27 Kasım 2017 Pazartesi

Metro 2033

0 yorum
Metro 2033, nükleer savaş sonrasında Moskova'da geçen bir tür kıyamet sonrası romanı. Dmitry Glukhovsky'nin eseri. Bilim-kurgu öğeleri ile psikolojik etmenleri çok güzel harmanlayarak ortaya koyuyor. 3 kitaplık bir serinin ilk kitabı.

Metro 2033
Metro 2034
Metro 2035

Dmitry Glukhovsky, kitabında, dehşet dengesi, uluslararası politika vesaire ile ilgilenmiyor. İnsan ve toplumu irdeliyor. Bunun çevresine de çok ilginç bir hikaye kuruyor.

Fantastik mi bilim-kurgu mu arasında gidip gelen bir atmosferi var. Radyasyonun evrim zincirine etkisi ne olur bilinmiyor. Bu nedenle iki tür arasındaki ince çizgide yol alıyor. Bu da kitabı daha da ilginç kılıyor.

Nükleer savaş sonrası insanlar metroya iniyor. Yeryüzünü hiç görmemiş nesiller gelmeye başlıyor. Diğer yandan metronun kendi bilinmezliği, tünellerin karanlık olması okuyucuyu klostrofobik bir romanın içine sokuyor. Bu korkunun ve bilinmezliğin ortasında insan türünün kararları, birbirine olan şüpheciliği ve birbirbirine olan ihtiyacı muhteşem bir şekilde irdelenmiş.

İnsanoğlunun metroya inmesinin sebebi yine insanoğlunun kendisi. Bu çelişkinin tam ortasında yolunu (tünelini) bulmaya çalışan insan türü ve savaşla birlikte ortaya çıkan bilinmez yeni türlerden saklanma çabası harika bir kitap ortaya çıkartmış. İnsan neye inanacak, kime güvenecek? Burada olmasının sebebi de birbaşka insan iken...
"Ben Suharevskaya'nın aile mezarlığına dönüştürülmesine karşıyım, doğrusu yaşanacak bir yer de değil.Ayrıca, arkadaşının cansız vücudunu oraya götürsek bile, cenaze törenini yapacak birini bulmak zor. Bedenin burada mı yoksa istasyonda mı olması bu kadar önemli mi? Ölümsüz ruhu çoktan yaratıcısının yanına uçmuşken. Ya da inanca göre, bir başka bedende yerini bulmuşken? Bütün dinler bu noktada aynı ölçüde yanıldıkları halde." (sayfa 140-141)
Kitap WDCh istasyonunda başlıyor. Artyom adında bir genç ile birlikte bakıyoruz metroya. Birgün istanyona Hunter adında biri geliyor ve Artyom'un hayatı değişiyor. Tüm istasyonu katetmesi gerekiyor.

Kitabı okurken kitapta geçen yerleri internette araştırdığında çok daha ilginç bir hale bürünüyor kitap. Bunların olması gerçekten de o kadar uzak değil ya da o kadar yakın değil.
Ölümün kaçınılmaz olduğunu herkes bilir. Metroda ölüm, gündelik olaylardan sayılırdı ama yine de insan kendisine hiçbir şey olmayacağına, kurşunların birbaşkasına isabet edeceğine, hastalıktan korunacağına inanıyordu. Ve ihtiyarlık henüz o kadar uzaktaydı ki, Artyom gibi birinin bunu düşünmesine bile gerek yoktu. İnsan, devamlı kendi ölümünü düşünerek yaşayamazdı ki. En iyisi bunu unutmaktı, yine de birinin kafasına bu düşünceler musallat olursa, o zaman pes etmemesi, zehirli tohumlarıyla hayatını cehenneme çevirmemesi için, onları hemen kafasndan söküp atması gerekiyordu. Günün birinde öleceğini düşünmemelidi, yoksa aklını kaçrabilirdi. İnsanı tek şey çıldırmaktan kurtalarabilirdi: Bilmemek. (sayfa 248)
İnsanı insan yapan nedir? Peki insan türünü insan yapan nedir? Dünya'yı istila etmeyi nasıl uygun bulduk ve bunun suçlusu kim? Geri dönüşü olmayan noktaya eriştiğimize inanıyor tüm beyinler artık. Metronun karanlık tünellerinde insan en çok neyden ve neden korkar? En kötüsünü görmüş bir insanlık türü neden hala korkar? En korktuğu şey nedir? Doğa üstü yaratıklar mı yoksa doğa üstü yaratıklara sebep olmak mı? Yoksa insan kendinden korkar da her şeyi başkalarına mı atar?
İnsan türünün kendi türüne güvenmemesi ve kendi türünden de hariç yaşayamaması kadar tezat bir tutarsızlık yoktur doğada.

Savaşın sorumlusu kim? Başkalarının toprağına saldıran mı kendi toprağını koruyan mı? Peki bu toprak nasıl bir insan türüne ait olabilir?

Dimitry Glukhosky bir bilim-kurgu fantastik maceradan çok bir insanlığın aynası kitabını yazmış. Klasik yazar atalarından yakaladığı esintileri günümüze uyarlamış.

Peki insan nedir?
İnsanlar ona göre karmaşık bir makineydi; önce gıda ürünlerini yok eden sonra da bok üreten bir makine... (sayfa 294) 
Ayrıca kitaba dayandırılarak üretilen bir bilgisayar oyunu da mevcut meraklısına.

Bendeki kitap Panama Yayıncılık'tan Haziran 2017 tarihli üçüncü baskısı.
Çeviren ise Deniz  Banoğlu.

Kitap:
Panama Yayıncılık
İdefix
Kitapyurdu

22 Ekim 2017 Pazar

Cinayetler Oteli

0 yorum
Bertram Oteli, Londra'da eski yüzünü kaybetmemiş bir oteldir. Eski dokusunu ve kimliğini kaybetmemiş bir otel görünümündedir. Kanın dökülmesinde otelin rolü nedir?

Kitapta iki adet öykü bulunmaktadır. Biri, kitaba adını veren Cinayetler Oteli, diğeri ise Greenshow'un Deliliği

İkisi de Poirot öyküsü değil. Öncelikle bunu belirtmeliyim. Agatha Christie'nin Poirot esintileri var ancak ben Poirot öyküleri daha çok seviyorum. Hep bi' yerden gelecekmiş hissindeydim, ama gelmedi.

Bertram Oteli'nde bir kişi öldürülür. Gerçek hedef kimdi? Agatha Cristie bu kitabında tüm ipuçlarını verdiğinde öyküyü kesip katilin kim olduğunu bize soruyor sonra da kaldığı yerden devam ediyor.

Greenshow'un Deliliği, Greenshow adında bir kişi, zengin olduğu dönemde ilginç bir bina yaptırır ve bu esnada iflas eder. Ev çocuklarından birisine kalır. Olaylar gelişir.

Poirot'yu özletiyor ancak yine de kendini okutuyor.

Bertram Oteli'nin atmosferi sizi haftasonu için başka bir diyara götürebilir.

Bendeki kitap Altın Kitaplar'dan Gönül Suveren çevirisiyle.

Kitap:
Altın Kitaplar




Kitapyurdu.com
İdefix.com

15 Ekim 2017 Pazar

Böyle Buyurdu Zerdüşt

0 yorum
Nietzsche'nin belki de en meşhur kitabı.

Kitap Nietzsche'nin, Zerdüşt'ü konuşturarak oluşturduğu felsefesidir. Bu kitabın en iddialı ve büyük cümlesi:
"Öldü bütün tanrılar, Üstüninsan'ın yaşamasını istiyoruz artık."
Zerdüşt Üstüninsan'ı hedefliyor, arzusu onu bulmak. Ancak tanrı öldü, ama yaşasın yeni tanrı(?)

Üzgünüm, hayal kırıklığına uğrattı kitap beni. Burada ölen dogmatik düşüncedir ama Zerdüşt'ün Üstüninsan'ının kimi fikirleri ve davranışları da dogmatiktir. Ya da bana öyle gelmiştir. İşte olay burada patlak vermektedir.

Kitap boyunca Üstüninsan'ın meziyetleri mi yoksa Zerdüşt'ün kendi meziyetleri mi aktarılmıştır? İç içe geçmişlik her zaman mevcut.
Pek çok asker görüyorum: pek çok savaşçı görebilsem keşke!"Üniforma" diyorlar giydiklerine: bari üniformanın gizlediği üni-form olmasa! (sayfa 50)
Nietzsche'nin topluma, tepkisiydi belki de bu kitap. Diğer bir konu da tümdengelmesi. Bir bakıma toplum insanları oluşturur, insanlar toplumu oluşturmaz algısı kuvvetli. Bu hisle beraber bolca yalnızlık mevcut. Bunu açıkça da dile getiriyor zaten.
Ey Zerdüşt, sen o gelmesi gerekenin gölgesi gibi gideceksin: böyle buyruk vereceksin, sen, buyruk vere vere önde gideceksin. (sayfa 141) 
Zerdüşt, aslında bir peygamberdir. Peki Nietzsche'nin Zerdüşt'ü kimin peygamberi? Üstüninsan'ın mı? Nietzsche'nin mi? Peygamber varsa bunun bir de tanrısı olmalı. Üstüninsan mı?

Tanrı öldü, yaşasın yeni tanrı. Mı?

Bendeki kitap Cem Yayınları'ndan 1984 baskısı ile birlikte Turan Oflazoğlu'nun harika çevirisi.


 
Copyright © Kitaplık
S.Y.