Alfabe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Alfabe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Kasım 2014 Çarşamba

Alfaba Fanzin Sayı 14

0 yorum

Onbeşinci sayının çıkmasına günler kala, ondördüncü sayıyı bitirdim. Böyle olunca çok fazla beklemek durumu olmuyor.

Her zamanki gibi güzel bir kapakla bizi karşılıyor. Ön ve arkakapaktaki çizimler Rafet Utku imzası taşıyor. Aynı zamanda iç sayfalardaki çizimlerin bir kısmında imzası var. Canset Er'in bu sayıda çizimleri de görüyoruz.

"Şimdi"lerde Yaşamak... önsözüyle başlıyor ondördüncü sayı.

Ardından Abdurrahim Hâdi Bıyıklı'nın Geç Saatlere Kalıyorsun şiiri;

Bankalar ve ıssız yürüyüşün son takribi
Bir ve birkaç dakikalık alkışlar

dizeleriyle başlıyor.

Damla Karayiğit Çaresizlik Kuyuları'mızda bize madalyonun silik yüzünü, görünmeyen yüzünü ve madalyonu anlatıyor, bize Sedef'i anlatıyor.

Murat Demir Artı Bir şiirine;

Böyle rahatı bozuk bir yazıya
ve şölenlerden, düğünlerden

dizleriyle başlıyor.

Önder Şit Kerten-kedi'de bize iç hesaplaşmayı anlatıyor, bize algılamayı gösteriyor.

Önder Kaçar Gece Mor şiirine;

Ah, ne acı bu sabahsızlık,
bu düş kısırlığı tik tak!

dizeleriyle başlıyor.

Canset Er Yokta'da bir otobüs yolculuğunu bizlere aktarıyor.

Barış Türk, Kıyamet Gününe Ertelenmiş Ruh Hâlleri şiirine;

Daha çocukken öldürülen insanlar varsa
Bence insanlar için yaratılmamış bu dünya

Dres denşehri kadar yorgunum,  yıkığım

dizeleriyle başlıyor.

Burak Çıkırıkçı Babil şiirine,

"Son bir mevsim güneşli,
Böyle hatırla beni."

Öyle bir yangın ki içimizde
Bizi damlara çıkarıp ağlatan

dizeleriyle başlıyor.

Yahya Macaroğlu Düldül'ün Son Koşusu'nda insan ile at arasındaki bağı anlatıyor.

Gönülnur Demet Sıradan Senfoni şiirine;

İşte o anda
Sokaklardan oluşan bir orkestra çalmaya başladı.

dizeleriyle başlıyor.

Doğuş Serçe Yorgun Adım şiirine;

Yanıma yatıyor
Ona bakıyor ve düşünüyorum

dizeleriyle başlıyor.

Tahsin Görmüş Varınca Ara'da ev özlemi çeken birisini anlatıyor.

İşbu Huruflar şiirine Süleyman Turgut;

Limonî bulutlar geçiyor göğümüzden
Bir bahara selam durur şakakların
Ellerinde bir barut kalıntısı akşamlar

dizeleriyle başlıyor.

İbrahim Evin Anneme Doğrulttuğum 11 Numara şiirine;

Bir karam var bir tabancam bir isa bir nisan
Ben gidelim derim de gelmez elim ipe sapa

dizeleriyle başlıyor.

Tan Doğan Dize Dize / 22 şiirine;

karakalem

çiziyorum ömrüde hep ruhumun resmini
'gül'ümü kül görenler ressam sanıyor beni

dizeleriyle başlıyor.

Tuba Kır Bir Gayret'te tembel hayvanı anlatıyor; insanları anlatıyor tembel hayvan gözünde.

Mehmet Önder Karakaş Mor Nakış şiirine;

azımsandım
ellerim düşen bir cemre yolu ile

dizeleriyle başlıyor.

Umut Göksal İntihar Siparişi şiirine;

i
Gülüşünün şarjörünü bir şiirimle doldur
Kırmızı ruja boyanmış bir dizeyle beni vur.

dizeleriyle başlıyor.

Sercan Erbaş Sonsuz şiirine;

Yanmış bir sigara gibi hayat,
Bir gün söneceği besbelli,

dizeleriyle başlıyor.

Ertuğrul Tiryaki Zehir Zemberek şiirinde bize bir dörtlük sunuyor.

Bir sayı da böylece bitiveriyor...

Alfabe Fanzin

26 Ekim 2014 Pazar

Alfabe Fanzin Sayı 13

0 yorum
Yaz tatilinin arasından yepyeni bir sayıyla Alfabe Fanzin geri geldi! Kapak yine çok güzel! Kapak Elif Yeğen imzasını taşıyor. İç çizimler Çiğdem Koç'a ait. Arka iç kapak Rita Aktay'a ait.

Ganj'dan Gerçekliğe Doğru ile Alfabe Fanzin bir metin yayımlıyor Önsöz Yerine.

Hemen ardından Tan Doğan'ın Başlangıç şiiri;
geceden başlatmalı çıplaklığı
dizesiyle başlıyor.

Binnur Tekinalp Hakuna Matata öyküsünde bize siyahi vatandaşın öyküsünü anlatıyor.
O akşam dayanamadım saatlere bakma bahanesiyle yaklaştım.
- Buyur abi, dedi, abideki "b"nin üstüne basarak.
- Saat almayacağım, dedim.
- Ben bir şey soracaktım.
Daha sonra Burak Çıkırıkçı, Ölene Kadar Anlattığım, Sade Kendi Hikayemdir. şiirine;
Son çocuk zili çalıyor şimdi.
Kimsesiz, eve dönüyoruz çok zaman sonra.
dizeleriyle başlıyor.

Ömer Kaçar; Bodrum Katından Sesleri anlatıyor bize. Kaotik bir korku... Güvensizlik...
Hii! Bodrumda! Bodrumda kömür torbaları, büyük büyük fareler, kemirgen kobay. Kilo kilo kömür, kilo kilo fare. Peynir, peynir. Ekşimiş peynir kokusu.

Okan Torun Şehir Uykuları ve Gölgeler şiirine;
Dip uykulardan süzüldü çelik dağ sesleri
Köylü çocukların dileksiz ağıtlarıyla inleyen gece
dizeleriyle başlıyor.

Birce Altın Algıdan Anlam'a Eğrilebilmek'te bir uyanışı anlatıyor.
Dublörümü yerime koyup da dışarıdan izlediğimde kendimi dipsiz bir kuyuya düşüşümü tasvirlediğimde diplerde beni bekleyen minderin varlığından emindim sanki.
Gaffari Yılmaz, Bir Günü Bitirmek şiirine;
Zamanın sızıntı yaptığı yerlerde
bir günü bitirmek için mavi aksanlı o güne uyanırsın.
dizeleriyle başlıyor.

Ece Çavuşlu Kuşkonmaz Mahallesi'nin Elmadan Karları hikayesinde bize Alma'nın hayatını anlatıyor, elmayı anlatıyor hayatı anlatıyor.
Kocaman bir ısırık aldı Alma, ağzının kenarından suların akmasına engel olamayarak. Lokmasını çiğnerken gözü elmada yarattığı oyuğa takıldı ve gözlerine inanamadı.
Zeyno Ceren İkiz Sihirbazlar şiirine;
İkiz sihirbazlar sıska, soluk
Tahta kulübede, iki tahta taburede oturup
Sihir yapmadıkları vakit odun yontuyorlar.
dizeleriyle başlıyor.

Önder Şit Çay-Lak' Niyazi'ye ithaf etmiş. Bize öyküsünde "çay"ı ve hayatı anlatıyor.
Kollarımı iki yana açtım, kaç derece, bir ferahlama geldi, serin bir huzur belki de. Kollarımı bileklerimden devirdim öne, yeli  karşıladım. Bağırdım, Niyazi! 
Sude Tankut, Bülbülü Öldürmek şiirine;
1962'de eylül, belki ekim
dizesiyle başlıyor.

Tuba Kır Höyt Babalar! öyküsünde bize Küpeli'yi gösteriyor ve onun mahallesini anlatıyor.
"Napıyon Küpeli, neye baktın?" Sesi tanıyıp arkama dönünce hararet basıyor, dilim dışarı çıkıyor.
Umut Durmuşoğlu Hermavi şiirine;
üzüm bağlarında çalkalandım
gömleğini iliklemeyi unutma Yusuf
dizeleriyle başlıyor.

Gizem Aytekin Bukalemun'da bir isyanı anlatıyor. Bastırılmış bir isyanı...
Yaşamlarının içinde varlığını sürdürebilme adına kamufle olan bu canlıyı teninden yayılan iğrentinin kokusundan hissedebiliyorlardı.
Onur Barış Önal Ay Işığı Doğan Çocuk Odaları şiirine;
Yaralı olanı nasıl ayrıldıysa sürüden
Hayr olan neresinden kibre bulandırıldıysa sonunda
dizeleriyle başlıyor.

Enes Taşbaşı Temmuz Dörtlemi şiirine;
-Islık çalmayı bildiği halde her yeni
Yalnızlığında geçmiş zamanın bir taslak
Olduğunu fark eden adamın söyledikleridir.
dizeleriyle başlıyor.

Mehmet Şimşek Çınar şiirine;
gölgen kanatlarındır
büyümüşsün, epey, ve erken
dizeleriyle başlıyor.

Ülkü Saydan Sivri Kenar'da hayatın köşelerini anlatıyor. Acıtan ve acıtmayan, batan ve batmayan...
Komik! Dünya yuvarlaktır ama hayat köşeli.
Zehra Dilara Kılıç Mucize şiirine;
Vapurları anlatırken ne güzel bir çocuk yanaşır
En parlak gezegen olan yakınlarına
dizeleriyle başlıyor.

Mert Öztürk Teraplaka şiirine;
ilk taşı günahsız olan attı, ıskaladı
ikinci taş kuyuda kaldı, deli başında
dizeleriyle başlıyor.

Bir sayı daha bir anda bitiveriyor! Yeni sayıya çok az kaldı.

24 Haziran 2014 Salı

Alfabe Fanzin Sayı 12

0 yorum
 Tam bir yıl oldu! Fanzin için tam onikinci kez buraya yazıyorum demek. Bir yıl yaşlandık, büyüdük, eskidik demek.

Bugüne kadar fanzin için yazmış, çizmiş veya söylemiş, tüm arkadaşlara teşekkürlerimi sunuyorum. Hepsi birbirinden değerli insanlar. Çok şey paylaştık. Büyüdükçe büyüdük... Sosyal medyada Alfabe için yazılanları okudukça gururlandım, sevindim. Dağıtım ağı da büyüdükçe büyüdü. Yavaş yavaş.... Yürümenin acelesi yok. Etraftaki manzarayı yakalamak lazım ve alfabedeki her harfin tüm kelimelerini çıkartmak gerek!

Kapak ve iç çizimler Çiğdem Koç'a; arkaiç kapak ise Yaşlı Bunak'a ait.

Muhteviyatı:
Önsöz; İşte, Her Şey Senin... - Ömer Kaçar
Şiir; Toprağın Altındakiler'e - Serkan Dinç
Öykü; Sıradan Biri - Canset Er
Şiir; Üzerimde İstanbul II - Burak Çıkırıkçı
Şiir; Gepetto Ustanın Diğer Kuklalarına - Gönülnur Demet
Düzyazı; Ahlakdışı Stratejiler II: Düş - Ömer Kaçar
Şiir; Pergel - Aytaç Ars
Öykü; Şantaj Tavşanı Yahut Tav/şan-taj - Önder Şit
Şiir; Yüz Karası - Barış Keskin
Öykü; Elif Shafak Tarafından Yazılmamış Bir Gore Vidal Anlatısı (Ya Da Kargı) - Yahya Macaroğlu
Şiir; Bir Gök - Sergen Yücel
Şiir; Hazirandı - Tan Doğan
Öykü; Kösele Humpty Dumpty - Ece Çavuşoğlu
Şiir; Kaside - Baran Can Sayın
Öykü; Akşamüstü - Samet Yangın
Şiir; Şairin Beyanı Esastır - Uğur Ufuk Çalışkan
Şiir; Adı Ağıttır. - Berk Çetin
Şiir; Mila - Barış Türk
Şiir; Kara Gün - Cafer Uluç

İşte, Her Şey Senin...de Ömer Kaçar karşılıyor bizleri onikici sayı için. Bir yıl için. Geçen için, gelecek için.
Uzak-larda bir yerde bir kör, bir sağır, bir sakat, bir de şair var. Şair, şiirini yazıyor ve yüksek sesle okumaya başlıyor. Kör, şiiri duysa da görmek istiyor; sağır, şiiri görse de duymak istiyor; sakat ise şiire bir adım daha yaklaşmak istiyor.
Toprağın Altındakiler'e diyen Serkan Dinç, şiirine şu dizelerle başlıyor:
Altındaydılar toprağın
Altında 
Canset Er bize Sıradan Biri'ni anlatıyor. Sıradan çıkmayan, çıkamayan, çıkan çıkmayı düşünen ve sırada ölenler... Sıradan olan, sıradan olmayan...
İnsanlar bekliyor. Ucu bucağı olmayan bir sıraya doğru ilerliyorum. İstemsizce. Seçim yapmak için zaman kaybetmektense bir an evvel sıralardan birinde yer edinmeyi tercih ediyorum. Şimdi beraber bekliyoruz.
Burak Çıkırıkçı Üzerimde İstanbul II şiirine şu şekilde başlıyor:
Kule dibinde çocuklarını gezdiriyor,
Babası olmayan gürcüler.
Gönülnur Demet Gepetto Ustanın Diğer Kuklalarına şöyle başlıyor:
Bir küfür ardından da kukla savruluyor. 
Ömer Kaçar; Ahlakdışı Stratejiler II: Düş'ü anlatıyor bize. Düş gören, düşen, düşemeyen, göremeyen... Unutan...
1
Düş. Karanlıklarda kirlen. Tutkular kalıba dökülmüş. Düş. Bastı-rılmış aşk, bastırılmış iç sıkıntısı, bastırılmış göğüs ağrısı. Düş. Yıllar yılı. 
Pergel'e Aytaç Ars şöyle başlıyor:
Bu odaya güldün sen bugün
Bu odanın taraflarına
Önder Şit Şantaj Tavşanı Yahut Tav/Şan-taj'da "tavşanı" anlatıyor.
Küçük tavşanım, gel bana. Gel, gel. Gözlerin ayrık ve gölgede. Göl-ge, seni karartmıyor; gölge dışında ne varsa kör ediyor. Ben böyle görüyo-rum, tavşanım. Beyaz karnın yumuk. Kolların yarıdan kesilmiş. 
Barış Keskin, Yüz Karası'na şöyle başlıyor;
Tütüyordu dumanı bacasında
Ve ağlıyordu bir işçi kömür karasında.
Yahya Macaroğlu; Elif Shafak Tarafından Yazılmamış Bir Gore Vidal Anlatısı (Ya Da Kargı)'da kalıpları, müstehçenliği ve pornoyu anlatıyor.
Bazılarınız ismimi merak ediyor olabilir, bana şeytan derler, tabii siz başka isimler de takabilirsiniz. İsimlerinizin, bakışlarınızın, ayıplayışlarınızın üzerimde en küçük bir etkisi olmayacağını bilmenin iç rahatlığıyla söyleyebiliyorum bunu.
Sergen Yücel,  Bir Gök'e şöyle başlıyor:
Sarı bir gök indi meşref perdenin cismine
Bir oturup, bir ağlayan 
Tan Doğan Hazirandı şiirine şu dizelerle başlıyor:
“yârimyâr”a “ışk”la…
hazirandı:
ansızın başladı yağmur: yaza inat 
 Kösele Humpty Dumpty öyküsünde Ece Çavuşoğlu bir babayı anlatıyor...
Paramız yok-tu. Paramız yok-muş. Paramız yok-tu. Paramız yok-muş...
Acaba bunu daha kaç kere tekrar edersem gerçekliğini kabullenip, bunca yıl yaptıklarımın sorumluluğunu üzerime alabilirim? Paramız yok.
Hiç olmadı. En azından babam için.
 Baran Can Sayın Kaside'ye şöyle başlıyor:
Naziksin
bir karanfil damlar gibi saçlarına
Sonra benim öyküm Akşamüstü var. Bir İzmit öyküsü.

Şairin Beyanı Esastır şiirine Uğur Ufuk Çalışkan şu dizelerle başlıyor:
Katilimi arıyorum
Henüz beni öldürmediği için 
Berk Çetin Adı Ağıttır. şiirine şöyle başlıyor:
Şimdi güzel ve uzak ülkelerde hasat zamanıdır
Rivayete göre bundan yirmi kadar yıl önce
Bir fransız ve bir alman hipokrat elele tutuşmuştu
Barış Türk Mila şiirine;
Şimdi güzel ve uzak ülkelerde hasat zamanıdır
Rivayete göre bundan yirmi kadar yıl önce
Bir fransız ve bir alman hipokrat elele tutuşmuştu 
dizeleriyle başlıyor.

Cafer Uluç, Kara Gün şiirine şöyle başlıyor:
Kara, kapkara bir duman…
Kızıl, epeyce kızıl kan!
 Bir sayı, bir yıl geride kalıyor; geride bıraktıklarıyla, geleceği bekleyerek. Yeni sayıyı merakla bekliyoruz! Lakin bu sayı üç ay sonra olacak. Detaylı bilgi için: http://www.alfabefanzin.com/onemli-duyuru/


İmge.com.tr
Twitter
Facebook
Alfabe Fanzin İnternet Sitesi

20 Mayıs 2014 Salı

Alfabe Fanzin Sayı 11

0 yorum

Neredeyse bir yıl olacak! İlk çıktığı gün, sanki dün... Büyüyor...

Bu ayın ilk günlerinde çok yoğundum, yazamadım. Sonra o elim facia geldi. Yazamadım. Her şey boğazımda düğümlendi. Aldığım nefesten utandım...

Dolu dolu bir onbirinci sayı idi. Gabriel Garcia Marquez'i unutmamıştı...

Kaybı ne teselli eder...

Alfabe Fanzin muhteviyatı bu ay şöyle;
Sunuş; Saklı Defterlerin Önsözü - Ömer Kaçar
Şiir; Çok Eski Şiir - Emre Gürkan Kanmaz
Öykü; Anlamlı Ölüm - Önder Şit
Şiir; Ayşa Hanıma Mektuplar I - Tugay Kaban
Öykü; İki Balıkçı - Hilal Numanoğlu
Düzyazı; Şirinpare- Mete Karaoğlu
Şiir; O Çocuk Yok - Tan Doğan
Düzyazı; Ahlakdışı Stratejiler I: Cumburlop! - Ömer Kaçar
Şiir; Beyaz Gece - Berk Çetin
Öykü; Ses - Yahya Macaroğlu
Şiir; Bunları Size Anlatmalıyım - Mehmet Şimşek
Düzyazı; Üç Zamanlı Yol; Canset Er
Şiir; Kalbim Diyorum - Sergen Yücel
Şiir; Üzerimde İstanbul - Burak Çıkırıkçı
Öykü; Cıvık Yumurta - Mehmet Selvi
Şiir; Kaybettiğim Dua - Cemil Aydın
Şiir; Bağımlı Değişken - Ufuk Aymaz
Öykü; Bin Sesli Adam - Tuba Kır
Şiir; Şanssız 4 Prangalılar - Ertuğrul Tiryaki
Şiir; Chronos - Gönülnur Demet
Öykü; Rengim - Birce Altın
Şiir; Zamane - Beyzanur Avcı

Yeni arkadaşlarla, eski arkadaşlarla yine harika bir sayı... Bu sefer muhteviyatı tek tek anlatmayacağım. Bunun için anlayışınıza sığınıyorum.

Hayatın devam ettiği, şehitlerimizin toprakaltında kaldığı bugünlerde umarım yazdıklarımız, çizdiklerimiz, söylediklerimiz, söylemediklerimiz hepsi ders olur! Umarım çocuklarımız, torunlarımız bize lanet okumaz. Soma şehitlerimizden avcunun içinde oğluna not yazan baba gibi; şimdiden söylemekte fayda var... Hakkını helal et oğlum.
Alfabe Fanzin
Twitter: Alfabe Fanzin

26 Mart 2014 Çarşamba

Alfabe Fanzin Sayı 10

0 yorum

Yeni sayı yine biraz erkenden geldi! Gayet de güzel oldu. Kapak, beklenilenin dışında geldi! İllüstrasyonlara alışmışken bir portre geldi. John Berger'in bir fotoğrafı. 
Ardıcı susturan sessizlik kadar
sabit ve sonsuz ölülerin nabzı...
Kapaklar bu sayıda Murad Adalı imzasını taşıyor. Çizimler Çiğdem Koç'un imzasıyla karşımızda! Arka içkapağı bize Yaşlı Bunak sunuyor.
Muhteviyatı:
Sunuş; Alfabe Kendine İçkin - Canset Er
Düzyazı; Kopuş Anı - Birce Altın
Şiir; Tanrı Buyruğu - Ufuk Aymaz
Şiir; Hakedilmiş Yalnızlıklar Söyleşisi - Burak Çıkırıkçı
Öykü; Ay Büyürken - Ece Çavuşlu
Şiir; Zor Nefes - Hakan Özalpuk
Düzyazı; Bilinen Bir Şey Vardı - Ahmet Aykut
Şiir; Korkuluk - Ömer Kaçar
Şiir; Bir Garip Orhan Veli Portresi - Sergen Yücel
Öykü; Harita - Anıl Alkan
Şiir; Toz/Tad - Beyzanur Avcı
Düzyazı; Sevinç Söz - Fırat Akova
Öykü; Haddinden Fazla Kırmızı - Umut Tugay Temel
Şiir; Renksizliğin Rengi - Mert Öztürk
Şiir; Kış Bitiği - Berk Çetin
Şiir; Uçsuz - Cemil Aydın
Şiir; Küskün Koku - Ertuğrul Tiryaki
Öykü; Milagros - Eyyüp Yıldırmış
Şiir; Denemeye Devam - Emre Gürkan Kanmaz
Şiir; Topla Bavulunu - Uğur Ufuk Çalışkan
Şiir; Günah - Doğuş Serçe
Oyun; Agamemnon - Rodrigo Garcia 
 Dolu dolu bir muhteviyat! Bu sayıda şiirler biraz daha önplanda gibi. Şiir sayısı niteliğinde bir sayı!

Canset Er'in sunuşuyla -Alfabe Kendine İçkin- yeni bir sayı başlıyor!
Duvarları aştığımızda ya da unuttuğumuzda bazı anlar yaşamanın hazzına erişiriz. Ne garip, öleceğini bilen tek varlıktır insan; tek derdi de bu anda kalmak olmalıydı. Oysaki içinde düşünce olmayan bitmek bilmez bir hayatta kalma yarışı içindeyiz. Genç kadın baştan bu yarışı reddetmiş gözüküyor. Doğruları ve yanlışları bizimkilerden farklı. 
Birce Altın Kopuş Anı'nda bir ayrılışı anlatıyor. Farklı bir kopuş bu...
Eğildim ve kulağına fısıldadım:
- “Kelebekler ancak bir kadın teninde ağlar ve zordur hoşça kalı yere düşürmeden söylemek. Hoşça kal.”
Ufuk Aymaz Tanrı Buyruğu şiirine;
Örnek veriyorum:
Bir dua ile bir cenazenin birlikte
Kaç gün yaşayabileceğini bilen biri
İntihar edebilir. 
kıtasıyla başlıyor.

Burak Çıkırıkçı Hakedilmiş Yalnızlıklar Söyleşisi şiirine;
başladığımız yerdeyiz,
ki yalnızlar hep biz der’ler.
dizeleriyle başlıyor.

Ece Çavuşoğlu Ay Büyürken'de gecenin bubi tuzaklarına karşı Asya'nın mücadelesini anlatıyor.
Şimdi bir ileri bir geri volta attığı yüklükten bozma bu odacık onun yirmi yedi buçuk yıllık sığınağıydı. Her noktasına yüz sürmüşlüğü, gözyaşı akıtmışlığı olduğundan çok gerekmedikçe asla kapı dışına adımını atmazdı. Dolunay ve eşik ecinnileri arasında sıkıştığını hissediyor, bebeği daha da sıkı bastırıyordu göğsüne. 
Hakan Özalpuk Zor Nefes şiirine;
O bıçağı saplandığı yerden çıkaramayacaksın evlat.
Daha annenin cesedi soğumadan
Kalbin zaten durmuş olacak 
dizeleriyle başlıyor.

Ahmet Aykut Bilinen Bir Şey Vardı şiirine;
1. İnsanların yoksulluklarıyla zenginleşen kentler kurulmuştu hiçbir mucizesi
ve kitabı olmayan/
Peygamberler tarafından. 
dizeleriyle başlıyor.

Ömer Kaçar Korkuluk şiirine;
Açıyorum bahçe kapısını, umut serpiştiriyorum toprağa.
Gök kargalarla sevişiyor, saat sabahı geçkin. 
dizeleriyle başlıyor.

Sergen Yücel Bir Garip Orhan Veli Portresi şiirine;
Akşam vakti sesi soluğu çıkmaz bir garip
Elinde makas ile kafiye kesiyor.
dizeleriyle başlıyor.

Anıl Alkan Harita'yı anlatıyor bize, insanlık bağlamında... Çiğdem Koç'un çizimi de eşlik ediyor öyküye.
Bir harita koymuştu önüne kısa bir süre önce, kendi çizdiği bir harita. Hiçbir detayını atlamamak için saatlerce seyrettiği, hiçbir kıvrımını kaçırmamak için dokunduğu bir harita. Yağışlı bölgelerini karanlık bıraktığı aydınlığına hiç ulaşamadığı… Belki de çizdiği gün yırtıp atması gereken ama her bir çizgisine ayrı bir anlam yüklediği o haritanın yağmurunda ıslanıyor, karanlığında kayboluyordu şimdi.
Beyzanur Avcı Toz/Tad şiirine;
Dudakları tozlanmıştı adamın
Gördüm yahu kendi gözlerimle gördüm 
dizeleriyle başlıyor.

Fırat Akova Sevinç Söz şiirine;
Yüzü çıkmış, dudakları dikilmemiş bir eskicide seni aradım. O
soyunuk yüzü ne zaman süzsem ayrımsardım; türediğimiz bir gün daha
vasiyetini temize çekiyordu . . . yarına.
dizeleriyle başlıyor.
Umut Tugay Temel Haddinden Fazla Kırmızı'da bir çocuğu anlatıyor 12-13 yaşlarında, Malatya'da. Çocuk büyüyor, kendini Kilyos yakınlarındaki bir kumsalda hatırlıyor, soğuk bekleme odasında, haddinden fazla kırmızılık içinde, bir elma şekeriyle.
Çuval gibi yere yığılırken telaşla beni tutmaya çalışan adamın siluetini saymazsak, o akşamdan görsel hafızama emanet, Japon bayrağından devşirilmiş kıpkırmızı dudaklar kaldı.
Mert Öztürk Renksizliğin Rengi şiirine;
Güzdüşmüş günlerin gölgesindeki sesler
uyutmuyor da avutmuyor da
dizeleriyle başlıyor.

Berk Çetin Kış Bitiği şiirini Ömer Kaçar'a ithaf etmekle birlikte şiire;
Senin hüznün iki başlı bir yumru
Biri denizin tam ortasında
Diğeri gözlerime doluyor
Bunun adına aşk denebilir
kıtasıyla başlıyor.

Cemil Aydın Uçsuz şiirine;
—Zamanı durduramayız belki uyuşturabiliriz.
Deneyimsiz bir çiçeğin ezilmemesiyse şans
Şansa bırakabiliriz martılar gibi ömür boyu-
dizeleriyle başlıyor.

Ertuğrul Tiryaki Küskün Koku şiirine;
Kokladım
kırık vazosuna küsmüş
ergen bir kır çiçeğinin
uçurumun kenarında verdiği
son kokusunu
dizeleriyle başlıyor.

Eyyüp Yıldırmış Milagros'ta kasabaya gelen bir adamın kaçışını anlatıyor. Öyküye Çiğdem Koç'un çizimi eşlik ediyor.
Kasabaya gitmek için bindiğim minibüste, “Bizim buralar çok güzeldir,” diyen bir ses duydum. Bana söylenmemiştir nasılsa deyip üstüme alınmadım. Elimdeki zarfa bakmayı sürdürdüm. “Sana söylüyorum hey!” dercesine koluma hafifçe biri dokundu.
Emre Gürkan Kanmaz Denemeye Devam şiirine;
Denemeye devam bir gökyüzü bulmaya 
Evde halı desenlerini sayan ağzı süt fabrikası çocuğuyla
Bir annenin elinden çay suyunun şakıdığı akşam vakitlerinde
Sıkıyönetimler çağını şiir gibi esnetmeye yarar bilesiniz
İnsan olmak fiilinin merkezkaç kuvvetini bulmayı denemek 
dizeleriyle başlıyor.

Uğur Ufuk Çalışkan Topla Bavulunu şiirine;
Yokluğun sınırları içinde
varlığını icat ettim,
kıyılarına yaşlı ellerin vurduğu;
geçmişinin içinde saygılar barındıran. 
dizeleriyla başlıyor.

Doğuş Serçe Günah şiirine;
Ben seni bir kere daha görebilmek için,
Bildiğim bütün günahları işledim.
dizeleriyle başlıyor.

Rodrigo Garcia'nın Agamemnon adlı oyunundan bir alıntıyla karşılaşmak, çok hoş bir sürpriz oldu! Alıntılanan metin için şöyle de bir açıklama var:
Bu metin, Yeni Metin Yeni Tiyatro 09 adlı kitaptan alınmıştır. Yeni Metin Yeni Tiyatro projesi, çağdaş tiyatro yazınına ve yeni oyun yazım biçimlerine odaklanan, uluslararası ve yenilikçi bir projedir.
 Yaşlı Bunak'ın imzasıyla arka içkapağa gelmişiz bile! Bir sayı daha bitti! Şimdiden yeni sayıyı ve sürprizleri bekliyorum! Neredeyse bir yaşını dolduracak Alfabe!
İmge Kitabevi
Alfabe Fanzin
twitter.com/alfabefanzin
facebook.com/alfabefanzin
alfabefanzin@gmail.com



3 Mart 2014 Pazartesi

Alfabe Fanzin Sayı 9

0 yorum

Bir sayı daha geldi!
Alfabe
dokuz aylık
bir gebe. (sayfa 4 - Ömer Kaçar-Kenarda Kalmışlara...)
 Çiğdem Koç'un imzasını taşıyan, yine muhteşem bir kapakla başlıyor yeni sayı. İlerleyen sayfalardaki çizimler de Çiğdem Koç imzasını taşımaktadır. Arka iç kapak Yaşlı Bunak imzasını taşımaktadır.

Muhteviyat:
Sunuş; Kenarda Kalmışlara... - Ömer Kaçar
Şiir; Rita'nın Şaşırtıcı Gözleri - Mehmet Şimşek
Öykü; Otlar ve Soluk - Fırat Akova
Şiir; 81 - Umut Tugay Temel
Öykü; Saniye - Kübra Kobya
Şiir; Unutmak Üzere - Canset Er
Öykü; Öğrenmek Yolculuğunun Sırları - Birce Altın
Şiir; Düşündereye Ağıt - Burak Çıkırıkçı
Öykü; İsimsiz İlişki - Kerem Şahintürk
Düzyazı; Kime Ne? - Tan Doğan
Şiir; Füg - Ömer Kaçar
Şiir; Nokta - Hakan Özalpuk
Şiir; Yalnızlık - Dilek Ayrıbaş
Öykü; Üç İğrenç Hikaye- Berat Doğan Özkabadayı
Deneme; Epilepsi - Uğur Ufuk Çalışkan
Şiir; Yüksek Mahkemeler Üçlemesi - Berk Çetin
Şiir; Havva Kanı - Ece Çavuşlu
Öykü; İsyan - Samet Yangın
Öykü; Cacık - M. Run
Öykü; İkram - Tuba Kır
Şiir; Yıllar Sonra Günaydın - Mert Öztürk
Şiir; Kısır - Ufuk Aymaz
Deneme; Zamanın Ta Kendisi - Ufuk Dönmez
Söyleşi; Işıl Ölmez İle Fanzin Dünyasına Bir Bakış - Samet Yangın

Ömer Kaçar'ın imzasıyla Kenarda Kalmışlara... sunuşuyla fanzin başlıyor.
Bana öyle geliyor ki anlatamadığımız bir yığın hikayemiz var. Biz -haykırarak tekrarladığınız yeni nesil!- ölmeyi bekleyen eski zaman fotoğraflarını birleştiriyoruz, bir nebze. Bu fotoğrafların pikselleri harflerden oluşuyor, sermayemiz alfabe. 
Rita'nın Şaşırtıcı Gözleri'ne Mehmet Şimşek dipnot düşmüş; Enver İbrahim'den esinle.
büyüdün rita, gözlerin de
gönlü sığ adamları bulandır
 Otla ve Soluk'ta Fırat Akova bir kişi anlatıyor, koşuyor...
Otlar, otlar, otlar... Aralarından sıyrılıyordu durmamacasına. Durmamacasına, bir koşuda alınıp verilen soluk dışında bir şeye tanık olmadı.
Olmadı. Soluk alıp verirken soluklaştı.
81'de Umut Tugay Temel:
Belki bir deniz kenarına, belki öksüz bir sardunyaya
Ama mutlaka gideceğim; 
Saniye'de Kübra Kobya, bir yazarı anlatıyor. Ondört romanı iki deneme kitabı olan bir yazarı anlatılıyor ve yazar daha girişte itiraf ediyor:
Kırk altı saat on dört dakika otuz beş, otuz altı, otuz yedi, otuz sekiz... Sayma, sayma artık! Saniyeleri sayma. Ben öldürdüm. Karımı ben öldürdüm. Aklım yerindeydi üstelik cinnet falan da geçirmiyordum. Böyle yazılmasın gazetelerde. Sakın böyle yazılmasın: "Cinnet geçiren romancımız, eşini ucunu kör bir bıçakla yonttuğu kalemiyle öldürdü." Yazılmasın. 
Unutmak Üzere'de Canset Er:
Cebimdeki hikâyeleri çıkarıyorum,
okumaya başlıyorum,
kelimelerin çoğunu bilmiyorum.
Tasvir edilen zaman, mekân ve kişiler
buradan çok uzakta olmalı,
            öylesine yabancılar;
            biz yabancılara.
Öğrenmek Yolculuğunun Sancıları'nda Birce Altın bize iki insan, bir şehir ve yasak aşkları anlatıyor.
Sakin bir şehirde ya da bir köyde yaşayanlar benim bu apansız mutluluğuma bir anlam veremeyebilirler ama caddelerde, sokaklarda park edilen arabalar yüzünden kaldırımda yürüyemeyenler, evden çıkarken kapılarını defalarca kilitleyenler, geceleri her türlü gürültüyü hırsıza yorup aniden yataktan fırlayanlar, iş çıkışında boş otobüse yetişme telaşında olanlar, metrobüs mücadelelerinde hep kaybetmeye mahkûm olanlar, her gün skandallarla çalkalanan okullarda okuyan ve çalışanlar, yaşlı ve zor yürüyen bir adamın çekilip size yol vermesinin ne demek olduğunu anlayabilirler. Bu demektir ki bu şehir bunca yüke rağmen durabilir ayakta, hâlâ insana inanılabilir, bağırıp çağırmadan konuşmayı, anlaşmayı başarabilir ve bu şehir bizim aşkımızı kabullenebilir.Bu demektir ki bu şehir bunca yüke rapmen durabilir ayakta ve bu şehir bizim aşkımızı da kabullenebilir. 
Düşündereye Ağıt'ta Burak Çıkırıkçı:
Aynı yokuşun sonunda bir ev.
Çok şişman bir kadının cılız sesli kocası
-ister istemez nasıl seviştiklerini merak ediyorsunuz-
Ayakkabısının altına koyduğu gazete kâğıdında
Tarihi çoktan geçmiş bir kaza haberi;
Yine uçurumları tutmuşlar,
İberya'da bir garda,
Şairlerin yazdığı bir gece tirenini devirmişler.
Siyah beyaz fotoğrafta,
Vurulmuş, kan kaybeden atlar gibi hüzünlü insanlar.
İsimsiz İlişki'de Kerem Şahintürk bize bir çift anlatıyor. Bazen aylarca birbirlerinden habersiz yaşayan bu iki insan, aynı evde bir araya geldiklerinde, hiçbir şey olmamış gibi, hayatlarına devam ediyorlar.
Bir de sana âşık olup olmadığımı düşünüyorum. Bunun için hiç dönmeme ihtimalini aklıma getiriyor ve duygularımı kelimelere dökmeye çalışıyorum. Bir insana âşık olup olmadığınızı ancak onu kaybettiğinizde anlarsınız.
Tan Doğan, Kime Ne? diye yazıyor. "çekip gitmiş/gidecek yazar ve şâirlere..." diye ithaf ediyor.
...Ve insan insanı kemirip yok etmiş; ne aş kalmış ne de aşk. Dünya da yokmuş gerçekte, gerçek de, düş de... 
Füg'te Ömer Kaçar, besteliyor:
Sırtımda yük,
sayfalarca kitaplar,
yüküm, sırtımdan ağır.
Çantamda küf kokan
ekmek kırıntıları. 
 Nokta'da Hakan Özalpuk:
Ummanda yol alıyorsun,
kayıkçı kör olsa kime ne!
Yalnızlık'ta Dilek Ayrıbaş:
şu soğuk şubat gecesinde
yalnızlığım tavana vurdu
ben dibe
Üç İğrenç Hikaye anlatıyor bize Berat Doğan Özkabadayı.
Arkasına döndü ve dedi ki: "Ulan Kız Kulesi, sen de az .rosbu değilmişsin!" 
Epilepsi'de Uğur Ufuk Çalışkan, toplum üzerine bir deneme yazıyor:
Esir alındığımız tiranlık. Toplum dediğimiz şey aslında bir karton yumurta, yani yığınların bir araya gelmesinden daha kötü ne olabilir ki? Ben-sen-biz-siz-onlar… Aslında olmayan bir bireycilik ve sahte bir empaticilik oyunundan başka bir şey değil. Hepimiz buna kendi içimizden birer lider seçerek katılır, daha sonra yönlendirilmeyi bekleriz. Aslında buna birlik ve bir olmak da denir.
Yüksek Mahkemeler Üçlemesi'nde Berk Çetin:
Herkes biraz az insan biraz fazla konuşkan
Meramıdır herkesin biraz daha az ölmek 
Havva Kanı'nda Ece Çavuşoğlu:
havanın elleri kesik, havvanın kanı akıyor
harman niyetine, tüm bildiklerini yakıp önüne
koyarsan belki, bir bardak demli çay eder 
İsyan'da ben varım. Alfabe Fanzin, dokuz sayı olmuş, dokuz ay demek... Zamanın bu hızı ardında birikmişleri görmek ayrıca güzel. Herkesin, kalemine, fırçasına sağlık!

Cacık'ta M. Run bize Manço Dede'yi anlatıyor:
Ha!..
Bir de Manço Dede var.
Onu atlamak olmaz.
O ölünce annem iki gün boyunca ağlamış. Neyse ki ben onu ölümsüz olduğu zaman tanıdım.
Kara sevdayı,
sevdiğimizi allayıp pullamayı,
can bedenden çıkmayınca unutulamayacağını,
deveyi hendekten atlatmayı,
Âdemoğlunun kızgın fırın, Havva kızının mercimek olduğunu ondan öğrendim.
Bence iyisi mi siz Manço Dede’nin “Cacık” adlı şarkısını dinleyin. Orda tam da benden bahsediyor. 
İkram'da Tuba Kır, bize bir evsizi -en iyi dostu köpekler- anlatıyor.
Sevinçle dumanı tüten tavuk suyuna çorbasını ağzı yana yana, çabuk çabuk, bol ekmekle kaşıkladı. Yan masada oturan küçük kızın onu izlediğini epey sonra fark etti. Birbirlerine gözleriyle gülümsediler. Çocuğun annesi: “Bu tabak bitecek, önüne bak!” diyerek kızını çekiştirdi. Evsiz adam umursamadı ve önüne konan ne varsa günlerin açlığı ve iştahıyla sildi, süpürdü. Yine ayaklarını sürüye sürüye kalabalık muhallebiciden çıktı.
Yıllar Sonra Günaydın'da Mert Öztürk:
Öyle yorgunum ki kıvrılıverdim yanlarına
bundan böyle sekiziz biz
efsanelerdeki yeni eskiz 
Kısır'da Ufuk Aymaz:
Dilinden irin akanların kurtuluşu
Bir suskunlukla gelecektir.
Ey çok sesliler!
Azaltın ağırlığınızı,
Bir gün mutlaka vazgeçeceksiniz. 
Ufuk Dönmez Zamanın Ta Kendisi'nde -adından da anlaşıldığı üzere- zamanın denemesini sunuyor.
Dört duvarı terk edip de sokağa adımını attığında insanların ne kadar şanslı olduklarını görüyorsun. Senin yaşında olup da eşi, çocuğu, ailesi olan var. Sense hâlâ şarabı keyiften ağzına sürebilmiş değilsin. Varsa yoksa aşk acısı, arkadaş kazığı, aile dramı. Neden bunlar hep benim başıma geliyor, diye düşünürsün. Aslında herkes bu lafı bir kez etmiştir hayatı boyunca ama etrafındaki insanlara bakınca bu lafı en çok senin kullanman gerekir gibi gelir hep sana. Çünkü herkes mutludur. Belki de mutlu görünüyordur. 
Işıl Ölmez İle Fanzin Dünyasına Bir Bakış'ta Işıl Ölmez -Koton Kitap Genel Yayın Yönetmeni- ile söyleşimiz mevcut. Buradan bir kere daha kendisine teşekkürlerimi sunuyorum.

Bir sayı daha...

Alfabe Fanzin
İmge Kitabevi
Twitter'da
Facebook'ta

28 Ocak 2014 Salı

Alfabe Fanzin Sayı 8

0 yorum

Yeni sayı beklenenden birkaç gün erken geldi! Bu benim için çok güzel oldu. Her zaman beğendiğim gibi bu sefer de çok güzel bir kapakla geldi. Ön ve arka kapaklarla birlikte iç çizimler Çiğdem Koç imzasını taşımaktadır. Arka iç kapaksa Yaşlı Bunak imzasını taşımakta. Sırada muhteviyat var.
Sunuş; Derken Fanzin Elden Ele... - Burak Çıkırıkçı
Şiir; İki Maymun - Ahmet Aykut
Öykü; Fındık Kabuğu - S. Run
Şiir; Baykuş Islığı - Tan Doğan
Düzyazı; Yasaklanan Şenlikler - Fırat Akova
Anı; Göklerin Dili Olsaydık - Birce Altın
Şiir; Karda Yürüyen Çıplak'ın Seyahatnamesinden I - Burak Çıkırıkçı
Öykü; Kerevizle Konuşmalar - Umut Tugay Temel
Şiir; Olmak Sevdası - Berk Çetin
Şiir; Gerçeğin Sanrısı - Canset Er
Öykü; Şeytani Çürük Dişin Saldırısı - Yahya Macaroğlu
Şiir; Kaybeden Beden'lere den den'lere - Mert Öztürk
Düzyazı; Birçok İsmi Olan - Ece Çavuşoğlu
Şiir; Teçhiz Tamam - Ömer Kaçar
Öykü; Biraz Daha Işık! - Eyyüp Yıldırmış
Şiir; Tesirli - Oktay Yılmaz
Şiir; Paslı Teneke - Mehmet Rayman
Öykü; Otobüs - Samet Yangın
Şiir; Çilehane - Emre Güngör
Öykü; Kar Taneleri Yeterince Yalnız Değil - Furkan İşlek
Farkedileceği üzere bu sayıda Düşünce Platformu yok. Ancak bu önümüzdeki sayılarda da olmayacağı anlamını taşımamalıdır. Zira yeni sayılarda yeni konular platformda işlenecektir.

Derken Fanzin Elden Ele, başlıklı, Burak Çıkırıkçı imzasını taşıyan sunuşla başlıyor fanzin.
Edebiyat bu süreçte oldukça tahrip edildi bana kalırsa, şimdi insanlar fanzin gibi eski usûl bir yayını tekrar sahipleniyor.
İki Maymun şiirine Ahmet Aykut;
biri lâl
diğeri âmâ idi
dizeleriyle başlıyor.

Fındık Kabuğu'nda S. Run bir adam ile, bir doktorun öyküsünü bizlere şairane bir üslupla sunuyor.
Ben küçük bir çocuğum!
Ha-ha.
Çocuklar zaten küçük olur, değil mi? 
Baykuş Islığı şiirine Tan Doğan;
ıslık çaldı baykuşun... duydun mu...
hadi bin kayığına sırtında kamburun
dizeleriyle başlıyor.

Yasaklanan Şenlikler başlıklı düzyazısında şiirsel bir üslupla karşımızda Fırat Akova.
Evet evet, o evin eşiğindeydi işte, yüreğim sabahlıyordu
huzurunda.
Göklerin Dili Olsaydık başlıklı anısında Birce Altın, modern zaman insanlarının zamanla birlikte yaşayışını anlatıyor.
Sizler gecenin üçünde yaş toprağa yatıp yıldızları seyrettiniz mi? Sokak ortasında duyduğunuz bir müzikte müziğin ritmine uyup dans etmeye başladınız mı?
Karda Yürüyen Çıplak'ın Seyahatnamesinden I şiirine Burak Çıkırıkçı;
Erguvan Kasrı II. Perişan döneminde inşaa edilmiş,
esir kemiği konstrüksiyon bir yapıdır. 
dizeleriyle başlıyor.

Kerevizle Konuşmalar adlı öyküsünde Umut Tugay Temel, bize bir adamın kendi kereviziyle sohbetini aktarıyor. Kereviz sessiz dinliyor, adam anlatıyor... Diğer insanlar..?
Hâlâ göklere bakamıyorum. Şu kırmızılıktan korktuğum kadar, ölü yıkayıcılardan korkmuyorum. 
Olmak Sevdası şiirine Berk Çetin;
bir daha doğmamak üzere*
mısrasıyla başlıyor.

Gerçeğin Sanrısı şiirine Canset Er;
Yürümek ne de zor bu şehirde.
İstemsizce sergilenen bir obje gibiyim.
dizeleriyle başlıyor.

Şeytani Çürük Dişin Saldırısı'nda Yahya Macaroğlu bizlere Veysel'in hikayesini anlatıyor. Veysel'in battaniyesi, içinizi üşütecek!
İşte şimdi bu beğendiği üç tarafı kapalı, tepesi dikdörtgen önü de artık kullanılmayan ray eskileriyle kaplı bu istasyon köşesinde yatağını hazırlamak derdinde.
Kaybeden Beden'lerde den den'lere şiirine Mert Öztürk;
İlk aralıktan sola çıkınca, kendiyle kalanlar
tutunamayanlar
mısralarıyla başlıyor.

Birçok İsmi Olan adlı düzyazı -Ece Çavuşlu imzasıyla- bizlere yerlatından sesleniyor!
Artık kim olduğuma dair bir fikrinizin olmadığını biliyorum. Ben, çokların karşılayıcısı, on yedi yüzyıldır unuttuğunuz, görmezden geldiğiniz, Tanrı. Yeraltı krallığımdan sizi hâlâ izliyorum ve yanıma geleceğiniz günü bekliyorum.
Teçhiz Tamam şiirinde Ömer Kaçar bizlere bir kıta sunuyor.
Bizim Zahide'yi bir temiz yıkamışlar. 
mısrasıyla başlıyor.

Biraz Daha Işık! adlı öyküsünde Eyyüp Yıldırmış bir şehir akşamında bir adamı ve onun tanıdığı güvercinsever bir başka adamı anlatıyor.
Yaz, kış demeden her gün öğleden sonra kuş hapisanesinin kapılarını açar, onları azad ederdi. Ama onlar kapalı bir dam ve hazır yemek varken uçup gitmektense gökyüzünde kısa bir volta atıp geri dönmeyi yeğlerlerdi.
Tesirli adlı şiirine Oktay Yılmaz;
Uçurtma uçmayan dünyada bilmiyoruz
el el üstünde kimin eli var. 
dizeleriyle başlıyor.

Paslı Teneke şiirine Mehmet Rayman
sesiniz geliyor
kediniz yok ortada
mısralarıyla başlıyor.

Otobüs isimli öykü benim imzamı taşıyor. Bu noktada Alfabe Fanzin ekibine ve kalemlerine teşekkürü borç bilirim! Sessiz bir çığlık olan fanzine seslerini kattılar! 1 Şubat günü saat 15'te Kadıköy 26A Sahaf'ta toplanılıyor!

Çilehane adlı şiirine Emre Güngör;
Benim yüreğim üzüm değil ki
Niye tunçla döverler, beni
mısralarıyla başlıyor.

Kar Taneleri Yeterince Yalnız Değil'de Furkan İşlek cennet yolu üzerindeki bir bar sohbetini bizlere aktarıyor.
-Kar daha ne kadar devam eder dersin?
-Artık durmaz iki ay böyle devam eder.
-Geçtiğimiz üç yıl hiç iki ay devamlı yağmadı. Nerden çıkardın iki ayı?
-Çünkü o üç yıl dışında geçmiş yirmi yıl iki ay aralıksız yağdı.
Bir fanzin de böyle bitiyor! Yeni sayı yine biraz erken çıkar mı bilinmez ancak yeni sayının kendini beklettiği kesin!

Alfabe Fanzin
Twitter'da Alfabe Fanzin
Facebook'ta Alfabe Fanzin
İmge Kitabevi

6 Ocak 2014 Pazartesi

Alfabe Fanzin Sayı Yedi

0 yorum

Alfabe Fanzin yeni yılda yeni sayısıyla ve yeni mizanpajla karşımızda! Yeniliklerle dolu bir sayı.
Kapaklar ve çizimler Çiğdem Koç'a ait. Mizanpaja imzasını atansa Esra Melody Butcher. Fanzini yayıma hazırlayanlarsa Ömer Kaçar, Canset Er, Aykut Kırşan ve Burak Çıkırıkçı. Hemen muhteviyata geçelim. Muhteviyatta da "sağa çevir" ile karşılaşmak benim için de çok şaşırtıcı oldu! Çok da güzel olmuş.
Şiir; Yazıyordum Ben Kuşlar Omuzlarımda - Fırat Akova
Öykü; Kamufle Olmasın Ten - Canset Er
Şiir; Yerküre: Beş Metrekare - Ömer Kaçar
Günce; Anlamlandırmak Ne Ki? - Birce Altın
Şiir; Bando Sessizliğinde Yola Koyulanlar İstasyonu - Oktay Yılmaz
Deneme; Kafamın İçinden Se(k)sler Geliyor! - Berat Doğan Özkabadayı
Düzyazı; Ah İstanbul - Matruşka
Öykü; Ayna - Samet Yangın
Şiir; Bir Salyangozun Derlenmiş Anıları - Burak Çıkırıkçı
Deneme; Dengeye Çeyrek Kala - Ufuk Dönmez
Öykü; Boşluk - Pınar Gürgenli
Düzyazı; Modern Anne - Ece Çavuşoğlu
Şiir; Sevinçlerimin Başlangıcı - Berk Çetin
Öykü; Hiçbir şey, Her şeydir! - Umut Tugay Temel
Şiir; Karanlık - Altay Kenger
Düzyazı; Amma, Fakat ve Lâkin - Kardelen Çanak
Düşünce Platformu; Edebiyatta "Kadın"
Yazıyordum Ben Kuşlar Omuzlarımda'ya Fırat Akova,
"yazıyordum ben
birbirimizin adlarını sözlükte ararken" 
dizeleriyle başlıyor.

Kamufle Olmasın Ten'de Canset Er, kadın bedenine bakış üzerine bir öyküyle karşımızda. Kadın bedenini, kadının varlığını ve kadına bakışın keskinliğini aktarıyor.
"İlerlemeye başladı. Küçük elleriyle neresini kapatarak yürümeliydi?"
Yerküre: Beş Metrekare'ye Ömer Kaçar,
"Bir tenkeye atlayıp, uç noktalara doğru bir yolculuğa çıkıyorum.
Ay tepemde, ay başımdan eksik olmaz, ah ne kadar da bıkmışım." 
dizeleriyle başlıyor.

Anlamlandırmak Ne Ki? Birce Altın'ın insan ve anlam üzerine bir günlük gözlemini sunuyor.
"Bugün fark ettim ki eskisinden çok daha fazla sayıda insanla çok daha kısa süreli ilişkilere sahip oluyoruz."
Bando Sessizliğinde Yola Koyulanlar İstasyonu'nu Oktay Yılmaz,
"tanıdık yüzyıllar yaşanıyor insandaşlar arasında
farklı düşlerde çalışsak da mirim, aynı anda başlar mesaimiz"
dizleriyle sonlandırıyor.

Kafamın İçinden Se(k)sler Geliyor! diyor Berat Doğan Özkabadayı. Televizyona, televizyonun etkilerine tepkisini gösteriyor.
"Şimdi kalkın ve sokağa çıkın. Çocuklarınızı parklarda oynarken izlemeyi özlemediniz mi?"
Ah İstanbul diyor Matruşka. İstanbul değişiyor, İstanbul başka. Gidenlerle kalanların şehri İstanbul.
"Ah nasıl da güzeldi istasyon çayları, gitmek meselesi üzerine konuşurken İstanbul'la. İstanbul'un boğazını farenjitken gördün mü hiç?" 
Ayna'da ben karşınıza çıkıyorum. Bu nokta -adetim üzerine- Alfabe'de emeği geçenlere teşekkür etmek noktasıdır. Alfabe parçaları, bir araya gelerek anlatır, kenardan, hayatı.

Bir Salyangozun Derlenmiş Anıları'na Burak Çıkırıkçı
"Çırılçıplak duruyoruz dünyada,
Ellerinde okyanus geçen kitaplar,
'üç masa ötemizde bafra içen bir Tanrı'
Durmadan bizi kaydediyor."
dizeleriyle başlıyor.

Dengeye Çeyrek Kala'da Ufuk Dönmez mutluluk ile mutsuzluk arasında dengeyi anlatıyor.
"Birini çok seversen, metrobüste herkese yer veresin gelir. Söğütlüçeşme'den bırak Edirnekapı'yı, Edirne'ye kadar ayakta gidersin gerekirse, gerçek âşık yürüyerek de gider."
 Boşluk'ta Pınar Gürgenli bir kadını, Selda'yı anlatıyor bize. Şahap'la da tanışmak talihsizliği de yanında geliyor.
"Selda, hazırlıklarını tamamlayana kadar evde dört döndü bütün gün. Kan ter içinde kaldığı için üç defa duş aldı. Kendini kelebek gibi hissediyordu. Uçuyordu, zarifti, hafifti... Mutluydu."
Modern Anne'de Ece Çavuşlu modern anneyi anlatıyor.
"Kızım ben senin şu hâlini çekip internete koymaz mıyım? Altına da büyük harflerle 'annesinin canısı bitanesi aşkısı' yazıp seni yerin dibine sokmaz mıyım? İnternet çıktı mertlik bozuldu artık. Bir modern anne olarak çocuğumu dövmüyor, rencide ederek terbiye ediyorum."
Sevinçlerimin Başlangıcı'na Berk Çetin,
"Sinsice bir zehirbazlık oynanıyor omuzlarımızdan aşağı
Çakal geçinen miskinler tekkesi bu maçı kazanmalı!" 
dizleriyle başlıyor.

Hiçbir şey, Her Şeydir! diyor Umut Tugay Temel bir dalış anı sunuyor bizlere. Sokak jargonuna kulak misafirliği eden bir adam, birden görevine dönüyor.
"Bir de memleketten haber almıştır sevdiğinin bir başkasına gelin gittiğini. Aklının son kırıntılarını da işte böyle martılara savurmuştur. " 
Karanlık'a Altay Kenger,
"geceleri yalnızlığı alırım koynuma
sabaha kadar koyun sayarız, koyun koyuna." 
dizleriyle başlıyor.

Amma, Fakat ve Lâkin'de Kardelen Çanak insanlara bakıyor.
"Artık atasözleri de yok. Kimse 'kraldan çok kralcı" kesilemiyor çünkü cümleler ben'le başlıyor." 
Düşünce Platformu'nda bu sayıda Edebiyatta Kadın konusu işleniyor. Platformda; Ahmet Barış Ay, Emre Gürkan Kanmaz, Sena Türkmen, Cemil Aydın, Eyüp Tekin, Samet Yangın, Ece Çavuşlu, Yahya Macaroğlu var!

Son olarak arka iç kapak çizimiyle bu sayı da bitiyor! Yeni sayıyı merakla bekliyorum! İyi seneler.

İmge Kitabevi'nde Alfabe Fanzin Sayı 7

Twitter'da: twitter.com/alfabefanzin
E-Posta: alfabefanzin@gmail.com
Alfabe ne dinliyor? wob.io/#/stations/6601

1 Aralık 2013 Pazar

Alfabe Fanzin Sayı 6

0 yorum


Alfabe Fanzin'in Aralık sayısı. Alfabe'nin kapaklarını hep çok sevmişimdi ve yine çok güzel bir kapakla karşıladı bizi! Ön ve arka kapak beraber ve Kay Nielsen'den. Ön iç kapak sevdiğimi ilüstratör Raquel Aparicio'dan. Arka iç kapak ise Yaşlı Bunak'tan. 

Bu sayıda muhteviyat da çok ve okudukça bambaşka diyarlara götüren bambaşka bir yol!
Muhteviyatı:
Sunuş; Ses Bir İki, Ses Bir İki Üç... - Ömer Kaçar
Düzyazı;
Aşktan Daha Yüce Şeylerin Olduğunu Göstermek İçin Yazıldı - Fırat Akova
Yapraklar Kaçışırken Çocukluğum Aklıma Gelir - Birce Altın
Ve Benim Annem Mutsuzluktan Geberdi - Ömer Kaçar
Öykü;
Yeşil - Yahya Macaroğlu
Yanık İzi - Büşra Yılmaz
Çiçek - Samet Yangın
Bir Sokak Fazla Öpmek - Merve Balık
Şiir;
Sen, Katil. - Berk Çetin
Si, Jeni? - Burak Çıkırıkçı
Söyleyin - Cemil Aydın
Demir Kapılı Bahçe - Umut Tugay Temel
Kurtlanmış Ritüeller - Mert Öztürk
Müebbet - Selim Murtazaoğlu
Deneme;
Bananormal Activity - Berat Doğan Özkabadayı
Neden Röveşata? - Ufuk Dönmek
Mimarlığın Sınır(sızlığ)ı - Canset Er
Düşünce Platformu I; Edebiyatta "Kaygı" -
Birce Altın, Eyüp Tekin, Yahya Macaroğlu, Ömer Kaçar, Samet Yangın, Murad Adalı, Berceste Sanem İl
Dolu dolu bir muhteviyat!

Ömer Kaçar, Sunuş'ta bizi, Ses Bir İki, Ses Bir İki Üç ile karşılıyor.
"Elinizdeki bu fanzin;
Edebiyat kırıntısıdır, kâğıt parçasıdır, sizden bir parçadır, paramparçadır, beylerbeyi jargonudur, bir bakıma argodur, genellikle ucuz sanattır, her zaman bi’ acayiptir, kimine göre saçmasapanlıktır, kenar kültürün bir ürünüdür, bana göre dolmuş aydınlanmasıdır, parası olmayana bedavadır, parası olana zaten bedavadır, paha biçilmezdir, salınımdır, anlam katmanlarıdır, izlektir, olgudur, kuramdır, kuralsızlıktır, yasakırıcıdır, özgürlüktür, perspektivisttir, elitisttir, çoksesliliktir, gürültüdür, kedi mırıltısıdır, cırcır böceğinin şarkısıdır, aryantiktir, ganj nehrinin üzerindeki güneştir, yüz metronom için senfonik bir şiirdir, alterasyondur, aynı zamanda tamperasyondur, posta gazetesi şiir ekine rakiptir, kırkıncı senfonidir, aksak ritimdir, oligarşi karşıtıdır, kritarşi düşmanıdır, muğlaktır, fahrenheit 451’dir, fibonacci dizisidir, postyapısaldır, yapıbozumdur, yersizyurtsuzluktur, midak sokağıdır, ütopyadır.
Yani, siz ne derseniz odur. Manifestomuzu ancak siz oluşturabilirsiniz."
Aşktan Daha Yüce Şeylerin Olduğunu Göstermek İçin Yazıldı, Fırat Akova tarafından. Aşka farklı bir açıdan yaklaşan Fırat Akova, aşkın "körlüğü" üzerine çalışmış. Bu körlük, çevreye, dünyaya, yaşama, gerçeklere karşı bir körlük...
"İnsan’dan beri hiçbir şey eskisi kadar masum değildir
Ayrımsıyorlar aşktan yüce şeylerin olduğunu. Birer birer dışarı
çıkarak taş odadan. Birer birer sıyrılarak büyüsünden aşkın.
O sırıtıştan."
Yapraklar Kaçışırken Çocukluğum Aklıma Gelir'de Birce Altın, özleme dair, hayallere dair bir yazıyla karşımıza çıkıyor. Çocukluktan sonra kaçanlara dair bir kesit sunuyor!
"Şimdilerde amacım başka çocukların hayallerini gerçekleştirmelerine yardımcı olmak, elverdiğince. Böylece çocukluk hayallerimin de bir yerlerde unutulmuşluğun kırıklığını yaşamadıklarını hissediyorum. Affedilmiş olmak hissi gibi…"
 Ve Benim Annem Mutsuzluktan Geberdi'de Ömer Kaçar belki de mutsuzlukla kesilen kelimelerle mutsuzluğu mutsuzluk yapanları bir mutsuz şaşkınlıkla anlatıyor.
"BİR ÇOCUK DÜŞÜNÜN Kİ / PAMUK ŞEKERİYLE / YALNIZ KALDI."
Düzyazılar, yerlerini öykülere bırakıyorlar.

Yeşil'de Yahya Macaroğlu bir öğretmeni anlatıyor, değişen bir öğretmeni, -belki de ideallerini kaybettiği için- kızan bir öğretmeni anlatıyor ve alıştırmaları yine bize bırakıyor...
"Egzersizler en kestirme çıkış hâline geliyor bir noktadan sonra ya da derste sınav kâğıdı okumak. Sessiz bir barış antlaşması bu çocuklarla aramızda. Sınıfta iki tarafında mutlu olduğu nadir anlardan biri. Hele bir de çay aldıysan derse gelirken..." 
Yanık İzi'nde Büşra Yılmaz yara izini anlatıyor, bir çocuğu ne kadar incitebilir...
"İnsan elbette hata yapardı. Ama ya ilk kez doğruyu yapıyorsa? Sıla adil davranmıştı. Ben de adaletine destek çıktım.
Çocuksanız, adilsinizdir. Zaten dünyada sadece çocuklar adildir. Ben hep çocukluğumda kaldım. Kim bilir belki Sıla da hâlâ aynıdır."
Çiçek'te karşınıza ben çıkıyorum. Bu noktada, dergiyi yayına hazırlayan Ömer Kaçar'a, Canset Er'e, Aykut Kırşan'a, Burak Çıkırıkçı'ya ve tüm destekleyen arkadaşlara teşekkürlerimi sunuyorum. Nice Aralıklar hepimize.

Bir Sokak Fazla Öpmek'te Merve Balık sokakta kalanları anlatıyor. Sokaktan gidenleri. Köşeyi döndüğünde görmek istediğini göremeyeni anlatıyor.
"O gidince aceleyle kendimi başka gülüşleri sevmeye zorladım. Söylemeye gerek var mı bilmiyorum, insanlar çok gülüyor. Ama kimseye 'Az gülebilir misiniz, onun gibi?' diyemiyorsunuz."
Sen, Katil. Berk Çetin'den;
"Lapa lapa yağıyor insanlar buyursunlar!"
dizesiyle başlıyor.

"Si Jeni?" Burak Çıkırıkçı'dan;
"Sen öyle gülersen, her şeyi baştan yazmam gerekir".
dizesiyle başlıyor.

Söyleyin'e Cemil Aydın;
"Kafamda dallanan bu öfke
Kimin kanına susar ki"
dizleriyle başlıyor.

Demir Kapılı Bahçe'yi Umut Tugay Temel Sabahattin Ali'ye ithaf ediyor ve;
"Uzunca sürdü,
Cesaret edip kalkamıyorum. "
dizleriyle başlıyor.

Kurtlanmış Ritüeller'e Mert Öztürk;
"Örtü yaptım toprağı çektim kafama,
bildiğimiz toprak üzerimdeki."
dizleriyle başlıyor.

Müebbet'e Selim Murtazaoğlu;
"babasız peygamberlerin tanrıya olan burukluğu"
dizesiyle başlıyor.

Şiirler yerlerini denemelere bırakıyorlar.

Bananormal Activity'de Berat Doğan Özkabadayı günümüz ekonomik sisteminden yola çıkarak insanların "bananormalleşmesi"ni anlatıyor ve daha sonrasında uyanışla gelecek bir zamanı gözler önüne seriyor. Olması gereken "bananormal" hangisi?
"Tüm bunları bir saniyeliğine unutmayı deneyin. Nefes aldığınızın ve henüz ölmediğinizin farkına varın. Nefes alabildiğimiz sürece insanızdır ve bizler bu şekilde kalmak zorundayız." 
Neden Röveşata? Ufuk Dönmez soruyor. Futbol sadece futbol değildir diyerek, mahalle maçlarımızdan yola çıkarak yaşamı anlatıyor Ufuk Dönmez. Gocuğumun kapüşonu başıma geçmiş, ama geri kalanını giymeden sırtımdan sarkar bir hâlde okudum.
"Mahalle maçında 9-0 gerideyken “bizden biri size geçsin” önerisini reddeden, kaybedeceğimizi bilsek de gururdan vazgeçmeyen çocuklardık biz."
Mimarlığın Sınır(sızlığ)ı'nda Canset Er, siyasetin bir başka boyutuna, mimarlık boyutuna bakıyor! Siyaset ile mimarlık arasındaki ilişkiyi sanat bağıntısıyla harmanlayarak güzel bir deneme okutturuyor.
"Bu yazıda ele almak istediğim durum, politikacıların kent üzerindeki bu büyük ölçekteki etkilerinin kısa bir tarihine göz atmak."
Denemeler yerlerini Düşünce Platformu I'e bırakıyorlar. Edebiyatta "Kaygı" mefhumu üzerine bir tartışmayı okuyoruz!

Bir sayı da böylece çabucak bitiyor!

E-Posta:       alfabefanzin@gmail.com

30 Ekim 2013 Çarşamba

Alfabe Fanzin Sayı 5

0 yorum

Beşinci sayı; Kasım sayısı çıktı! Mükemmel bir kapak ve içkapak ile! Alfabe'nin kapaklarını her zaman sevmişimdir. Ön kapak Kay Nielsen'den, arka kapak Merve Dabağoğlu'ndan ve ön iç kapakla, arka iç kapak da Pat Perry'den. Sayfaları süsleyen illüstrasyonlarsa Raquel Aparcio, Tutku Can T. ve Merve Dabağoğlu'ndan!

Çizgilerden sonra kelimelere.
Muhteviyatı:
Sunuş; Dağınık Yatak ve Notlar - Ömer Kaçar
Öykü;
O'nun Adı Mutluluk - Samet Yangın
Ölüm İle Yaşam Arasındaki Diyalog - Canset Er
Kibrit Kutusu Büyüklüğünde Seviyorum Seni - Umut Tugay Temel
Düzyazı;
Kasımda Buluşalım - Birce Altın
Bir Arka Sokak Bir Simsarın Paslanmış Diye Not Düşmediği - Fırat Akova
Ben, Nasılım? - Hilal Yıldırım
Anı; Memleket - Nesrin Er
Deneme; Plaza İnsanı - Ufuk Dönmez
Şiir;
Çatısı Olmayan Seviş - Berk Çetin
Bir Fil'in Sahne Eleştirisi - Burak Çıkrıkçı
Ayin - Müslüm Çizmeci
Ayaz Yemiş Hatıralar - Cemil Aydın
Tut Çek Bırak - Oktay Yılmaz
Müzik; Hacı Nedir Bu "Sount"? - Özgür Ulusoy
Tiyatro; Sistemin 'İnsan' İnşası: "Gişe" - Ömer Kaçar
Kitap; Kısa Alanlarda Bir Gamlı Prenses - Eyüp Tekin
Film; Zamanda Aşk (About Time) - Ömer Faruk Güler
Bu içeriği, muhteviyatı nitelemek için hangi sıfat kullanılır ki? Dolu, -pekiştirelim- dopdolu!

Sunuş'ta Ömer Kaçar karşılıyor bizi. "Alfabe'nin yaratım süreci devam ediyor." ile başlayıp "Nietzsche'nin bıyığı geldi aklıma." ile bitiyor. Dağınık Yatak ve Notlar, haliyle bir yoğunlaşmadır kaousun içinde yazım! Ayrıca soruyor Kaçar; "Yaşamak bir alışkanlık mı?" Kendi vardığı sonucu da bizimle paylaşmış ki Sunuş'ta okuyabilirsiniz.

Daha sonra ben çıkıyorum karşınıza. Bu noktada öykümden çok duygularımdan bahsetmek isterim. Beş sayı olmuş. Fanzin'in ilk sayısını okuduğum zaman beş ay öncesi demektir. Bu beş ayda birbirinden güzel sayılar okudum. Sayfalar arasında geçtikçe başka hayatlar ekrana yansıdı, odayı kapladı. Tüm ekibe ne kadar teşekkür etsem azdır. Aralarında bulunmayı çok sevdiğimi her fırsatta dile getiriyorum!

Ölüm İle Yaşam Arasındaki Diyalog'u Canset Er'in kaleminden okuyoruz. Yaşam ve Ölüm, korkutmuyor. Dehşet yerine dinginlik saçıyorlar! Ne güzel bir denge. İnsan var bu efsanede bir de! Yaşam, Ölüm'e açıklıyor: Seni öldürecekler. Ünlem yok. Noktalı.
"Her şeyde böyle değil midir? Son, var eder başlangıcı. Şimdi kelimeler konuşurken benim için, yazıya dökülürken bir bir, sen karışmışken onlara ve ben koyarken noktayı; bir başkası başlar. Bir başka varoluşa devam eder sözler."

Kibrit Kutusu Büyüklüğünde Seviyorum Seni geçen sayıda yarım kalan öykünün devamı. Umut Tugay Temel bir aşk hikayesi anlatıyor; sona doğru sürüklenirken aslında, kapıları açılıyor, hiç yaşanmamışlığın.
"Mutfak tezgahının üzerinde duran telefonuna ulaşmak için salonun zeminini tez canlılıkla adımlamaya koyuldu. Birden ayak tabanında yoğun bir acı hissetti. Ardından akan kanın sıcaklığına teslim olan gıdıklanışları... Ne olduğunu görmek için yere baktığında sabah kırdığı porselen çaydanlığı tamamen unuttuğunu fark etti. Akan kana ve acıya aldırmadan telefona ulaşana dek ayaklarını paramparça ederek, kırık porselene basa basa ilerledi. Unutulan şeyler nasıl da acıtıyordu insanın canını!"  
Böylece hikayeler bitiyor. Düzyazılarda sıra.

Kasımda Buluşalım'da Birce Altın, Kasım ayından yola çıkıyor. Bütünü, insanı kavramış, ona uyum sağlamış. Zor da olsa. Kelebek çıkıyor karşısına. Kelebek oluyor, onunla; ona. Masalsı, şairane bir üslupla okuyoruz.
" Karanlığı yaralamak adına bu satırları karalarken perdeyi açtığımda karşılaştığım pencere dibindeki pembe kelebeğim. Beton yığınının içinde ne işin var senin? Bu kadar yükseğe uçman da mümkün gözükmüyor. Nereden geldin zavallım, ne yapacaksın bu kadar yüksekte? Hadi, kon elime. Baksana, bir an kendime benzettim seni. Benim gibi uzak diyarlardan gelmişsin, buralara ait değilsin. Yoksa senin de mi geride bırakmak istediklerin vardı? Unutmak ve arınmak istediğin bir geçmişin, kim bilir?" 
Bir Arka Sokak Bir Simsarın Paslanmış Diye Not Düşmediği; Fırat Akova, arka sokoğa giden dolambaçlı bir yola çekiyor bizi!
"Bir arkada sokak açıldı içimde, ipuçları / çobanların kütüphanelerinden geçmişti. Deniz fenercilerinin / puslarından. Geriye sarılmakta olan kasetlerden ve. Varlığıma / dağılıyordu şimdi şimdi."
Ben, Nasılım?; Hilal Yıldırım'ın kaleminden. "Boşluk da benim reçetem mi?" diye soruyor. Cümleler boşluklu yazılıyor. Bir insan üzerine bakış!
"Her gün yeşil çay içip en az dört saat uyuyacağıma dair kendime söz verseydim mesela, altını çize çize okuduğum kitapları bazamın altındaki valize saklardım... Belki de cebimdeki buruşmuş eski kelimeleri koyardım yerine, masamın üstüne. Rengârenk olurdum, kalan son kardan adamların gözlerine birer jelibon da yapıştırdık mı tamam işte."
Nesrin Er, Memleket ile bir anı yazıyor bizlere. Memleket hasreti, gurbetlik meselesi üzerine bir eğiliş. Nesrin Er, hayalleri anlatıyor bir bakıma.
"Neşeliydi, espriliydi. Hollanda'ya on altı yaşında gelmişti. Orada geçirdiği on yıl Türkçesinden hiçbir şey kaybettirmemişti. Türkiye'de kalanları Türkçesinde sakladığını hissederdim."
Ufuk Dönmez, Plaza İnsanı denemesinde, plaza insanlarına atarlanıyor. Pazartesi sendromundan yola çıkarak ofis yaşamı çerçevesinde iş dünyasını irdeleyen Ufuk Dönmez, -belki de hepimiz adına- bir itirafta bulunuyor:
"Bu yazıyı yazmamın nedeni bir zaman sonra benim de bir plaza insanına dönüşmemden korkmam sebebiyledir."
Berk Çetin Çatısı Olmayan Seviş'e
"Bak saksıları rüyayla doldurdum ölümle taştılar.
Bu da etimden sıyrılıp sıyrılıp göçebe sevişen Tanrı korkusu."
dizeleriyle başlıyor.

Burak Çıkrıkçı, Bir Fil'in Sahne Eleştirisi'ne
"öldükçe çoğalır kimi,
çok gülmüştük o gece, neydi o?"
dizeleriyle başlıyor.

Müslüm Çizmeci, Ayin'e
"şeytanıma-
çürük iskeletler biriktirdim sana
her parçayı kendimden
diktim ve gömdüm"
dizeleriyle başlıyor.

Cemil Aydın Ayaz Yemiş Hatıralar'a
"ıslak çoraplarımın içindeki ayaklarımı
buz tutan bıyıklarımı
şubat ayazını anlatıyorum şimdi"
dizeleriyle başlıyor.

Oktay Yılmaz, Tut Çek Bırak'a
"soğanı tuza banarak dinerdi huzurun kusursuzlukları
diriliğin viyana'nın filarmoni orkestrası"
dizeleriyle başlıyor.
Özgür Ulusoy mizahi üslubuyla bizi müziğin "sount"una götürüyor. "Nedir, ne değildir"i incelerken tarih yolculuğuna da çıkıyoruz. Eğlenerek, geyik sırtında müzikal bir yolculuk Hacı nedir bu "SOUNT" ?

Ömer Kaçar, Sistemin 'İnsan' İnşası "Gişe"sinde Kocaeli Şehir Tiyatroları'nın kukla oyunu olan Gişe'yi inceliyor. Oyunu izlemek isteyenler 13 Kasım'da SDKM Tatbikat Sahnesi'nde saat 18:00'de izleyebilirler. Kocaeli Şehir Tiyatroları'nın Kasım 2013 oyun düzenini buradan görebilirler. Ömer Kaçar'ın incelemesine döndüğümüzde Kaçar'ın girişi çok ince bir noktaya işaret etmektedir:
"Sahnede, 'insan' yerine bir kuklanın varlığının nasıl bir etki uyandıracağını ve insandaki kontrol etme arzusunun sahnede nasıl oluştuğunu hep merak etmişimdir."
"Oyundaki güldürü öğeleri zaman daraldıkça seyirciyi 'kahkahadan gözyaşlarına' götürüyor. Çünkü bizler de seyirci olarak, tren istasyonuna saat sormaya gelen adam gibi sistemin kurbanı olduğumuzu içimizde hissediyoruz."
 Kitap incelemesinde Eyüp Tekin, Tezer Özlü'nün Yaşamın Ucuna Yolculuk eserini bizlere sunuyor:
"Eğer, hayatınız dayanılmaz bir hâl almışsa, etrafınızdan sıkılmışsanız ve yaşadığınız yeryüzü size rahat vermiyorsa, o zaman gamlı prensese sığının."
Ömer Faruk Güler, Zamanda Aşk (About Time) filminin tanımıyla karşımızda.

Muhteviyatın sonunda alışık olduğumuz Mantar Pano bu sayıda yok, onun yerine Düşünce Platformu kendini bize gösteriyor.
"Alfabe Fanzin 6. sayısı için yazarlara açık bir düşünce platformu oluşturuyor. Her ay belli bir konuda ele alınacak sorunsal ile herkes kendi düşüncesini paylaşabilecek. Yazılı düşünceler fanzinin yeni sayısında yayımlanacak.
Nedir, ne değildir?
Ortaya özellikle edebiyat dünyası ve yazınsal metinler ile ilgili sorunsallar atacağız. Sizler de bu sorunsalla ilgili düşüncelerinizi, fikirlerinizi, iç salınımlarınızı, varsa makale ve diğer çalışmalarınızı paylaşabileceksiniz. Hatta konuyla ilgili yaşadığınız, tanıklık ettiğiniz olaylardan bile örnekler verebileceksiniz.
Bu ayki sorunsal ne?
Bilindiği gibi edebiyat, gündelik dilin üstünde çok anlamlılığı içerir, hissettirir, düşündürür; anlayıp da anlatamadıklarımızı dile getirir. Yazınsal metnin temel özelliği çok anlamlılıktır. Edebiyat, yazınsal metinler ile okuyucuya estetik bir duyarlık kazandırmayı amaçlar. İşte, geldik konumuza. Burada amaç olarak kastettiğimiz şey bir kaygı mıdır? Bunu merak ediyor, irdelemeye çalışıyoruz.
Yani?
Sizce edebiyat, bir kaygının ürünü olarak mı ortaya çıkar? Bir edebiyatçı, yapıtını oluştururken -kimine göre sancılı süreç- kaygı duyar mı? "Güzellik" amacını içinde barındıran edebiyat sanatı, altında bir kaygı mı gizliyor? Okuduğunuz edebiyatçıların bu anlamda kaygılı olduğunu düşünüyor musunuz? Siz, bir bakıma edebiyata ilgi ve alakanız neticesinde ürettiğiniz yazınsal metinlerin üretim aşamasında kaygı duyuyor musunuz? Tüm bunlar bir kenara, kaygı nedir?
Ne yapacağım?
Sizden istediğimiz ve beklediğimiz yazılı ifadelerinizin maksimum yarım sayfa, mümkünse bir paragraf olmasıdır. Bir cümle bile paylaşabilirsiniz.
yazılar alfabefanzin@gmail.com adresine gönderilecek.
Ed. N. Son gönderim tarihi 15 Kasım'dır."
E-Posta:  alfabefanzin@gmail.com

2 Ekim 2013 Çarşamba

Alfabe Fanzin Sayı 4

0 yorum

Ekim ayının ilk günleri, Sonbahar'ın hissedildiği bu günlerde Alfabe Fanzin'in dördüncü sayısı çıktı! Yine mükemmel bir kapakla karşımızda! Önkapak Catrin Arno'nun imzasını taşıyor. İç kapakta bir sürpriz var! Bu sürpriz Raquel Aparicio imzasını taşıyor. Sonbahar'ın imgeselliğiyle, sayfalar parmaklarımın arasında gezinirken, gözlerim sayfalara eşlik ediyor. Raquel Aparicio ve onun çok güzel illüstrasyonları sayfalarda beni yalnız bırakmıyor!

"Muhteviyat"ı şöyle:
Sunuş; Hep Yeni, Hep Yenisi - Ömer Kaçar
Düzyazı; Ölüsüne Bir Bardak Çay Borcum Kalmıştı Ödedim - Fırat Akova
Öykü;
Yarın Yok Ki... - Berceste Sanem İl
Oyunbozan - Burak Aslan
Konsol - Yahya Macaroğlu
Homeopati - Canset Er
Sesini Duyuramayan Kadınların Direnişi - Eyüp Tekin
Kutsal ve Santa Clara - Ömer Faruk Güler
Kaç! - Samet Yangın
Kibrit Kutusu Büyüklüğünde Seviyorum Seni - Umut Tugay Temel
Şiir;
Karınca ve Göl'gesi - Burak Çıkırıkçı
Geceyi Öldürdüm, Pişmanım - Mert Öztürk
Kırık Kemer Kokusu - Emre Gürkan Kanmaz
Sesinde Yaşamak - Umut Tugay Temel
Yaşlandık - Samet Yangın
Kitap; Ben Buradayım, Sen Neredesin Acaba? - Hilal Yıldırım
Film; Kırık Çember ( The Broken Circle Breakdown) - Ömer Faruk Güler
Hep Yeni, Hep Yenisi'nde Ömer Kaçar, içerikten söz ediyor. Bunun yanında Sonbahar için de bir kaç sözü var: Neden bilmiyorum ama bu mevsim, gözyaşı dökmek için başlı başına bir neden. 

Ölüsüne Bir Bardak Çay Borcum Kalmıştı Ödedim düzyazısıyla Fırat Akova karşımızda. İmgesel anlatımı şiirsel üslubu dikkat çekiyor. Sembollerin arasında "ölüm"ü tartışıyor.
"Ölümü çok konuşmamıştık. Ölümü çok konuşmadan öldü. 'Ölümü çok konuşmadan ölmek iyi midir?' diye eğildim ölüsüne, sordum."
Yarın Yok Ki ile Berceste Sanem İl, bir sabahı, bir günü anlatıyor. Belki "yaşıyormuş gibi yapmadan yaşanan bir yaşamı" anlatıyor. Her sabah bir parkı iki farklı bankta paylaşan iki kişi birbirine ne kadar yabancı olabilir ve bu iki kişi birbirine ne kadar yakın olabilir?
"Mutluymuş gibi yapmadan, gerçekten mutlu olarak ve kimi zaman çokça hüzünlü bir kısır döngüyü, yaşıyormuş gibi yapmadan gerçekten yaşıyorum." 
Oyunbozan'da Burak Aslan, küçüklüğün oyunlarını büyüklüğün sistemlerini çocukluğunu unutmayan bir büyük tarafından anlatıyor! Yaşam kuralları içinde mızıkçılık yapmaya kalkmak pek zordur!
"Kimse üç kornerin bir penaltı olmasını sorgulamaz. Bunu sorgulatmayan aslında o kurallar bütünüdür. Evinde tek başına arabacılık oynarken oyunun kurallarını senin doğruların belirler. Evcilik oynarken ise herkesten ortak bir akıl çıkar. Bilgisayar oyunları ise iğrençtir. Esasında mahalle maçları ile bilgisayar oyunları birbirine benzer sistem açısından. İkisinde de sorgulayamazsın." 

Konsol'da Yahya Macaroğlu uzamsal bir araştırma içinde. Eylemin hızı, birim zamanda alınan yolu ifade ederken zaman ve mekan göreceliliğini de bu tartışmaya dahil ediyor. Her nesnenin katettiği yolun kendine özgü olması yüzünden mutsuz bir nesnenin eyleme olan kızgınlığı ve nesnelerin zamana yayılışını okuyoruz.
" 'Ben adımlarımı çok yavaş sen ise çok hızlı atıyorsun,' demişti. 'Buluşacak yerimizin olmaması ne acı.' "
 Homeopati'de Canset Er, yeni bir tedavi yöntemini-Homeopatiyi- distopik bir üslupla anlatıyor. Duyguları alan bir tedavi yöntemi. İnsanlar, bu ilaçlar olmadan evvel bu kadar hisle nasıl başediyordu? diye sorgulayan bir hastanın hayatı bağımlılık derecesine ulaşıyor. Tedavisinin sonuçlarıysa "duyguların varlık sebebini" sorguluyor.
"O adamın beni bırakacağını biliyordum. Doktor bana seyreltilmiş ve oldukça pasif 'terk edilmişlik' enjekte etti. "
Sesini Duyuramayan Kadınların Direnişi'nde Eyüp Tekin kadına şiddet konusu üzerine eğiliyor ve şiddetin sadece fiziksel olmadığının bir kere altını çiziyor. Bir kadının, umarsızca fikirlerini öldürüyorlardı. Ancak bir başka kadın imdada yetişiyor ve direnişi destekliyordu.
"Ortam, bulunduğum yer açısından sakinken, balkona geçip sigaramı tellendirmeye başladım. Hem tedirgindim, çünkü yakalanabilirdim. Hem huzursuzdum çünkü olay, anneme karşı şiddete dönüşebilirdi."
Kutsal ve Santa Clara'da Ömer Faruk Güler, bir nevi, iki ideolojinin karşı karşıya gelişinin hayata aksedişini anlatıyor.
"Apartmandan dışarı çıktığı sırada yoğun bir hava nefes almasını zorlaştırıyor. Cadde üzerinden gidebilmek için soluna döndüğünde iki apartman arasında bembeyaz bir gül görüyor."  
Sıradaki muhteviyat benim imzamı taşıyor.Ömer Kaçar: "Kaç!" adlı öyküsü ile her zamanki konulardan farklı bir konu seçerek Samet Yangın, bir cinayet anının heyecanını paylaşıyor. Bu güzel oluşumun içinde bulunmak çok ayrı bir tat! Diğer taraftan basımla ilgili işin ceremesini çeken teknik ekibe de ayrıca teşekkürü borç bilirim!

Kibrit Kutusu Büyüklüğünde Seviyorum Seni'de Umut Tugay Temel, bizleri bir aşk hikayesi içine çekiyor! Devamı gelecek sayıda olan bu öykü gizlerini bir kibrit kutusu içinde taşıyor.
"Paketi alıp balkona çıkmaya karar verdi, kırlangıç esrikliğindeki o tekli koltuğa tüm tekliyiğle oturmaya."
Sıradaki muhteviyatlar şiirler. Her birbiri kişiyi alıp kendi dünyalarına götürmekle görevli şiirler.
Karınca ve Göl'gesi'ne  Burak Çıkırıkçı
"ne güzelmiş acının bu kıyısı
karanfil gölgesinde dinlenir karınca"
dizleriyle başlıyor.

Geceyi Öldürdüm, Pişmanım'a Mert Öztürk
Toprağa gömdüm uysal bedenimi
Kelimelerim, hikayem çürüyor.
dizeleriyle başlıyor.

Kırık Kemer Kokusun'na Emre Gürkan Korkmaz
"Elimden geleni bu şimdi gölge eksiğine yaşamak
Sustuğumda kuşların bir potaya sıcak dökülmüş hâli" 
dizeleriyle başlıyor.

Sesinde Yaşamak'a Umut Tugay Temel
"Suluboyasını düşleriyle ıslatan bir çocuk gibi
Kırmızıya boyamak istiyorum bugün seni" 
dizeleriyle başlıyor.

 Yaşlandık'a ben
"Buruşuk eller..."
dizesiyle başlıyorum. Şiirlerin dünyalar arası oluşturduğu yolun sonu Hilal Yıldırım'ın kitap tanıtımı muhteviyatına çıkıyor.
"İki yazar: Birbirini hiç görmemiş, konuşmamış... Ama hep yan yanalar, biliyorum."
Kitabın ardında Ömer Faruk Güler'in film tanıtımı muhteviyatı yerini alıyor.
"Konuşmayı seven romantik ateist bir adam, sürekli dinleyen dindar realist bir kadın..." 
Sonda Mantar Pano yerini almış durumda! Bu da demektir ki bir sayı daha bitti. Sayı Dört, bu güzel mevsime böyle eşlik ediyor!

Twitter'da:    www.twitter.com/alfabefanzin
E-Posta:       alfabefanzin@gmail.com

5 Eylül 2013 Perşembe

Alfabe Fanzin Sayı 3

0 yorum

Muhteviyatı bolca olan bir sayı! Sonbaharın bu ilk günlerinde, çayınıza/kahvenize eşlik eden çok güzel bir sayı. Ben okurken bir yandan da Blues dinliyordum. Bir mevsim bu kadar mı güzel olabilir? Diğer taraftan, her sayfayı çevirişte başka bir dünyanın kapısına ulaşılıyor. Başlıkla kapının kolu çevriliyor ve bir başka yol daha sizi kendi dünyasına götürüyor. 

Ön kapak, Alvaro Tapia Hidalgo'dan ve arka kapak da Safwat Saleem'den.

Ömer Kaçar Sunuş'ta dergi muhteviyatından şöyle bahsediyor:
İlk sayfada Canset Er’in bir öyküsü var: “Dediler Ki:” Bu öyküsünde yazar, “Ölüm acıydı ama Nermin Teyze için huzurdu. Ne de olsa beklenen gelmiş, bekleyiş bitmişti,” diyerek ölmeyi bekleyen yaşlı bir kadının içinde kopan fırtınaları etkili bir dille anlatıyor. “Rostam’ın Ağacı” adlı öyküsüyle Umut Tugay Temel, “Dolunay, Şiraz Ovası’nın üzerinde tüm egemenliğini ilan etmiş, bir Pers im¬paratoru edasıyla gecenin tahtına oturmuş, karanlığı bir küfür gibi arsızca yarıyordu,” diyerek Rostam’ın Şiraz Ovası civarlarında yaşadığı çarpıcı bir olayı okuyucusuyla buluşturuyor. Yeni kalemlerden Fırat Akova, “Av Dokunuşu” adlı öyküsünde “Dokunuşların doğuruyor seni bana,” diye başlayarak, aslında dile getirmeye hiç cesaret edemediğimiz bir konuyu –cinselliği– av ile avcı benzetmeleriyle konu ediyor. Fanzinin sürekli yazan kalemlerinden Merve Tursun da “Oğlum Müfit…” adlı öyküsüyle “Sizin uğrak olmayan gölgelerinizde serinlerdim. İsmim Müfit,” diyerek okuyucunun kafasında gizemli bir dünya yaratmayı başarıyor. Önceki sayıda “Apo’nun Kanlı Elleri Kanıyordu” adlı öyküsünü yarım bırakan, devamını bu sayıda bizlerle paylaşan Faruk Demirbilek ise merakla beklenen sonu açığa vuruyor. “Hayatımda belki de ilk kez ne için olduğunu bilerek ama elimde olmadan ağlamıştım,” diyor yazar. Yeni yazarlardan Birce Altın da “Oluruna…” adlı minimal öyküsüyle ‘ıslık çalan’ bir bank arkadaşıyla derin bir diyalog içinde buluyor kendini ve fanzinin orta sayfalarındaki yerini alıyor. Hilal Yıldırım, kendi iç çekişmelerine yer verdiği, “Yara Kabukları” adlı öyküyü bizlerle paylaşıyor. Samet Yangın, “Memur” adlı öyküsünde monoton bir yaşam sürecini bir memurun üzerinden anlatıyor. Bu sayıda yeni öyküsüyle fanzine katkı sunan yazarlardan Eyüp Tekin de “Vicdanın Nefesi” adlı öyküsünde bir adam ile bir kadın arasındaki vicdan muhasebesini konu ediyor. Yazdığı anılarından birini paylaşan Nesrin Er, “Bilinmeyen ve Uzak” adlı yazısıyla akıllarda yer edici yaşanmış bir olayı anlatıyor.
Şiirlerden ilkin Ömer Kaçar, “Vesaireler” adlı şiir denemesiyle karşımıza çıkıyor. Farklı bir yazım biçimiyle yaşamın anlamı sorgulanıyor bu şiirde. Sena Türkmen “Çıkmaz” ve Burak Çıkırıkçı “İki Ölüm Haberi Üzerine Gelen Bahar” adlı şiirleriyle, şiirdeki imgelemde yeni alanlar oluşturuyor.
Emre Gürkan Kanmaz, “Her şeyi sahici sanmak, belki ölmek için iyi bir nedendir!” diye başlıyor yazdığı denemeye. Hemen ardından “Günümüzde Tragedya Yazılabilir Mi?” adlı tiyatro yazısıyla günümüz ve tragedya yapıtları arasındaki ilişki irdeleniyor. Yine bir kitap ve film tanıtımı var. Hilal Yıldırım, “Kuytumda” adlı şiir kitabının tanıtımını yapıyor. Her sayıda oluşturulan Mantar Pano’nun ardından Alfabe’nin dolu dolu üçüncü sayısı sona eriyor.
 Yine çok güzel bir sayı olmuş ve böylece bir sonraki sayı için bekleyiş başlıyor!

E-Posta:       alfabefanzin@gmail.com

9 Ağustos 2013 Cuma

Alfaba Fanzin Sayı 2

0 yorum

Kenar kültür neşriyatı Alfabe Fanzin Sayı 2 çıktı. Bizleri güzel yine çok güzel bir kapak ve çok güzel bir arka kapak karşılıyor. Kapağa imzasını atan Merve Dabağoğlu. Bu sayıda da çeşitli türler, dünyalar var!

Bir anıyla -Nesrin Er imzasıyla- başlıyor muhteviyat. Safiye anlatılıyor bize. Adı Safiye olmayan milyonlarca Safiye gibi; "okul duvarının köşesine gelip, çocukları izlerken ne düşünürdü"? Muhteviyatın devamında Ömer Kaçar Çocukça Bir Şeyler anlatıyor. Bakkalın bir çocuğun dünyasındaki yeri ve yaklaşımına karşılık bir annenin çocuk üzerindeki etkisi... "Kapıyı açmamla birlikte ani bir titremeyle tek gözünü açtı(annesi). O gün bana bir şeyler mırıldanmıştı ama yıllar geçti hâlâ anlayamadım..."

Canset Er'in "Kör Sözler"inde -Kendinden geçen ağızların gözü olmayan yüzüne sahip olmalıydım.-görmeden, anlamadan konuşmaya doğan bir tepki var! Sonraki muhteviyat Merve Tursun imzasında Yedi Bin Üç Yüz Yıldır Dünyadasın adlı öykü. " 'Müjdemi isterim, artık kelebekler ölmeyecek…' " Dünyanın zaman çizgisinde bir karmaşa!

Bir sonraki muhteviyat Faruk Demirbilek'in "devamı gelecek sayıda" öyküsü! Bir aşk var! Paylaşmak istememek aşkı! "Her şey nazlı yârimin kafası yarıldıktan sonra başladı." ile başlıyoruz öyküye ve devamını gelecek sayıda bekliyoruz.  Hilal Yıldırım imzalı muhteviyat bir öykü. "Bir şarkı dolanıyor kırmızı saçlarımın arasında." Melodili bir öykü gibi başlıyor!

Sonraki muhteviyat "Duvarsızların Uzaktan Yakından Alakası Olan Hikâyesi" adlı bir öykü." 'İkimizin sınırları… Sınırlar olmazsa bize rahatsızlık veren şeyler olur. En çok da ikimize...' " Sonraki muhteviyatta ise benim imzam mevcut. Sabah adlı öykümü yayımladılar. Bu güzel insanların arasında olmaktan mutluluk duydum, buradan da hep aralarında olmak dileğiyle, teşekkür ediyorum!

Halil İbrahim Erkut'un imzasını taşıyan muhteviyet bir şiir. Zaman Özgür Değil diyor bize. Kumsaati yapısında yazılmış bir şiir! Hemen devamında Burak Çıkırıkçı'nın muhteviyatı mevcut; Histeri adlı şiir! Belki de bir kriz. Sonrasındaki muhteviyat da bir şiir; Mehmet Ali Balkan'ın İçinde Yaşadığımız Deri adlı şiiri. Biz neydik? Korktuk.

Sıradaki muhteviyat bir deneme. Eyüp Tekin Paradigma ve Gelenek üzerine eğiliyor.

Hilal Yıldırım, sıradaki muhteviyatta, Bejan Matur'un Rüzgar Dolu Konaklar adlı kitabını tanıtıyor bize. Hemen ardında Ömer Faruk Güler, Michel Gondry'nin Günlerin Köpüğü filmini tanıtıyor.

Kent Tanımındaki Değişime Bir Bakış ve Ülkemizde Kentsel Bağlamda Kamu Sorunsalı adlı makale ise bir sonraki muhteviyet Murad Adalı imzasıyla karşımızda.

Mantar Pano'yla sayfaların sonuna geliniyor ve sıradaki fanzin bekleniyor! Bu sayıda Raquel Aparicio'nun her biri ayrı güzel illüstrasyonlarıyle bezenmiş fanzinin içi! Değinmeden geçemeyeceğim bir noktadır bu da!

Facebook'ta: www.facebook.com/alfabefanzin
Twitter'da:    www.twitter.com/alfabefanzin
E-Posta:       alfabefanzin@gmail.com




 
Copyright © Kitaplık
S.Y.