarafı bir beton parçası ya. Çalışır ederiz, yine alırız. Ben de çalışırım bundan sonra, söz, alırız bir ev daha."

"Ona üzülmüyorum ki ben," dedi babam. "Her ay evin taksidini ödedik de ne oldu. Bak, uçup gitti eliminzden balın gibi. Keşke seni ağlatmasaydık çocukken. Keşke sana o akülü arabayı alsaydık." (sayfa 60))

Emrah Serbes Müptezeller, İletişim Yayınları'ndan 2016 yılında. Okuduğum ise birinci baskısı.

Kitap:
İletişim Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr

26 Şubat 2017 Pazar

Başka Zaman Kütüphaneleri

0 yorum
Zoran Zivkovic ile tanıştığım kitabı. Akıcı bir dile sahip. Fantastik olayların aslında o kadar uzak olmadığını anlatıyor. Zoran Zivkovic keşke daha önce tanışsaydım dediğim yazarların içerisine girdi bile.
Kütüphanelerin bir şekilde canlı olduğunu içten içe tüm kitapseverler düşünüyormuş gibi gelirdi bana. Zivkovic de benim için bunun ispatı niteliğindedir.

Kütüphanelerin olgun sessizliği içinde hem merak uyandıran hem de insanı ürküten bir çekiciliği vardır.

Zoran Zivkovic bize altı farklı kütüphaneyi anlatıyor.
Bunlar sırasıyla:
1) Sanal Kütüphane
2) Ev Kütüphanesi
3) Gece Kütüphanesi
4) Cehennem Kütüphanesi
5) En Küçük Kütüphane
6) Soylu Kütüphane

Kütüphanelere bakışınızı renklendirecek öyküler bunlar. Bir pazar gününüzde elinizde kahvenizle rahatlıkla bitirebileceğiniz hikayeler. Tabi sonrasında kütüphaneye gitme isteğinizi bastırmanız gerekecek.

Kitapları her zaman çok sevmişimdir ve yeterli bir kütüphanenin nasıl olması gerektiğini, nerelere sahip olması gerektiğini düşünmüşümdür. Kütüphane, bildiğiniz üzere, kitapların evi anlamındadır.
Peki hangi kitapların evi? Her tür kitaba ayrı bir ev mi olmalıdır? Yoksa bu ev tüm kitaplara mı kucak açmalıdır? Ayrıca dünyadaki gelmiş geçmiş tüm kitaplara nasıl sahip olabilir? (Bu soruları sadece ben sormuyormuşum. Bu kitap ile bunu görmüş oldum. Sanal Kütüphane'ye bakınız.)
Bunları düşünürken aklıma da hep kitapların çoğulluğundan mütevellit Yığın Paradoksu gelir.
Yığın Paradoksu kısaca bir kum yığının kaç tane kum taneciğinden oluşacağını sorgular. Örneğin 1 milyon kum taneciği bir kum yığını ise, bir tane kum taneciğini alırsak geriye dokuz yüz doksan dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz tane kum taneciği kalır. Bu kum yığını olmamış mı olur?

Kütüphane için de bunu düşünürüm. İki kitap da kelime anlamınca çoğul olmasından dolayı kütüphaneye sahip olmalıdır. Ancak tek kitabın neden bir kütüphaneye sahip olmaması lazım? (Burada da En Küçük Kütüphane'ye bir göz atınız.)

İlk hikaye Sanal Kütüphane: Bir yazar, istemediği bir e-posta alır ve işler o zaman çetrefilleşir.
İkinci hikaye Ev Kütüphanesi: İşe gitmek üzere evden çıkan bir adam posta kutusunu kontrol eder ve oraya nasıl sokulduğunu anlamlandıramadığı bir kitap görür. Her posta kutusunu açtığında ise yeni bir cilt görecektir.
Ayrıca kitapların çok yer kapladıkları da bilinen bir gerçektir. Bu yasayı tersine işletemezsiniz.Kitaplara ne kadar çok yer verirseniz verin, Asla yetinmezler. Önce duvarları ve ardında da adım attıkları her yeri işgal etmeye başlarlar. Kitaplarun işgalinden nasibini almayacak tek köşe evin tavanlarıdır. Yeni kitaplar eve gelmeyi sürdüürürler ve siz tek bir eski kitabı bile atma fikrine tahammül edemezsiniz. Bir de bu arada, yavaş yavaş ve hiç çaktırmadan yeni ciltler kendilerinden öncekileri iterler. Aynı buzullar gibi. (sayfa 35~36-Ev Kütüphanesi)
Üçüncü hikaye Gece Kütüphanesi: Dünyadaki bütün yaşamış ve yaşayan insanların biyografileri bu kütüphanededir! Ayrıca gayet nesneldir!
Dördüncü hikaye ise Cehennem Kütüphanesi: Kitap okumayı herkes çok sevmez. Kitap okumak onlar için bir ceza mıdır? Kiminin cenneti kiminin cehennemi olur?
Beşinci hikaye En Küçük Kütüphane hakkındadır. Bu kütüphaneden geçen kitaplar bir daha görülmekte midir?
Altıncı ve son hikaye ise daha bir ilginçtir. Soylu Bir Kütüphane'de kendine yer bulmaya çalışan bir kitap hakkındadır ve bu kitap karton ciltlidir. Ne kadar da saygısızca!

Bendeki kitap Zepros Yayınları'ndan 2015 Haziran tarihli, Cumhur Orancı çevirisiyle ilk baskısıdır.

Kitap:
Zepros Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr


 
Copyright © Kitaplık
S.Y.