2 Haziran 2011 Perşembe

Empati

0 yorum
Adam Fawer'ın Olasılıksız'ın devamı niteliğidindeki bu kitapta birden fazla yetenekle karşı karşıyayız.Ancak bir tanesinin üzerine yoğunlaşıyor Adam Fawer: "Duymak" üzerine.

Karakterlerin yetenekleri aslında bilindik sayılmaz. Bir tadı işitmek mümkün müdür?

İster istemez, akıllar Olasılıksız'a gidiyor. Olasılıksız mı Empati mi diyecek olsanız ikisi de derdim. Çünkü ikisi birbirinden bağımsız, birbirinden güzel! Bir rengi tatmak fikrini belki de hiç düşünmemiştim, düşünmemiştik. Ancak gerçekte mavi nasıl bir tat?

Zihnin derinliklerine inen Adam Fawer yine sarıp sarmalayan, yine kendine bağlayan bir eserle karşımızda! Kitap yine April Yayıncılık'tan, Murat Kayı çevirisiyle,2009 yılında önümüze kadar geliyor.

Empati, yukarıda belirttiğim gibi devam niteliğindedir; Olasılıksız'ın devamı değildir. Devam niteliği taşımasının sebebi de zihnin derinliklerine bakmaya devam etmekten gelir. Bu kitaba "acaba?" diye yaklaşmıştım. Ancak okuduğuma pişman etmeyen bir kitap oldu.Kurgusuyla, öyküsüyle kendine bağladı. Bir solukta bitti.

Olasılıksız ilk göz ağrısıydı.Onun verdiği tadın aynısını bulmak mümkün değildir.Empati'nin tadı başkadır, Olasılıksız'ın başka.

Olasılıksız'da olduğu gibi düşüncelere de dokunuşlar var. Merak unsurları, gerçekle kurgunun iç içe geçtiği yerlerde kendini iyice gösteriyor. Kitabın kapağını siz de benim gibi, "gerçekte renklerin tadı nasıldır?"la kapatacaksınız. "Renklerin tadı var mıdır?"la değil.

Kitap:
KitapYurdu.Com

1 Haziran 2011 Çarşamba

Kötü Ruh

0 yorum
Ali Cevat Akkoyunlu'nun çevirisini Doğan Kitap'tan okuyoruz. Eserin yazarı, Avrupa'nın ikinci Grange'ı olarak takdim edilen Maxime Chattam.2005 yılında çıkan bu kitap, türünün(polisiye/gerilim) hakkını veriyor ki zaman zaman gerginlikten sayfaların nasıl geçtiğini anlamadım!

Portland Celladı üzerinden gidiyor olay. Sanki öncesinde bir kitap daha varmış gibi geliyor. Ancak durum öyle değil ve kitap okudukça bunun da kurguya dahil olduğunu anlıyoruz.. Bu geçmişte başlayan hikaye kurguya büyük esneklik sağlamış ve okuma zevkini arttırmış.

İnsanların ne kadar ileri gidebileceği konusuna da değinen, aile hakkında düşündüren ve "hastalıklı düşünce"yi de irdeleyen bir eser. Bazen bir Agatha Christie eseri okuyormuş gibi oldum.Maxime Chattam, eserinde maktullerin kesilen uzuvlarına ne olduğuna içten içe dikkat çekiyordu.Kitabın sonunda da uzuvların ne olduğunu açıklıyor.

Beaumont ailesinin düşüncesini sınıflandırmakta güçlük çekiyorum. İşte bu noktada da, iyi ve kötü üzerine bir düşünce akımı başlıyor. Acaba çok sevdiğimiz bir insan öldüğünde onu geri getirmek için uğraşır mıydık?..

Maxime Chattam, karakterleri üzerinden bunu da cevaplıyor.

Katil aranırken mistik olaylar da yavaş yavaş işin içine giriyor. Ancak çözümde mistiklik falan kalmıyor. Çıplak bir düşünce karşınızda sizi bekliyor olacak.

Maxime Chattam her saniyesinde insanı içine çekmeyi başaran bir esere imza atmış. Bazı bölümler gerçekten rahatsız edici nitelikte olsa da... Kitabın sonunda düştüğü not da hoşuma gitti.
"Bu roman kimseye ithaf edilmedi, çünkü böylesine kara bir öykü ithaf edilemez.
....
Orası(Portland) harika bir kent, harika bir bölgedir. Gül Bahçesi gerçek ve görkemlidir, Adli Tıp Enstitüsü ve dipsiz uçurumlarla dolu bir vadi yerine, bunlarla hatırlansın. O enstitü ve vadi gerçek de olsa."

Kitap:
Doğan Kitap
KitapYurdu.Com
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.