Dünya Klasikleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dünya Klasikleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Mart 2016 Cuma

İnsancıklar

0 yorum
Dostoyevski'nin ilk romanı. Kitabın tek özelliği buymuş gibi gösteriliyor tanımlarda. Ama bu kesinlikle yetersiz!

Makar Devuşkin, bir yazıcı memurdur. Görevi evrakları temize geçmekle görevlidir. Mutfaktan paravanla ayrılmış bir odada yaşamaktadır...

Varvara Alekseyevna, Makar Devuşkin'in uzaktan bir akrabasıdır. Varvara Alekseyevna'nın ailesi, Petersburg'a taşınmak zorunda kalır. Babası ekonomik zorluklar ile boğuşurken vefat eder. Annesi ile birlikte, bir akrabalarının himayesinde yaşamaya başlarlar. Bir zaman sonra annesi de vefat eder ve Varvara Alekseyevna tek başına kalır.

Kitap bu iki kişinin mektuplaşması üzerine ilerlemektedir. Küçük insanların küçük yaşamları üzerine bir bakıştır bu kitap. Klasik olmasının sebebi Dostoyevski'nin ilk kitabı olması değildir. Sadece öyleymiş gibi anlatmak nedendir, bilmem.

Bu iki yüce ruh, hem maddi yoksullukları, hem de manevi yoksullukları arasında birbirbirine tutunmuş iki yüce ruhtur. Bu iki ruhun, mektuplaşmasını izliyor, her şeyi onların anlatmasından öğreniyoruz. Tüm sırlarını birbirlerine açmaktadırlar...

Yoksullukların sınırsızlığı...

Kitabın sonu ayrıca güzeldir. Kitaptan sonra ne olduğu konusunda çok kafa yorulsa da olan biten her şey hayalgücünüze kalmıştır.

Bendeki kitap Can Yayınları'ndan Sabri Gürses çevirisiyle Ocak 2014 tarihli ilk e-kitap sürümüdür. Bu sürüm 2013 tarihli 3. basım esas alınmıştır.

E-kitap:
Babil.com
İdefix.com
Dr.com.tr

Kitap:
Can Yayınları
Babil.com
İdefix.com
Kitapyurdu.com





26 Kasım 2014 Çarşamba

Sefiller

1 yorum

Victor Hugo'nun ölümsüz eseri. Uzun zaman sonra tekrar okudum. Tekrar sinirlendim, tekrar üzüldüm... Hugo'nun o zaman gördüğü gerçekler, varlığını olduğu gibi muhafaza etmiş, hiçbir şey değişmemiş. Yazıldığı o zamandan bu zamana değişim yokken, ilk okuduğum zamandan bu zamana bir değişim beklemek pek de gerçekçi olmaz. Değişmedi, değişmeyecek. Bunlar insanlığın temel taşları...

Çocuklarım, hatta torunlarım da bu kitabı okuyacak! Daha önce okumuş olarında da tekrar tekrar okuması, köşede kıyıda kalmış gizlerini araması gerekmektedir, düşüncesindeyim.

Bu baskının hoşuma giden yanlarından birisi de özel isimlerin de Türkçe okunuş şeklinde yazılmasıdır. Çok az yayın evi bunu yapmayı tercih ediyor. Ben de Türkçe okunuş şeklinde yazılması taraftarıyım.

Jan Valjan'ın ömrünü harika bir kurgu içerisinde okuyoruz. Tekrar tekrar okunmalı! Jan Valjan'ın yaşadıklarını, bugün farklı kıyafetler içerisinde görüyoruz. Dış görünüş değişse de insan aynı insan...

Kitaptan alıntı yapmaya kalksam tüm kitabı buraya taşımam gerekir... Aslında hepimiz biraz sefiliz...

Bendeki kitap, Antik Kitap'tan Ali Çankırılı çevirisiyle Eylül 2011 tarihli baskısıdır.

Kitap
Antik Kitap
Babil.com
İdefix.com
Kitapyurdu.com
dr.com.tr

30 Haziran 2014 Pazartesi

Arsen Lüpen Bütün Maceraları-4 Kibar Hırsız

0 yorum
Maurice Leblanc'ın Arsen Lüpen'i! Güncel Yayıncılık'tan çıkan 4. kitap. Arsen Lüpen konusunda ilk zamanki tutumumu maalesef çok fazla aşamadım. Okurken döneminden esintileri görmek, ya şimdi ne olacak diye okumak iyi. Ancak olayların inandırıcılığı, Arsen Lüpen'in komikliği benim için hep havada kalmıştır. Bunlar bir yana, anlatıcının bir var olup bir yok olması tüm dengeyi bozmaktadır. Anlatıcı da yüksek ihtimal Arsen Lüpen'in kendisidir. Diğer yandan bir insan ne kadar mükemmel kılık değiştirebilir acaba diye düşünüyorum. Hal böyle olunca Arsen Lüpen'in tanınmazlığı konusunda her daim şüphelerim bulunmaktadır.

Malum Herlock Sholmes, Sherlock Holmes'e atıftır. Bazı yayınevleri ismi düzelterek verir ki bu hiç ama hiç hoş değildir! Güncel Yayıncılık ise olduğu gibi bırakmıştır ismi. Lakin bi' noktada Sherlock Holmes adı doğrudan geçmektedir. Maurice Leblanc gerçekten öyle mi yazmış yoksa editör kurbanı mı olmuş bilemedim.

Kibar Hırsız Arsen Lüpen yine Fransız usulü muzipliğiyle karşınızda. Sherlock Holmes ve Arsen Lüpen atışması hala devam ediyor. Benim gönlümse hala Sherlock Holmes'ten yana!

Kitap dokuz bölümden oluşmuş.
Arsen Lüpen'in Tutuklanışı
Arsen Lüpen Hapishanede
Arsen Lüpen'in Kaçışı
Gizemli Yolcu
Kraliçenin Kolyesi
Kupa Yedilisi
Madam Imbert'in Kasası
Siyah İnci
Herlock Sholmes Geç Kalıyor

Serinin kitapları:
Kibar Hırsız
Oyun İğnenin Esrarı
Kontes Cagliostro
Saat Sekizi Çaldı

Bendeki kitap Güncel Yayıncılık'tan Nisan 2004 tarihli Saffet Günersel çevirisidir.
Kitap
İdefix.com
Kitapyurdu.com

29 Nisan 2014 Salı

Vadideki Zambak

0 yorum

Balzac'tan muhteşem ötesi bir eser! Tekrar okumaların en güzel yanı, unutulan ayrıntıların hatırlanması. Bu canlanmaların yanı sıra yeni bağların oluşması da apayrı bir tat! Bu tekrar okumalarda, farklı çevirileri okumak daha da güzeldir.

O müthiş Vadi ne hayatları içinde saklamaktadır! Balzac bize bunları sunmaktadır. Bu insan olma dersidir gözümde! Keşke sadece bu kitaplar için dersler olsa!

Felix 20'li yaşlarında bir gençtir. Hayatında çeşitli ıstıraplar çekmiştir. Ancak Henriette ile tanışımasıyla hayatının akışı değişmektedir. Göksel bir aşkı okumak! Vivaldi'nin Dört Mevsimi'yle Vadi'deki mevsimlerin geçişini seyretmek daha da güzeldir! Henriette'in Felix'e yazdığı mektuplarda hayatı daha iyi anlamak mümkündür ve günümüzde hala geçerliliğini korumaktadır!

Kitabın çok özel bir kısmı da Natalie'nin mektubudur aslında. Kitabın sonudur aynı zamanda. Ne harika bir eser ama!

Muhteşem bir tattır Balzac okumak. Bu okuyuşumda; Kocaeli Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ne ait, Remzi Kitabevi'nden 1981 tarihli 8. baskısıyla Cevdet Perin çevirisini okudum. Kitaba bir küçük önsöz de eklemiş. Çeviride kelimeler hakkında küçük notlarla daha da güzel bir çeviri haline gelmiş! Ne varsa eskilerde var!

Mutlaka ama mutlaka okunması gereken, mutlaka kütüphanede olması gereken bir kitap! Severek, yıllarca okuyacağım bir kitap. Bilincime, bilinçaltıma sızmış bir eser!

Kitap:
Nadirkitap.com

1 Nisan 2014 Salı

Bir İdam Mahkumunun Son Günü

0 yorum
 Victor Hugo'nun eşsiz eseri! Önce küçük bir oyun sahnesiyle başlayan bir roman. Sahnede, bir yazarın, idam mahkumunun son gününü yazdığı "çirkin" bir kitabı tartışıyorlar. Beğenmemek şöyle dursun, nefret raddesine ulaşıyorlar. Daha sonra roman başlıyor.

İdam mahkumu! Cinayet işlediğini biliyoruz. Ama cinayeti neden işlediğini bilmiyoruz. Victor Hugo bunu anlatmamış. İdam mahkumu önce eski binasından dönüştürülmüş akıl hastanesinde bekletiliyor. Burada idamına daha haftalar var ve itirazların sonucu da bekleniyor. İdam gününe adım attıkça değişimini okuyoruz. Betimlediği ruhsal durumu kavramamak ne mümkün!

Victor Hugo ve onun mükemmel eserlerinden birisi! İdam mahkumunun ağzından okuduğumuz olayın akışı da ayrıca iyi! Kütüphanede mutlaka yeri olması gereken bir kitap. Bir idam mahkumuyla yan yana bir giyotine giderken başınıza sahip olmaya çalışacaksınız.

Bu noktada Bordo Siyah için birkaç söz söylemeli; zira Bordo Siyah benim çocukluk dönemimde çok güzel basımlara imza atarken şu sıralar eski durumunda değil. Nedenini bilmiyorum. Kitabın iç baskısı gayet yerinde, baskı hatası yok. Ancak yine de eski Bordo Siyah tadını alamadım. Kapaktaki köprünün de anlamını hala çözebilmiş değilim. İdam Mahkumu, giyotin alanına giderken köprüden geçiyor, ona istinaden yapıldı desem; bahsi geçen köprü, asma köprü değil! Kapakta ağaç, köprü ve adam siluetleri kaldırılsa güzel bir kapak olabilirdi. Böyle tuhaf bir köprü yerine sadece bir giyotin bile çok yerinde olabilirdi. Eski kapaklarında parmaklık arkasındaki kişi varmış ve gayet de yerindeymiş!Arkapakta altakki olay da sanırım yayınevinin kendisini ifade etmek için oluşturulmuş bir şey. Kapak bu güzel kitaba yakışmamış!
"Onların şapkaları, benimse başım düşecek!" (sayfa 108)
Şu anda bile yakınlarımda, sarayı ve Greve Meydanı'nı saran bu evlerde ve Paris'in her tarafında giden ve gelen, sohbet eden, gülen, gazete okuyan ve işlerine odaklanan insanlar var; mallarını pazarlayan tüccarlar, bu gece için balo kıyafetlerini hazırlayan genç kızlar, çocuklarıyla oynayan anneler var! (sayfa 92)
Kitapta editör Veysel Ataman'ın bir sunuşu da mevcut.  Bendeki kitap Bordo Siyah Yayınları'ndan Mayıs 2013 tarihli Rina Mehyo çevirisidir.
Kitap:
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr

30 Mart 2014 Pazar

Küçük Kara Balık

0 yorum
Samed Behrengi'nin yasaklı kitabı. Küçük Kara Balık'ın masumiyeti keşke büyüklerde de olsaydı! Çocukken haberim olmayan bir kitaptı maalesef. Bugün okuma fırsatı buldum! Bu benim ayıbım mıdır, yoksa "eğitim sisteminin" midir bilemiyorum. Ancak bu kitabı okurken tuhaf duygular içindeydim

İranlı bir yazarın, adaşım olan bir yazarın, sınırları aşan, sınırları yıkan masalı kütüphanede mutlaka bulunması gereken, daraldıkça okunması gereken bir kitap! Kitabın bugüne denk gelmesi ayrıca manidar! 

Küçük Kara Balık, annesinin tek yavrusudur. Dalgın geçirdiği bir kaç zaman, annesi onun hasta olduğunu sanmıştır, ancak Küçük Kara Balık yaşadığı dünyanın sınırlarını merak etmektedir. Dere, ırmağa; ırmak denize... Ancak ilk zorluk komşu balıklardan gelmiştir. Küçük Kara Balık yoldan çıkmış bir balıktır artık! Kendi yoluna çıktığı sırada komşularının onu geri çağırması ayrıca incelenmesi gereken bir durumdur.

Küçük Kara Balık keşfe çıkmıştır. Önce kertenkele ve kurbağacıklarla karşılaşır. Bu kertenkele Küçük Kara Balık'a ilerideki pelikandan korunması için bir hançer verir böylece Küçük Kara Balık kılıç kuşanmış olarak yoluna devam eder. Pelikan'la karşılaşmadan önce küçük balıklardan oluşan bir grupla karşılaşır. Bu gruptan bazıları Küçük Kara Balık'ı takip eder. Ancak pelikanla karşılaşmak kaçınılmazdır ve kendilerini pelikanın kesesinde bulurlar. Küçük balıkların sergilediği tutum, pelikanın imgeleştirdiği olgular mükemmel bir sadeliktedir!

Samed Behrengi harika bir esere imza atmış! Bu kitap bağzıları için hep yasaklılar listesinde olması gereken bir kitap! Sonu da ayrıca harika! Küçük Kara Balık, hep varlığını koruyacaktır!

Mehmet Sönmez'in çok hoş çizimleri ayrıca güzel!

Bendeki kitap Haşim Hüsrevşahi çevirisiyle Can Yayınları'ndan Şubat 2014 tarihli 37. baskısıdır. Kütüphanelerde mutlaka bulunması gereken bir kitap!

Kitap:



Hayvan Çiftliği

0 yorum
George Orwell'ın muhteşem kitabı! Kitabı bugün bitirmem de zamanlaması manidar olanlar listesine çoktan girdi.

Hayvan Çiftliği - Bir Peri Masalı, ismi güzel kendi güzel harika bir kitap. Beylik Çiftlik'teki hayvanlar, Koca Reis dedikleri bir erkek domuzun gördüğü düşü anlatışını dinlemek için etrafında toplanırlar. Koca Reis, hayvanların kendi kendilerini yönetecekleri, insanların boyunduruğu altında yaşamadıkları bir çiftlik hayalini anlatır! İnsanları beslemek zorunda kalmadıkları ve tüm yiyecekleri kendileri için ürettikleri bir çiftlik. Ancak Koca Reis'in ömrü Ayaklanma'yı görmeye yetmemiştir.

Çiftlikte hayvanların zihnine ekilen bu düşünce tohumu zamanla yeşerir ve bir anda patlar. Snowball ile Napoleon adındaki iki domuz da hayvanları örgütler. Çiftlik sahibinin çiftlikten kovulmasıyla Beylik Çiftlik, yerini Hayvan Çiftliği'ne bırakır. Yepyeni bir dönem başlamış olur.

Kitap mükemmel ötesi bir kitap! Bir hayvan çiftliğinin topluma bu kadar çok benzemesi, toplumun kendisi olması şaşırtıcıdır. Napoleon'un çiftlik yönetimini eline geçirerek o meşhur kural geçerli olmaya başlar:
Bütün hayvanlar eşittir
Ama bazı hayvanlar
Öbürlerinden daha eşittir.
Ayaklanma'dan sonra duvara yazılan yedi kuralın zamanla değişmesine tanık olmak çok ilginçtir. Manipülasyon örneğine de mükemmel bir örnektir!

George Orwell, bazıları gibi büyük laflar etmek kaygısı gütmeden, Bir Peri Masalı'nda gerçeğin tam göbeğine inmiş, binlerce sayfalık ders kitaplarının özünü mükemmel şekilde yansıtmıştır. Gerek ortak düşman yaratmak, gerekse propaganda yöntemleri hala geçerliliği korumaktadır.
Yedi Emir
1. İki ayak üstünde yürüyen herkesi düşman bileceksin.
2. Dört ayak üstünde yürüyen ya da kanatları olan herkesi dost bileceksin.
3. Hiçbir hayvan giysi giymeyecek.
4. Hiçbir hayvan yatakta yatmayacak.
5. Hiçbir hayvan içki içmeyecek.
6. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek.
7. Bütün hayvanlar eşittir. (sayfa 41) 
Ayaklanmanın sonucunda alınan ilk kararlar duvara yazılmıştı. Ancak yukarıdaki tüm kararların değişimini George Orwell üslubuyla okumak daha da manidar! Örneğin, beşinci kural Hiçbir hayvan aşırı içki içmeyecek şekline bürünmüştür. Tabi ara bir yasakla, domuzlar dışında hiçbir hayvan aşırı içki içmeyecek durumuna gelmiştir.

Toplumun siyasal özeti 1943-44 yıllarında George Orwell tarafından yazıya geçirilmiş. Bundan yetmiş yıl önce yazılmış bir kitabın yetmiş yıl sonra geçerliliğini koruyor olması, üç-beş yetmiş yıl daha geçerli olacağının göstergesidir. Zira Hayvan Çiftliği'nde Koca Reis'in söylediklerini söyleyenlerin sayısı azalmıştır ve hatta tamamen yok olacaktır. Bununla birlikte hayvanların zihninde kalan Koca Reis'in anıları da zamanla Napoleon tarafından silinmeye başlanmıştır. Böylece kitabın harika sonuna bir adım daha yaklaşmış oluyoruz! Diğer hayvanların domuzlarla insanları ayırt edememesiyle birlikte hayvan çiftliğinde hayvanların son durumu, kendi geleceğimiz hakkında büyük bir ipucu vermektedir!

Kitaptaki karakterlerin bolluğu ve tam olarak yerindeliği kitabı daha da özel kılmaktadır. Boxer adlı atın karakteri, Benjamin adlı eşeğin tutumu... Hepsi harika! Mükemmel ötesi! Kitap aynı zamanda Friedrich Karl Waechter illüstrasyonlarıyla bezenmiş durumda. Ancak iki sayfaya yayılan çizimler cild sırtı yüzünden kesilebiliyor. Bu da enlemesine basılsa daha iyi olmaz mıydı sorusunu uyandırıyor. Ancak bu kitabın mükemmeliğine leke sürmüyor.

George Orwell bir klasiğe imza atmıştır! Bendeki kitap Can Yayınları'ndan Celâl Üster'in harika çevirisiyle ve sunuşuyla Şubat 2014 tarihli 37. baskısıdır. Can Yayınları'nın kapak tasarım değişikliği de Hayvan Çiftliği için çok güzel olmuş.

Kitap:
Can Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr

27 Mart 2014 Perşembe

Sherlock Holmes Kızıl Dosya

0 yorum
Arthur Conan Doyle eseri. Sherlock Holmes ile Dr. Watson'ın tanıştığı, ilk defa birbirlerini gördükleri kitap. Martı Yayınları Sherlock Holmes'ün beş kitaplık bir edisyonunu yayımlamıştı. Bu setten sonra şimdi dört kitaplık ikinci bir set çıkartıyor. Bu kitap aynı zamanda setin de ilk kitabı. Martı Yayınları'nın üst başlık kullanmasına pek de anlam veremedim. Sır Perdesi Aralanıyor yazmak yerine sadece Kızıl Dosya yazsalardı, Sherlockseverler için çok daha güzel olacağı kanaatindeyim. Ayrıca Martı Yayınları'nın sitesinde kitap açıklaması olarak İngilizce yazmış olmaları da tuhafıma gitti.

İkinci kitap:
Sherlock Holmes Dörtlerin İmzası

Bu kitapta en çok sevdiğim kısım Dr. Watson'ın Sherlock Holmes'ü tanımaya çalışması kısmı olmuştur. Aynı zamanda Sherlock'un bilgisinin sınırlarını çıkarttığı liste benim için ayrıca eğlenceli olmuştur. Kitabının kapağının rengiyle isminin birlekteliği göze çarpıyor.

Sherlock Holmes bu davasında, başka kıtalardan taşınmış bir sorun üzerine eğiliyor. Enoch Drebber, ıssız olması gereken bir evde ölü olarak bulunur. Duvara "Rache" (intikam) yazılmıştır. Sherlock Holmes ve Dr. Watson ilk defa birlikte bir davanın peşine düşmüşlerdir. Drebber'in ölümünün ardında bir örgüt mü vardır?
Sherlock Holmes - Bilgisinin Sınırları
1. Edebiyat Bilgisi : Sıfır
2. Felsefe : Sıfır
3. Gökbilim :  Sıfır
4. Siyaset : Az
5. Bitkibilim : Değişken
Daha çok Belladona, afyon ve zehirler üzerine
6. Yerbilim : Elverişli ama sınırlı. Bir bakışta toprak çeşitlerini ayırt edebiliyor. Bir yürüyüşten sonra pantolonundaki çamur lekelerine bakmış ve hangi lekenin Londra'nın hangi bölgesinden olduğunu saymıştı.
7. Kimya : Derin bilgi.
8. Anatomi : Çok ama düzenli değil.
9. Olay derleme eserleri : Çok geniş bilgi. Yüzyıl içindeki bütün korkunç olayların her ayrıntısını biliyor.
10. İyi keman çalıyor.
11. Uzman bir eskrimci, boksör ve kılıç kullanıcısı.
12. İngiliz Kanunları konusunda elverişli bilgisi var.
İlk başta verilen yazılanların zamanla yetersiz kaldığını ve Sherlock Holmes'ün bilgi dağarcığının genişlediği görülebiliyor. Örneğin; ilk etapta aklıma gelen, Bitkibilim adına Sherlock Holmes, tütün ve tütün küllerini konusunda uzmandır.

Sherlock Holmes ve Dr. Watson, hayatım boyunca sıkılmadan defalarca okuyacağım iki kişi!

Bendeki kitap Martı Yayınları'ndan Sakıp Murat Yalçın çevirisiyle, Şubat 2013 tarihli ilk baskısı.

Martı Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr

17 Mart 2014 Pazartesi

Tatsız Bir Olay

0 yorum
 Dostoyevski'nin uzun öyküsü. Stepan Nikiforoviç Nikiforov, memurluk hayatı boyunca almak istediği evi almıştır. Bunu kutlamak adına da alışkanlığı olmayan bir doğumgünü yemeği vermiştir ve iki arkadaşını davet etmiştir. Semyon İvanoviç Şipulenko ile İvan İlyiç Pralinskiy bu yemekte birçok konudan konuşmuşlardır. İvan İlyiç, memuriyetinde generalliğe yükselmiş yenilikçi ve insancıllık savunan bir adamdır. Yemek sonunda evden ayrılırlar ancak, İvan İlyiç'in arabacısı gelmemiştir ve bunun üzerine İvan İlyiç, yürümeye karar verir. Yürürken kendi mahiyetinde çalışan bir memurun -Pseldonimov- düğününe denk gelir. İnsancıllık üzerine tartıştığı ve durumu kabul ettiremediği Semyon İvanoviç'e durumu ispatlamak için bu memurun düğününe katılmaya karar verir. Ancak işler hiç de hayal ettiği gibi olmayacaktır. Çözümlemelerin netliği de bir o kadar etkileyicidir!

İnsanlar coğrafya değiştirse de, zaman değiştirse de düşünme şekillerini pek de değiştirmediğinin bir başka göstergesidir bu kitap!

Dostoyevski, Rus halk sınıfları arasındaki uçurumu uzun bir öyküyle gözler önüne sermiştir. İvan İlyiç'in hayalleri düşünceleri ile Pseldonimov'un düştüğü durumu ayrı ayrı okuyup o gece o sokakta gerçekleşen olaylar çok başka olmuştur... Dostoyevski okumak her zaman büyük bir zevktir!
Oraya buraya baktılar; araba meydanda yoktu. Zaten Stepan Nikiforoviç'in adamı oralarda araba filan görmemişti. Semyon İvanoviç'in arabacası Varlam'a sordular. O, Trifon'un, arabayla birlikte, daha az önce burada durduğunu, ayrılalı çok olmadığını söyledi.
Bay Şipulenko,
"Tatsız bir olay," diye söylendi. 
Bu kitap okunması gereken kitaplardan! Bir pazar günü, bir kahveyle beraber bitiveren bir kitap.

Bendeki kitap Can Yayınları'ndan Rusça aslından tercüme eden Nihal Yalaza Taluy çevirisiyle 2005 yılındaki ilk baskısıdır.

Kitap:
Can Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr

3 Mart 2014 Pazartesi

Fahrenheit 451

0 yorum

Ray Bradbury eseri. Mutlaka okunması gereken kitaplardan. Kütüphanenin demirbaşlarından.

Guy Montag bir itfaiyecidir. Lakin görevi söndürmek değil yakmaktır! Toplumun yavaş yavaş kitapları dışlaması sonucunda devletin işe el koyarak görevlendirdiği itfaiye, tüm kitapları yakar! Bir zamanlar itfaiyenin yangınları söndürdüğü gerçeği ise sadece bir efsane haline dönmüştür.

Guy Montag, komşusu 17 yaşındaki Clarisse McClellan ile sohbet etmeye başlar. Bu genç kız farklıdır.
"Bahse girerim ki senin bilmediğin bir şeyi daha ben biliyorum. Sabahları çimenlerin üzerinde çiy tanecikleri olur."
Montag birden bunu bilip bilmediğini anımsayamayınca huzursuz oldu. (sayfa 31)
Bu farklılığı -insanlığı- Guy Montag'ı da etkilemeye başlar. Kendine bile itiraf edemediği gerçeklerle yüzleşmeye doğru adım adım ilerler.

Ray Bradbury oluşturduğu dünya ile çok ilginç bir "gerçekliğe" bizleri götürüyor. Duvar boyutunda televizyonlar insanları mutlu etmekle görevlidir. İnsan mutlu olmak için varsa, kafa karıştırıcı kitaplara neden ihtiyaç duysun ki? Kitapların dışlanması böyle başlıyor. Diğer ilginç nokta ise televizyonun "aile" olarak adlandırılmasıdır. Bu kitap ilk baskısı 1953 tarihindedir! 61 sene öncesi demek! 61 sene öncesinden günümüze uzanan bu eseri bir distopyadan "çağdaş edebiyat" sınıfına almak hata sayılmaz. Kitabın ilerleyen sayfalarında bir şekilde kitap buludurmak cezasından -kitaplarını ve ikametgahlarını kaybederek- ülkenin derinliklerine kaçan bir gruptan bahsediliyor. Kitabı günümüzden ayıran tek şey bu olsa gerek, bizler kitaplarımızı kaybetmeden kaçabilmiş bir topluluğun temsilcileriyiz.
"Orada değildin, görmedin," dedi Montag. "Kitaplarda bir şeyler olmalıydı, hayal edemeyeceğimiz bir şeyler, kadının yanan evde kalmasını sağlayacak bir şeyler; orada bir şeyler olmalı. Bir hiç için kalmazsın."
"Kadın enayiymiş." (sayfa 85)
Kitabı okurken bolca düşündüğüm konulardan biri de bu "kitap savaşları" olmuştu. Böyle bir savaş durumunda olabilecekleri tahayyül etmek tuhaftı. Zira kaçan grupta üniversite hocaları vardı ve bu insanlar öğrenci bulamadıkları için üniversiteler kapanmıştı. Toplumun, kendiliğinden kitaplardan uzaklaşır mı sorusunun doğal cevabının hayır olmasını beklemek, günümüz gerçekliğiyle çelişmektedir. Beatty'nin anlattıklarıyla Fahrenheit 451 toplumu görülerek, günümüz toplumuyla karşılaştırmak sonucunda, Fahrenheit 451'e pek de uzak sayılmadığımız anlaşılır.
Hepimiz birbirimize benzemeliyiz. Hiç de, anayasanın dediği gibi, kimse eşit ve özgür doğmamıştır, herkes eşit yapılır. Her insan bir diğerinin sureti olunca herkes mutlu olur, ortada çekinilecek, korkulacak, herkesin kendisini yargılamasına yol açacak dağlar yok olur. (sayfa 95)
Onlara yarışmalar düzenle, en popüler şarkıların sözlerini, devletlerin başkentlerini veya Iowa'da geçen yıl ne kadar mısır yetiştirildiğini bilerek kazansınlar. Onları patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur, öyle lanet olası 'olaylarla' tıka basa yap ki, kendilerini bilgileriyle gerçekten "zeki" hissetsinler. (sayfa 98-99) 
 Fahrenheit 451, kitap -imgesiyle değil, doğruca- ile birlikte geleceğin(?) toplumsal zihni bakımından bir kehanet romanıdır.

Bendeki kitap İthaki Yayınları'ndan Zerrin Kayalıoğlu ve Korkut Kayalıoğlu'nun birlikte çevirisiyle Eylül 2013 tarihli ikinci baskısıdır. Ayrıca Ray Bradbury'nin Şubat 1993'te yazdığı önsözü de içermektedir.

Kitap:
İthaki Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com
Dr.com.tr

25 Şubat 2014 Salı

Sherlock Holmes Dörtlerin İmzası

0 yorum
Martı Yayınları'ndan dört kitaplık Sherlock Holmes serisinin ikinci kitabı. Bir günde biten kitap, kendini tekrar okutturuyor!

İlk Kitap:
Sherlock Holmes Kızıl Dosya

Kapağı ayrıca hoşuma gitti. Arkası dönük olan kişi BCC'nin güncel Sherlock Holmes uyarlamasında oynayan Benedict Cumberbatch'in siluetini anımsattı. 

Bayan Morstan, Cecil Forrester'in yanında çalışmaktadır. Babası on yıl kadar önce kendisine bir ulaşmış ve Londra'da bir otelde buluşma ayarlamışlardır. Ancak babası buluşmaya gelmemiştir. Bayan Morstan ne kadar babasını bulmaya çalışsa da bulamamışdır. Altı yıl kadar öncesinde kulağına kendisinin arandığı haberi gelmiştir. Bayan Morstan iletişim bilgilerini gazeteye ilan vermiştir. Böylelikle kendisine her sene çok nadide bir inci gönderilmiştir. Bayan Morstan ne kadar uğraşsa da göndericiye ulaşamamıştır.Bayan Morstan'ın Sherlock Holmes'e gelmesinin nedeni ise, gönderici kendisiyle iletişime geçmiş ve bir buluşma ayarlamıştır! Sherlock Holmes ve Dr. Watson çok ilginç bir hikayenin derinliklerine ineceklerinin farkında değillerdir.

Gerçek anlamda bir gün içinde biten bir kitap. 

Bendeki kitap Cumhur Mısırlıoğlu çevirisiyle Martı Yayınları'nın Mayıs 2013 tarihli baskısı.

Kitap;

20 Şubat 2014 Perşembe

Beyaz Diş

0 yorum

Jack London eseri. Bir köpek, kurt kırması yavrunun maceralarını anlatıyor. Anlatmakla kalmıyor, yaşatıyor. Bu kadar göze aşina ancak bir o kadar da yabancı bir kahramanla karşı karşıyayız. Rüyalara işleyecek kadar derin bir eser.

Beyaz Diş, Kiche adlı dişi köpek ile, Tek Göz adlı kurdun yavrusudur. Kiche, evcilleştirilmiş ancak sonradan insanlardan kaçmış bir köpektir. Ancak bir gün Beyaz Diş, dünyayı yeni yeni tanıyan o yavru haliyle yuvasının yakınındaki nehre su içmeye gider. İşte ilk olarak burada insanla tanışır. Daha sonra annesinin de nehrin kenarına gelmesiyle Kiche onları tanır ve Beyaz Diş'in insanlar arasındaki macerası bu şekilde başlar. Kızılderili sahibi onu döverek terbiye eder. Böylece Beyaz Diş ile sahibi arasında korkuyla örülmüş bir bağ oluşur. Diğer yandam kabilenin diğer köpekleri de Beyaz Diş'i hırpalar. Beyaz Diş'in mizacı bu iki etmen arasında gelişir.

Beyaz Diş'in son sahibine kadar başından geçen her deneyimin, yıllar sonra hala aynı şekilde kaldığını görmek daha da tuhaf bir durum.

Beyaz Diş'in insana bakışı da çok ilgin. Başta insan hayvan olarak nitelerken daha sonra tanrı olarak nitelemeye başlıyor. İnsanın bu tanrısallığının ellerini ve çevreyi kullanabilmesinden ileri geldiğini düşünüyor.
Eğer yavru, insanlar gibi düşünseydi, hayatı tükenmek bilmeyen bir yemek isteği, dünyayı ise içinde yiyecek yığınlarının sıralandığı bir yer olarak özetlerdi. (sayfa 26)
Diğer yandan Jack London, döneminde Kızılderililerin yeri açışından da ırkçı sayılabilecek bir eser ortaya koyuyor.
Beyaz Diş ilk beyaz adamı Fort Yukon'da gördü. Tanıdığı Kızılderililerle karşılaştırınca başka bir ırktan, yüksek tanrılar ırkından olduğunu düşündü. (sayfa 80)
Bendeki kitap Kumsaati Yayınları'ndan Kerim Çetinoğlu çevirisiyle 2010 baskısıdır. Kumsaati Yayınları'nda alışık olduğumuz baskı veya yazın hataları mevcut. Ancak Beyaz Diş'in hayatı o kadar çok içine çekiyor ki bu hatalar görünmüyor.



30 Ocak 2014 Perşembe

Thérèse Raquin

0 yorum

Emile Zola eseri. Bayan Raquin'in bir erkek çocuğu bulunmaktadır. Camille, hastalıklı, cılız çocukluk geçirmiştir. Bu çocukluk döneminde, Bayan Raquin'in erkek kardeşi kendi kızını evlatlık verir. Thérèse adındaki bu kız çocuğu ile Camille birlikte büyümüşlerdir. Bu birliktelik, yaşlarının kemale ermesiyle evlenmekle sonuçlanmıştır. Thérèse bu evliliği halası için kabul etmiş ve sessiz bir kabullenişle hayatına devam etmektedir. Ancak Camille'in arkadaşı Laurent ile tanışan Thérèse'in ve Raquin ailesinin hayatı değişecektir!

Kanın da dökülmesiyle işler daha da zor bir hale gelecektir! Kan dökülmesi öncesi ve sonrasında Emile Zola, çözümlemeleriyle çok ilginç bir hikaye ortaya koymaktadır. Bu aşk hikayesini diğerlerinden ayıran, başkahramanların ruhsal çözümlemeleridir. Süreç boyunca kişiliklerdeki dalgalanmaları görmek okunulası bir kitap sunmaktadır. Yol ayrımlarında, kahramanların seçimleri dışında olası diğer seçimlerin de sonuçlarını düşünmek kitabı daha da değerli kılmaktadır. İnsan ruhuna incelikli bir eğiliş olan roman bizlere bir aşk hikayesi sunmaktadır.

Rutubet kokan bir binada, görünenler ve görünmeyenlerin yanı sıra, yan kahramanların gözünden baktığımızda Raquin ailesi sorunsuz bir aile iken, Raquin ailesi, gerek beyinlerinin sınırları içerisinde gerek beton sınırlar içerisinde bambaşka hayatlar yaşamaktadırlar.
"İnsanlar bazen ölürler," diye mırıldandı. "Yalnız, sağ kalanlar için durum tehlikeli olur." (sayfa 41)
Emile Zola'nın bu ince işlenmiş romanı, bir hayatın, birçok yönden görünüşünü ve içini anlatmaktadır. Sadece bir aşk romanı değildir. Bir katilin ruh çözümlemesi bir tanığın çığlığıdır bu roman.

Bendeki kitap Varlık Yayınları'ndan Samih Tiryakioğlu çevirisiyle 2010 tarihli dokuzuncu baskısıdır.

Varlık Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com

8 Aralık 2013 Pazar

Louis Lambert

0 yorum
Balzac'tan mükemmel bir eser! Louis Lambert, erken yaşlarda okumaya merakıyla fark edilir. Papaz olan dayısının yanında eğitim görmeye başlar. Bir gün bahçede kitap okurken soylu bir kadın onu fark eder ve zekasını test eder. Sonrasında onun iyi bir okulda okuması gerekliliğine karar vererek onu  -anlatıcımızın da okulu olan- Vendome Koleji'ne gönderir. Bu kolej ki Balzac'ın da eğitim gördüğü kolejdir aslında!

Louis Lambert, Emanuel Swedenborg'dan etkilenen kendi düşünce sistemini kurmak peşindedir! Anlatıcımızıla yakınlaşmaları sayesinde Louis Lambert'i okuyoruz. Anlatıcımızın okuldaki lakabı Şair'dir, Lambert'inkiyse Pythagoras(Pisagor)'dır. Böylece Pythagoras ile Şair için bambaşka bir düşünce akımı, bir öğreniş başlar!

Louis Lambert için Balzac otobiyografisi niteliğinde olduğu söylenir. Bu noktadan yola çıkarsak Lambert'in kurduğu düşünce sistemi Balzac'ı ifade etmektedir. Bunu görmemek elde değil zaten! Balzac'ın kurduğu düşünce dünyasında gezinmenin ve o tuhaf gizemin tadı bambaşkadır! Bu düşünce sistemini oluştururken Lambert'in etkilendiklerinden etkilenip etkilenmediği benim için soru işaretidir. Balzac Lambert üzerinden, düşünce sistemini kurabilmesi için gerekli ortamı idealize etmiş gibidir. Lambert, ufak tefek zayıf bir insandır. Balzac ufak tefek olmasına karşın gayet etine dolgun bir kişidir malumunuz. Bu bariz karşıtlık ile birlikte başka diğer karşıtlıklar, Lambert'in düşünce ortamıyla Balzac'ın düşünce ortamı arasındaki ayrılıkları göstermektedir. Zaman zaman Lambert ile Balzac'ı birbirinden ayıramamak, zaman zamansa ayırmak Balzac'ın kurduğu başka bir dünya, başka bir kelime oyunudur!


Ortamlar farklı olsa da hedefin aynı olduğu da bir başka gerçektir. Balzac, bu gerçekliği Pauline üzerinden bundan şu şekilde ifade etmektedir.
Zihninin gittiği yoldan ben de geçiyorum; bütün dönemeçlerini bilmesem de en azından hedefte onunla buluşuyorum. (sayfa 107)
Balzac'ın zihninde, düşüncelerinde dolaşmanın eşsiz keyfi bambaşka! Kurduğu sistemse daha da başka bir lezzet! Her kütüphanede mutlaka olması gereken bir kitap! Tüm kitap boyunca Louis Lambert'in zihin labirentinde dolaşmak zevkinin yanı sıra, kitabın son kısmında Louis Lambert'in nadir zamanlarda kurduğu, son cümleleri maddeler halinde okumak da çok daha farklı bir tattır!

Louis Lambert aynı zamanda biraz trajik bir kişidir. Başta oluşturmaya çalıştığı düşünce sistemini, sonda talihsiz bir biçimde yaşar! Bu olayın trajedi olup olmadığı ise ayrı bir tartışma konusudur. Trajedi midir, yoksa iç meleğini bedeninde özgürleştirmeyi başarmış mıdır?

Louis Lambert! Muhteşem ötesi bir kitap, muhteşem ötesi bir karakter! Hayatın tamamı üzerine kurulu, yaşam ötesi düşünceler bütünü yalnız bir insan!
Yaralı işçi, yoksul loğusa, hastalanan orospu, yüzüstü bırakılan çocuk, sakat yaşlı, kötü alışkanlıklar, giderek cinayet, sığınacak bir yer bulabiliyor, şefkat görebiliyor burada; ama bir şey keşfeden, düşünen insana karşı herkes acımasız. (sayfa 68)
Dayısına Paris'ten yazdığı mektupta böyle söylüyor Louis Lambert.

Bendeki kitap Kocaeli Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ne ait olup Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'dan Oktay Rifat, Samih Rifat çevirisiyle Şubat 2011 tarihli baskısıdır.

Kitap:
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com 

27 Kasım 2013 Çarşamba

Stoner

0 yorum

"Ne bekliyordun, diye düşündü yine." (sayfa 283)
Stoner, hayattan, yaşamdan, insanlardan ne bekliyordu sorusunu sorduğunda biriktirdikleri arasında geziniyordu. Cevabına çok yakındı. Sanki yaşamı onun değilmiş gibiydi ama bir o kadar onun yaşamıydı. Bir kişide kendini tanıdıklık ve kendine yabancılık ne kadar iç içeyse o kadar büyük bir arayıştı.

Kitabın yazarı, John Williams bizi, eserinin baş karakterinin ismi üzerindeki o hoş kelime oyunuyla karşılıyor! William-S-Toner. Toner'ın temel olarak iki anlamı mevcut. Vücut iyileştirici bir tür merhem,losyon anlamının yanı sıra toz mürekkep anlamına sahiptir. Bu iki anlam da tuhaf bir şekilde William Stoner da birleşmektedir! Ayrıca "stoner", "stone" kelimesinden gelir. Kaya, taş anlamındaki bu kelimeyi de Stoner da vücut bulmuş şekilde görüyoruz! Aynı zamanda "stoner" da "taşçı, taş işleyici" gibi bir anlam vermektedir ki Stoner'ın mesleğine, öğretmenliğine, bir gönderme olup olmadığı düşünmek, gülümsetici bir öğedir.
"William Stoner'ın ismine kazara rastgelen bir öğrenci, çok da üzerinde durmadan onun kim olduğunu merak edebilir; fakat bu merak, gelişigüzel bir soru olmanın ötesine geçmez. Stoner'ın hayattayken kendisine pek de özel bir kıymet vermeyen meslektaşları, şimdi kendisinden nadiren bahsetmektedirler; yaşını almış olanlar için onun adı, hepsini bekleyen sonun hatırlatıcısı, gençler içinse, geçmişe dair hiçbir anlam ve kendileriyle ya da kariyerleriyle ilişkilendirebilecekleri hiçbir kimlik çağrıştırmayan bir sedadır yalnızca." (sayfa 7)
İşte William Stoner! 1891'de Colombia'dan 40 km. uzakta Booneville Köyü yakınlarında küçük bir çiftlikte doğdu.1955 yılında Colombia'da ölene kadar yaşadı.

Kitabın kapağı, Stoner'ı daha fazla anlatamazdı sanıyorum! Kapağı da bir o kadar Stoner... Pencere, sandalye ve Stoner kabartma şeklinde. Kitabı okurken parmaklarım çok kez pencerenin üzerinde gezinmiştir. Belki başka olasılıkları görebilmek içindi.

Doğumundan ölümüne kadar çok da ilginç olmayan bir hayatı takip ediyoruz. Ama bu sıradanlık Stoner'ın hayatını çok çok ilginç kılmaktadır! Çiftçi bir babanın oğludur ve babası onun Colombia'daki Missouri
Üniversitesi'nde ziraat bölümü okumasını ister. İşte hayatının akışı böylece bir değişime başlar.
"Stoner'ın tek çocuk olduğu, meşakkatli işlerin bir arada tuttuğu kimsesiz bir aileydi onlarınki. Akşamları üçü birden, tek bir gaz lambasıyla aydınlanan küçük mutfaklarında lambanın sarı alevine bakarak otururlardı; genellikle akşam yemeği ile yatmaları arasında geçen yaklaşık bir saatte duyulabilen tek ses, dik bir sandalyede bir bedenin halsiz kımıldanması ve ev eskidikçe bir parça esneyen bir tahtanın çıkardığı hafif bir gıcırtı olurdu." (sayfa 8)
Böyle bir aileden çıkıp üniversiteye başlamıştır! Üniversite hayatının ilk yıllarında bir akrabalarının evinde kalır ve akrabalarının işlerini yaparak yemek ve kalacak yer sahibi olmuş olurdu. Kalacak yer de, tavan arasında bir odamsı...

Zorluklar sanki onun başına gelmiyormuş gibidir Stoner. Hep çalışmış, hep çalışmıştır! John Williams'ın mükemmel üslubuyla, cümlelerin dansıyla, kurgunun harikalığıyla bu yaşam akışına dahil olup gidiyoruz. Bir anda bambaşka bir yerde kendimizi bulduğumuzda ve geri dönüp bakmak sepya renginde bir çok filmle karşılaşmayı kaçınılmaz kılar! O noktaya gelinceye kadar izlenen yolun oluşturduğu çizgiler harika bir resmin çizgileridir aslında!
"William Stoner, birkaç dakikadır nefesini tuttuğunu fark etti. Yavaşça nefes verdi, nefesi ciğerlerinden dışarı çıkarken vücudunun üzerinde kımıldayan giysinin farkındaydı, en ince ayrıntısına kadar. Bakışlarını Sloane'dan sınıfa çevirdi. Işık pencerelerden kırılarak sınıf arkadaşlarının yüzlerine yerleşti, öyle ki aydınlanma onların içlerinden geliyor ve bir loşluk karşısında sönüyor gibiydi; bir öğrenci göz kırptı ve ince bir gölge, ayva tüyü gibi gün ışığına yakalanmış bir yanağa düştü. Stoner yazı tablasını sımsıkı kavramış parmaklarının çözüldüğünü fark etti. Esmerliklerine, küt parmak uçlarına anlaşılması güç bir biçimde oturmuş tırnaklara hayretler içinde baktı, gözlerini ayırmadan ellerini çevirdi; kanın bedeninden geçip parmak uçlarına nazikçe ve tehlikeli bir şekilde zonklayarak minik damar ve atardamarlardan görünmeden aktığını hissedebildiğini düşündü." (sayfa 17)
Fark edişi işte böyle başladı, bir arayışın içinde gizlendiğini böyle anladı. Bu noktadan hayatı bambaşka bir rotaya girdi. Stoner, İngilizce Bölümü'ne devam etmeye karar verdi! John Williams bölümler arası geçişi ve gerek genel kurgu, gerekse kitabın bölümün kendi kurgusu içinde süzülmek kaçınılmaz! Kitabın, edebiyatsever için bir başka dikkat noktası ise, akademik anlamda bir edebiyat çevresini işlemesidir. Bunun yanı sıra dönemine Stoner tarzı bir bakışla dikkat kesiliyoruz.

Bir ölüm ne kadar geciktirilebilir? Kitabın son sayfasını okumak istemeyeceksiniz. Daha girişten bildiğiniz bir gerçeği nasıl öteleyebilirsiniz?!

Kitaptaki diğer karakterler de muazzam! Kişilerden, Stoner etkilemiyormuş gibi yapmasına karşılık, etkinin büyüklüğü Stoner üzerinde; kendini zamanla göstermektedir. Stoner'ı Stoner yapan kişileri, olayları bir arada ama ayrı ayrı incelemek insan doğasında saf bir birliktelik anlamındadır. Zaman zaman Stoner'a veya diğerlerine kızmak, belki küçücük bir adımla her şeyin değişeceğini tahmin ettiğimizden ileri geliyordur. Ancak o adımın atılmayışını da gayet iyi anlıyoruz. İnsani bir kitap!

John Williams'ın üslubu da hikayeye uyumlu! Stoner'daki ruhsal değişimleri, cümlelerin yapısından da hissetmek ayrı güzel ve bunu her zaman her yazarda yaşamak olanağı bulunmaz!
"Kendini yaşlı biri olarak düşünemiyordu. Bazen sabah traş olurken, aynadaki yansımasına bakar ve göz yerlerinde boşluk olan gülünç bir maskenin arkasından şaşkınlık içinde onu seyreden bu yüzle hiçbir benzerlik bulamazdı; sanki anlaşılmayan bir nedenle çirkin bir kılığa bürünmüştü, sanki istese fırça gibi beyaz kaşları, darmadağınık beyaz saçları, belirgin kemiklerin üstünde torbalanmış teni, yaşlı gösteren derin kırışıklıkları çıkarıp atabilecekti." (sayfa 256)
Koton Kitap sayesinde okuduğumuz bu kitap, 1965 yılında ilk baskısını yapmış, dilimize çevrilmesi ise 2013'ü bulmuş! Tam da William Stoner'ın başına gelebilecek tarzda bir olay!

Özlem Güçlü çevirisiyle ilk baskısı Kasım 2013 tarihlidir. Bendeki kitap, Koton Kitap Tanıtım Kopyası olmakla beraber, bu kitabın gözümden kaçmamasını sağlayarak bana bu eşsiz kitabı gönderen Koton Kitap ailesine, kitabı yayına hazırlayan Işıl Ölmez'e ne kadar teşekkür etsem azdır!
Kitap: 


4 Temmuz 2013 Perşembe

İlk Aşk

0 yorum

Turgenyev'in eseri. Klasikler için her saat mükemmeldir. Ama bazı saatler çok daha güzeldir! Bir öğle vakti ağaç, gölgesi altında, bir akşamüzeri sedir üstünde veya bir gece serinliğinde! İlk Aşk, Vladimir Petroviç'in ilk aşkından ve aşık olduğu kadının garip doğasına yaklaşma çabasından ibaret! Gençliğin başlarında ve aşkı tanımanın heyecanıyla ve karakterinin ağırbaşlılığıyla bir aşkı ve karşılık alamayacağını bile bile bu aşkı yaşamanın oluşturduğu hezeyanları kavrama yetisi aynı zamanda!

"Zinaida içime işleyen bakışını gözlerime dikti,
-Duydum, evet: Geldiğiniz için teşekkür ederim. Doğrusu sizi bir daha göremeyeceğimi sandım... Hakkımda kötü düşünmeyin, Volodya. Bazen üzdüm sizi ama, gene de düşündüğünüz gibi değilim ben.
Başını çevirip alnını pencereye dayadı.
-Emin olun öyle değilim... Biliyorum, kötü şeyler düşünüyorsunuz hakkımda...
-Ben mi?!
-Siz, evet... Siz.
-Ben... diye tekrarladım; kalbim yeniden karşı gelinmez bir büyünün etkisiyle titredi. İnanın bana, Zinaida Aleksandrovna; ne yaptığınız şeyler, ne de bana çektirdiğiniz acı sizi ömrümün sonuna kadar sevmeme engel olur. Her şeye rağmen seveceğim, size tapacağım." (sayfa 95)
"İç çektim. Yalan söylemek istemiyordum, gerçeği açıklamaktan da utanıyordum. Luşin halimden anlayan bir tavırla,
-O da düzelir, dedi. Yavaş yavaş... Önemli olan normal hayata dönmek, kendinizi tutkulara kaptırmamak. Ben başkasının iradesiyle cennete gitmektense -sadece ben istedim böyle- cehenneme sürüklenmeyi tercih ederim." (sayfa 96)
Bendeki eser Kum Saati Yayınları'ndan Mustafa Bahar çevirisiyle 2007 baskısı. Yayınevinin bilindik sıkıntılarının sayısı bu kitapta çok fazla değil.

6 Mart 2013 Çarşamba

Beyaz Zambaklar Ülkesinde

0 yorum

Muhteşem bir eser! Mutlaka okunması ve okutulması gereken kitaplardan. Kapağında da belirtmişler; Mustafa Kemal'in Türk milletinden okumasını istediği kitap diye!

Okuyun!

Grigory Petrov kalkınan bir ülkenin mükemmel bir tablosunu çizip bizlere aktarmış. Dili sade ve gayet rahat anlaşılır. Bir halkın yeniden yükselişi için gerekli olan ve en temel uygulamaları anlatmış. Fin düşünür ve önderlerinden Snelman anılarıyla bezeli!

Grigory Petrov, bu kitabıyla yeni bir bakış açısı kazandırıyor! Üstelik Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptıklarıyla karşılaştırmalı olarak okursanız bambaşka bir bakışa daha sahip oluyorsunuz. 

"Kurtçuklar gibi önemsiz ve kişisel dertlerinizin çamurları içinde kıvranmayın. Bunun yerine devletin temellerinin yenileştirilmesini ve ulusun bundan sonra alacağı eğitimin biçimlerini düşünün! Tarih bazı ulusların, bazı devletlerin acıklı sonuçlarını yazdığı gibi, diğer bazı devletlerin ve ulusların gelişme ve ilerlemelerini yazmak için de parlak sayfalar açmaktadır."(sayfa 15)
"Tarih, halk kitlelerinin bir hayvan sürüsü veya çalışkan bir karınca yuvası konumundan çıkarılarak, akla uygun ve mutlu bir hayat yaratan milyonlarca sanatçıya çevirmenin çarelerini, devlet hayatının nasıl güçlendirileceğini, halk kitlelerinin nasıl eğitileceğini gösteren bir bilimdir."(sayfa 16)
 Grigory Petrov Snelman'dan aktarıyor:
"Finlandiya, her zaman Rusya ve İsveç tarafından işgal edilme tehlikesi karşısındadır. Güçlü ve açgözlü komşularına karşı durabilmesi için kültür bakımından onlardan yüksek olması gerekir." (sayfa 35)
Grigory Petrov kitabında; Türkler tarafından da sevilen futbol için ayrı bir bölüm açmıştır.

Kitap hakkında bir kitap daha yazılabilir! Basit anlatımlı o kadar çok bilgi var ki içinde! Bazı kütüphaneler bu kitabı dünya klasiği olarak kabul etmektedir ki etmemek de el değil gibi görünüyor!

Kendime notlardan birisi de şudur ki; düşünmeyi bırakıp diğer fikirleri dinlemeyi de unutmuşuz! Dinlemeyip, fikirlerimizi salt savunma içine girmişiz!

Bendeki kitap, Tutku Yayınevi'nden, A. Göke Bozkurt çevirisiyle Ocak 2013 baskılıdır.



Tutku Yayınevi
KitapYurdu.Com

7 Mart 2012 Çarşamba

Goriot Baba

0 yorum
Balzac'ın şaheserlerinden bir tanesi. Kısaca olay örgüsünü şu şekilde:

Goriot Baba fırıncı bir kişi, zamanla çok zenginleşmiş ve kızları için tüm servetini drahoma yapmıştır.Kızlarını da soylu kişilerle evlendirmenin mutluluğunu yaşamıştır.Ancak zamanla kızları ve damatları tarafından dışlanıp sonunda bir pansiyonda yaşamaya başlamıştır.

Burada araya girip şunları belirtmek isterim, her karakterin kişiliğini anlatmadan öykünün yarım kalacağı da bir gerçek. Çünkü her karakter kişiliğine göre davranıyor ve bunları da gayet belirgin bir şekilde gösteriyor. Bazı karakterlerse gayet geriplanda kalıyor. Kurdukları cümleler dönemin gerekliliğini ve sosyal yaşantısını da çok güzel ifade ediyor.

Balzac'ın oluşturduğu tüm karakterler karakterlerin kendi varlığında hizmet ediyor.

Pansiyonda kalanların çoğu her şeyden elini eteğini çekmiş insanlar.Pansiyonda kalanların ikisi hayata yeni yeni atılıyor. Bunlardan birisi Matmazel Victorine Taillefer. Annesi ölmüş, babası tarafından dışlanmış bir genç kız. Annesinin arkadaşı ona analık ediyor.

Mösyö Eugene de Rastignac yüksek öğrenimini Paris'te yapan azimli, hevesli bir avukat adayı. Paris'te yükselmek amacını taşıyor. Rastignac ailesi Paris dışında yaşayan geçimini çiftçilikle sağlayan bir aile. Maddi durumları o kadar da parlak değil. Hatta hasadın durumuna göre oğullarına zar zor para gönderebilen bir aile.

Goriot Baba'nın kızlarının pansiyonda görülmesi üzerine hikayenin akışı hızlanıyor. Çeşitli dedikodular yayılıyor.Goriot Baba o gençlerin kızları olduğunu inandırmakta zorlanıyor. İşin aslı bunun için de pek uğraşmıyor. Kendi acıları içinde kıvranan bir kişinin sukunetine ve inzivasına sahip.

Eugene Paris'te yükselmek adına bir baloya katılıyor ve baloda Goriot Baba'nın da kızı olan Madam Anastasie de Restaud ile tanışıyor ve onların evlerine yemeğe davet ediliyor. Bu davetle birlikte Eugene sosyeteye ilk adımını atıyor. Ancak acemelikle, yemekte, Goriot Baba'dan söz edince Restaudların kapısı Eugene'e kapanıyor.

Bir evladın babasından -parası yok diye- utanmasına şahit olduğumuz ilk sahnedir. Halbuki Goriot Baba kızları için canını verebilecek türden bir baba. Eugene bu kovulmanın ardından -kız kardeşlerin çekişmesini de bildiğinden- Goriot Baba'nın diğer kızı Delphine de Nucingen'e gidiyor ve Paris tarzı bir aşk da başlamış oluyor.

Olaylar sürüp giderken bir başka pansiyoner olan Mösyö Vautrin, genç öğrenciye Paris hayatının kavşağını anlatıyor ki bu söyleve hayran olmamak elde değil. Sayfa 72'den başlayıp sayfa 82'ye kadar konuşma devam ediyor. Elimde olsa tüm konuşmayı buraya aktarırdım.Bu konuşmanın bir başka güzelliği de konuşmanın nesnelliğidir. Vautrin'in söylediklerini harfiyen günümüzde de sıkça görmenin olanağı ve bu olanağın yarattığı şaşkınlığı size anlatmam mümkün değil.

Balzac üzerine binlerce sayfa yazılabilecek bir şaheser bırakmış. Eserin sonunu söylememek adına, hikayenin devamını anlatmayacağım. Ancak Vautrin'in Eugene için kurduğu plana eser sonunda hak vermemek elde değil.

Matmazel Taillefer'in bir ağabeyi var ve Vautrin bu ağabeyin düelloda öleceğini Eugene'e haber veriyor. Ağabey ölürse tüm miras tek varis olan genç kıza kalacak. Matmazel de kirlenmemiş bir sevgiyle Eugene'i seviyor. Vautrin,Eugene'e, Matmazel ile evlenmesini öğüt veriyor.

Her baba Goriot Baba gibi olmasa da Goriot Baba'daki özelliklerden en az bir tanesi vardır. Goriot Baba dünyadaki tüm babaların birleşmesidir.

Kitabı okurken her karakterde kendimden bi' şeyler buldum. Kimi zaman Goriot Baba'ydım, kimi zaman Eugene, kimi zaman, Anastasie, bazen de Delphine, Vautrin -nam-ı diğer Mezar Kaçkını, ki Vautrin isminin aslında takma ad olduğunu da öğreniyoruz.- gibi oldum. Belki tam anlamıyla olmayabilir ama toplum neyse biz oyuz, biz ne isek toplum o. Ne biz toplumu oluşturuyoruz ne de toplum bizi... Bu iç içelik görüşü biraz daha puslu kılıyor. Balzac bu pusu hem olduğu gibi göstermiş hem de biraz aralamış.

Benim okuduğum Goriot Baba Emre Karaörs tarafından Türkçe'ye çevrilmiş Morpa Kültür Yayınları'ndan 2007 yılında çıkmıştır.

Kitap:
Morpa Çevrimiçi Alışveriş
KitapYurdu.Com

4 Eylül 2011 Pazar

Babalar ve Oğullar

0 yorum
Turgenyev'in eseri. Arkadi ile Bazarov üzerinden babalar ve oğulları anlatıyor. Arkadi'nin babası Nikolay Petroviç, Bazarov'un babası Vasili İvanoviç.

Kitaptaki karakterlerden birisi Bazarov için yırtıcı diyor. Bazarov'sa Arkadi için alacakarga diyor. Alacakarganın da özelliğini açıklıyor, doğada en iyi aile kurabilen kuş. Babalara gelince, Nikolay Petroviç karısını erken yaşta kaybeden bir eş.Bir zaman sonra evin yardımcılarından birinin kızına tututluyor ve gayrimeşru çocukları oluyor. Kardeşi Pavel Petroviç ile yaşıyor. Vasili İvanoviç karısıyla birlikte mütevazi bir çiftlikte yaşıyorlar. Hatta yoksul bile sayılırlar. Çocuklarına aşırı düşkünler.
 "Nikolay Petroviç, hüzünlü bir iç çekişle:
'Evet mirasçılarımız,' dedi; 'neyi anımsadım biliyor musun, ağabey?Bir gün zavallı annemle tartışmıştım.Annem bağırıyor, beni dinlemeyi reddediyordu.Sonunda ben ona, siz beni anlayamazsınız, demiştim. Çünkü biz seninle farklı kuşaklardanız.Annem epeyce öfkelenmişti. Ben kedi kendime; ne yapabilirim ki, diye düşünmüştüm.Gerçek acıdır ama bilmesi gerek.Şimdi sıra bizde.Bizim mirasçılarımız da bize, sizinle farklı kuşaklardanız, öğrenin bu acı gerçeği, diyebilirler."(sayfa 60)

Zamanının Rusya'sında aileye bir bakış, bir inceleme. Ancak ondan daha da önemlisi çocukların aile ile ilişkisi üzerine bir roman. Arkadi ile Bazarov'un hayatının bir kısmına giriyor ve insanlardaki değişimi görüyoruz. Kuşak değişimini görüyoruz.Bu çatışmada Arkadi uysal iken Bazarov keskin bir yapıda.

"Bazarov:
-Puşkin, Doğa ninni gibi bir sessizlik içinde, der.
Arkadi:
-Puşkin asla böyle bir şey söylememiştir, dedi.
-Olsun. Fakat şair olarak bunu söyleyebilirdir ve söylemeliydi de..."(sayfa140)



Turgenyev'in bendeki bu eseri Alkım Yayınevi'nden, 2006 baskısı Celal Öner çevirisi.

Kitabın bendeki baskısının satışını bulamadım. Bu sebepten ötürü şu andaki basılmışları veriyorum:

KitapYurdu.Com
İdefix.Com
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.