25 Ağustos 2018 Cumartesi

Deşifre Deha

0 yorum
Mai Jia adlı bir Çinli yazar ile tanıştım. Sırf meraktan başladığım bir kitap idi. Başladığıma pişman etti. Başta Doğu'nun üslubunu hissettirmişti. Sonradan beklediğimden çok uzak bir noktaya ulaştı kitap. Hayal kırıklığı olarak nitelemekten geri durmayacağım.

Çinli yazar hakkında güzel eleştiriler mevcut ancak benim gördüğüm Batılı harekete yaklaşmak adına bir üslup geliştirmiş. Bu da benim hiç hoşuma gitmedi.

Rong Jinzhen'in hayatını anlatan bir kitap. Muhteşem bir zekaya sahip yarı otistik bir kişilik Çin'in X Ülkesiyle olan savaşında kriptolog olarak gizli göreve alınıyor. Kitabı okurken Rainman'den başlayan benzerlikler John Nash'e uzanıyor. Oradan da Alan Turing'e selam veriyor. Öyle ki Rainman'den hatırlayacağınız kürdan sayma mevzusu Rong Jinzhen'de karınca saymaya dönüşüyor. Alan Turing'in çabaları, notları defterleri ile John Nash'in takıntılı halleri Rong Jinzhen'de tekrar hayat buluyor. Bir Çinli süperzeka romanı okumak isteyenler için birebir olan bir eser... Benzerlikler o kadar arttıkça okuma zevki de kalmıyor. Haliyle gizli düşmanların isimleri yok.

Üslup böyle bir kişinin var olduğunu ifade ediyor. Belli ki Çin, dünyaya açılmak için yeni yolları araştırmaya başlamış durumda. Bu da Batı tarzı hızlı tüketim romanlarının hedeflenmesiyle başlanmış.

Okumak, benim için bir zaman kaybı oldu maalesef. En azından dil bakımından bir özgünlük olsaydı o da mutlu edecekti. Özgün olmayan bir konu, özgün olmayan bir dil, aidiyetsiz bir roman.

Rong Jinzhen'in ve babasının tuhafkafatası yapısına da oldukça eğiliyor. Bu meyli de anlayamadım. Zeka ile kafatası yapısı arasında belli ki bir ilişki kurmuş Mai Jia...

Rong Jinzhen sonunda, defterini çaldırdığı için akıl sağlığını kaybetmiştir.

Dahası kitapta imla hataları da göze vurdukça, kitabı bir kenera bırakma isteğiniz daha da kabaracaktır. Başladığım kitabı bitirmek zaruriyeti hissedenlerdenseniz, sizi zorlu bir süreç bekliyor.

21 Ağustos 2018 Salı

Masumiyet Müzesi

0 yorum
İronik bir isim vermiş Orhan Pamuk kitabına. Beklediğimden iyi çıktı kitap. Üslubunun belirgin özelliklerini bu kitaba yansıtmış. Dönemin siyasi kargaşasının üzerinden geçmiş, insanlar üzerine gelen yansımalarını atlamış. Ancak Kemal Ben'in (kitabın baş karakteri) bu ortamdan korktuğunu ya da endişe duyduğunu biliyoruz. Ancak şu da bir gerçek ki Kemal Bey takıntılı bir biçimden Füsun'un peşinden koşmaktadır. (Esas kızımız) Bu körlük de belki de etraftan etkilenmesini önlemiştir.

Orhan Pamuk bu kitapta çevredeki siyasi kargaşadan çok çevrenin bakireliğe bakışına odaklanmış hissiyatını veriyor. Türkiye'nin seks tabularını dillendirdiği aşikar. Ancak kafamı kurcalayan bir husus şudur, gerçekten aileler bu şekilde mi tepki veriyorlardı o dönemlerde? Yetmişleri yaşamadığım için bilemeyeceğim. Bilenler de olayları bir şekilde sessizliğe gömdüğü için muğlak tatlı anılar olarak kalacak o dönemler belli ki.

Kemal Basmacı İstanbul'un zenginlerinden. Babasının kurduğu bir firmanın da başındadır. Sibel Hanım ile nişanlılığa doğru gidiyordur. Her şey Sibel Hanım'ın bir çanta beğenmesiyle başlamıştır. Çantayı ertesi gün almak için girdiği dükkanda eski uzaktan akrabası Füsun ile karşılaşır. Füsun büyümüş, serpilmiş ve güzelleşmiştir. Olaylar da bu şekilde gelişir.

Bu noktadan sonra kitaptaki karakterler hakkındaki düşüncelerime değineceğim, haliyle kitap içeriği ile ilgili bilgiler de olacaktır. 

Kemal Bey, bildiğin hırsızlık yapmaktadır ve bu hoş görülmektedir. Bunun sebebini düşündüm, insan gelen misafirinin hırsızlık yaptığını görerek neden ses çıkartmaz? Kaz geleek yerden tavuk esirgenmez diyerek mi sessizliğe gömülerek sadece üzüldüler? 8 yıl boyunca evinize gelen bir kişinin küçük küçük bir şeyler çalmasına ne derdiniz? Bu hırsızlıkların sonucu ortaya çıkan müzenin adının da Masumiyet olması ayrıca ironik benim için. 

Kitapta beni korkutan asıl nokta şudur: Kemal Bey'in bu saplantısının hastalık olarak sadece Sibel ile aralarında aldatma yerine kullandıkları zaman addedilmesidir. Ancak bu gerçek bir hastalıktır. Bunun da bir "aşkmış" gibi addedilmesi ve çevre tarafından kabullenilmesi, korkutucudur. 8 yıl boyunca kendi evinden çok başkasının evine gitme rahatlığını gösterebilmesine hayret ediyor, onu eve alan Tarık Bey'in sessizliğine şaşırıyorum. Kemal Bey benim gözümde nevrozlar içinde kıvranan bir hastadan öteye değildir. Buna karşı tez heralde "sekiz sene bekledi ama" olabilir. Bu anti tez değildir, sekiz sene boyunca taciz etmiştir. Beklememiştir. 

Tarık Bey, kitapta adı bir kere geçen karakterlerden bile daha silik bir karakterdir. Sadece vardır, etkisini hiçbir zaman hissetmediğimiz bir karakter. Dönemle en büyük ilişkisi ve belki de Orhan Pamuk'un dönem siyasi ve ekonomik şartlarına en çok girdiği an Tarık Bey'in bankerlere para kaptırması meselesidir. Bu kaybın da onun ölümüne yol açtığı sonucuna varmayı Türk filmlerindeki araba çarpıp kör olma olayına benzettim.

Nesibe Hala, tehlikenin kendisidir. Kısının peşinde koşturan bir adam. Kızı bu herif yüzünden zoraki bir evliliğe adım atmış ve hala olan bitene izin veren bir anne. Bu kişi ne düşünüyor olabilir? Kemal'i gerçekten çok seviyorduysa kızını neden korumadı? Adamın parası var diye miydi bu olanlar? Feridun'u düşünelim ve zengin bir film yapımcısı olmuş olsun. Kemal de sokakta gezinen figuranlardan. Kemal Füsun'un peşinden bu kadar koşsaydı Nesibe Hala ne yapacaktı? Füsun tabi bu arada Feridun ile evli durumda. 

Feridun, ipsiz sapsız bir arkadaşımız. Kemal'in parasıyla ihya oldu.

Garsoniyer sayılarının hatsafhada olduğu bir İstanbul, bir seks İstanbul'u anlatıyor bize Orhan Pamuk. Kitap Yeşilçam tadında, bir kitap. Hikaye örgüsü okuutyor ve işte böyle söyletiyor. Söyletmesinin sebebi de yine karakterlerin basiretsizliği yahut kabullenişliği. 

Tatil için kafa dökmeklik, uzaklaştıran, Yeşilçam filmi gibi bir kitap.
Sırada İstanbul'a döndüğümde müzenin kendisine gitmek var.

Kitap:
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.