Bilim-Kurgu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bilim-Kurgu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ekim 2022 Perşembe

Leibowitz İçin Bir İlahi

0 yorum
Merakla başladığım bir kitap birazcık hayal kırıklığına uğrattı. Nedenlerine gelmeden önce merakımı uyandıran arka kapak yazısıydı.

Nükleer savaş sonrasında dünyadaki yaşam neredeyse yok olmuştur. Cehalet evrensel hale gelmiş ve kitaplar yakılmış, hatta okuma yazma bilenler öldürülmüştür.

Beni yakalayan cümle bu oldu. Buradan sonra kitap içerisinden bilgiler olabilir.
Ben ne bekliyordum? Fahrenheit 451 distopyası değil elbette. Cehaletin yükseliği beni cezbetmişti. Nasıl da benziyor acaba diye. Kitap Hırsızı'nda olduğu bir var oluş çatışması da değil. İnsanlığın nasıl gözünü kan bürüyordu? Savaştan çıkmış bir insanlık nasıl daha çok kan istiyor ve kana doyamıyordu?

Leibowitz İçin Bir İlahi'de elbette bu konular işleniyor. Kitap üç bölümden oluyor. Ben bunları şöyle böldüm: Yakın Sonra, Unutanlar, Savaşanlar. Tarihin tekerrürü üzerine.
Kitap ise şöyle bölümlenmiş:
Fiat Homo -İnsan Olsun-
Fiat Lux -Işık Olsun-
Fiat Voluntas Tua -Senin İstediğin Olsun-

Kitabın ilk bölümü beklediğim gibi başladı. Bir kült yok olmuş kitapları ve bilimi arıyordu. Kültün ilginç amacı kitapları bulup dünyanın geri kalanından saklamaktı. Cehalete olan övgünün nereden geldiğini çok geçmeden öğrendim.
Bunu yapanları taşa tutalım ve karınlarını deşelim ve yakalım onları. Bu suçu işleyenlerin, uşakları ve bilgeleriyle birlikte, soylarını kurutalım; tüm eserlerini, isimlerini, hatta anılarını yakarak yok edelim. Onları mahvedelim ve çocuklarımıza bunun yepyeni bir dünya olduğunu ve daha önce olup bitenleri bilmemeleri gerektiğini öğretelim. Büyük bir saflaştırma yapalım ve dünya yeniden başlasın. (Sayfa 78)

Yıllar geçmiş ve İsa'dan Sonra 3100'lere kadar gelmişiz. Peki Leibowitz bu yıllarında neresinde? Kitaba bu ismi veren kişi kimdir ve ona neden ilahiler okunuyor?

"Beni yanlış anladınız, Sayın Dahim. Keçi suçlanmayacak, tam tersine kutsanıp şereflendirilecek! Aziz Leibowitz'in size gönderdiği taçla taçlandırın onu ve doğmakta olan gün için ona şükranlarınızı sunun. Sonra suçu Leibowitz'e yıkın ve onu çöle sürün. Böylece ikici tacı takmak zorunda kalmayacaksınız . Hani şu dikenli olanı. Onsa sorumluluk diyorlar." (Sayfa 242)

Bunu anlamak için kitabın sonunu bekleyeceğimi düşünüyordum. Sadece ilk bölümün sonunu beklemem gerekiyormuş. Neden bu kadar erken cevaplanmıştı sorum? Leibowitz'in kim olduğunu öğrenince kültün detaylarını okuyacağıma dair umutlarım da söndü. Ezberciler gitti. Kazıcılar unutuldu. Kopyacılar'a teşekkür bile edile edilmez oldu.
"Cehalet kraldır. Onun tahtından indirilmesi birçoklarının işine gelmez. Birçokları bu karanlık monarşi sayesinde parasına para katar. Onlar cehaletin maiyetidir ve onun adına insanları dolandırıp yönetir ve bu arada kendileri daha da zengin olup güçlenirler. Okuryazarlıktan bile korkarkarl, çünkü yazılı söz düşmanlarını bir araya getirebiliecek yollardan birisidir. Sİlahları keskince bilenmiştir ve onları ustalıkla kullanırlar. Çıkarlarının tehdit edilmekte olduğunu hissetiklerinde dünyaya savaşı dayacaklar ve bunu izleyen şiddet bildiğimiz şekliyle toplumsal yapı tamamen harap oluncaya dek sürecek ve yerini yeni bir toplum alacak. Üzgünüm. Ama ben böyle görüyorum." (Sayfa 252)
Kitap zaten bu kültteki bir çömezin pederlik yolundaki sınavıyla başlıyor. Peki neden peder diye de ilk bölümün sonuna kadar kendime sordum. Nereye yönlendirecekti bizi pederler ve Leibowitz'in pederlerle ilgisi neydi ki?

Vikipedi'de Leibowitz adında bir profesör, arama sonuçlarında ilklerde çıkıyor. Ona bir atıf mıydı acaba? Neden bir Yahudi soyadı? Bunu bana sordurtan yine kitabın kendisi oldu. İlk bölümde cehalete karşı kült ya da tarikat yapılanması ikinci bölümde Hristiyan yapılanması olarak karşımıza çıkıyor.

Böyle olunca neden bir Yahudi isminden bahsediliyor? Gel gelelim Leibowitz'in kim olduğunu önceki bölümde öğrenmiştik. İkinci bölümde -yıllarımız İsa'dan Sonra 3700'leri gösteriyor- Leibowitzi'in adı devam ediyor ancak bir geçiş dönemi yaşanıyor. Aydınlanmayla birlikte bir çatışma, bir aç gözlülük çağı doğuyor tekrar. Siyasi yapılanmalar değişiyor ama tarikat bu yapılanmadan hariç kalmak için çaba gösteriyor. 

Sonuncu bölüm; ismiyle uyum içerisinde. Konunun biraz daha toparlanacağını düşünürken biraz daha içe dönüş gibi oluyor. Düşünceler kopuklaşıyor, zamana yayılıyor. Olaylar yine olacağına varıyor. Bu sefer kurtuluş için bir B planı düşünülmüş. Bir kaçış hikayesine bürünüyor. Bir ya da bakış açısını değiştirirsek bir kurtuluş hikayesi.
"Hangisine inanacağız? Ya da aslında fark eder mi? Eğer katliama katliamla, tecavüze tacavüzle, nefrete nefretle karşılık verilecekse, kimin baltasının daha kanlı olduğunu sormanın bir anlamı kalır mı?" (Sayfa 328)
Kitapta ilerlerken dinin bizi kurtaracağını ve ışığa yönelteceğini okumaya başladığımı hissettim. Bu da sonlara doğru beni koparttı. Bir dinin kendi içindeki bölümlerinin kültleşmesinin merkezdeki yapıyı daha da güçlendirerek dini bir sağlamlık sağlıyor. Bunu anlatmak istemiş olabilir mi  Walter M. Miller JR gerçekten? Bu merkezdeki yapılanma insanlığı kurtaracak planlara mı sahip oluyor?

Yahut tarih tekerrürden ibarettir olarak özetleyebilir miyim?
... ne şair ne de dekan agnostik varsayımlarından vazgeçmişler ve şu sonuca varmışlardı: Non cogitamus, ergo nihil sumus (Sayfa 354)
Descartes'ın söylediğinin zıttı galiba. Biz neden hiçiz? Savaşı önleyecek kanunların neden çıkmadığı sormadığımız için? Üçüncü sayfa haberlerinde işlenen cinayette kullanılan silahın nereden temin edildiğinin haberi olmadığı için?

1 Ocak 2021 Cuma

Süpersimetri

0 yorum

David Walton'ın Süperpoze kitabının devamı. İlk kitabı 2017 yılında okumuşum. Kitabı edinirken ikinci kitabın da geleceğini biliyordum. Lakin bir seri değil de birbiriyle küçük bağlantıları olan bir kitap diye düşünmüştüm o zamanlar ve ikinci kitap Süpersimetri 2019 Eylül'de Türkiye'de ilk baskısını gerçekleştirdi.

Kitabı endindiğimde ilk kitaptaki ayrıntıları çoktan zihnimin derinliklerinde kaybetmişim. Haliyle Süperpoze'yi tekrar okudum. Hemen peşinden Süpersimetri'ye başladım.

Bir Kuantum Romanı:
Süperpoze
Süpersimetri

İki kitap arasındaki bariz farklardan birisi; ilk kitapta olasılık dalgasını iki koldan; Üst Spin ve Alt Spin bölümleri ile okurken ikinci kitap Süpersimetri'de çizgisel bir anlatım yapısı kurmuş David Walton. Haliyle ikinci kitaptaki kötü adama karşı savaş heyecanı, ilk kitaptaki olasılığın tırmanışındaki heyecana çok yaklaşamıyor. 

Bu da anlatımdaki akıcılık beklentimi biraz düşürmeme sebep oldu.. İlk kitapta çok daha hızlı giderken ikinci kitapta David Walton'ın anlatmak istediği zaman paradoksuna ulaşmak için meşakkatli ve çizgilsel bir yol izleniyor. Eğer zaman paradoksuna erişirseniz David Walton'ın devam kitabında ulaşmak istediği noktaya varmış oluyorsunuz.

İlk kitabı okumamış olanlar için bu noktadan sonra sürpriz kaçıranlar olacaktır. O yüzden önce ilk kitap: Süperpoze.

Süpersimetri iki ayrı öyküden oluşuyor. Birisi çevre öyküsü diğeri de karakterlerimizin öyküsü. Karakterlerimizin öyküsü malum kuantum evrenini makro evrene taşımayı başaran Jean ve kuantum evrenden gelen Varcolac; Jacob Kelley tarafından alt edilir. Ancak Varcolac nereye gitmişti? Bu gidişiyle arkasında iki olasılık dalgasının aynı anda var olmasını sağlamış yahut neden olmuştu. Alex ve Sandra. Aslında bir kişinin iki farklı olasılığı. David Walton bu çatışma üzerinden kişi kimdir sorusunu kurcalıyor biraz. Kıssadan hissemiz de kişiyi kişi yapan seçimleridir oluyor. Böyle kıssadan hisse kitaba çok yakışmasa da kitabın bilimkurgu-polisiye olduğunu unutmamakta fayda var. Alex fizikçi olur ve babasının eski çalıştığı New Jersey Süper Çarpıştırıcında çalışmaktadır ve biliminsanı Oronzi'nin projesinde görevlidir. Sandra ise polis olmuştur ve babasının da karşılaşmayı seyretmek için gittiği beyzbol stadındaki patlamada görevlendirilmiştir. 

Karakterlerimizin yaşadığı dünyanın öyküsü ise daha da ilginç oldu benim. Türkler Avrupa'nın ortasına kadar ilerlemiştir. Slovenya savaşın sınır hattını oluşturmaktadır. Amerikan askerleri de Türklere karşı Polonya Krakow'da konuşlanmıştır. Okurken önce Slovakya'dır diye düşünmüştüm ancak haritalardan da teyit edince David Walton'ın bu şekilde bir harita çizdiğini gördüm. Aradaki ülkeler galiba Türklerde... David Walton bu tip bir haritayı oluştururken mutlaka bir altyapı kurmuştur ancak kitapta bu kısma değinmiyor. Ancak Türklerin, Avrupa'da nükleer silahlar olduğunu bildiğini ve bunlara karşı operasyon düzenlediğini okuyoruz. Haliyle Amerika da bu el değişimini kabul etmiyor ve CIA ile birlikte özel kuvvetler Polonya'da konuşlanmış bulunuyor. Böyle bir savaş durumu nükleer dehşet dengesi ana karakterlerimizin etrafını çevreliyor. Alex ve Sandra'nın erkek kardeşi Sean da burada özel kuvvetlerde askerdir.

Kitap New Jersey'da giriş yapıp çözüme Lübliyana'da kavuşuyor. 

İlk kitap olasılıklar ile ilgilenirken ikinci kitap zamanın boyutlarına yöneliyor. Kitabı Süpersimetri olarak okuyunca daha güzel oluyor yani ilk kitaptaki beklentiyle ikinci kitaba başlamamak gerekiyor. Kitabın adı ise 277. sayfadan geliyor. Zaman-Mesafe grafiğinda Y eksenini zaman olarak düşünürsek ve X ekseni de mesafeyi tanımlarsak [+x,+y] bölgesininde bir noktanın x eksenine simetriğini alırsak [+x, -y] bölgesine gelmektedir. Bu simetrik görüntünün; y eksenini zaman olarak tanımladığımız için, -y'de bulunmasından dolayı zamanda geriye gittiğini ifade eder.

Kitap April Yayınları'ndan Eylül 2019 tarihinde ilk baskısını gerçekleştirmiştir. Çeviri Gökçe YAVAŞ'a ait.

Kitap:
April Yayıncılık
Amazon.com.tr
Kitapyurdu.com
İdefix.com


8 Ağustos 2019 Perşembe

Erişilmez İmparatorluk

0 yorum
Asimov'un Vakıf Serisi'nden kitabı.

Vakıf Serisi:
İmparatorluk Kurulurken
Erişilmez İmparatorluk
İmparatorluk
Altın Galaksi
Gizli Tanrılar
Galaksi Çöküyor
Vakıf Ve Dünya

Hari Seldon Eto Demerzel ve İmparator'un destekleriyle üniversitede çalışmaktadır. Psiko-tarih bilimi belli bir noktaya kadar gelmiş ve göstergeler imparatorluğun yıkılma olasılığını işaret etmiştir.

Ailesi ile bir noktaya kadar huzurlu sayılabilecek bir hayat yaşamıştır matematikçi. Ancak sonra işler üssel olarak değişmektedir.

Kitap Hari Seldon'un çalışmaya başlamasından sonraki onar yıllık aralıklarını anlatan bir kurguya sahip. Bu kurgunun içeriğinde matematikçinin kariyerini de görmüş oluyoruz.

Buradan sonra kitap içeriğini tartışacağım, heyecan kaçırabilir...

İmparatorluk çatırdarken halkın yönetime katılması görüşleri halk arasında tekrar alevlenmektedir. Bu görüşleri yayının ise aslında imparatorluğun kendisi istemektedir. Bu da bizi kitabın ilk bölümüne götürmektedir. Jo-Jo lakaplı Joranum bu olayın peşindedir. Görünürdeki amacı halkın yönetime katılması, arkadaki amaç ise gücü elde etmek. Entrika burada başlıyor.

Karşılıklı politik hamleleri okurken benim ise aklımda tek bir soru vardı; toplusal ya da kişisel ayırdına varmadan; insan neden iki yüzlü? Asimov'un buna cevabı biraz da Jo-Jo'nun ait olduğu sektörden kaynaklı olduğunu hissettirdi. Ancak maalesef bu cevabı kabul edemedim. Her toplumun içerisinden iki yüzlü çıkmaktadır. Belli ki bu sorunun tek cevabı insanın insan olması ve insan yasalarının bulunmaması. 
Seldon başını salladı. «Eh, aslında ben bu fikri beğeniyorum.»
 «Ben de öyle. Ben de bunu isterim. Tabii Joranum samimi olsaydı ama değil. Her şeyi bir basamak olarak kullanıyor. Bu bir amaç değil, sadece bir yol onun için. Joranum, Dernerzel’i devirmek istiyor. Ondan sonra Cleon’u elinde oynatmak kolaylaşacak. Sonra tahta Joranum oturacak ve kendisi halk sayılacak...
Asimov'un serileri yönetim felsefelerini ve bunların geleceye akislerini işledir. Seldon ve evlatlığı Amaryl ile birlikte psiko-tarihe çalışırlarken Amaryl yeni bir fikirle geliyor. Aslında bu Psiko-tarih denklemlerinin denk olabilmesi yani dengede olabilmesi için gerekli bir yöntem olarak gözüküyor.

Asimov külliyatına ilk başladığımda gelecekte neden bu kadar eski yönetim şekilleri benimsenmiş sorusuna cevap bulamamıştım. Asimov adım adım beni oraya doğru götürüyor düşüncesindeyim.
Meclis üyeleri birbirlerine bağırır, tartışır, gürleyip, şimşekler gibi çakarlar. Sonunda da hiçbir işi başaramazlar. Hari, ben sizin fark ettiğiniz kubbedeki o kırık lambaların yenilenmesi gibi basit bir işi bile yapamam. Bu kaça mal olacak? İşin başında kim bulunacak? Ah, evet, lambaların yerine yenisi takılır ama bu iş birkaç ayı da alır. İşte demokrasi bu.
İnsanlık doğduğu yeri bile unutuyor ama hep eski tipte bir yönetimle idare ediliyor. Gelişmek insanlığın hangi bölümünde gerçekleşiyor?

10 Nisan 2019 Çarşamba

Robot Öyküleri Antolojisi

0 yorum
Asimov'un eseri. Robot serisi içerisine katmadım. Asimov bu kitabında robotlar olan alakasını aktarmış. Bu ilgi ve alakasını aktarması arasında hikayelerine de yer veriyor.

Kitaba başladığımda Asimov'un önsöz yazdığını sanmıştım, ancak devamı da gelince kitabın dizilimin böyle olduğunu gördüm.

Asimov robot ile nasıl tanıştığını anlatarak kitaba başlıyor. Öykülerinin ardındaki kendi hikayelerini de anlatıyor.

İçerisindeki öyküler:
Robot Al-76 Başıboş Kalıyor
İstem Dışı Zafer
Birinci Yasa
Bir Araya Gelelim
Memnuniyetiniz Garantilidir
Risk
Lenny
Bakış Açısı

Birbiri ardına gelen öykülerin arasındaki ilişki Asimov'un düşünce yapısını da aktarıyor. Haliyle robot gelişimi ve öykülerin gelişimini de gösteriyor.

Kitabın yeni basımı maalesef mevcut değil.
Nadirkitap.com

9 Nisan 2019 Salı

Üç Cisim Problemi

0 yorum
Uzaklardan gelen bir bilim-kurgu kitabı. Adıyla dikkatimi çekti. Cixin Liu ile de bu kitap sayesinde tanıştım.

Oraların esintilerinden çok bir Batı polisiyesi okuyormuş havasında ilerleyen bir kitap. Ancak isimler ile karakterleri eşleştirmekte zorlandım. Çok fazla karakter olmaması okumamı kolaylaştırdı diyebilirim.

Hiçliğin ortasında bir kütle düşünün. Kendi halinde... Adına birinci diyelim. Yanına daha küçük bir kütle koyalım ve adına ikinci diyelim. Güneş ya da Dünya da olabilirdi isimleri. Ahenkle dans ediyorlar. Yanlarına Birinci'yle aynı boyutta bir kütle daha koyalım ve adı Üçüncü olsun. Nasıl bir dans olur?

Bilimadamları intihar etmeye başlamıştır. Bu biliminsanlarınin bir ortak noktası var, bir oluşumun içerisinde fikir sohbetleri gerçekleşmektedir. Bu oluşumun oynadığı da bir sanal gerçeklik oyunu vardır adı da tahmin edilebilir haliyle.

Hikaye iki koldan birlikte ilerliyor. Olayların geçmişini anlatırken diğer kol da olayların mevcutta ilerleyişidir. Haliyle bu iki kol hikayenin sonunda birbirine örtüşür ve gizemin sisleri dağılır. Bu anlatım şeklinde sanki çok uzun bir hikayeye giriş kısmı varmış gibi hissettiriyor. Haliyle isimlere de alışma süresi olduğu için bu giriş uzun oluyor hissiyatından kurtulmak kitabın sonuna yaklaşıldığında oluyor. Bu hissiyata eş olarak kitabı elinizden bıraktığınızda sonrasının merakı ile giriş kısmının çoktan geride kaldığı fark ediliyor.
"Çin'de cüret edip uğruna mücadele verdiğin her fikir yerin dibine batmaya mahkumdur." (Sayfa 13)
Ne kadar uzaklarda bir ülke gibi görünse de ülkenin ismini değiştirerek yerine Türkiye çok ilginç bir hale getiriyor cümleyi. Hele ki bolca saydığımız bu günlerde...
"İnsanlık ve kötülük arasındaki ilişkinin, okyanus ve üstünde yüzen buzdağı arasındaki ilişkiyle aynı olması mümkün müydü? Okyanus ve buzdağı, her ikisi de aynı maddeden oluşuyor." (Sayfa 24)
Buna rağmen medeniyet nasıl ilerlemiştir?

Buradan sonra kitap içerisinden çok fazla merak kaçıran bilgi gelecektir. Kitabı okumamışlar için tat kaçırabilir.

Oluşum içinde yer alan insanlar kötü müdür? Yahut kötülükle aynı maddeden gelmişlerdir? Kitap bilimkurgu temelinde iyi ile kötüyü veya vatansever ile haini ele alıyor. İnsanın kendisini, yapıldığı maddeyi kurcalıyor. Esas karekterin de nanomalzemeci olması ayrıca bir tat katmış buna. İnsanın umut ile dolu olması belki de medeniyetin bu kadar ilerlemesine neden olmuştur. İyiye olan özlem veya umut denebilir belki de. Bu iyi için yapılanlar kötülerden alınan öc müdür ya da iyi için yapılanlar mıdır? Cixin Liu bunları sormuyor. Sadece anlatıyor. Cevap vermek için 400 Dünya Yılı kadar bir zamanınız var.
"Dünya Trisolaris Hareketi'nin en şaşırtıcı yönü pek çok kişinin, insna uygarlığına olan bütün umutlarını terk etmiş, kendi türüne ihanet etmeye hevesli hale gelmiş olmasıydı."(sayfa 305)
 Bu makro durumda da mikro durumda da ele alınabilir. Burada sadece "yine" bencilce bir düşünce yahut kelimeyle yalnız insan ele alınmış. Dış akıllı varlıklar sadece "insanı" mı yok edecek yoksa tüm canlı cansız ekosistemi mi? "Kendi türü"nün ne olduğuna iyice kavramak lazım.

"Kendi türü"nü biraz daha özele indirelim. İnsandan yahut milletten yahut hemşehrilikten yahut komşuluktan yahut aileden yahut kendinden... İnsanın kendisi türünün temelidir çıkarımına ulaşabiliriz. Türümüz nedir ve türümüze karşı umudumuzu yitirmemiz ne anlama gelir?
Tek kollu kadın "Geçenlerde Maple adında bir film çıkmıştı. İzledin mi bilmiyorum. Filmin sonunda iç savaşlarda ölen bir Kızıl Muhafız'ın mezarı önünde bir yetişkin ve bir çocuk duruyordu. Çocuk yetişkin adama 'onlar kahraman mı' diye soruyor yetişkin 'hayır' diyordu. Çocuk 'peki düşmna mı?' diye soruyor, yetişkin yine 'hayır' diye cevap veriyordu. Bu sefer çocuk 'peki kim bunlar?' diye sorunca yetişkin adam 'geçmiş' demişti. (sayfa 291)
Kitap Zeynep Özmeral  çevirisiyle ilk baskısını Kasım 2015 yılında gerçekleştirmiş.

Kitap:
İthaki Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com

3 Mart 2019 Pazar

Çelik Mağralar

0 yorum
Isaac Asimov eseri. Yeni basksısı piyasada yok. Yazıldığı dönem ile okuduğum şu dönem arasındaki farka baktığımda hem yazının önemi hem de bilim-kurgunun gelecekle ilgili fikirleri ortaya atmasının gücünün yadsınamadığını gördüm.1950'lilerde ilk baskısını yapmış yaklaşık otuz yıl sonra Türkçe de basılmış bir kitabı ilk baskısından yarımyüzyıldan fazla bir zaman sonra ben okudum.

Tabi ki daha Robotik El Kitabı'nın 56. baskı yılına ulaşamadık ancak Ben Robot'ta anlatılan gelişimin başlangıç dönemindeyiz. Asimov sanki bana Einstein Paradoks'u yaşatıyor.

Elijah Baley 5. Seviye bir polistir. Uzaycılar tarafında bir cinayet işlenmiştir ve Elijah Baley bunu çözmek için Julius Enderby tarafından görevlendirilmiştir. Ancak yanına bir de Uzaycılar tarafından R. Daneel Olivaw da görevlendirilmiştir.

Arzlılar robotları pek de seven bir toplum sayılamazlar ve etrafı tamamen kapatılmış şehirlerin içinde yaşamaktadırlar ve bu durum onları güvenli hissettirmektedir. Ancak nüfus çok fazla artmıştır.

Kitabın harika yanlarından biri robotların bir tarafta bir im olması ve diğer tarafta birer gerçeklik olması.

Bu iki konunun harmanlanması bilimsel dengelerle birlikte felsefi bir dizilim izlemesinin yanında Baley'nin piposu çok tanıdık bir simaya işaret ediyor.

Sherlock Holmes ve bilim-kurgunun bir araya gelmiş halini Asimov bir arada sunuyor. Diğer yandan da toplumu ele alıyor. Bir Arzlı vatandaş "ben olsaydım onları (robotları) parçalardım" diyor ancak. Bunun o kadar sahte bir gerçeklik belki de riyakarlık yahut ikiyüzlülük olarak adlandırabilirim. Çünkü patron her zaman kar elde etmek ister. Kar elde etmek için maliyet düşürmek gerekli. En önemli iki maliyet kalemi hammedde ve işçilik. İşçilik maliyetlerinin düşürülmesi ile birlikte kar haliyetle artıyor. Haliyle herkes kendi ekonomisinin patronu olduğunu da göz ardı etmemek lazım. Robotlar rakip durumunda olduğundan dolayı parçalama isteği Arzlılarda oluşuyor.

Bu kadar çok insan nüfusuyla birlikte bu kadar kolay robot üretilebilirken, nüfusun ve doğal kaynakların da dengeli kullanılması gerekmektedir. Aynı zamanda soyun da sürdürülmesi gerekmektedir. O halde doğan çocuklardan hangilerinin yaşayacağına ya da daha doğmadan hangilerinin Arz'a geleceğine karar verme yetkisi kimde olacak?

Geleceğin getirileriyle birlikte bozulmalarını da bu şekilde gözler önüne sermiştir Asimov. Ancak göz ardı ettiği yahut ideal olarak ortaya koyduğu düzendir. Suç çok azalmıştır. Tabi bir yandan da suç nedir tanımlamalarına başlamamız gerekmektedir.

Robot Serisi:
Ben Robot
Çelik Mağaralar
Güneşin Tanrıları
Robotların Şafağı
Kurtarıcı

Asimov evren içinde evren yaratmıştır.

10 Şubat 2019 Pazar

Ben Robot

0 yorum
Isaac Asimov kitabı. Yapay Zeka'yı iyice dillendirdiğimiz şu zamanlara Isaac Asimov 1950'li yıllarda gelişim tarihi ile birlikte görmüştü.

Kitap okuması çok keyifli bir kurguya sahip. Dr. Susan Calvin'in robotlar üzerine anılarını anlatması temeline dayanıyor. Bir zaman sonra bu anıların tarihi bir sırada olduğunu ve bu noktaların mihenk taşı olduğu anlaşılıyor.

Üç Robot Yasası'nı duymayan kalmamıştır:
1) Bir robot, bir insana zarar veremez ya da hareketsiz kalarak bir insanın zarar görmesine neden olamaz.
2) Bir robot, insanların verdikleri emirlere uymak zorundadır. Ancak bu emirler Birinci Yasa'yla çeliştiği zaman durum değişir.
3) Bir robot, Birinci ve İkinci Yasalarla çelişmediği sürece varlığını korumak zorundadır.
Robotik El Kitabı 56. Baskı. M.S. 2158

Bu kuralları okuyunca benim gözüme çarpan kuralların 56. baskıdan alınmış olması oldu. 56. baskıya kadar neler olmuştu? Kitabı bitirdiğimde bu sorunun cevabına ulaşırım demiştim ancak bununla ilgili bir bilgi yoktu. Tabi ki bundan sonrasını araştırmam gerekiyordu.

Haliyle bir şey farkettim. Ben Robot, bir evrenin başlangıcıydı yahut bir evrenin gelişiminin özetiydi. Bu evrene ait diğer kitapları toparlamam gerek. Bunun için de daha derin bir araştırma gerekiyor hissindeyim. Belli ki Asimov evreni ve bu evrenin felsefesini anlatmaya çalışmış. Haliyle ortaya çıkan eserleri tasnif edenler müritleri olmuş gibi duruyor. Bilgiler farklı ve süzülmeye ihtiyaç duyuyor. Kimileri Robot serisinin bu kitapla başladığını söylüyor, kimileri bu kitabı seriye bile dahil etmiyor. Tasnifleri gerçekleştirme işini kendime bırakıyorum. Daha sonrasında bu tasnif farklılıkların neden kaynaklandığına da kurcalayacağım.

Hikayeler:
Robbie
Köşekapmaca
Mantık
Şu Tavşanı Tut
Tony
Yalancı
Küçük Kayıp Robot
Kaçış
Kanıt

Kitap robot Robbie'nin öyküsüyle başlıyor. Robbie konuşamayan dadı bir robot. Küçük kızla oyun oynamalarında bir sahtelik gözükmüyor ancak mahalle baskısı da bir yandan artıyor. Hikayede bir çocuğun oyun arkadaşına saf bağlılığını görüyoruz. Robbie'nin bağlılığı ise kodlanmış bir bağlılık.

Köşekapmaca'da Gregory Powell ile birlikte Mike Donovan'la tanışıyoruz. Bu ikili daha sonra da karşımıza çıkacak olan robot uzmanları. Bu görevlerinde onlara eşlik eden
robot Hızlı'ydı. Gönderildiği görevinden çoktan geri gelmesi gerekiyordu ancak dönmemişti ve uzmanlar Hızlı'nın bir döngü içinde olduğunu tespit ettiler. Bu döngünün neden oluştuğunu çözme yöntemleri ile birlikte sorunun oluşmasının temelinde Üç Robot Yasası yatmaktadır. Asimov'un yarattığı evren tamamen bir mantık düzenine sahip. Makineler harika ancak insanların beşeri hallerinden doğan algoritmik düzensilik ve sezgisel iletişim makinelerin bozuk çalışmasına neden oluyor.

Mantık'ta yine Powell ve Donovan bir başka görevde buluyoruz. Bu görevde Şirin onlara eşlik ediyor. Ancak Şirin çok meraklı ve varlık felsefesi üzerine soruları var. Böylece belki de bir robot dini inanışıyla karşılaşıyoruz. Şirin'in kurduuğu mantık ve insanların kurduğu mantığın aynı olmasının robotları insanların inşa etmesine bağlamamak elde değil.

Powell ve Donovan bu sefer Dave ile çalışmaktadırlar. Dave çoklu robot çalışmasının bir sonucuydu. Dave beyin robottu ve kendisine bağlı başka robotlarla bir bütündü. Robotları yönlendiren bir robot ve robotların her biri fiziksel olarak birbirinden ayrı... Dave kendisine bağlı robotları asker olarak yetiştiriyor olabilir mi?

Tony ev robotu olarak tasarlanmış bir robot. Ancak ev sahibesiyle çok fazla yakınlaşmıştır. Tony tasarlandığı şekilde mi davranmıştır yoksa robotta hisler mi vuku bulmuştur? Daha da güzel olan bir insan bir robota aşık olabilir mi?

Yalancı öyküsünde Herbie adlı robotun öyküsünü okuyoruz. Herbie insanların zihninden geçenleri okuyabilmektedir. Bu beklenmedik özellik ilginç sonuçlara neden olacaktır.

Küçük Kayıp Robot'un adı Nestor'dur. Bu robotun birinci yasası biraz değiştirilmiştir. Bu robot diğer robotlardan bu sebeple farklı ve özel üretilmiştir. Bu bilgi de çok gizli tutulmuştur. Ancak bu tehlikeli robot kayıptır.

Kaçış öyküsünde Beyin ile tanışıyoruz. Beyin problem çözme üzerine kurulu bir robottur. Rakip firmanın robotu bozulmuştur ve bu firmadan yardım istemiştir. Soru galaksiler arası yolculuğa dairdir. Ancak işler Donovan ve Powell için soru çözümü kadar basit olmayacaktır. Bir taraftan da Dr. Calvin Beyin'den cevap almaya çalışmaktadır.

Bir belediye başkanı adayıdır Stephen Byerley. Ancak bir politikacı adayın robot olduğunu iddia etmektedir. Kanıt ise onun hiç yemek yerken görülmediğidir. Byerley'in robot olup olmadığının incelenmesi için Dr Calvin'den inceleme istenir. Byerley gerçekten robot mudur yoksa değil midir? Birisi kendisinin robot olmadığını ispatlaması beklenmektedir -belki de soru şu şekilde olmalı: birisi kendisinin insan olduğunu nasıl ispatlar?

Asimov bilim-kurguyla birlikte muhteşem bir felsefe ve polisiye eseri ortaya koymuş. Okumaya başladığınızda kitabı elinizden bırakamıyorsunuz. Kitap bir başucu eseri niteliğinde, tekrar tekrar okuyup Üç Robot Yasası temelinde insan olmayı sorgulatıyor.

Robot Serisi:
Ben Robot
Çelik Mağaralar
Güneşin Tanrıları
Robotların Şafağı
Kurtarıcı

Bendeki kitap Altın Kitaplar'dan Gönül Suveren çevirisiyle. Tabi ki baskısı mevcut değil, sahafları gezmekte fayda var:

Nadirkitap.com

22 Eylül 2018 Cumartesi

Labirent Virüs Kodu

0 yorum
Labirent serisinin son beşinci ve son kitabı. Kitap James Dashner eseri

Labirent serisinin sırasıyla kitapları:
Labirent Ölümcül Kaçış
Labirent Alev Deneyleri
Labirent Son İsyan
Labirent Ölüm Emri
Labirent Virüs Kodu

Bu kitapta Dashner bize İsyan örgütünün dönüşümünü gösteriyor ve haliyle Thomas'ın nasıl Kayran'a girdiğini anlatıyor.

Serinin sıralaması yukarıdaki gibi. Ancak seriyi kronolojik olarak sıralarsak aşağıdaki liste çıkıyor:

Ölüm Emri
Virüs Kodu
Ölümcül Kaçış
Alev Deneyleri
Son İsyan

Serinin son iki kitabı, ilk üç kitaba açıklamalar getirmeyi hedefliyor. Haliyle ilk üç kitap kadar kendisini içine çeken kitaplar olmadı. Thomas ve Teresa ve Chuck arasındaki bağları son kitapta daha iyi görebiliyoruz. Kötü adam kim? Serinin en başından beri işlenen konulardan birisi de kötü adamın kim olduğu sorusu.

Kötü adam kim?

Son kitapta mevcut kopukluklar arasında gözüme bariz şekilde takılan Randall karakterinin varlığı. Serinin ilk üç kitabını da çok net bir şekilde hatırlamadığım için bu karakter benim için havada kalmış bir karakter oldu. Haliyle kitaptaki son sahnesinin gerekliliğini de sorgulamak ihtiyacı doğuyor. Son sahnede; İSYAN'ın Thomas ile Teresa arasındaki "telepatik iletişimin izlenip izlenmediği hep meçhul iken Randall sahnesinden sonra bu da sorgulandı.

Labirent serisinin açıkta kalan son kitabını da bitirmemek Kıymık gibiydi.

Kitap Pegasus Yayınları'ndan Gizem Yeşildal çevirisine sahip.

Kitap:
Pegasus Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com

21 Eylül 2018 Cuma

Labirent Ölüm Emri

0 yorum
Labirent serisinin 4. kitabı. Yıllar önce 3. kitabı bitirmiştim. Son kitap olarak 3. kitapta bırakmıştım. Meğer James Dashner 4 yılda serisine iki kitap daha katarak 5 kitaplık bir seri tamamlamış.

Seri sırasıyla aşağıdaki gibidir.

Labirent Ölümcül Kaçış
Labirent Alev Deneyleri
Labirent Son İsyan
Labirent Ölüm Emri
Labirent Virüs Kodu


James Dashner bu kitapta Işıl'ın kaynağını ve Theresa'nın geçmişini bizlere sunmuş. Kitap çok derinlemesine gitmeyen, devamlı kavga dövüş şeklinde ilerliyor. Buradan da tabi ki kurtulacaklar diyerek kitabı bitirdim. Çok uzun bir giriş ve gelişmeye sahip bir kitap.

Sıkça işlenen bir konuya değinmiş James Dashner bu kitabında. Bu noktadan sonra keskin bir şekilde kitabın içeriğinden de bahsedilecektir. Kitabı okumamış olup da okuyacaklar için okuma zevkini kaçırabilir.

Güneş patlamalarından sonra doğal kaynaklar hızla tükenmektedir ve mevcut nüfusu besleyemeyecek duruma gelmektedir. Buna göre patlama sonrası kuralan bir komisyon insan nüfusunun azaltılması kararına varacaklardır. Bu karar doğrultusunda, çok hızlı bulaşan bir virüs salgını oluşturulacaktır. Bu virüs insanların beyinleri olduğu gibi kapatmaktadır. Ya da böyle bilinmektedir. İşte bu şekilde ışıl doğmuştur.

Azınlığın güvenliği için çoğunluktan vazgeçilebilir mi etik tartışmasına sadece değinmiş. Azınlığın güvenliği için çoğunluktan vazgeçilme kararı ve vazgeçilecek insanların kimler olacağı kararını veren kesime bu yetki kim tarafından verilmiştir? Yüzeysel olarak da bu konu da işleniyor.

Kitap önceki kitaplara göre biraz daha yüzeysel kalmış. İki günde bir delilerle veya başkalarıyla kavgaya tutuşan bu grup bir anda kendileri tuhaf bir görev edinirler. Durumu anlamak istemektedirler.

Kitabın olay örgüsü de kitabın ilk üç kitabına göre daha zayıf hissettirdi.Zaten hissettiğimiz ve bildiğimiz boşlukları doldurmak için bir ara kitap.

Kitap Pegasusu Yayınları'ndan Gizem Yeşildal çevirisine sahip.

Kitap:
Pegasus Yayınları
Idefix.com
Kitapyurdu.com

29 Nisan 2018 Pazar

Kaplan! Kaplan!

0 yorum
Alfred Bester'in kitabı. Bilim-kurgusu bir yana felsefesi çok ilginç bir kitap. Elime alırken bilim-kurgu diye almıştım. Çok hızlı akan bir kitap değil. Böllümler arasında geçişler jaunte'leme hızında olduğu için takipte zorlandığım anlar oldu. Belki de dikkatımı kitaba yoğunlaştıramamışımdır, emin değilim. Ama ilginç bir şekilde içine çeken bir kitap.

Gully Foyle adında bir hayvan  Göçebe adlı bir uzaygemisinde mahsur kalmıştır. Vorga adında kardeş bir gemi yanından geçmiştir ancak Gully Foyle'u kurtarmamışlardır. Bunun üzerine Gully kendine bir yemin eder ve Vorga'nın peşine düşer.

Gully Foyle için hayvan, tecavüzcü gibi yaklaşım ve tanımlama mevcuttur. Ancak Alfred Bester'in dilinde bu çok yerleşmemiştir. Karakterin tasvirinde bunların hepsi bir dış çerçeve olarak, zoraki olarak görünmektedir. Gully'nin nasıl bir karakter olduğunu kavramış değilim. Gully'nin bir kenar mahalle çocuğu, bir eşkıya olduğunu söylüyorlar ancak Gully bunlardan öte saplantılı bir davranışa bürünmüş durumda. Böyle ki nevrotik noktadadır. Gully'nin tek amacı Vorga'yı bulmaktır. Vorga saplantısı sayesinde uzayda tek başınayken kurtulmuştur. Vorga'nın ziyareti nevrozlarının başlangıcı konumundadır.

Jaunte'leme, zihinsel olarak yani sadece düşünce yoluyla bir yerden başka bir yere gitmektir. Bunun keşfi de Jaunte adında bir bilimadamının kazara masasını ateşe vermesiyle odada mahsur kalmasından kaynaklanır. O can havliyle kendini yangın söndürücünün yanında bulur. Araştırmalar bunun üzerine başlar. İnsanları hayati tehlike altında almaktadırlar. Zaiyat da bir o kadar fazladır tabii. Ancak sonunda insanlık zihin gücüyle seyahat etmeyi öğrenmiştir.

Kitabın sonuna geldiğimde kitabın aslında bir bilim-kurgu değil, Alfred Bester'in kendi sembolleriyle doldurduğu bir felsefe kitabı olduğunu anladım. Gully'nin de neden bu kadar anlamsız olduğu aşikar duruma geldi. Kendisini arıyor. Kendisinin ne olduğunu bilmiyor.
Ben evrenin garip bir hilkat garibesiyim... düşünen bir hayvanım... ve bu bataklıktan nasıl çıkacağımı bulmaya çalışıyorum.
Kitabın tamamı sondaki hesaplaşmaya hazırlanmaktadır.
"Suç ve ceza gibi çocukca şeyleri aştık," diye ekledi Dagenham.
"Hayır," diye itiraz etti Robin. "Günay ve affedilme her zaman olmalı. Bunu asla aşamayız."
"Kar ve zarar, günah ve affedilme, idealizm ve realizm," Foyle gülümsedi. "Hepiniz o kadar emin, o kadar basit, o kadar tek yönlüsünüz ki." 
Kitabın neredeyse tüm çerçevesi nevrotik bir konumda. Tek yönlü olmaktan bahseden kişi, saplantılı olan Foyle'un karşılaştığı olaylar sonrasında işin aslının öyle olmadığını görmesi sonucunda aydınlanmış halidir.

Bendeki kitap Altıkırkbeş Yayın'dan Serap Şenkul Tezcan çevirisiyle Mart 2000 tarihli 2. baskısıdır.

Kitap:
Kitapyurdu.com

27 Kasım 2017 Pazartesi

Metro 2033

0 yorum
Metro 2033, nükleer savaş sonrasında Moskova'da geçen bir tür kıyamet sonrası romanı. Dmitry Glukhovsky'nin eseri. Bilim-kurgu öğeleri ile psikolojik etmenleri çok güzel harmanlayarak ortaya koyuyor. 3 kitaplık bir serinin ilk kitabı.

Metro 2033
Metro 2034
Metro 2035

Dmitry Glukhovsky, kitabında, dehşet dengesi, uluslararası politika vesaire ile ilgilenmiyor. İnsan ve toplumu irdeliyor. Bunun çevresine de çok ilginç bir hikaye kuruyor.

Fantastik mi bilim-kurgu mu arasında gidip gelen bir atmosferi var. Radyasyonun evrim zincirine etkisi ne olur bilinmiyor. Bu nedenle iki tür arasındaki ince çizgide yol alıyor. Bu da kitabı daha da ilginç kılıyor.

Nükleer savaş sonrası insanlar metroya iniyor. Yeryüzünü hiç görmemiş nesiller gelmeye başlıyor. Diğer yandan metronun kendi bilinmezliği, tünellerin karanlık olması okuyucuyu klostrofobik bir romanın içine sokuyor. Bu korkunun ve bilinmezliğin ortasında insan türünün kararları, birbirine olan şüpheciliği ve birbirbirine olan ihtiyacı muhteşem bir şekilde irdelenmiş.

İnsanoğlunun metroya inmesinin sebebi yine insanoğlunun kendisi. Bu çelişkinin tam ortasında yolunu (tünelini) bulmaya çalışan insan türü ve savaşla birlikte ortaya çıkan bilinmez yeni türlerden saklanma çabası harika bir kitap ortaya çıkartmış. İnsan neye inanacak, kime güvenecek? Burada olmasının sebebi de birbaşka insan iken...
"Ben Suharevskaya'nın aile mezarlığına dönüştürülmesine karşıyım, doğrusu yaşanacak bir yer de değil.Ayrıca, arkadaşının cansız vücudunu oraya götürsek bile, cenaze törenini yapacak birini bulmak zor. Bedenin burada mı yoksa istasyonda mı olması bu kadar önemli mi? Ölümsüz ruhu çoktan yaratıcısının yanına uçmuşken. Ya da inanca göre, bir başka bedende yerini bulmuşken? Bütün dinler bu noktada aynı ölçüde yanıldıkları halde." (sayfa 140-141)
Kitap WDCh istasyonunda başlıyor. Artyom adında bir genç ile birlikte bakıyoruz metroya. Birgün istanyona Hunter adında biri geliyor ve Artyom'un hayatı değişiyor. Tüm istasyonu katetmesi gerekiyor.

Kitabı okurken kitapta geçen yerleri internette araştırdığında çok daha ilginç bir hale bürünüyor kitap. Bunların olması gerçekten de o kadar uzak değil ya da o kadar yakın değil.
Ölümün kaçınılmaz olduğunu herkes bilir. Metroda ölüm, gündelik olaylardan sayılırdı ama yine de insan kendisine hiçbir şey olmayacağına, kurşunların birbaşkasına isabet edeceğine, hastalıktan korunacağına inanıyordu. Ve ihtiyarlık henüz o kadar uzaktaydı ki, Artyom gibi birinin bunu düşünmesine bile gerek yoktu. İnsan, devamlı kendi ölümünü düşünerek yaşayamazdı ki. En iyisi bunu unutmaktı, yine de birinin kafasına bu düşünceler musallat olursa, o zaman pes etmemesi, zehirli tohumlarıyla hayatını cehenneme çevirmemesi için, onları hemen kafasndan söküp atması gerekiyordu. Günün birinde öleceğini düşünmemelidi, yoksa aklını kaçrabilirdi. İnsanı tek şey çıldırmaktan kurtalarabilirdi: Bilmemek. (sayfa 248)
İnsanı insan yapan nedir? Peki insan türünü insan yapan nedir? Dünya'yı istila etmeyi nasıl uygun bulduk ve bunun suçlusu kim? Geri dönüşü olmayan noktaya eriştiğimize inanıyor tüm beyinler artık. Metronun karanlık tünellerinde insan en çok neyden ve neden korkar? En kötüsünü görmüş bir insanlık türü neden hala korkar? En korktuğu şey nedir? Doğa üstü yaratıklar mı yoksa doğa üstü yaratıklara sebep olmak mı? Yoksa insan kendinden korkar da her şeyi başkalarına mı atar?
İnsan türünün kendi türüne güvenmemesi ve kendi türünden de hariç yaşayamaması kadar tezat bir tutarsızlık yoktur doğada.

Savaşın sorumlusu kim? Başkalarının toprağına saldıran mı kendi toprağını koruyan mı? Peki bu toprak nasıl bir insan türüne ait olabilir?

Dimitry Glukhosky bir bilim-kurgu fantastik maceradan çok bir insanlığın aynası kitabını yazmış. Klasik yazar atalarından yakaladığı esintileri günümüze uyarlamış.

Peki insan nedir?
İnsanlar ona göre karmaşık bir makineydi; önce gıda ürünlerini yok eden sonra da bok üreten bir makine... (sayfa 294) 
Ayrıca kitaba dayandırılarak üretilen bir bilgisayar oyunu da mevcut meraklısına.

Bendeki kitap Panama Yayıncılık'tan Haziran 2017 tarihli üçüncü baskısı.
Çeviren ise Deniz  Banoğlu.

Kitap:
Panama Yayıncılık
İdefix
Kitapyurdu

1 Ekim 2017 Pazar

Otostopçunun Galaksi Rehberi

0 yorum
Douglas Adams'ın kitap serisi. Arthur Dent ve Ford Perfect'in hayatı aslında. Hayat dediğimiz, ya birileri otoyol yapacak diye son buluyorsa?

İlk kitap işte böyle başlıyor. Öncelikle seriyi tamamlamak için sabır gerekli. Zira Douglas Adams bolca yan hikayelerle süslüyor kitaplarını. Böyle olunca uçsuz bucaksız bir galaksi sizi bekliyor. O sabrı göstermek gerek. Kimi zaman yorucu olabiliyor. Ancak Adams, büyük betimlemeler yerine bu metodu tercih etmiş.

Kitabı okurken Douglas Adams'ın yazdığından şüphe edebilirsiniz. Belki de Ford Perfect yazmıştır bütün kitabı. Üslup Perfect'in üslubuna çok uyuyor. Ancak ben anlatım bir kitap değil. Tamamen o anlatım bir kitap.

Hele ki ilk kitaptan sonra acaba bu olayları kim anlatıyor diye düşünmeye başladım.

Otostopçunun Galaksi Rehberi, galakside, galaksilerarasında gezinen otostopçular için bir seyahat rehberi.

Dünya için yazılmış cümle ise hayli ilginç.

Çoğunlukla zararsız.


İdefix.com
Kitapyurdu.com

26 Mayıs 2017 Cuma

Süperpoze

0 yorum
9. Kocaeli Kitap Fuarı'ndan edindiğim kitap. Bir anda ortaya çıkıverdi benim için. David Walton ile tanıştığım kitap oldu.

Bir Kuantum Romanı:
Süperpoze

Kuantum atomaltı boyutlardan makroya taşınsaydı ne olurdu? Her yanımızın olasılık dalgalarıyla dalgalandığını düşünün. Hangi yol kararlı olacaktı? Aynı zaman dilimi içinde birden fazla kendinizden olsaydı? Kimdiniz siz?

Ya bir cinayet işlenmiş olsaydı? Kim işlemiş olurdu? Olasılığınız ile yüzyüze gelseydiniz? Siz kimdiniz?

Bilimkurgu ile polisiyeyi birlikte işleyen bir kitap. Zamanınızı bir anda kaplıyor. Kitabı kapattıktan sonra kendi olasılıklarınızı düşünmeye başlıyorsunuz.
"Hafıza her şey demek değildir," dedim. "Zaten sürekli unutup duruyoruz., bu kendimiz olmadığız anlamına gelmiyor." (sayfa 283)
Bendeki kitap April Yayıncılık'tan Ekim 2016 tarihlidir. Çeviri, Kıvanç Güney'e aittir.

13 Eylül 2016 Salı

Elmas Çağı Ya Da Genç Bir Kadının Resimli Okuma Kitabı

0 yorum
Büyük umutlarla başladığım kitap. Zaten yoğunluktan, koşturmaktan kitap okumaya zaman kalmıyor. Okuduğumda da ikinci sayfada sızarken bana bir ilaç gibi gelecektir diye düşünüyordum. Unuttuğum şey kafanın da buna hazır olması, zihnin dinginliği.

Yazarla bu kitabıyla tanıştım. Anlatımının sezgiselliği işleri daha da sarpa sardı. Okurken zihnimi odaklayamıyordum. Ama kitabı da elimden bir türlü bırakamadım. En uzun sürede bitirdiğim kitap ünvanına sahip oldu. Hem sonunu beklerken hem de trajedinin boyutlarını anlamaya çalışırken bir yandan da kendimle uğraşırken kitap eridi gitti.

Neal Stephenson'ın dili çok ilginç. Bilim-kurgu kitabı ancak kimi zaman öyle bir boyuta giriyor ki "siz zaten bunu biliyorsunuz." diyor. Ancak beynim bilse de bilmese de isyan ediyor "ben bunu bilmiyorum" diye. Örneğin bir cihaz adı ortaya atıyor, onun varlığını tespit etmek, ne işe yaradığını falan hep tahayyüle bırakıyor. İşte zaten yorgun, dikkat eksikliği olan zihinde bunu başarmak çok zor oluyor.

Kitapta benim ilgimi çeken kitabın başlığı ve kitap içerisinde konu başlıkları oldu.

Resimli okuma kitabı, nanoteknoloji ile hazırlanmış bir kitap. Kitap bir çocuğu yetiştirmek üzerine oluşturulmuş bir kabileler devri kitabı. Kabileleri teknolojik düşünelim lütfen. Böylece olaylar ilerlemektedir.

Bendeki kitap 6:45 Yayınları'nan Sibel Hacıoğlu çevirisiyle Ekim 2012 tarihli ilk baskısı.

Kitap:
AltıKırkBeş
Kitapyurdu.com
İdefix.com

31 Ocak 2016 Pazar

Kafes

0 yorum
Josh Malerman kitabı. O kadar çok reklamı döndü ki merak edip okudum. Yazarı aslında bir müzik grubu üyesi. Bu kitap da ilk kitabı.

Kitap hakkında sosyal medyada çok güzel övgüler vardı, bu akıma kapılıp okudum. Şunu net bir şekilde söylüyorum; eğer kitabı okuyacaksınız beklentinizi yüksek tutmayın.

Kitabın temelinde yatan; günümüz akımlarından "çok kötü bir şey olup insanlar ölmeye başlayıp hayatta kalma savaşı eserlerinden. Buradaki belirsizlik, kitabın içinde de mevcut. Yani "ne olduğu konusunda sadece fikir yürütüyoruz, ne olduğuna dair bir cevabımız yok ve insanları bir şey öldürüyor ve biz de bundan korunmaya çalışıyoruz. Belirsizlik; aslında temel bir felsefedir. Bu felsefe güzel işlenseydi belki çok daha farklı yerlere gelebilirdi konu. İşin tuhaf yanı ise bu ne olduğunu bilmediğimiz olaylar "Rusya Raporu" olarak tanımlanıyor. Aslında hala soğuk savaş izlerini taşıyan bir kitap. Belki de bir soğuk savaş silahı olarak bile değerlendirebiliriz bu kitabı.

Rusya Raporu, insanlar sokaklarda, dışarıda herhangi bir yerde bir şey oluyor (insanlık bunu görmek ile bağdaştırıyor) ve bu olan şeyden dolayı çıldırıyor, etrafındakileri ve/veya kendilerini öldürüyor. Böylece salgın başlıyor. Bu noktada "insanların kendilerinden korktuğu" düşünce akımı da yayılıyor, ama bir şekilde onların da delirdiği hissi kitapta yansıtılıyor.

Kitabı Malorie karakterinin gözünden okuyoruz. Hamile olduğunu düşüncesiyle kitap başlıyor. O dönemde de Rusya Raporları gittikçe artıyor ve olaylar başlıyor.

Kitabın kurgusu geçmiş ve şimdiki zaman ikililiğiyle sağlanmış. Hikaye iki koldan akarken sonuca doğru gittiğimizi düşünüyoruz. İşte bu da ikinci kitabın olma ihtimalinin yüksek olduğunun göstergesi.

Kitabın adını her gördüğümde nedense Fermat's Room'u çağrıştırıyordu. Öyle bir şey yok. Zaman geçirmek için güzel bir kitap. Hollywood filmi tadında bir kitap. Çok büyük beklentilerle başlamak lazım. Korku kitabı olarak gösterilmesi de benim için ayrıca ilginç oldu. "İnsan bilmediğinden korkar" mottosu yıllardır işlenen bir konuydu ve bunu tekrar işlemiş olması ile bir çok ödül almış olması da benim verilen ödülleri sorgulamama neden oldu.

Bendeki kitap İthaki Yayınları'ndan Aslı Dağlı çevirisiyle Ekim 2015 tarihli 5. baskısı.

Kitap:
İthaki Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Babil.com


8 Aralık 2015 Salı

Marslı

0 yorum
Andy Weir'in ilk kitabı. İlk kitabıyla harika bir kurguya imza atıyor. İnsanlığın hayallerini gerçek kılıyor. Bu kadar güzel olan bir kitap harika ve sade bir kapakla piyasaya çıkmıştı.

Filminden sonra, kitap da filmine yenik düşüyor ve kapağı "a filmin kitabı çıkmış" diyenlere pazarlamaya yönelik, filmdeki oyuncunun portresini kapak haline geldi. Maalesef bendeki kitap da o kapaklı.

Kapağın içindeki cevher yine de harcanmış değil. Harika bir kurgu... Elbette kimi noktalarda soru işaretlerimiz oluyor. Yazarın bir diğer özelliği ise yazılımcı olmasıdır. Kitabın her noktasında algoritmik akış hissediliyor ve bu kitabı daha da okunası kılıyor.

Marsta tek başınıza nasıl hayatta kalırsınız?

Bendeki kitap İthaki Yayınları'ndan Emre Aygün çevirisiyle Ekim 2015 tarihli beşinci baskısıdır.

Kitap:
İthaki Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Babil.com

19 Aralık 2014 Cuma

Labirent Son İsyan

0 yorum
James Dashner'ın Labirent serisinin son kitabı. (O zamanlar serinin son kitabıydı. Kitabı okumamdan dört sene sonra serinin beş kitap olduğunu görüp seriyi tamamladım. Belki de bir dört sene sonra seriye yeni kitaplar eklenir, kim bilir?-21-09-2018)

Serinin ilk kitabı: Labirent Ölümcül Kaçış
Serinin ikinci kitabı: Labirent Alev Deneyleri
Serinin dördüncü kitabı: Labirent Ölüm Emri
Serinin beşinci kitabı: Labirent Virüs Kodu

Thomas ve arkadaşları İSYAN'ın deneylerinden bıkmışlardır. Teresa'nın ihaneti Thomas'ı derinden yaralamıştır...

Thomas İSYAN oluşumunu ve deneyleri sonlandırmak ister...

Macera serisi olarak gayet iyi bir seri. Bilimkurgu olarak sınıflandırmak çok zor.

Bu noktadan sonra bir uyarı yapmam gerek. Zira serinin tamamını ele alacağım ve son kitabı okumamış olanlar için aşağıda kitabın içeriği bulunacak ve bu kitabın heyecanını kaçırabilir.

Son kitaba soruların cevaplarını göreceğimi umarak başladım ama kitap bambaşka bir yöne doğru gitti. İSYAN kimdir, nedir, necidir bir yana, baştan sonra mottolaşmış olan İSYAN iyidir'e karşı bir kitap olmuş. Kayranlılar yine hunharca bir koşturma içinde.

İSYAN gerçekten iyi midir? Deneyler nasıl sonuçlanacak...

Madalyonun iki yüzünü göstermeye çalışan Dashner'ın kurgusu bir kıymık gibi olmaya başladı. Thomas'ın İSYAN'da görevi neydi? Anladığımız kadarıyla Labirent'in hazırlanmasına yardım etmiş.

Peki yıllarca süren çalışmalar, beyinlere takılabilen aparatlar vs mevcutken, beyin davranış haritasını çıkartmak ne kadar zor olabilir? Teknolojik "Telepati" cihazı bile yapabilen bir firma davranış haritası mı çıkartamıyor? Çıkartılacak davranış haritasının Işıl'a ne gibi bir çözümü olacaktı...

İşte bunlar, kurgunun sallantıda olduğunu gösteren bulgulardan bir kaçı. Dünyadaki tüm devletlerin imkanları seferber ediliyor. Ancak bir virüs yanlışlıkla salınıyor. Ve devletler bu virüse karşı bir araya geliyor? Davranış haritası bazlı bir seri üzerine makro davranışlar pek de tutarlı olmamış gibi.

Her şey bir yana Thomas'ın geçmişi hatırlamak istememesi; devamlı geçmişten bahsedilen bir seride; kurgunun bir hiçin üzerine oturtulduğu izlenimi veriyor.

Geçmişten ipuçları sunuyor. Bu ipuçlarını ve rüyaları gerçek kabul edip geçmişi bunlarla örmek gerekiyor. Okuyucu da bunları temel alarak geçmiş kurgusunu kendi oluşturuyor. Geçmişin bulanıklığı üzerine oturtulmuş "kim" arayışından ziyade, harekete yüklenilmiş bir seri.

Bendeki kitap Pegasus Yayınları'ndan Gizem Yeşildal çevirisiyle ekim 2014 tarihli ikinci baskısı.

Kitap:
Pegasus Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com
Babil.com
Dr.com.tr
Pandora.com.tr

Labirent Alev Deneyleri

0 yorum
James Dashner'ın Labirent serisinin ikinci kitabı.
Serinin ilk kitabı: Labirent Ölümcül Kaçış
Serinin üçüncü ve son kitabı: Labirent Son İsyan
Serinin dördüncü kitabı: Labirent Ölüm Emri
Serinin beşinci kitabı: Labirent Virüs Kodu
(Yıllar sonra iki yeni kitapla seri beş kitaplık bir seriye dönüştü. 21-09-2018)

Thomas ve arkadaşları Labirent'ten kurtulmuşlardır. Verdikleri ağır kayıplar bir yana daha deneyler bitmemiştir ve Kayranlılar bunun farkında değildir. Thomas'ın da parça parça hatırladığı geçmişi kendisini suçlu hissetmesine neden olur.

Alev Deneyleri'nde Kayranlılardan tuhaf hava olaylarının hakim olduğu çölü geçip güvenli bölgeye varmaları istenir. Bu sanıldığı kadar kolay olmayacaktır! Işıl'a yakalanmış Deliler ve acımasız doğanın ortasında Kayranlılar...

Geçmişin karanlığı aydınlığa kavuşacak mı? 

Labirent'tin ivmesi bu kitapta da devam ediyor. Kayranlılar çözüme mi koşuyor yoksa hayatta kalmak için mi koşuyor? 

Soluksuz koşu devam ediyor.

Geçmişlerini hatırlayamamaları bir yana geçmişsizlik üzerine kurulan gelecek kurgusunda kimi eksiklikler hissediliyor. Baskı hataları yine mevcut. 

Bendeki kitap Pegasus Yayınları'ndan Gizem Yeşildal çevirisiyle Eylül 2014 tarihli ikinci baskısı.

Kitap:

18 Aralık 2014 Perşembe

Labirent Ölümcül Kaçış

0 yorum
 James Dashner eseri. Macera yüklü seriye davetkar bir kapağa sahip. Kitaptan önce, akıllı telefonlar için üretilmiş oyununu tanıdım. Daha sonra böyle bir serinin varlığından haberim oldu. Bu dönemlerde sinema uyarlaması da mevcut.

Serinin ilk kitabında, Thomas, bir asansörün içinde uyanır. Adı dışında hiçbir şey hatırlamaz. Asansörün kapısı açılır ve ona bakan gözlerle karşılaşır. Onların hiçbirini tanımaz. Thomas'ı karşılayan çocuklar da Thomas ile aynı yoldan geçerek buraya gelmişlerdir ve aynı şekilde onlar da geçmişe dair hiçbir şey hatırlamazlar.

Burası Labirent'in merkezi Kayran'dır. Burada yaşarlar! Kayran'a ilk gelen çocuk burada iki yılını doldurmuştur! Thomas ve Kayranlılar labirentin gizemini çözmek için uğraşırlar.

Labirent çok yüksek duvarlara sahip, içinde Izdırapverenlerin dolaştığı, akşam hava kararıken de kapıları kapanan bir yerdir. Kimse buraya neden geldiğini bilmez. İhtiyaçları da buraya geldikleri asansörle karşılanır...

Kayran'da herkes kendine uygun bir iş kolunda görevlidir. İnşaatçılar, Sağlıkçılar... Koşucular! Koşucular labirente girip akşam kapılar kapanmadan önce geri dönmeye çalışarak çıkış yolu ararlar.

İlk kitap gayet davetkar bir kitap. Ancak serinin tamamına bakıldığında sıkıntılar mevcut. Bu sıkıntılara serinin son kitabını aktarırken değineceğim.

Pegasus Yayınları'ndan beklemediğim şekilde baskı hatalarıyla karşılaştım. Bu baskı hataları can sıkıcı düzeye çıkabiliyor.

Bendeki kitap Pegasus Yayınları'ndan Gizem Yeşildal çevirisiyle Ekim 2014 tarihli 3. baskısı.

Serinin ikinci kitabı: Labirent Alev Deneyleri
Serinin üçüncü ve son kitabı: Labirent Son İsyan
Serinin dördüncü kitabı: Labirent Ölüm Emri
Serinin beşinci kitabı: Labirent Virüs Kodu
(Yıllar sonra iki yeni kitapla seri 5 kitaplık bir seriye dönüştü. 21-09-2018)

Kitap:
Pegasus Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com
Babil.com
Dr.com.tr
Pandora.com.tr


1 Ağustos 2014 Cuma

Başlat

1 yorum

Ernest Cline'ın kitabı. İlk kitabı olmasına rağmen ustaca bir üslupla sizi şaşırtacak. Kitabın kurgusu sayesinde bir an elinizden düşüremeyeceksiniz.

2045'te Dünya çok da güzel bir yer değildir. OASİS insanların bu çirkin dünyadan kaçtıkları sanal bir dünyadır. Sanallıktan çıkıp gerçek bir dünya haline gelmiştir neredeyse. İnsanlar OASİS'e bağlı yaşamaktadırlar... İşlerini oradan halledip, oradan para kazanabilmektedirler. Derken OASİS'in kurucusu James Halliday ölür ve mirasını oyunun gizlediğini söyler. Bulan ilk kişi mirasının sahibi olacaktır! James Halliday tam bir 80'ler aşığıdır ve ipuçları da hep bu dönemden gelmektedir. Büyük av böylece başlar! İlk ipucunu da 5 yıl sonra Wade Owen Watts bulur. Böylece Av oldukça hızlanır!

Gelecekte geçen bir geçmiş öyküsü gibi. İlk oyunlar döneminden OASİS'e... Kurgusu içinde kaybolup giderken diğer yandan da sanallık ve gerçeklik üzerine küçük bir sorgulama da mevcut. Ernest Cline'ın ilk kitabı için oldukça güzel bir kurgu olması ayrıca ilgi çekici. Üslubundaki hafiflik de kitabına uygun bir şekildedir. 80'leri gelecekte okumaksa daha da ilginç oldu.

Kitabın kurduğu dünya aslında pek de uzak sayılmaz...

Bilim-kurguyu ve bilgisayar oyunlarını seviyorsanız mutlaka okumanız gereken kitaplardan. Ki zaten bi' kere başlayınca elinizden düşüremeyeceksiniz. Uzum zamandır bu tarzda gördüğüm en iyi kitaplardan biri diyebilecek durumdayım.

Ancak üslup ile ilgili olarak şu olumsuzluğu eklemeden geçemeyeceğim. Bolca "epik" ve "kıyak" kelimelerini görmek sizi şaşırtmasın.

Ayrıca Ernest Cline'ın güzel de bir Websitesi bulunmaktadır: www.ernestcline.com
Bendeki kitap Dex Kitap'tan Taylan Taftaf çevirisiyle Haziran 2011 tarihli baskısı.

Kitap:
Dex Kitap
Kitapyurdu.com
İdefix.com
Dr.com.tr
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.