24 Aralık 2020 Perşembe

Daha

0 yorum

 Hakan Günday önyargımın bir bakıma çözülmesiyle elime aldığım kitap oldu. Bu önyargımın yıkılması izlediğim bir dizinin senaryosunu onun yazdığını fark ettiğimde çözülmeye başlamıştı. Böylelikle okumaya başladım.

Kitabın konusu baştan beni çekti ama endişelerim vardı. Marketlerde "edebiyat" veyahut "kültür" dergisi olarak satılan renkli baskılarda kutucuklar içinde süslenmiş devrik cümleler ile karşılaşacağımdan emindim. Velhasıl kitabın başlangıcında çokça "belki"li cümleyle karşılaşınca adım adım süslü kutucuğun vurgulu cümlesine geleceğiz diye düşündüm.

Öyle de oldu. Benzetme öncesi betimelemeler ve zemin hazırlanarak bilgi oluşturuluyor ve benzetme ile konu zirveye çıkıyor. Bunu Günday o kadar akışkan bir şekilde gerçekleştiriyor ki bir zaman sonra affedebiliyor, kendi haline bırakıp nereye götüreceğini merak edebiliyorsunuz.

Böylece Günday önyargım yıkılmaya devam ediyor.

Gazâ babasının oğlu bir insan kaçakçısıdır. Babası Ahad ne zamandan beridir bu işi yapıyor Gazâ bilmez. Gazâ zeki bir çocuktur ve insanı hızla içine çekebilir! Yaşı ilerledikçe babasıyla olan kavgası da içten içe ilerler. Mülteciler yahut kaçaklar ya da mallar gelip gitmeye devam eder ve Gazâ'nın oyuncakları haline gelir. Oyuncaklarını parçalamaktan korkmayan bir çocuk olarak deneylerine başlar hatta bilimsel makale yazacaktır. Kitabın en ilginç yanlarından birisidir. 

Her bilimsel makale gibi bu da bir deney sonucu yazılıyor. Kitabın en güzel kısımlardan birisi buradaki benzetme oluyor. Haliyle Gazâ Spiral Yönetim Şeklini gözlemlemiş oluyor! Kitabın sadece bu kısmı başlı başına bir dünya! Bu deney Gazâ'nın kaçakların kendi arasında bir lider seçmesini talep etmesiyle başlıyor ve Gazâ'nın küçük ülke oyunu başlıyor. Bu küçük ülke hiç de yabancı değil!

Peki Gazâ iyi bir insan mıdır? Kötü bir insan mıdır? Kitapta bu çatışma da görülüyor ama çatışma olarak değil bir uyum olarak. Kahramanlar mükemmel iyidilerdir tezine karşı bir kitap. Okunan bu kahraman hiç de kahraman değil. Yaptıkları midenizi bulandıracak cinsten ama olduğu gibi. Mutlak iyi yoktur mutlak kötü yoktur. İyi ile kötü iç içe geçmiştir. Böyle bir burgaç içinde nefessiz kalacaksınız.

Kitabın kapağı kitap bittikten sonra daha bir anlamlı hale bürünüyor. Herkesin yolu bir labirentin içinde ve labirent yok olursa artık geriye kalan ne ise...

Gazâ'nın anlamı TDK'ye göre: İslam dinini korumak veya yaymak amacıyla Müslüman olmayanlara karşı yapılan kutsal savaş. Gazâ'nın savaşı kimle?

Anlatıcı Gazâ'nın kendisi. Ondan dinliyoruz hayat öyküsünü bildiği ve anladığı kadar. Kitabın bölümleri Rönesans resim teknikleriyle ayrılmış.
Sfumato ile başıyor. Buharlaşarak karışıyor.
Cangiante ile devam ediyor. Ani renk değişimi.
Chiaroscuro ile takip ediyor. Işık ile gölge çarpıyor, üçüncü boyut oluşuyor.
Unione ile sonlanıyor. Sfumato'nun parlak, canlı renklerle vücut bulması. Kana bulanması.

Kitap Doğan Kitap'tan Ekim 2013'te çıktı. Bundan tam yedi yıl önce. Ne değişecekti ki?

Kitap:
Doğan Kitap
Kitapyurdu.com
İdefix.com

18 Aralık 2020 Cuma

İnce Memed 3

0 yorum

 İnce Memed yaralıdır. İnce Memed bitkindir ancak ismi Çukurova'da gezinmeye devam eder. İnce Memed'i bulmaya çalışırlar ancak bulamazlar. At'ı da göze görünür ama ne yakalanabilir ne de vurulabilir.

İnce Memed-I
İnce Memed-II
İnce Memed-III
İnce Memed-IV

Umutsuzluk devam ediyor. Bir tarafta zorlu toprak diğer tarafta bu toprağı paylaşmış ağalar. Arada kalan köylülerin yaşam mücadelesi ve umutsuzlukları. Azıcık güvendikleri efsaneleşen İnce Memed. Ama her zaman da görülmüyor. Kırklara karışıyor.

İnce Memed artık bitirmek istiyor bu kavgayı. Çünkü ağaların biri gidiyor, biri geliyor ve köylüler ne kadar tutsalar da İnce Memed'i ağasız yaşam bilmiyorlar. Ağaların biri gidip biri geliyorsa bir İnce Memed gidip bir İnce Memed gelir!

Bu kitapta ağaları okuyoruz. Çok korkan Murtaza Ağa İnce Memed'in sonunu hazırlamaya çalışıyor. Kesek gibi düşünceler ve söylemler arasındaki farkları görüyoruz. Bu geçişler, söylemlerin değişmesinin sebepleri korku belli ki!

İnsanı anlatmaya devam ediyor Yaşar Kemal, eğrisiyle doğrusuyla. Bu kitapta dili anlatmak istediğine uygun bir şekilde evriliyor ve daha efsanevi bir anlatım gösteriyor. Ermişlere karışmış İnce Memed gibi.

24 Nisan 2020 Cuma

Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları Günler Haritası

1 yorum
Tuhaflıklar bitmedi!

Tuhaf Çocuklar Serisi:
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları: The Desolations Of Devil's Acre (Şeytanın Arka Bahçesi'nin Perişanlığı) (Kitap anadilinde 23/2/2021'de çıktı.)

Jacob eve dönmüştür. Ailesi akıl hastanesine yatırılmasını düşünmektedir. Hatta yolculuğun hazırlığı tamamlanmış yola koyulacaklardı. Bayan Peregrine ve Tuhaf Çocuklar birden bitiverdiler!

İki dünya arasındaki çizginin yok olmasıyla Jacob denge kurmaya çalışmaktadır. Ancak büyükbabası hakkında beklenmedik keşifler onu Amerika'da bir kovalamacanın içine sokacaktır. Öyle ki durumdan hakkında hiçbir bilgisi yoktur ve kendisini bir savaşın ortasında bulur ki bu sefer düşman gölgelerin kendisi değildir!

Kitap üç günde bitti, yani üslup anımsadığım gibi akıyor, yormuyor. Ancak bu kitap kendim hakkında da küçük bir yolculuk oldu. İlk üçlüyü okuyalı dört sene olmuştu ve ben artık olay örgüsünü unutmuşum. Yaşlanıyorum sanırım! Kitabın içinde ilerlerken bir yandan da önceki kitapları düşünüyordum. Tuhaf Çocuklar'da ne vardı?

Tuhaf Çocuklar dünya tarafından kabul görmemiş tuhaf yeteneklere sahip çocuklardır. Ymbryne'ler tarafından oluşturulan zaman döngülerinin içinde yaşamaktadırlar. Ancak tuhafların peşinde hortlaklar ve gölgeler vardır! İşte bunlara karşı verilen savaştan bizim tuhaflar galip gelmiştir.

İlk üçlüyle dördüncü arasında bu kadar uzun zaman olunca ve kendimle ilgili bu -yaşlandım ve unuttum- cebelleşmesi baş gösterince daha geniş anımsatıcı kısımlar beklemeye başladım. Ancak yoktu. Küçük küçük metinler var. Bunun genişletilmemesinin sebebi de dördüncü kitaptaki olayların ilk üç ile doğrudan bağlantısı olmaması diye düşünüyorum. Abe'in geride bıraktığı sırların peşindeyiz bu sefer.

Jacob tuhaflar dünyasına bir üne kavuşmuştur. Ancak diğer yandan da bir şarlatan olarak görülmektedir. Ymbryne'lere muhalif olan bir hareket de başlamıştır. Tüm bunlarla uğraşırlarken bir tuhaflar dünyasının yeniden yapılandırılması ve gölgelerle yaşanın savaşın yaralarının sarılması için gayret gösterirler.

Bizim tuhaflara Arka Bahçe'de çeşitli görevler verirler ama bastıbacaklar -yüzlerce yıl yaşındalar! (Jacob hariç)- burun bükerler. İşlerin nasıl bir çıkmaza doğru gittiğinden haberleri yoktur ve Abe Portman gerçeğini belki de bilmiyorlar!

Bendeki kitap İthaki Yayınları'ndan Aslı Dağlı çevirisiyle Mayıs 2019 tarihli ilk baskısı.
İthaki.com.tr

Sağlıcakla.

19 Nisan 2020 Pazar

Bütün Hikayleri

0 yorum
Edger Allan Poe'nun bütün hikayelerinin tek cilt altında toplanmış olduğu bu baskıyı yıllardır gözüme kestirmiştim ancak okumak için zaman bulamayacağımdan edinememiştim. Karantina günleri benim için bu zamanı oluşturdu.

Edger Allan Poe'nun dünyalar arasındaki geçişlerini okumak çok güzeldi! Hikayeler tarih sıralamasına sahip olduğu için Poe'nun üslubundaki geçişleri, ilerleyişleri okumak ve hissetmek apayrı bir güzellik oldu!

İlk zamanları daha şiirsel bir üslup varken bu üslubu giderek sadeleşiyor. Zamanın keşfetme ilhamı onda vücut buluyor ve keşif gezilere türlü maceralarla karşılaşmak üzere çıkıyoruz!

Kitabın arka kapağıdan:
Bu kitabı, düşlerin tek gerçeklik olduğuna inanlara adıyorum. - Edger Allan Poe
Kitabın en büyük hadikapı dipnotları notlar olarak kitabın sonuna taşımışlar. 968 sayfalık kitapta ileri geri gitmek zorlayıcı olabiliyor.

Diğer bir problem de İthaki'den beklemediğim baskı hataları! Birden fazlalar. Öyle ki daha ikinci başlıkta karşımıza çıkıyor. "E. A., Poe Üzerine"de ikinci harfin sonunda fazladan bir noktalama işareti, virgül çıkıyor!

Edger Allan Poe'nun Yazmanın Felsefesi ile kitap başlıyor. Kuzgun şiirini örnekleyerek yazınını açıklıyor.

Ardından Charles Baudelaire'in E. A. Poe Üzerine önsözü geliyor. Ben bu kısmı çok hızlı geçtiğimi itiraf edeceğim. Çünkü Poe öyküleri için çok sabırsızdım!

Şişede Bulunan Not ailesi ve vatanı hakkında söyleyecek pek bir şeyi olmayan birisinin denize açılmasıyla yazdıklarını bir şişeye koyarak başına gelenleri okuyoruz. Onları alabora eden neydi?

Berenice ile kuzeni birlikte büyümüşlerdir ve adım adım bir imkansız aşka ilerlemektedir. Var oluşundaki tuhaf anomali güzel dişlere ve bir küreğe bedeldi.

Morelle ile bir arkadaş topluluğunda tanışmışlardı bu başlangıç onların sonuydu.

Bir Aslanın Hayatından Pasajlar (Aslanlaşma) Robert burunoloji üzerine çalışmak istediğini babasına açıklar. Peki nedir burunoloji ve bir burun yoksa nasıl çalışır?

Hans Pfaal Diye Birinin Benzeri Görülmemiş Serüveni'nde Hans Pfaal'ın Rotterdam'da neden olduğu kargaşayı ve Ay'a gidişini okuyoruz! (Öykü 1835 tarihini taşıyor. Ay'a ayak basma 1969 yılında!)

Randevu (Vizyoner) Tanışı kendisini evine davet etmiştir, korkunç gerçek sonda görülecektir.

Bon-Bon sıradışı niteliklere sahiptir. Gece ansızın gelen misafiriyse daha da ilginçtir.

Gölge: Bir Mesel'de gölgeler diyarından bizlere yazandan alacağımız mesele kulak verin!

Nefesini Yitirmek "Blackwood'a Ne Uygun Olan, Ne de Olmayan Bir Öykü. Ya nefessiz kalsaydınız ve hala hareket halinde olsaydınız? Yaşıyor musunuz? Öldünüz mü? Kim inanır!

Veba Kralı'nın karşısına denizciler çıkar! Kendilerini zorla akşam yemeğine davet ettirmişlerdir.

Metzengerstein. Dehşet ve ölümün asırlardır kol gezdiği bir tarihte, bir atın öyküsüdür karşımızda duran ateşler içindeki karanlık!

Dük De L'Omelette ile Şeytan karşı karşıyadır.

Dört Hayvan Bir Arada; İnsan-Zürafa. Şimdi üç bin sekiz yüz otuz senesinde olduğunuzu düşünün.

Bir Kudüs Öyküsü cemaatten bağış toplayanların verdiği bir sınavdır.

Aldatma soyluların düellosudur.

Ligeia gölgeler diyarına gitmiş sevgili Leydi Ligeia! Bu gözler kimin?

Bir Blackwood Makalesi Nası Yazılır? Bu ipuçlarını kullanarak kesinlikle bir makale yazabilirsiniz ipuçlar da Bay Blackwood'un kendisinden!

Kötü Bir Durum: Zamanın Tırpanı'nda Bay Blacwood'tan alınmış derslerle bir makale yazılır.

Sessizlik Bir Masal: (Siope) İblis konuşuyor.

Bitmiş Adam Son Bugaboo ve Kickapoo Seferi'nden Bir Öykü. Fahri Tuğgeneral John A.B.C Smith'in ardında yatan gizem!

Çan Kulesindeki Şeytan Dünyanın en güzel yerinin Hollanda'daki Vondervotteimittis kasabası olduğunu biliyor muydunuz? Ya çan bir kere fazla çalarsa?

Eiros'la Charmion'un Konuşması. Onları gölgeler yahut ışıklar diyarından dinliyoruz!

Girdaba İniş. Denizin en dibine yolculuktan sağ çıkmak.

Julius Rodman'in Günlüğü Kuzey Amerika'daki Rocky Dağları'nı Geçen İlk Uygar İnsanın Anlatısı. Kuzey'e doğru bir keşif gezisi başlar!

Kalabalıkların Adamı tenhada duramaz.

Morgue Sokağı Cinayetleri'ni Mösyö C. Auguste Dupin çözecektir. Mösyö Dupin ile burada karşılaşıyoruz.(Mösyö C. Auguste Dupin ile 1841 yılında tanışıyoruz. Bay Sherlock Holmes ile de 1891 yılında.)

Usher Evi'nin Çöküşü. Kasvetli bir ev kefene sarılmıştır.

William Wilson'ın gerçek adını bilmiyoruz. Sayfayı gerçek adıyla kirletmek istememiştir ancak kendisinden bir tane daha vardır?!

Peri Adası'nda çöken karanlığın içerisinde kaybolan bir peri.

Monos İle Una'nın Konuşması  Gölgelerden gelir sesleri.

Şeytan'la Asla Kafan Üstüne Bahse Girme çünkü bir arkadaş bu bahsi çok fazla tutmak istemiştir..

Bir Haftada Üç Pazar şartı koşmuştur büyük amcası Rumgudgeon evlenmeleri için. Bir haftada üç pazar yan yana gelirse sevdiğine kavuşabilecektir.

Eleonora gençliğinde sevdiği kızdı ve kuziniydi ve yeminini bozacak mıydı?

Oval Portre canlı gibiydi. Belki de canlıydı!

Kızıl Ölümün Maskesi demişlerdi salgın hastalığın adına ve herkesten uzakta kilit altında yaşayacaktı. Maskeli balo verildi!

Marie Rogêt'nin Sırrı "MORGUE SOKAĞI CİNAYETLERİNİN DEVAMI" Mösyö Dupin tarafından çözülecektir. Bu olaya benzer bir kurban başka bir kıtada da yaşanmıştır: Mary Rogers.

Kuyu ve Sarkaç. İdam hükmünüz verilse ne hissederdiniz?

Gammaz Yürek Cehennemden gelen pek çok sesi işitiyordu. Deli miydi?

Altn Böcek bir gizemin ilk anahtarı.

Kara Kedi uğursuzluk mudur? Sizi ele veren bir gerçek midir?

Dolandırıclık Pozitif Bilimlerden Biri üzerine açıklamadır. Yöntemler şaşırtıcıdır!

Bir Engebei Dağlar Öyküsü Augustus Bedloe'nun etrafını sarmıştır. Ölü müdür diri mi?

Gözlük görmenizi sağlar! Aşkın ise gözü kördür.

Balon Şakası hava balonuyla Anlantik geçiliyor!

Hipnoz Altında İfşa kabul edilebilir gerçekler midir?

Diri Diri Gömülüş öldü sanılsa da ölmemiş olanların farkında olmadan toprağın altında kalması!

Uzun Sandık gemiye yüklenmiştir. İçindeki sırlarla birlikte.

Tuhaflık Meleği BİR FANTEZİ Kim demiş tuhaflıkların gerçekleşmediğini?

"Sen Yaptın" Bay Barnabas Shuttleworthy günlerdir ortada yoktur ve çok yakın arkadaşı Yaşlı Charles Goodfellow bir arama ekibi toplamaktadır.

Çalınan Mektup'u Mösyö Auguste Dupin bulabilecek midir?

Bay Thingum Bob'ın Yazın Hayatı bizleri bir editörün kendi ağzından yazın yolundaki ilerleyişini gösteriyor.

Şehrazat'ın 1002. Masalı'nı okuyoruz!

Mumyayla Konuşma sandukanın açılmasıyla başladı.

Sözcüklerin Gücü'nü konuşuyor Oinos ile Agathos.

Zıtlık Şetyanı'nda frenolojistlerin araşatırmalarına dair sonuçları görüyoruz.

Bay Valdemar Vakasındaki Gerçekler'in hipnotizmaya dayandığını baştan belirtelim. Daha önce kimse ölmek üzereyken hipnotize edilmemiştir.

Dr. Karan ile Prof. Telek'in Sistemi bir akıl hastanesinde uygulanmaktadır!

Sfenks kolera salgınında uzaktan yaklaşmaktadır.

Amontillado Fıçısı bir mahzendedir, içinde gölgeler!

Arnheim Arazisi'nin genişliğine bakınız.

Mellonta Tauta "Skylark" Balonunun İçinde'n iğrenç yolculuğun notları vardır.

Aksak Kurbağa kralın soytarısıdır. Şakasını hazırlamış adım adım sona yaklaşmaktadır.

Bir Makaleyi X'lemek sansür müdür?

Von Kempelen'in Buluşu neleri saklayabilir?

Landor'un Yazlığı "Arnheim Arazisi'ne Bir Ek ile Bay Landor'un evini görüyoruz.

Wissahiccon'da Bir Sabah bir geyik gezmektedir.

Eşya Felsefesi dekorasyonun inceliklerini milletler kırınımında görüyoruz.

Nuntucketlı Arthur Gordon Pym'in Öyküsü bir kısa roman aslında ve Gordon Pym'in denize açıldıktan sonra başından geçen tuhaf olaylara tanık oluyoruz.

Maelzel'in Satranç Oyuncusu Türk olarak da bilinir peki nasıl çalışır?

Astoria ticaret savaşları.

Deniz Feneri Poe'nun bitmemiş öyküsü.

Bendeki kitap İthaki Yayınları'ndan Dost Körpe çevirisiyle Kasım 2019 tarihli 13. baskısı.
İlknokta.com



Kutsal Dedektiflik Bürosu

0 yorum
Douglas Adam kitabı. Dirk Gently ile tanışıyoruz.

Kutsal Dedektiflik Bürosu
Ruhun Uzun Karanlık Çay Saati

Kitabın anadilindeki adındaki bir kelime çeviride kişileri zorluyor ki çevirilerde farklı isimleri görmenin sebebi de budur. "Holistic" kelimesinin karşılığında parçaları tek tek ele almaktan ziyade bu parçaların oluşturduğu bütünü görmeye çalışmak. Bir bakıma tümden gelim diyebiliriz. Dirk Gently her şeyin bir bütüncül yapı oluşturduğuna inanıyor.

Tercümelerin de buradan yola çıkarak gerçekleştiğini düşünüyorum. Ancak bence olması gereken Bütünsel Dedektiflik Bürosu'dur. Kitabın ilerleyen sayfalarında Dirk Gently'nin bürosundaki tabelayı da zaten bu şekilde görüyoruz:

Dirk Gently'nin Bütünsel Detektiflik Bürosu. Biz bir suçu BÜTÜNSEL çözeriz. Biz bir kişiyi BÜTÜNSEL buluruz. Sorununuza BÜTÜNSEL bir çözüm bulmak için bugün telefon edin. (Kayıp kediler ve çapraşık boşanma konularında uzmanız.) 33a Peckender sokak, Londra K1 01-354 9112 (sayfa164)

Tercümeyle ilgili hassasiyet burada başlıyor. Çünkü dile yeni kelime kazandırma, nasıl yazılmasının gerekliliği gibi çalışmalar bir bakıma bu yolla da gerçekleşiyor. Tutarlılık kelimelerdeki anlam için önem arzediyor. Haliyle yazım şekilleri de kelimelerdeki tutarlılıkla birlikte ilerliyor. Başlıktaki "dedektif" ile metnin içindeki "detektik" farklı şekilde yazılmış ve tashihten geçmiş. Bu şekilde farklılıklar çalışmaların aksadığı izlenimi uyandırıyor.

Douglas Adams kitapta kişileri betimlemiyor. Bu yüzden tanışmak kimileri için uzun sürebilir çünkü bir anda bir yerlerden isimler fırlayabiliyor. Haliyle yazarın yaratmak istediği ortama çok uygun bir davranış bu.

Dirk Gently hapse düşerek eğitim hayatından ayrılmıştır. Bunun sebebi de rüyasında sınav sorularını görmesidir (?)

Peki inanıyor musunuz? Eğer inanmakla zaman kaybetmek istemiyorsanız sizin için lazım olan bir Elektronik Keşiş!
Elektronik keşiş, bulaşık makinesi ve video kayıt cihazı gibi, zaman kaybını önlemek için yapılmış bir makinaydı. Bulaşık makinaları can sıkıcı tabakları sizin için yıkar, böylece sizi onları yıkama sıkıntısından kurtartır, video kayıt cihazları can sıkıcı televizyonu sizin için izler, böyece sizi izlemek sıkıntısından kurtarır. Elektronik keşişler de sizin için birşeylere inanır ve böylece herkesin sizden inanmanızı beklediği bütün o şeylere inanmak gibi gittikçe zahmeti artan bir işi yapmaktan sizi kurtarır. (sayfa 10)
 Elektronik keşişleriniz hazırsa bütünsellik üzerine ilerleyelim:
Kral bu zamanbilim kürsüsünü kurdu. Bunu yapmaktaki amaci, bir şeyin başka bir şeyin ardından olmasının özel bir nedeni olup olmadığını anlamak ve eğer böyle bir şey varsa, bunun nasn nasıl durdurulacağını öğrenmekti. (sayfa 24)
Herkes ve her şey bütünün bir parçasıysa ve bu bütün içerisinde bir kelebeğin kanat çırpmasının dev dalgalar oluşturmasında özel bir neden varsa bu özel neden niçin bulunmaktadır? Neye hizmet etmektedir? Bunu görebiliyor muyuz?

Bu kaosun içinde güzel bir yolculuğa hazırlanın. Yolunuzu kaybetsenizde aslında yolunuzu kaybetmemişsinizdir.

WayForward Technologies II firmasının sahibi Gordon Way arabasının bagajını kapatmaya çalışırken öldürülür. Telefonda kızkardeşi Susan Way'e telefonda mesaj bırakmaktadır. İşler burada çetrefilleşir. Dünya bir tehtit altındadır!

Kitap:
Nadirkitap.com



29 Mart 2020 Pazar

Son Av

0 yorum

Grange'ın yeni kitabı. Bu karantina günlerine polisiye yakışacaktır elbet.

Niemans adlı Fransız komiser başına gelen elim olaydan sonra sahadan çekilmiş ve eğitimci olarak devam etmektedir. Ancak yeni kurulan bir ekibin içine dahil edilmiştir. Danışman olarak vakalara yardım edecektir. Ancak ekip tek başına kendisinden oluşmaktadır.

Niemans'ın isteği üzerine ekibe birisi daha katılmıştır. Ivana Slav genç bir polistir. Fransa-Almanya sınırında yaşanan bir cinayeti aydınlatmak için Alman polisiyle birlikte çalışacaklardır.

Öldürülen ise ekonomik bir imparatorluğa sahip bir ailenin genç varislerinden birisidir. İpuçları çok belirsizdir. Tek büyük ipucu varis bir av yöntemine göre -pirsch- öldürülmüştür ve bu yönteme göre temizlenmiştir. Bu ikilinin ilk sorgusu aile doktoruyla başladı.

Ölüm von Geyesberglerin kendi arazi olan Kara Orman'de gerçekleşmiştir. Bu orman ailenin kendi partileri özenle baktıkları, yetiştirdikleri bir özel mülk.
Aristokratın tek bir meydan okuması vardır, kan. (sayfa 276)
Peki bu meydan okuma sadece hayvanlara karşı mıdır? Yoksa insanlar bu av partisinin neresindedir?
Soy her şeydir ve öğrenim aşağı tabakalardan biri için zavallı bir umuttur. (sayfa 279) 
Avlanma ile toplumsal yaşam arasındaki bağ ve bağlamlar yadsınamaz benzerlikler sergiliyor... İnsan en tepedeki avcı durumunda. Bizi avlayan var mı? Belki de Covid-19 bizim avcımızdır?
Gerçek çevreciler avcılardır. Bu doğru. Ormanı tehdit eden en büyük tehlike, aşırı kalabalıklaşmadır. (sayfa 71)
Av ve avcılığı insan harici düşündüğümüzde tamamen doğal ve dengeli oluyor. Hatta durumu kabulleniyoruz. Ancak insan işin içine girince olaylar çetrefilleşiyor.

İnsan insanı avlar mı?

Bendeki kitap Tankut Gökçe çevirisiyle Şubat 2020 tarihli ilk baskısı

Kitap:
Doğan Kitap

21 Mart 2020 Cumartesi

Bir Köpeğin Araştırmaları

0 yorum
Franz Kafka öyküsü. Bu seferki biraz uzunca çünkü bu kitabında bir köpeğin yaşamını ve yaşamındaki adanmışlıkları okuyoruz.

Köpek olma felsefesini de görüyoruz, köpek olmanın ne demek olduğunu da anlıyoruz, varlığının kaynağına kadar düşünüyoruz.

İnsanlar ne kadar köpekse köpeklerin de o kadar insan olduğunu düşünmemek elde değil.

Köpeğimizin araştırmaları yemek üzerine, toprağın verdiği yemeği neden hava da vermesin? Havanın yemek vermesi için ne kadar beklemek lazım ve ne yapmak lazım?

Belki de yememek lazım.

Kitabın her cümlesini birden fazla kere okumam gerekti. Anlaşılmazlığından değil. Her okuyuşumda bambaşka düşünceler içerisinde kaldım. Köpeğin peşinden gittiğinizi düşünürken kendi kaybolmuşluğunuzda boğulabilirsiniz!

Bu korona salgınında evde kalınız ve bol bol okuyunuz. Unutmayın ki size bir şey olmasa bile virüsü taşıdığınız ve çok sevdiğiniz kişi koronadan dolayı ölebilir!

Sağlıklı günler!

Bendeki kitap Olympia Yayınları'ndan Derya Öztürk çevirisi.


Ateş

0 yorum
Henri Barbusse kitabı. Birinci Dünya Savaşı'nın aslında kimler için olduğunu gösteren bir kitap.

Kitabın ben dili ile ilerliyor ancak bir yandan da sanki bir fanus içerisinde saflarda ilerliyorsunuz. Yazar sizi tamamen savaşın içine sokmuyor ama savaştan da uzak tutmuyor. Bir başka deyişle üzerine kan bulaşmıyor ama kanın kokusunu ve tadını alıyorsunuz.

Ancak bu hissiyat savaşın en korkutu zamanlarnda devam etmiyor. Üzerinizde mermiler uçuşurken yerde çamurun içine batmış şekilde bekliyorsunuz. Bu bekleyişe hareket ederseniz vurulacağınızın korkusuyla birlikte; çamurun içinde saplandığınz için hareket etmek istesenizde hareket edemediğinizin korkusu katılıyor.

Bu hissiyatla savaş hatlarında geziniyoruz. Barut kokusu, kan kokusu, çamur ve lağım kokusu birbirine karışıyor. Hatlarda bu kokuların, tatların içinde kimler yaşıyor?
Bu savaşta başlarını, buralarda mazgal deliklerinde, tehlikeye sokmuş aydın, sanatçı veya zengin hemen hemen hiç olmamıştır. Eğer olmuşsa tesadüfen buradan geçerken olmuştur ve muhakkak ki, başındaki kepi sırma şeritlidir. (sayfa 24)
Savaşı yaşayanlar ve savaşı isteyenler arasındaki çizgi böyle çiziliyor denebilir mi?

Siperlerin dibinde benzer düzenin farklı ifadesini de görüyoruz. Bir bakıma insanın gerçek yüzü böylece görülüyor.
Her bitli asker, kendi arkadaşının sırtından yaşar, eğer sen karavanadan en iyi parçayı alır ya da bir anggaryayı atlatırsan ve görevde en rahat yeri alırsan, muhakkak bundan arkadaşların zarar görür. (sayfa 38)
İnsanın temel düzeni ortaya böylece çıkıyor. Hepimiz çamurun içindeyiz. Ama bizim mecmualarda okuduğumuzu hep çamurun cilde iyi geldiğidir.
On beş aydır biz böyle şeyler okuyoruz; on beş aydır, müdür, yazarlara: "Omuzdaşlar, siz bütün bunlarla şu kirletmemiz lazım gelen şu dört beyaz sayfayı bulayınız," diyor. (sayfa 43) 
Savaşı kim istiyor sorusuna gizli bir cevap bu. Peki insanın ihtiyacı mıdır savaşmak?
Ne kadar  şeyler bulursam hepsiniz alıp, hepsini yapacağım. Başkalarıyla savaşmak ve kan çıkıncaya kadar, bok içinde didişmeye mecbur olmadan yaşayacağım. İki elimi lüks bir eşya gibi kıpırdatmadan yorganın üstüne koyacağım. Yorganın altında bacaklarım, yukarıdan aşağıya sıcacık olacak. (sayfa 61)
 Peki kendi askerlerine karşı insanlık nasıl bekliyor?
Yalnız kollarını değil, ellerini de açıp, bizi karşılayan bu cömert insanlar! (sayfa 76)
İnsanlığın geninde var olan bir sıkıntı belli ki bu. Yoksa savaşa ihtiyaç olmaz ve birbirini öldürmek için uğraşmazdı. Sosyal düzen oluşurken bu gendeki sorun sosyal düzene de yansımış. Ama insan böyledir işte.
İnsan her zaman birini kendine siper eder, dedi. (sayfa 125)
Başkalarını kendimize siper alıyoruz. İnsanlık hiyerarşisinin en üstünden en altına kadar bu sirayet etmiş. Yahut zaten hep vardı(?)
Tüfekler de el yazılarına benzerler, hepsi birbirinden farklıdır. (sayfa 184)
Öyle ki hepsi aynı şekilde öldürmektedir insanlığı. Ölen insanlığın propagandası tüm insanlığın aklının kaybetmişliğinin göstergesi.
Tüm insanlığın çılgınlığı yüzünden, onlara zorla kabul ettirilen deli rolünü bir kez oynamak için. (sayfa 245)
Ancak unutulmamalı ki insanın içinde zaten bir delilik mevcut ki deli rolüne çok hızlı uyum sağlayabiliyoruz veya kabulleniyoruz ama ölen yine bizler oluyoruz.
Tüfek hangi taraftan atılırsa atılsın aynı ses çıkarır, aynı dili konuşur. Ama milletler aynı tüfeklerle birbirlerine saldırmaktan çekinmezler. (sayfa 288)
Bizler kimiz? Bizler mutsuz olanlarız.
Bu dünyada  hiçbir memlekete tek ülke denilemez... Doğru değil mi? Her memleket sınırları içerisinde iki ayrı üke var... Ve her bir memleket birbirine yabancı iki ülkeye ayrılmış. Cephede, orada çok mutsuzlar var; burada geride ise çok fazla mutlular var!..(sayfa 307)
Bizler unutanlarız.
Biz birer unutma makinesinden başka bir şey değiliz... İnsanlar biraz düşünen fakat özellikle unutan yaratıklardır İşte bizler böyleyiz... (sayfa 338)
Bizler intihar edenleriz.
Savaşan iki ordu intihar eden tek ordudur, diye bağırıyorduç (sayfa 340)
Bundan kurtulmanın tek bir yolu var.
Savaş düşüncesi ortadan kalkmadıkça, öldürülmedikçe, her devirde boğumaşmalar olacak... (sayfa 341)
Savaş düşüncesinin ortaya çıktığı eşitsizlik de öldürülmüş olacak haliyle.
Bütün insanlar eşit olunca, birleşmez zorunda kalacaklar... (sayfa 348)
Peki biz neden eşitsizliği ortadan kaldıramıyoruz?
Eğer her ulus, savaş tanrısına günde yüzbinlerce körpe delikanlının taze etini hediye ediyorsa, herhalde bundan faydalanan bir iki kışkırtıcıdır. (sayfa 348)
Yalnızca bunlar değil, bir de onlarla birlikte cennetlerinin morfini ile bizleri önce heyecanandıran ve sonra uyutan papazlar var. Ekonomistler, tarihçiler... Ne bileyim ben, daha kimler?.. Sizin kafaınızı teorik cümlelerle allak bullak ederler. (sayfa 351)
Kitap savaşın kanlı tadını aktarıyor ve savaşın ortadan kaldırılması için en temelde neler gerekli söylüyor.

Katılmadığım bir nokta var, tüm insanlar birleşse ve eşit olsa bile bazıları kendilerinin daha eşit olduğunu savunacaktır. Çünkü bizde var olan bir bozukluk bunu defalarca kanıtlamıştır.

Tüm kana susamışlar kanın miktarı ve kokusu karşısında bir zaman sonra elbette rahatsız olacaktır, peki o zamana kadar akan kanın hesabını kim verecek?

Kitap:
Nadir Kitap
 
 
 
 
 
 

22 Şubat 2020 Cumartesi

Ruhun Uzun Karanlık Çay Saati

0 yorum
Douglas Adams'ın Dirk Gently devam kitabı. Şu sokağa çıkmanın yasak olduğu Covid-19 günlerinde Dirk Gently ile dostluk çok bütünsel olacak.

Kutsal Dedektiflik Bürosu
Ruhun Uzun Karanlık Çay Saati

Kitabın en sevdiğim yönlerinden birisi de kapağı oldu. Sarı ceket ve çorap, mavi yelek ve ayakkabı, bordo ayakkabı sizleri ruhunuzun uzun karanlık çay saatinde tanrılarla uğraştığımız bir rüyaya götürüyor.

Her şey Heathrow Havaalanı'nda başladı. Bir patlamayla ortalık birbirine girer. Haliyle bütüncül dedektifimizin de bir şekilde işin içine gireceğini görebiliyoruz. Ancak bu bütüncül bağlantıların örgüsünün nasıl kurulacağını henüz bilmiyoruz. Dedektifimizin yol bulma yöntemini kullanarak kitabı okudum. Gittiği yeri biliyormuş gibi giden birisinin peşine takılmak suretiyle sayfaların peşinden gidiyorum.

Kuzey'den gelen bir esinti bizi kitabın sonucuna doğru yavaş yavaş uçuruyor.

Ya o buzdolabının kapısı açılsaydı?

Bendeki kitap Alfa Yayınları'ndan İrem Kutluk çevirisiyle Ekim 2018 tarihli ikinci baskısı.

Kitap:
Alfa Yayınları

Kasiyer

0 yorum
Sayaka Murata'nın kaleminden bir market kasiyerini anlatıyor.

Şimdi küçük bilgiler vermem lazım. Bu market, konbini olarak bilinen markettir. Bu marketler haftanın yedi günü, günün yirmi dört saati açıktırlar ve içinde, sıcak hızlı tüketim yiyeceklerden dondurulmuş gıdaya, tornavidadan, çatal kaşığa kadar her şey bulunabilir. Bu marketlerin hedefi de bu zaten. Japonya'ya gitme şansınız olursa bu marketlerin ne kadar çok kolaylık sağladığını görürsünüz. Gece karnınız mı acıktı? Çıkıp bir koşu bi' şeyler alır yersiniz. Benim en çok ziyaret ettiğim Family Mart idi. Kasiyerler para üstünü de doğrudan el ile vermezler, küçük para tepsisine koyarak uzatırlar. 

Kitabın sayfaları arasında ilerken bazı cümleler var ki tüm vuruculuğu üzerinde topluyor, ama bu vuruculuğu ima ediyor. Japon dili zaten bu şekildedir. İma üslubundadır. Çok kaba bir örnek vereyim. "Kapıyı kapat" demez, "içerisi serin mi oldu" der. Haliyle kitabın bu imalarının çok fazla olduğunu da unutmamak gerekiyor.

Kitabın arka kapağı "Lütfen normal ol artık." cümlesiyle başlıyor. İşte bu benim kitabı daha çok okumaya iten bir durumdu. Bunun sebeplerin biri de normal kavramının iki kültür arasında çok farklı olduğunu biliyorum. İçinde yaşıyorum.

Keiko Furukura toplumun algılarıyla kendi arasındaki algının farkını daha ilkokuldayken hissetmiş. Haliyle topluma karışma yöntemi olarak onları taklit etmeyi seçmiş. Çünkü kendi olduğunda toplum kabulleri dışına çıkmaya başlıyor. 

Furukura Hanım, üniversitenin ilk sınıfında öğrenciyken yeni açılacak olan Smart-Market Hiiro İstasyonu şubesine başvurur ve işi alır ve o zamandan bu zamana yarı-zamanlı olarak çalışmaya devam eder. Ancak çevresindeki herkes onun tam zamanlı bir iş bulması gerektiğini ya da evlenmesi gerektiğini söyler. 
Market, zorla normalleştiren bir yer. Sen de çok geçmeden kalıba girersin. (sayfa 58)
Kitap böyle başladığında bir başkaldırı olarak düşünüyordum. Ancak bu baş kaldırı sistemden çok bireysel özgürlüğün üzerindeki çevre insanların baskısına karşı olmuş. Furukura Hanım hunharca çalışarak normallerin içerisinde eriyerek normalleşebileceğini bizlere gösteriyor. Standart insan taklidiyle yaşayabiliyor ve bununla mutlu oluyor.

Kitabın kurgusunda Keiko Furukura'nın tuhaf olduğunu ve bunun bir şekilde doğuştan olduğunu görüyoruz. Ailevi problemi olmadığını da görüyoruyoruz. Keiko sadece olduğu gibi birisi. Çevresini incelediğimizde uyum probleminden dolayı biraz daha sessizleşiyor ve görünmez olmaya çalışıyor. Kasiyer olduğunda da firmanın el kitabındaki insanı taklit etmeye başlıyor ve haliyle üniformayı da giyince kasiyer olarak bilinir hale geliyor, Keiko Furukura değil ve kasiyer oluyor ve yaşamının merkezine bunu alıyor. Uyurken marketin sesleri kendisine ninni oluyor. Daha sonra karşısına mevcut yaşam düzeninin ilkel insanlık düzeninden farkı olmadığını düşünen bir kişi çıkıyor. Bu ilkelliğin üzerinde oldukça duruyor.

Haliyle günümüz yaşamı da bunun zıttı durumuna düşüyor.

Kitabın bir başkalıdırı mı yoksa bir ironi mi olduğunu düşündüm. Bir başkaldırı değil ve hayır ironi de değil. Mevcut durumun içerisinde ilkellikten uzak, çalışırak ve tektipleşerek anormalliğini de bu şekilde yaşamak isteyen Keiko Furukura'nın kasiyer olarak çalışmasını okuyoruz.

Bendeki kitap Turkuvaz Kitap'tan H. Can Erkin çevirisiyle Aralık 2019 tarihli ikinci baskısı.

9 Şubat 2020 Pazar

Taşrada Düğün Hazırlıkları

0 yorum
Franz Kafka kitabı. İki öyküden oluşuyor. Kitabı edinirken tek öykü gibi düşünmüştüm.

Bendeki kitap Derya Öztürk çevirisiyle Olympia Yayınları'ndan 2019 tarihli baskısı.

Eduard Raban yağmurlu bir güne adım atar. Yorgunluğunu da kendisiyle birlikte götürmektedir.
Bütün gün ofiste canla başla çalıştıktan sonra insan tatil günlerinden bile zevk alamayacak kadar yorgun oluyor. (sayfa 6)
Sevdikleri onu beklemektedir yahut beklediğini sanmaktadır ya da beklemediklerini bile bile Taşrada Düğün Hazırlıkları'na gitmektedir Raban. Kendini bırakıp bedenini göndererek.

Yoldaki Çocuklar camdan gelirler. Tüm dünyayı gezeceklerdir! Ancak kendisi çok yorgundur! Gidecekleri yerde görecekleri insanlar gariptir.
"Orada garip insanlar göreceksin! Bir düşünsene, asla uyumuyorlar!"
"Peki neden?"
"Çünkü hiç yorulmuyorlar."
"Neden?
"Çünkü aptallar." (sayfa 39)

Bu sefer kitapta karşılaştığım baskı hataları mevcut. Anlatım hatalarıyla, pekiştirme hatası gördüm. Kişi hatalarında özellikle durdum. Kafka özellikle o şekilde seçmiş olabilir mi diye ancak Raban'a bağladığı bir örgü gerçekleşmedi. Bu yüzden de baskıda hata olduğunu düşünüyorum.

Bedenimizi gönderip kendinizin kalabileceği bir pazar diliyorum.

26 Ocak 2020 Pazar

Mülksüzler

0 yorum
Ursula K. Le Guin kitabı.

Kitabın adının altında bir alt başlık daha var: İkircikli Bir Ütopya. Kitabı kurcalanması yahut kitabın beni kurcalaması buradan başladı.

Ütopya mı değil mi dengesizliğindeki bir kitap. Neresine basarsan orası daha ağır basacak. İster ütopya de ister distopya de istersen yaşamın ta kendisi de ya da fikirlerin çatışması de.

Kitap Anarres ve Urras adlı iki gezegen ile örgüsünü kurmaya başlıyor. Kitabın ilk sayfalarında bu iki gezegenin krokilerini görüyoruz. Sonra da kitap başlıyor, o kadar sıradan gözüken cümleler hayatın tam olarak kendisini gösteriyor:
Bir duvar vardı.Önemli görünmüyordu. Kesilmemiş alardan örülmüş, kabaca sıvanmışı; erişkin biri üzerinden uzanıp bakabilir, bir çocuk bile üzerine tırmanabilirdi. Yolla kesiştiği yerde bir kapısı yoktu; orada yerin geometrisine indirgeniyordu: bir çizgiye, bir sınır düşüncesine. Ama düşünce gerçekti. Önemliydi. Yedi kuşak boyunca dünyada o duvardan daha önemli bir şey olmamıştı.
Bütün duvarlar gibi iki anlamlı, iki yüzlüydü.Neyin içeride, neyin dışarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıydı.(sayfa 1)
Böylece başlayan kitap bir anda bitiveriyor ve başa döndüğünüzde aynı kelimelerin, aynı cümlelerin ne kadar çok sır barındırdığına hayret ediyorsunuz. Sözcüklerin içinde barındırdığı geçmişi görüyorsunuz.

Doktor Shevek adında birisinin Dikkatli adında bir gemiyle uçuşa hazırlandığını anlıyoruz ve Shevek ile birlikte yeni dünyayı öğreniyor, bebek gözleriyle bakıyoruz. İşte böylece olayların içine giriyoruz.

Muhteşem bir kurgu etrafınızı sarıyor. Kitap ilerledikçe her bir zerrenizin kurgu içerisinde dağıldığını hissediyorsunuz. Shevek'in yola çıkışıyla başlıyor. Yol imgesini kitap boyunca takip edeceksiniz. Yol'un çizgiselliği ile Zaman'ın çizgiselliği arasında gidip geleceksiniz. Ama şunu hiç unutmamak gerek, ya çizgisel değilse? Ya da çizgi gördüğümüz ve çizgi dediğimiz bile bir çizgi değilse? Şüpheyi hiç elden bırakmadan bir insana bile nasıl güvenirsiniz?

Hiçbir şeye güvenemediğiniz bir ortamda gerçeğin ne olduğunu nasıl bileceksiniz?

Shevek Dikkatli ile yola çıkar. Daha sonra bu yolculuğun Urras'a doğru olduğunu öğreniyoruz. Kurgunun çarkları hızlanmaya başlıyor, Shevek'in neden Urras'a gittiğini, Urras'tan insanların Anarres'e neden geldiğini bile öğreneceğiz.

Urras ve Anarres, duvarın hangi tarafından bakarsanız artık, biri diğerinin ayı. Urras'takiler Anarres'e göç etmiştir. Yaşam Anarres'te çok çetindir ama hep bir yardım vardır. Kilit yoktur, mülk yoktur. Herkes ihtiyacı kadarını alır çünk fazlasına ihtiyacı yoktur. Urras'ta yaşam çok rahattır, fazlasını bile alabilirsin. Yaşam kolaydır. Mülkiyetçi bir yaşam vardır, kilitler vardır. Fazlasına sahip olanlar olduğu gibi yoksullari yoksunlar sınıfı da vardır.

Kitabın baş karakteri Shevek'tir ve Shevek'in karşılaştığı, ilişki halinde olduğu insanlar da çevresinde bir bulut şeklindedir.

Arz kelimesini gördüğüm anda kitabı Asimov kitapları arasında bir uzak galaksiye yerleştirmek istedim. Haliyle Arz'ın çöküşünden ve neredeyse yaşanamaz duruma geldiği bir zamana tekabül ediyor. Arz kelimesinin Asimov'a küçük bir gönderme mi yoksa kelime seçimi mi denk geldi? İkinci seçenek biraz olası ama olsun ben ilk düşünceyi de sevdim.

Çok yerde Anarres'in anarşist bir düzene sahip olduğu ifade ediliyor. Le Guin de Odoculuğun anarşizm olduğunu söylüyor. Ama ben Odoculukta anarşizm hissetmedim.Mevcut Anarres'ten bahsediyorum Tam tersine en başından beri Odoculuk bir işçi sınıfı ayaklanması olarak gözüme gözüktü. Erkelere değil, mülk sahiplerine bir ayaklanma gibi gözüktü gözüme. Kitabın adından da yola çıkmış olabilir gri hücrelerim. Ancak daha sonra Anarres'teki yaşamı düşünmeye başladım. Öncelikle iyelik yok, özellikle vurgulanan kısım bu. Kimse bir kişiye veya bir nesneye sahip değil. Sadece onları kullanıyor veya paylaşıyor. Buna bilgi de dahil.

Tabi benim düşündüğüm anarşizm ile ifade edilen anarşizm aynı mı onu da irdelemem gerekiyordu, belki de anarşizm ile ifade edilen başka bir şeydir? Aramıza dönen Vikipedi'ye sorduğumuzda yöneticisizlik anlamına geliyor. Sözlük'ümüze baktığımızda kargaşacılık anlamına gelmektedir.

Anarres'e geri bakalım; kargaşa yok; kargaşaçı var mı? Belki de Shevek'tir? Yönetimi sağlayan bir devlet yok, sadece işleri dağıtan bir sistem var. Herkes istediğini yapma özgürlüğüne sahip. Kitap ilerleyen sayfalarda da bu konuyu da irdeliyor.

Anarşizme geri dönünce; kelime bağlamında bir anarşi düzeni de göremedim. Benim hissettiğim anarşi daha vahşi bir anarşi değil, iş paylaşımını veya yapılması gerekli işleri dağıtan sistemi bile istememeli. Acaba Shevek anarşist mi?

Ama şu da bir gerçek bir erk yok, sendikalar var ve herkes istediği sendikaya katılabilir veya istediği sendikayı kurabilir. İşte burada anarşizmin kime karşı anarşizm olduğu ile ilgili konuların tartışılması gerek. Devlet yok. Yerine geçen bir sendika da yok. Ama hayatta kalınması için yapılması gereken işler var. Yardımlaşmak gerek.

Anarres'in eğitim ve kitap basımı ile ilgili kısımları çok ilgimi çekti. Her isteyen istediği kitabı basabilir ancak kağıt miktarı çok sınırlı Haliyle basılacaklar bir heyet tarafından irdeleniyor...

Odoculuk belki Urras'ta anarşidir diyebiliriz ama Anarres'te anarşi midir?

Kitabın sayfaları arasında ilerledikçe Anarres'te yaşam ile ilgili daha detaylı bilgiler alabiliyoruz. Gündelik yaşamda yapılması gereken işler yapılıyor ve ardından ortak yemekhanede buluşuluyor ve yemek yeniyor. İsteyen istediği kadar yiyebiliyor. Ama ihtiyacın fazlasını yemek de toplum tarafından bencillik ile ifade ediliyor. Büyük bir küfür.

Cinsel yaşam için özel odalar var. İsteyenler kullanabiliyor. Evlilik yok, ama tek eşlilik seçilebiliyor ve böyle çiftler için yaşam alanı yani konut tahsis edilebiliyor.

Bizler Shevek'in çocukluğundan Urras'a gidişi ve Anarres'e dönüşüne kadar hepsini okuyoruz, görüyoruz. Kurgu efsanevi bir güzelliğe ve akışa sahip. Olayla ortadan başlıyor. Sonra baştan ve sondan yaklaşarak ortada buluşuyor ve daha sonra da günümüze doğru akıyor. Bir zaman girdabı içinde bütünsel yaklaşımla kitabın içinde uçuyoruz.

Urras ile Anarres arasında bir ticaret anlaşması var. Anarres'ten gerekli madenler Urras'a, Urras'tan da ihtiyaçlar Anarres'e geliyor. Ticaret bir iyelik midir, değil midir?

İfadeler ve terimler o kadar keskin olmaya çalıştıkça bir o kadar anlamını yitiriyor gibi. Çünkü ortada büyük bir unsur var, insan ve bu insanın konuşabilmesi ve bilgisini yazılı hale getirerek tekrar ulaşabilmesi.

Bilgilerin üssel olarak büyümesiyle sınıflandırılması da bir o kadar zorlaşıyor. Haliyle keskin tanımlar gri alanlarda kayboluyor ve o griliğe sıkışmışların canı çok yanıyor.

Sınırın ne tarafından bakıldığına bağlı olarak ya içinde tutuyor ya da dışında. İç ve dış ayrımı için de haliyle sınır yaratma düşüncesi oluşturuluyor.

Başka bir dünya mümkün ve bu da sınırların yok oluşunun yolculuğuyla sağlanacak. Bu yolculuk bir girdap şeklinde olacak.

Korona ile cebelliştiğimiz bugünlerde mümkün olduğunca evde kalın, bol bol okuyun! Sağlıcakla!

Bendeki kitap Metis Yayınları'ndan Levet Mollamustafaoğlu çevirisiyle Ocak 2019 tarihli 20. baskısı.
Metis Kitap

Ateşçi

0 yorum
Franz Kafka kitabı. Amerika romanına giriş öyküsü diyebiliriz.

Kitap iki öyküden oluşuyor: Ateşçi ve Mutsuzluk.

Ateşçi ile Karl Rossman gemide seyahatin son raddesinde tanışırlar. Karl bir hizmetçi kadının iğfaline uğrayıp kadını hamile bıraktığı için Karl'ın ebeveynleri tarafından Amerika'ya gönderilmiştir ve daha onyedi yaşındadır.

Karl gemiden ayrılacağı sırada şemsiyesini unuttuğunu fark eder ve yine gemide tanıştğı arkadaşına valizlerini emanet ederek şemsiyesini aramaya geminin derinliklerine döner. Ancak yolunu kaybeder ve Ateşçi ile karşılaşır.

Ateşçi haksızlığa uğradığını düşünmektedir ve kaptanla görüşecektir. Ancak Karl'ı, dayısı beklemektedir ve Karl'ın bundan haberi yoktur! Peki valiz, kendi varlığımız kadar yalnız mıdır?

Mutsuzluk sebebimiz ya varlığımız ise ve var olduğumuzu bile bilmiyorsak mutsuz olduğumuzu da bilmiyoruz demektir ama bunu hissediyorsak ve bundan kurtulmak için kapıları kapatmamız gerektiğine ve kendi içmizde kalmak istediğimiz için kapatmaya çalıştığımız bu kapıların sadece kendimiz tarafından kapatılmadığını anladığımızda farkında olmadığımız varlığımızın kendini kapatmasına bile yetisi olmadığını anlamanın dayanılır acısı içinde kıvranmaktan başka çaremiz yoktur. Bir hayalet hafifliğinde.


1 Ocak 2020 Çarşamba

Aşkımız Eski Bir Roman

0 yorum
Ahmet Ümit'in yeni kitabı. Kitabın kapağının parça parça yayımlanmasıyla beraber kitabın nedense bir roman olacağını düşünmüştüm. Lakin öyle değil.

Haliyle beklenti Bir Başkomser Nevzat romanıyken, öykü ile karşılaşınca okuyucu olarak benim dengelerim değişti.

Kitabı şöyle düşünün; Başkomser'le Tatavla'da birer duble içerken, lafın lafı açtığı zamanlarda Başkomser'in aklına gelen tuhaf olayları anlatıyor. Konu da tutkudan genişlemiş de genişlemiş...

Kitap üç öyküden oluşuyor;
Aşkımız Eski Bir Roman
Overlokçü Kız
Sergey Nikolayeviç Jerkovskiye Ne Oldu?

Aşkımı Eski Bir Roman'ın başlangıcı kitabın da hedefini gösteriyor.
Bazı vakalarda katilin kim olduğunun giçbir önemi yoktur, cinayet silahı kimin elinde olursa olsun, kurbanı öldüren, aslında kendi tutkusudur. (sayfa 9)
Tutkunun sınırı nedir? Bu soru aslında merak etmenin sınırı nedir olarak aksediyor, haliyle bilim etiği tartışılerken tutku etiğinden hiç söz edilmiyor ya da aslında konu bu kadar derin olmamakla birlikte sadece bir haz peşinde koşmanın ilkel dürtüsü de olabilir.
Okur, hayatı boyunca hiç tanışmadığı, belki de hiç tanışamayacağı bir yazarın kitabını okurken onun en mahrem duygu ve düşüncelerini paylaşır. Yazar anlattığı hikayede, yarattığı kahramanların psikojilerinde aslında okurun ruhuna bir ayna tutmakta, bir anlamda okurun kendiyle yüzleşmesini sağlamaktadır. (sayfa 61)
Pera Palas'ta ölü bulunan bir adamın tuhaf hikayesini okuyoruz.

Overlokçu Kız ölü bulunduğunda kardeşi elinde bıçakla oradaydı. Gözlerinin feri kaçmış, görmüyordu. Namus mu temizlendi? Namus kimin namusu?

Sergey Nikolayeviç Jerkovski'ye Ne Olduğuna dair ekip kendi içinde çok konuştu. Ancak bu sırrın cevabı en inanmadıklarımızda saklı!

Siz sevginiz, sevgiliniz için ne yapabilirsiniz? Sevginizi de sevgilinizi de öldürebilir misiniz? Peki bu sevgi midir?

Kitapla ilgili atlanmaması gereken bir nokta daha var ki Ahmet Ümit kitabı Küçük İskender'e ithaf etmiş.

Bendeki kitap Eylül 2019 tarihli Yapı Kredi Yayınları'ndan ilk baskısı.

İyi seneler! Bol huzurlu bol kitaplı bir yıl dilerim.
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.