Oğuz Atay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Oğuz Atay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ekim 2013 Çarşamba

Eylembilim

0 yorum

Oğuz Atay'ın tamamlanmamış romanı! Eksik kalmış bu hali bile o kadar çarpıcı ki! Tamamlanmış olmasını ne kadar çok isterim oysa! Yetmedi, tadı damağımda kaldı.

Oğuz Atay'la ilgili olarak şunları da söylemem gerekir, ülkemizdeki öğretim görevlilerin mutlaka ama mutlaka okuması gereken bir eser! Oğuz Atay'ın analitik zihnini tanımak gereklidir!

Eylembilim'de bir üniversitede "akademisyen" olan Server Gözbudak'ın gözünden öğrenci hareketine bir bakış! Server Gözbudak'ın zihinsel çatışmaları uzun bir uykudan sonra uyanır. Fakültesinde ise öğrenci hareketi mevcuttur! Bu hayatın tam ortasında Server Hoca'nın yarım kalmış arayışının başlangıcına eşlik ediyoruz.

"Adnan Targa, kendisi değildi ki; Adnan Targa bir dekandı ve 'statüko'nun her ne pahasına olursa olsun savunmasını yapmak durumundaydı. Bu nedenle ek ödenek alıyordu, bu yüzden ayrı bir çalışma odası, bu nedenle sekreteri vardı." (sayfa 49)
"Öldürülen gencin hikâyesi, 'görgü tanıkları' tarafından bir türlü anlatılıyordu, morg raporlarında başka türlü yazıyorlardı. Mecliste 'muhalefet mensupları' kürsüden başka türlü dile getiriyorlardı. Sonra bir akşam, çıplak bekâr odasında 'merhumun yakınları' olayı, daha önce anlatılanlardan çok başka bir biçimde, olağanüstü bir havada arkadaşlarına yansıtıyorlardı. Bence insanlar bu yüzden anlaşamıyorlardı: Herkes başka dili konuşuyordu." (sayfa 51)
Oğuz Atay kendine has üslubuyla yine alıp götürüyor bir bütünlüğün içinde! 'Olay'ların varlığı kaçınılmaz bir gerçekken günümüze o kadar uzak olmayan durumların bugünlerde de tezahür ettiği gerçeği de yadsınamaz! Bu romanın bugünlerde daha başka bir önemi de işte budur. İyi okunması, iyi tahlil edilmesi gerekmektedir. Server Gözbudak'ın yarım kalan yaşamının devamı konusu ise tahayyülümüze kalmıştır.

Bendeki kitap Kocaeli Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ne ait olup İletişim Yayınları'ndan 2011 yılında basılmış 13. baskısıdır.

Kitap:

İletişim Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Tutunamayanlar

1 yorum
Oğuz Atay şaheseri! Matematiksel psikoloji analizi. Denklem şeklindeki bir kitap. Değişkenler tanımlanıyor. Dengeler içine sığamayan, tutunamayanların bir romanı!

Olaylar Selim Işık'ın ölümüyle -intiharıyla- başlıyor. Turgut Özben, Selim'in intiharına inanmakta güçlük çekiyor. O zamanlar daha Olric yok... Turgut'un tutunma mücadelesi de böyle başlıyor! Selim'i anlamak istiyor, Selimleşmek istiyor, Selimoloji üzerinde ihtisas yapmak istiyor!

Kitabı okuduktan sonra hayat algısında değişim hissedilecektir! Değişecektir, değişilecektir. Hayat denkleminin parametreleri inceleniyor, algılanıyor. Oğuz Atay bunu kendi üslubuyla yapıyor! Bir şaheser! Mutlaka her kütüphanede olması gereken bir kitap.

Oğuz Atay, eserinde çeşitli üsluplarla karşımıza çıkıyor. Bu da kitabı daha da güzelleştiriyor, özelleştiriyor. Kitabın 15. Bölüm'ü ise beni çok çok şaşırtmıştır. Hiç beklemiyordum. Bölüm sonuna kadar hiçbir noktalama işareti yok! Tek nefeste anlatmak başka nasıl ifade edilebilirdi ki?!

Her bir sayfada Selim Işık'a ve Turgut Özben'e bir adım daha yaklaşıyoruz. Kabuklarının içindeki dünya bambaşka bir dünya! Her karakter ayrı bir tahlile ihtiyaç duymaktadır! Oğuz Atay'ın yazdıkları kadar yazmadıkları da çok şey anlatıyor!!!

Bambaşka bir algılama şekli, zihnin koordinatlarında kayboluş, denklemde yer almayan, kendinin yer almadığını düşünen, değişkenlerin hayatı. Değişkenlerin varlığı.

"Garip Yaratıklar Ansiklopedisinden:
Tutunamayan (Disconnectus erectus): Beceriksiz ve korkak bir hayvandır. İnsan boyunda olanları bile vardır. İlk bakışta, dış görünüşüyle, insana benzer. Yalnız pençeleri ve özellikle tırnakları çok zayıftır. Dik arazide, yokuş yukarı hiç tutunamaz. Yokuş aşağı, kayarak iner. (Bu arada sık sık düşer.) Tüyleri yok denecek kadar azdır. Gözleri çok büyük olmakla birlikte, görme duyusu zayıftır. Bu nedenle tehlikeyi uzaktan göremez. "(sayfa 146) (Disconnectus erectus'un tanımı sayfa 151'de bitmektedir.)
Sayfalarca not çıkardım bu kitaptan. Hatta, hala eksik kısımları bile var notların!

"Süleyman Kargı'nın evinden çıkarken Turgut'un başı ağrıyordu. Hava kararmıştı. Ilık bir akşamdı. Kaldırımın ortasında durdu; bir sigara yaktı. İnsanlar, Selim Işık'ın başına gelenlerden habersiz, aceleyle birtakım yerlere gidiyorlardı: birtakım insanlar, birtakım yerlere. Bir adam yaklaştı: "Ateşinizi müsaade eder misiniz?" Etmem. Siz, Selim'den bahsetmeme müsaade eder misiniz? Etmezsiniz. Gördünüz mü? Adam, kamburunu çıkararak eğildi, sigarasını yaktı; sağol anlamında elini başına götürdü, uzaklaştı. Hemen kaçtınız, değil mi? Kaçın bakalım. Sigara hukuku. İnsan kaldırımın ortasında kararsız durursa, ya ateş isterler ya da adres sorarlar. Başka bir şey sormazlar. Sigarayı attı. Yardımı kesiyorum. Adımlarını hızlandırdı. Beni de bir yere sıkıştırıverseydin şarkıların içinde. Saçmalama! Turgut'u çok severdim. Benim olsaydı derdim! Senin kaderin, ortaokul manzumelerinde kalmak. Küçüktüm ufacıktım, gerçeklere acıktım. Efendim? Gerçekler mideme oturdu." (sayfa 245)
Hayat denkleminde insan değişkeninin tanımlanması...

"Nermin'in vücudu, yorganın kıvrımları arasında, kaybolmuştu; yalnız saçları görünüyordu. Yorgan hafifçe inip kalkmasa, yatakta canlı bir varlık olduğunu anlamak zordu. Belki de gerçekten yoktur, yanımda yatan, bir saç demetinden ibarettir. Yorganın altından elini uzatarak karısının tenine dokundu. Yazık; insanlar düşüncelerimize uygun biçimleri almıyor. Karısına sırtını döndü, kolunu yataktan aşağı sarkıttı. Hayat, düşünceleri tutan bir hapishanedir. İnsan, can sıkıcı bir saç demetidir, ben de akılsız bir robotum. Uyuyakaldı." (Nermin; Turgut'un eşi.) (sayfa 32)
Daha nice mutlaka okunması gereken satır var!..

Bendeki kitap İletişim Yayınları'ndan 2008 tarihli 42. baskısı.

İletişim Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com

11 Nisan 2013 Perşembe

Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan

0 yorum

Oğuz Atay'dan bir biyografik roman. Okumakta çok geç kaldığımı düşündüğüm bir kitap. Hem Oğuz Atay'la hem de Mustafa İnan'la tanışmama vesile olan bir eser! Oğuz Atay'ın üslubuna alışık olmayanlar ilk bir kaç sayfa zorluk yaşayabilir. Ancak alıştıktan sonra dur durak bilmeden okuyacak; Mustafa İnan'ın hayatına, yaşadığı döneme zaman yolculuğu gerçekleştireceksiniz! O dönemleri aslında biliyorsunuz! Ama bu sefer hiç bakmadığınız açılardan bakacaksınız.

Zaman yolculuğu demişken Oğuz Atay, kronolojik bir roman sunmuyor. Kendine özgü zaman çizgisiyle ve kelimeleriyle bilmediğimiz bir kişinin hayatını gösteriyor.  Kimi zaman, keşke bu kısımları biraz daha fazla anlatsaydı demeye hazırlıklı olun!

Oğuz Atay, Mustafa İnan'ın öyküsünü; Mustafa İnan için, onun ölümünden sonra düzenlenen ödül törenine denk gelen bir öğrenci ile öyküyü anlatan profesör üzerinden bize aktarıyor.

Mustafa İnan kimdir? Vikipedi'deki sayfasına burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz. Mustafa İnan bir kaç cümleye sığmaz... 1911'de doğup 1967'de vefat etmiştir. İki dünya savaşını gören, Kurtuluş Savaşı'nı yaşayan, damdan düşmesini "aklım yerine oturdu" diye niteleyen inşaat mühendisi dehadır. Yurtdışında ilk doktorayı yapan, Türkiye'de teknik ekol oluşturan, doktorayı Türkiye'ye taşıyan, devamlı öğrenen bir öğrenciydi...

Oğuz Atay'ın ileride çocuklarıma okutacağım kitabıdır! Hatta okullarda ders olarak okutulması gereken bir kitaptır! Bu kitabı okurken sayfalarca not çıkardım.
" 'Ben efsaneleştirmeye pek karşı değilim aslında,' dedi orta yaşlı profesör. 'Yeter ki efsaneleşen kişi buna hak kazansın. Ne yazık ki insanların kalabalık bölümü onları biraz büyütmezsen pek etkilenmiyor. Tek başına elli kişiyi birden kılıçtan geçirdiğini anlatmazsan kahraman olamıyorsun. Üstelik bilim masalları da zararsız. Buna inanan, bilim kahramanlarının efsanelerine özenen, sonunda olsa olsa profesör filan olur, hiç olmazsa insan kasabı olmaz.' " (sayfa 79)
Okudukça kızdım, kızdıkça okudum! Kızdım çünkü ders almadığımız, hep aynı hatalara düştüğümüz şeyleri gördüm.

Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi'nde kısa çaplı bir anketle şu sonuca ulaştım; öğrenci arkadaşlarımın çok çok azı Mustafa İnan'ı tanımaktadır!

Dört yılımı liseye "harcamış" bir insan olarak hafızamı yokladım. Hiçbir hocam bu bilim adamından bana o zamanlarda da bahsetmedi! İşimiz sadece formülleri ezberlemekti!
"Kozmoğrafya imtihanına giren öğrencilerin kopya çekmek yerine bütün kitabı ezberlemesini isteyenlere söylüyorum." (sayfa 54)
Sanat Tarihi ve Bilim Tarihi dersleri koymak çok zor sanırım... Yakın tarihimizi ve büyüklerimizi tanımaktan o kadar yoksunuz ki... Çağdaşı Cahit Arf'ı ilk defa paralar üzerinde görenlerimiz var. Çağdaşı mimar ve sanatçı Arşi Olcay'ı ise o kadar az tanıyan var ki...  Bu da ince sitemimdir.
" Bazılarına, çok uzaklardan bile görünen yüksek yapılar kurmak çekici gelecektir. Bırakınız bu işleri öyleleri yapsın. Bazıları da insanları çalıştırmak, büyük teşebbüsleri idare etmek ihtirasıyla yanarak kuvvetli olmak isteyeceklerdir. Bırakınız parayla da onlar uğraşsın. Sizin 'kuvvetli' olmak gibi bir derdiniz yoksa, siz de Leonardo Da Vinci gibi 'Kuvvet nedir?' diye merak ediyorsanız, buyrun, sizleri Mekanik Kürsüsü'ne beklerim. Çünkü bazılarına göre 'Kuvvet' para ile organizasyonun çarpımına eşittir; bize göre de kuvvet ivme ile kütleyi ilgilendiren bir büyüklüktür. Bu iki formülü birbirine karıştırmayın, kürsü ile ticarethaneyi birbirine karıştırmayın olur mu çocuklar? " (sayfa 217)
Alıntılanacak, anlatılacak o kadar çok yer var ki... Mustafa İnan bir şeyleri değiştirmek için para ve organizasyondan ziyade; ivmeyi yani hareketi ve kütleyi yani bilgiyi kullanmıştı!

Hocam, sizinle biraz geç tanıştığım için özrümü kabul edin. Ruhunuz şâd olsun.


Kitap, İletişim Yayınları'ndan 1987'de yapmış olup bendeki 2008 tarihli 29. baskıdır.

Kitap:
İletişim Yayınları Resmi Sitesi
İdefix.com
Kitapyurdu.com
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.