30 Aralık 2011 Cuma

Yazlık

0 yorum
Gülse Birsel'in Haziran 2011 çıkışlı kitabı. Samimi mizahçının cümleleri muhabet havasında. Onun eserlerini değerli kılanlardan birisi de bu ya...

Yazlık'ın içindekilerini açınca;
 "İyi bir yaz için"
cümlesiyle karşılaşıyoruz. Düşündüm, iyi bir yaz geçirdim mi? Daha da fazla derinlere dalmadan içindekilere göz gezdirdim.

"Evle İlgili Sorumlulukardan Kurtulun!
Temizlik gününün diktatörü!
Çocukları erken yatırmayın! Ateşle oynamayın!
Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözzlerinden!
Kurbağaların sessizliği!
Şehrin Cilvelerinden Uzaklaşın!
Kendinden 3D İstanbul!
Tophaneli arkadaşlara transfer çağrısı!
Alışveriş, ruhu kaç saat mutlu eder?
Kahraman Kurukahveci Starbucks'a karşı!
Protest bir yazı!
Yeryüzünün son "pacman"leri!
İşi Gücü Bir Yana Bırakın!
Ofis halk için midir, sanat için mi?
Üşenme, erteleme, vazgeçme
Davetsiz mesajcılara veda mektubum!
Zenginin vergisi, züğürdün çenesi
Siyasete Bulaşmayın!
Nükleer santrale ilişkin soru yörüngem!
Ebeveyn İzleme Kurulu potansiyel üyelerine!
Sanatçı açılımını açıyorum!
Trajedi ve komedi
Silah varsa, patlar!
Eeeeeh, yetti be!
Güzelliği, Şıklığı Boş Verin, Kendinizi Salın!
Yatak giysilerinde bir devrim!
Bronlaş ey insanoğlu!
Gençlik ve güzelliğin sırrını veriyorum bak!
UGG: Uymasa da giyer gezinirim
Modanın sokağa pörtlediği bir gece!
Sporunuu Yapın, Sağlığnıa Dikkat Edin!
Büyükdere geçilmez!
Saten sabahlıklı prima donna
Beden eğitimi müfredatın temel taşıdır!
Doktor benim neyim var?
Vitanime inanma, vitaminsiz de kalma!
İyi Bir Tatil Planı Yapın!
Issız adaya, düşşeniz, yanınıza alacağınız en lezzetli üç arkadaşınız kimlerdir?!
Yazlıkçı kimdir, tatilci kime denir
Nerelisin? 'Tatil köylü!'
'Karşı konulmaz Türk erkeği' dünya televizyonlarında!
Geceleri Yatıp Yıldızları Seyredin!
Alpha Centauri Türkçe Olimpiyatları'nda!
Uzaylılar geliyor, paçam tutuştu!"
İşte içindekiler! Gülse Birsel'in olayları kendi fikir tenceresinde pişirmesiyle özel bir lezzet oluşturuyor. Tadı damağınızda kalıyor.
"Tişörtler malumunuz ikiye ayrılır: Dışarıda giyilen fıstık gibi, parlak, çıtır tişörtlr ve evde giyilen, yumuşacık, ipeksi, yıllar tarafından yıpratılarak ikinci bir teen haline gelmiş, emekli tişörtler."(sf. 106)
Gülse Birsel her zamanki yerinde tespitlerini kalemiyle çok güzel anlatmış.

 Turkuvaz Kitap'tan çıkmış keyifle okunacak bir kitap!

Turkuvaz Kitap Çevrimiçi Alışveriş
KitapYurdu.Com

28 Aralık 2011 Çarşamba

Sherlock Holmes Dans Eden Adamlar

0 yorum
Sherlock Holmes için ne söylenebilir ki?! Sir Arthur Conan Doyle Watson üzerinden anlattığı bu kişinin olayları çözmesine, teatral havasına hayran kalmamak elde değil! Bu dönemlerde ikinci sinema uyarlaması da vizyondayken insanların bir kere daha farkettiği gibi, sinema uyarlamaları eğlenceli, görselliği bolca artı katıyor ancak kitabının yerini tutamıyor.

Sherlock Holmes bu kitapta dört dört ayrı olayla ilgileniyor ve onları kendi yöntemleriyle çözüyor. Havaların da şu sıralar soğumasıyla keyifle okunabilecek, elden bırakılamayacak bir eser!

"Reigate Bulmacası
Nordwoodlu İnşaatçı
Dans Eden Adamlar
Bisikletteki Adam"
Reigate Bulmacası'nda dedekifimiz kendini toparlamak amacıyla şehirdışında bir arkadaşı ziyarete gider. Orada karşılaştığı ilginç bir hırsızlık ve ardında da gelen cinayetle Sherlock Holmes ve dostu Dr. Watson kendilerini olayların içinde bulurlar.

Sherlock Holmes, Baker Sokağı'ndaki evinde beklenmedik bir misafiri ağırlamak zorunda kalır. Ziyaretçi bir avukattır ve cinayet zanlısıdır. Polisler peşindedir ve Sherlock Holmes'ten, kendisinin masum olduğunu ispatlamasını ister.

Eşini çok seven bir kocanın Sherlock Holmes'ten yardım istemesiyle olaylar başlar. Çift bir sabah uyandıklarında duvarlarında çizilmiş şekiller görürler ve kadının davranışları değişir, korkar. Durum Sherlock Holmes'e ulaşır ve şekillerin anlamını çözmesini ister.

Bisikletteki Adam, bir kadın üzerine kurulan komployu içermektedir. Kadın yeni işe başladığı eve gelen bir misafir tarafından taciz edilir ve sonrasında takip edildiğini farkeder. Sherlock Holmes'ten yardım ister.

Sir Arthur Conan Doyle'un inanılmaz anlatımıyla ve cümlelerindeki kıvraklığıyla mükemmel bir eser, Martı Yayınları'nda 2010 baskısı.Kitapta bu yayınevinden beklemediğim baskı hatalarıyla karşılaştım. Buna rağmen Sherlock Holmes olanları unutturuyor ve kendine hayran bırakıyor.

Okuduğum kitabın kapak resmini buraya ekledim ancak bağlantılarını bulamadım ancak aşağıda 2008 baskısı linkleri var:

KitapYurdu.Com

25 Aralık 2011 Pazar

Aklından Bir Sayı Tut

0 yorum
John Verdon eseri. Tess Gerritsen;
"Çok, çok uzun zamandır okuduğum en iyi romanlardan biri. Aklınızı başınızdan alacak... John Verdon öyle ışıl ışıl ve incelikli yazıyor ki kıskanmadan edemedim."
demiş kitap için. Bu beni okumaya biraz daha teşvik etmişti. Ancak okudukça polisiye/gerilim sever okuyuculardan kaçmayacak bariz bir nokta gördüm. Elbette ki bu olayın çözümü olduğu için bunun ne olduğunu açıklamayacağım. John Verdon'ın bunu bilerek mi yaptığını yoksa farkında olmadan mı yaptığını anlamadım. O noktaya kadar kurgusu o kadar güzelken o olayla karşılaştığımda, bilerek yaptığı bir şaşırtmaca olduğunu düşünmüştüm.



Zamanınızı çarçur etmeyen, istenileni de yeteri kadar veremeyen bir eser. Eğlendiriyor, keyifli, boğmadan akan bir kitap. Olay örgüsü içine çekti. Kitabın arka kapağından aktarıyorum:
"Mark Mellery, posta kutusuna bırakılmış imzasız bir mektup alır. Mektupta şöye yazmaktadır: 'Aklından bir sayı tut - 1 ile 1000 arasında herhangi bir sayı.' Mellery öylesine 658 sayısını tutar. Not şöyle devam etmektedir: 'Sırlarını nasıl bildiğimi göreceksin. Küçük zarfı aç.

Aldıklarını geri vereceksin
Vermiş olduklarını aldığın zaman.
Biliyorum ne düşündüğünü,
Ne zaman uyuduğıunu,
Nereye gittiğini,
Nereye gideceğini.
Seninle bir randevumuz var,
Bay 658"
Kitabın hikayesini kısaca şöyle. Mark Mellery mektubu aldıktan sonra eski arkadaşı emekli Dedektif Gurney'den yardım ister. Dedektif Gurney kendini olayların içine çekilmiş bulur. Bu olay aynı zamanda Dedekti Gurney için bir iç yolculuk olur.

Koridor Yayıncılık'ta Cemile Özyakan çevirisiyle basılmış.

Kitap:

Koridor Yayıncılık
KitapYurdu.Com
>

22 Kasım 2011 Salı

Billur Köşk Masalları

0 yorum
Kocaeli Valiliği'nin güzel bir kitap dağıtım organizasyonuyla elime ulaşan bu kitap böyle kampanyaların devamlı hale getirilmesi gerekliliğini vurguladı. Bedava kitap meselesi değil olay! Olay kaliteli kitap meselesi. Okumak rastgele okumaktan ziyade, okuyacaklarını süzmek meselesi gözümde.Bana balık tutma, balık tutmayı öğret... Gelelim asıl meselemize, kitaba!

Tahir Alangu'nun eseri(1961).Eserde 14  tane masal var.
Billur Köşk ile Elmas Gemi 
Helvacı Güzeli
Ağlayan Nar ile Gülen Ayva
Muradına Eren Dilber
Muradına Eremeyen Dilber
Tasa Kuşu
Zümrüdüanka Kuşu
İğci Baba
Hırsız ile Yankesici
Sefa ile Cefa
Alicengiz Oyunu
Saka Güzeli
Karayılan
Mercan Kız
Bu  masalların her biri kendi içinde birer örnek. Bu masallar kimileri için rahatsız edici unsurlar bile içerebilir. Bu sebepten masallar daha çok büyüklere hitap ediyor.Ancak her masalda başka başka hazine yatmakta.
Kitabın sonunda masalların masal tipi numaları da verilmiş. (sayfa 337)

Hepsi birbirinden güzel masallar. Hangisi daha güzeldi diye sorsalar inanın yanıtlayamam.Kitap Mustafa Delioğlu'nun resimleriyle daha da eğlenceli olmuş. Okumayı kesip resimleri incelemek, masal dünyasını daha da renklendiriyor.
"Masal dedikleri bir bahane, hayattır dökülüp saçılan orta yere." (sayfa 288)

Kitap, Yapı Kredi Yayınları'ndan. Bendeki 2011 yılında çıkmış olan 2. baskısı.

Yapı Kredi Çevrimiçi Alışveriş
KitapYurdu.Com


13 Ekim 2011 Perşembe

Benim Adım Kırmızı

0 yorum
Nakkaşlığın bir maceraya dönüşmesi! Orhan Pamuk üslubuyla güzel bir esere imza atmış. "Ben Ölüyüm" bölümüyle başlayan kitap daha ilk satırlarından merak uyandırıyor. Sonrası kendiliğinden geliyor.Şeküre'nin kocası yıllardır eve dönmemiştir. Şeküre'yse bundan sıkılmıştır. Olaylar başlar.

Nakkaşlığın gerektirdikleri de minik hikayelerle anlatılmış, roman bunlarla bezenmiş. Bu romonla birlikte nakkaşlığın aslında sadece bir resim türü değil, bir yaşam felsefesi olduğunu, hatta bir öğreti görevi gördüğünü anladım.

Kimileri Orhan Pamuk'u sever kimileri sevmez. Ancak unutulmaya yüz tutmuş bir sanatın bir maceraya dönüşmesi küçümsenecek bir olay değil gözümde. Karakterlerin zenginliği, işin çetrefilini arttırıyor. Roman 1591'de de geçse oradaki karakterlerin günümüzde de karşımıza çıkması ayrı bir tattır.

Kitap İletişim Yayınları'ndan.1998 yılında ilk baskısını yapmış.2010 yılındaysa 33. baskısı yapılmış.

Kitap:

İletişim Yayınları
KitapYurdu.Com
>

12 Ekim 2011 Çarşamba

P*ç Güveysinden Hallice

0 yorum
Bir bloggerın kitabı. Blog aleminde kullandığı ve de kitabında kullandığı mahlas "samihazinses".Gerçek ismi Aras Öztürk Çolak.

Kitabın bir anı niteliği taşıyor.Ancak tek bir anı detaylıca işleniyor.Bu esnada günümüz dünyası gencinin tespitleri kimi zaman güldürüyor kimi zaman sinirlendiriyor. Gel gelelim bunlar var.

Hüsnü uçkuru peşinde bir adam. Sonunda en yakın arkadaşına aşık olur. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Müjgan'ın -esas kız- gözünde onlar sadace arkadaştırlar.

Kimseye mutlaka okumalısın diyemem. Kimseye okumamalısın da diyemem.Sonunda ne olacaklar diye merak ettiriyor ve buna sürüklüyor.Okunabilir bir kitap.Yok sayılamayacak tespitler de mevcut:

"Babama desem ki, Baba, sen bana adam olamazsın derdin ama bak Superman oldum, kuvvetle muhtemel bana diyeceği şey, Sigortası var mı, olur."
Kitap Okuyan Us Yayınevin'den 2010 baskısı.

Kitap:
KitapYurdu.Com 




7 Ekim 2011 Cuma

Cerrah

2 yorum
Tess Gerritsen kitabı. Popüler kültürde çoğu yazar adayı bir kitapla parlama yapar ancak devamını getiremez. Tess Gerritsen böyle olmadığını bize defalarca ispatladı.

Cerrah, benim gözümde Tess Gerritsen'ın "ustalık" eserlerinden birisidir.Psikolojik tahlillerden tutun da Rizzoli karakterine kadar her şey yerli yerinde! Tess Gerritsen tecavüz konusına, polisiye gerilim türünde eğilmesi, tecavüze uğrayan kadınların yaşadıklarını apaçık tahlil etmesi ve tacavüzcünün ve katilin bakışaçısını yakalayabilmesi başlı başına bir olaydır.
"Öldüğünü anlayabilecek kadar uzun yaşamıştı."(sayfa 21)
 "Böyle sessiz kalmayı seçen kim bilir kaç kadın vardır, diye düşündü Moore."(sayfa 72) 

Bendeki eser Doğan Kitap'tan Ali Cevat Akkoyunlu çevirisinin ikinci baskısı.2005 yılı basım tarihli.A. Cevat Akkoyunlu'nun çevirisi her zamanki gibi güzel olmuş. Öyle ki kimi yerlerde Tess Gerritsen'ın vermeye çalıştığı ayrıntılardan hiçbiri atlanmamış.
Cerrah'ın ağzından:
"Temel tabiatımı kabul ediyor, benimsiyorum. Tanrı'nın yarattığı gibiyim; Tanrı'nın hepimizi yarattığı gibi." (sayfa 296)


Kitap:

Doğan Kitap
KitapYurdu.Com



4 Eylül 2011 Pazar

Babalar ve Oğullar

0 yorum
Turgenyev'in eseri. Arkadi ile Bazarov üzerinden babalar ve oğulları anlatıyor. Arkadi'nin babası Nikolay Petroviç, Bazarov'un babası Vasili İvanoviç.

Kitaptaki karakterlerden birisi Bazarov için yırtıcı diyor. Bazarov'sa Arkadi için alacakarga diyor. Alacakarganın da özelliğini açıklıyor, doğada en iyi aile kurabilen kuş. Babalara gelince, Nikolay Petroviç karısını erken yaşta kaybeden bir eş.Bir zaman sonra evin yardımcılarından birinin kızına tututluyor ve gayrimeşru çocukları oluyor. Kardeşi Pavel Petroviç ile yaşıyor. Vasili İvanoviç karısıyla birlikte mütevazi bir çiftlikte yaşıyorlar. Hatta yoksul bile sayılırlar. Çocuklarına aşırı düşkünler.
 "Nikolay Petroviç, hüzünlü bir iç çekişle:
'Evet mirasçılarımız,' dedi; 'neyi anımsadım biliyor musun, ağabey?Bir gün zavallı annemle tartışmıştım.Annem bağırıyor, beni dinlemeyi reddediyordu.Sonunda ben ona, siz beni anlayamazsınız, demiştim. Çünkü biz seninle farklı kuşaklardanız.Annem epeyce öfkelenmişti. Ben kedi kendime; ne yapabilirim ki, diye düşünmüştüm.Gerçek acıdır ama bilmesi gerek.Şimdi sıra bizde.Bizim mirasçılarımız da bize, sizinle farklı kuşaklardanız, öğrenin bu acı gerçeği, diyebilirler."(sayfa 60)

Zamanının Rusya'sında aileye bir bakış, bir inceleme. Ancak ondan daha da önemlisi çocukların aile ile ilişkisi üzerine bir roman. Arkadi ile Bazarov'un hayatının bir kısmına giriyor ve insanlardaki değişimi görüyoruz. Kuşak değişimini görüyoruz.Bu çatışmada Arkadi uysal iken Bazarov keskin bir yapıda.

"Bazarov:
-Puşkin, Doğa ninni gibi bir sessizlik içinde, der.
Arkadi:
-Puşkin asla böyle bir şey söylememiştir, dedi.
-Olsun. Fakat şair olarak bunu söyleyebilirdir ve söylemeliydi de..."(sayfa140)



Turgenyev'in bendeki bu eseri Alkım Yayınevi'nden, 2006 baskısı Celal Öner çevirisi.

Kitabın bendeki baskısının satışını bulamadım. Bu sebepten ötürü şu andaki basılmışları veriyorum:

KitapYurdu.Com
İdefix.Com

23 Ağustos 2011 Salı

Çırak

0 yorum
Tess Gerritsen eseri. Cinayetler, yakalanmış Cerrah'ın cinayetlerine benzemektedir. Bir taklitçi mi yoksa Cerrah'ın bir destekçisi mi var? Bu soru üzerinden Tess Gerritsen bir harika eser daha sunmuş ve -kitabın adından da belli-  Cerrah'ın bir Çırak'ı var. Cerrah geri dönüyor ve yalnız değil!

Tess Gerritsen kurgusu yine harika.Olayın çözümündeki heyecansa bu sefer çok daha başka!

Tess Gerritsen ayrıntıların peşini bırakmayan, betimlemeleriyle olayları net bir şekilde bize aktaran üslubuyla kitaba bağlıyor. Rahatsız edicilik her zamanki gibi mevcut.

Eserin bir artısı daha var.Bir katille karşılaşmış olan bir kişinin daha sonra yaşadıklarına da değiniyor.Rizzoli'nin yaşadığı korkuyu bize çok güzel bir şekilde aktarıyor.

Martı Kitabevi, Cumhur Mısırlıoğlu'nun güzel çevirisiyle kitabı basmış.

Rizzoli bu kitapta kendine bir eş buluyor Gabriel Dean ile bu kitapta tanışıyor.

Tam anlamıyla "soluksuz" bir macera, bir köşe kapmaca...

Tess Gerritsen eserlerinin televizyon dizisi uyarlaması:
Dizinin resmi internet sayfası: http://www.tnt.tv/series/rizzoliandisles/
IMDb sayfası: http://www.imdb.com/title/tt1551632/
CNBC-e sayfası: http://www.cnbce.com/diziler/Hakkinda.aspx?TvSerieId=94


Kitap:
KitapYurdu.Com




21 Ağustos 2011 Pazar

Ruh Koleksiyoncusu

2 yorum
Jane Rizolli ve Maura Isles bu kez farklı bir seri katille karşı karşıya. Katıksız kötülük aynı olsa da yöntemler ve istekler değişmiş.

Olayın detaylarına girmeyeceğim. Yoksa ne tadı kalır bunu okumanın! Seri katil arkeoloji temalı... Aslında arkeolojiye merakı da yok. İsteği başka. İsteği... Kadınları mumyalayan, bataklıkta saklayan, kadınların başlarından tsantsa yapan bir seri katil...Bununla arkadaşlık eden bir psikopat. Olaylar Boston'da bir müzenin bodrumunda bulunan ve ikibin yaşında olduğu sanılan bir mumyayla başlıyor. Ancak mumyada olmaması gereken bir şey bulunuyor: Mermi.

Tess Gerritsen her zamanki üslubuyla, güzel kurgusuyla harika bir polisiye, gerilim eseri sunuyor. Soluksuz okunan bir roman. Ancak dikkat edilmesi gereken rahatsız edicilik. Üstelik "insan saklama yöntemlerinin" gerçekten de kullanılmış olması işleri başka bir boyuta taşımakta!

Bir insanın yıllarca korku içinde yaşaması, saklanması ve "özgür" olamamasının baskısı, her an öldürülecekmiş hissi ve bir seri katilden kaçmak zorluğu insan zihnini ne kadar zorlasa da bunun üstesinden ancak yavrusunu korumaya çalışan bir anne gelebilirdi! Tess Gerritsen bunda da çok haklı!

Kitap Doğan Kitap'tan Boğaç Erkan çevirisiyle ilk baskısını Haziran 2011'de yapıyor.Orijinal adı: The Keepsake.

Tess Gerritsen eserlerinin televizyon dizisi uyarlaması:
Dizinin resmi internet sayfası: http://www.tnt.tv/series/rizzoliandisles/
IMDb sayfası: http://www.imdb.com/title/tt1551632/
CNBC-e sayfası: http://www.cnbce.com/diziler/Hakkinda.aspx?TvSerieId=94


Kitap:
Doğan Kitap
KitapYurdu.Com

16 Ağustos 2011 Salı

İkiz Bedenler

0 yorum
Tess Gerritsen eseridir.

Bir iş için şehir dışına çıkıp evinize geri döndüğünüzde kapınızın önünde kendi cesedinizle karşılaşırsanız ne olur...

Tess Gerritsen mükemmel bir esere imza atmış.Kitabı bir çırpıda okuyup bitirmiştim. Kitabın kapağı da beni bir o kadar etkilemişti.

Maura'nın durumunu düşünmemek elde değil. Annesini arayışı... Tam ulaştı derken ulaşamaması.

Tess Gerritsen bize fazla söz bırakmayacak bir esere imza atıp yeni eserleri peşinde gitmiş. Okumaktan sıkıldığımı asla ama asla söyleyemeyeceğim. Kurgusuyla baş döndürüyor.

Bazı anlarda kişileri rahatsız edebilecek sahneler bulunuyor. Uyarmadan geçemem.Polisiye, macera severlerin okumadan geçmemesi gerekir.

Bu kitabı, Martı Yayınları, Bahar Çelik çevirisiyle basıyor.Mükemmel bir şekilde basmışlar.

Tess Gerritsen eserlerinin televizyon dizisi uyarlaması:
Dizinin resmi internet sayfası: http://www.tnt.tv/series/rizzoliandisles/
IMDb sayfası: http://www.imdb.com/title/tt1551632/
CNBC-e sayfası: http://www.cnbce.com/diziler/Hakkinda.aspx?TvSerieId=94



Kitap:

KitapYurdu.Com

Aşk

0 yorum
Elif Şafak'la tanıştığım kitap oldu.Ne kalemini tanıyordum ne kendisini. Sadece televizyonlardan duyduğum raflarda gördüğüm, arkadaş çevresinde ismi telaffuz edilen bir kişiydi.

Kitabın sayfalarını açtığımda bir önsözle karşılaştım.İşin aslı, pek de beklemiyordum böyle bir şey. Beklemeliydim; Elif Şafak ne de olsa bir Uluslararası İlişkiler mezunu... İlerleyen sayfalarda "Zaman: Mayıs ayında bir cumartesi öğleden sonra. Mekan: Evlerinin mutfağı." metnini görünce işlerin sarpa sardığını düşündüm. Ancak Ella'nın karakterini tanıdıkça bu ibarenin yerindeliğini anladım.

Ella, Amerikalı bir evhanımı. Kocasına sadık ve zamanla yaşamı rutinleşmiş. Bir zaman sonra bir kitapevinde "editörün asistanının asistanı" olarak işe başlıyor. Kitapevi Ella'dan "Aşk Şeriatı" adlı romanın raporunu istiyor.Aşk Şeriatı' Mevlana ile Şems'in mistik hayatını anlatan bir roman.Yazarı Aziz Zahara.

Ella kitabı okudukça ona bağlanıyor. Bir zaman sonra Aziz'e bir e-posta atmak istiyor. Bu e-postayla Ella'nın hayatı değişmeye başlıyor. "Aşk"ı unutmuş bir kadın Aşk'ı hatırlıyor, onunla tanışıyor.

Elif Şafak'ın olayları bir kaç koldan anlatması kitabı daha heyecanlı, daha çekici kılmış ve Mevlana'nın, Sufiliğin "bütünlük" ilkesiyle süslenmiş. Farklı insanlar, farklı yorumlar... Farklı bakışaçıları ve oysa hepsi bir bütün...

"Her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milâd demektir. Şayet 'aşktan önce' ve 'aşktan sonra" aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir!"(s.339)
Doğan Kitap'ın bastığı bu kitabın bendeki baskısında Bir "Ek" mevcut. "Söyleşi ve Görüşler".

Aşk'tan herkesin kendince çıkartacakları vardır. Ne kadar genişse kalbin, Aşk'a o kadar susarsın.

Kitap:
Doğan Kitap
KitapYurdu.Com

4 Ağustos 2011 Perşembe

İz

0 yorum
Tedbirli yaklaştığım bir romandı. Nereden bilebilirdim bu kadar içine çekeceğini? Bu kadar sade bir anlatımla duyguların kelimelere bu denli güzel dökülmesi beni kendine hayran bıraktı!Elimden bırakamadan okudum bu aile romanını. Verda'nın babasının intihar etmesiyle başlıyor.Verda babasının "iz"ini kovalıyor.Bu izin peşindeyken yaşananları aktarıyor bize.Bir kadının iç dünyasına mükemmel bir bakış! Çocukluğundan erişkinliğine kadar Verda'nın etrafında olan olaylar ve Verda'nın buna tepkileri, duyguları ve Verda'nın bu duyguları ifade ederken seçtiği kelimeler!

Canan Tan Verda'nın ağzından bize üç kuşağı bir bütün halinde anlatıyor. Bir çocuk olarak Verda, bir genç kız olarak Verda ve bir avukat anne olan Verda... Her çağında başka başka şeyler gösteriyor bize. Belki farkında olduğumuz ama görmezden geldiklerimizi gözümüze sokuyor. İnce ince işleyor. Bu işlemede hiçbir ilmek atlanmamış.


İçinden çok fazla alıntı yapmayacağım. İçinde o kadar çok değerli paragraf var ki! Bir hayat dersi aslında bu eser...

"Evliliğimizin ilk yıllarında, her kavgalarımızın ardından gözyaşlarına gark olmuş bir halde, avutulmayı beklerdim. Hiç yoktan çıkan kavgalar, mutlaka benim gözyaşlarımla sonuçlanırdı, çünkü Bülent, gözlerimden yaş getirmeden sonlandırmazdı tartışmayı; kızgınlığının bedelini ödetmeden, canımı yeterince acıttığından emin olmadan rahat etmezdi içi.

En çok da, 'Annesi babası ayrılmış birini mutlu etmek zordur, mutsuzluğa şartlanmışlardır onlar', dediğinde incinirdi yüreğim. Ne acımasız bir genellemeydi yaptığı! Yanlıştı da üstelik... Yaşamamıştı ki bilsin.

Varlığın değil, yokluğun değerini bilir insanlar. Mutluluğun değerini bilenler, mutsuzluğu tatmış olanlardır. Onları mutlu etmek çok daha kolaydır. Annesiyle babası boşanmış kadın ya da erkekler, kendi evlerindeki olumsuzlukları evliliklerinde de yaşamamak için çok daha özenli hareket ederler, üzerine titrerler beraberliklerinin. Alttan alan, uzlaşmaya yakın duran taraf hep onlardır.

Bunca yıllık evliliğimizde Bülent, kavgaların tamamına yakınını kendisi çıkarttığı halde özür dilemedi benden. Yarattığı hoşluklarla gönlümü almaya çalıştı sözüm ona. Oysa her seferinde ince bir çatlak oluşuyordu aramızda. Kırılma noktasına gelmedi hiç ama, uç uca eklenen, dallara ayrılıp yaşamımızın geniş alanlarına yayılma eğilimi gösteren çatlakların bugünkü boyutlarını nereye kadar koruyabileceklerini kestirmekte zorlanıyorum artık. Konuşup tartışılmadan üzeri örtülmüş açık yaralara gül yapraklarının ne derece derman olabileceğini ise zaman içinde, beraberce göreceğiz..."
Böyle anlatıyor Verda kavga sonlarında olan olayların yansımasını. Bir başka sayfadaysa "sadece özür dilemesini, 'ben hatalıyım', demesini bekliyorum oysa" diye belirtiyor...

Yukarıdaki alıntı bir anne, bir eş olan Verda'nın anlattıkları. Anne olması, evlenmiş olması onun gözünde babasının küçük kızı olmasına engel değil oysa ki... Kitabın arka kapağaında baba-kız öyküsü olarak niteleniyor eser. Baba-kız olayının etrafında dallanıp budaklanan bir yaşam öyküsü.

Mutlaka okunması gereken, erkeklerin üç kere beş kere okuması gereken bir kitap!

Kitap Altın Kitaplar'dan bu sene Mart ayında çıktı. Kapağı da ayrı güzel.

Kitap:
Altın Kitaplar
KitapYurdu.Com

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Aylak Adam

0 yorum
Mutlaka okunması gereken bir kitap; şaheser! Yusuf Atılgan'ın kaleminden, Yapı Kredi Yayınları'ndan...

C. hayata tutunamaya çalışan, onun tabiriyle, çalıntı para yiyen bir kişi. Doğru kadını arıyor. Onu istiyor.

C. hayata kimi zaman iyimser kimi zaman kötümser yaklaşıyor . Mesleğine gelince "Aylakım ben, çalıntı para yerim!" der. İnsanlığa karşı içinde kabaran öfke şarap kadehinden taşıyor. Doğru kadını arama yolunda yanlış kadınlarla geçirdiği zamanlar ve C.nin babasıyla çatışması onun hayatını kalıplara sokuyor. Oysaki C. kalıpları, alışkanlıkları sevmez.

"Bir yerleri olması kötüydü.Sonra insan kendinin değil, o yerin isteğine uygun yaşamaya başlardı."

Tek başına yaşadığı evinde tek dostu kitaplarıydı. Bir de evi toparlamaya gelen kadın var. Ama sadece var.
Aylaklığı aşmak için kendine çeşitli işler de bulur aslında ama çabuk sıkılır. Sokak isimleri toplamak insanın sıkıntısı kaç zaman alır ki?

C.nin en sevdiği işlerden birisi -farkında olmasa da- insanları izlemek.Hepsini izler... İnsanların içinde keşfettiklerinden sadece ikisi:

"Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor.Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona birşeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor.Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına arıyorlar, eritiyorlar."

"Sokakta kendi kendine sesli gülünmeyeceğini bilmeyen yoktu."
Bu başyapıtın son cümlesini ayrı bir güzel.
"Biliyordu, anlamazlardı."
Kitap:

YKY Çevrimiçi alışveriş
KitapYurdu.Com

3 Temmuz 2011 Pazar

Şato

0 yorum
Uzun bir bütünleme sınavları arasından sonra yine burada, bir başka kitap... Kaç zamandır elimdeydi, araya giren işler yüzünden ona fazla vakit ayıramamıştım.Bugün onun günü.


Franz Kafka'nın Şato'su. Ama sakın ha Alter Yayıncılık'tan çıkanını almayın. Yayıneviyle kişisel bir husumetim yok. Zaten bu kitap sayesinde onlarla tanıştım. Buruk bir tanışma oldu. Kitapta cümle düşükleri, basım hataları istemediğin kadar... İsimlerin yanlış yazımından söz etmiyorum bile. Elimdeki eser Hasan İlhan tarafından çevrilmiş. Bu kitabın neden bu durumda basıldığı konusunda bir fikrim yok. Yayınevi umarım bu tür eleştirilerle daha da ileriye gidecektir. Bir eksikleri de -bunu onlara da bildirdim- internet sitelerinde bu kitaba ulaşamıyor olmamız. Sanki hiç yokmuş gibi...

Kitabın kapağını beğendim. Kafka'nın o ilginç dünyasına bir başka yaklaşım. Birbirinin aynı insanlar... Bu sizi yanıltmasın Şato'ya özel bir kapak değil. Bu kapak Alter Yayıncılık'tan çıkan Kafka'nın tüm kitaplarına uygulanıyor.

Kafka bu eserinde bir yabancıyı anlatıyor. Acaba kendini mi anlatıyor diye çok düşündüm. Bu düşüncemin sebepleri arasında en belirgin olanı Kadastrocu K.nın "yersiz, yurtsuz" olmasıydı.

Bay K. bir fırtınalı kış gecesi köye geliyor. Bu köyün tüm yönetiminden sorumlu olan Şato'dur ki bu şato ve çalışanları halkın gözünde mutlak mükemmeldir.Beyler diye anlatılan Şato çalışanları hata yapmazlar, çok çalışırlar ve her hareketleri yasalara uygundur.Kadastrocu Bey'in gerçekten kadastrocu olup olmadığı ise bir muallaktır. Kafka bize kadastrocu olarak tanıtmaktadır bu kişiyi. Ancak eser boyunca K.nın Şato'ya ulaşma çabası bulunmaktadır. Bu uğraşları esnasında Köy'den kesitleri, Köy'de yaşamın nasıl olduğunu da görüyoruz.

Kadastrocu Bey'in başına da iki tane yardımcı musallat edilmiştir. "Musallat edilmiştir" diyorum çünkü Bay K. da durumu bu şekilde görmektedir. K.nın Şato'ya girme çabaları esnasında Haberci Barnabas ve ailesinin durumu da inceleniyor. Kitabın en belirgin özelliklerinden birisi de uzun monologlardır. Bu konuşmalar günlük hayatta gerçekleşmesi zor gibi de olsa içinde derin fikirler ve olaylara bakış barındırmaktadır.

Şato, yaklaşık bir haftalık bir süre içinde olan olayları anlatsa da aslında bir hayat boyu insanların bu ve buna benzer şekilde yaşadığını da anlatmıştır. Bay K.nın bakış açısı bu gibi çoğu noktada çakıştığı için Kadastrocu K. kendisi mi diye düşünmemek elimden gelmiyor.

Bay K.nın Friede ile olan aşkı da entrikalar üzerine gibidir. Şato'da dikkat çekici noktalardan birisi de budur; entrikalar. Her zaman her yerde... İnsanlar birbirinden devamlı olarak şüphelenmektedir ve "dedikodu"larını etmektedir. Böyle bir toplumun içinde K. kendine yer arıyor.

Eserde dikkatimi çeken bir şey daha var ki K.nın bazı konular üzerine yalan söylemesi. Belki de yalan değildir bu. K.nın konuşmaları üzerinden kişiliği hakkında çözümleme yapılabilir. Ancak K.nın kişiliğinin "sezdirdikleri" daha başkadır. Bu "sezdirme" işi K.ye özel değil. Kafka eserindeki tüm kişilerinde bunu kullanmış.İnsani duygular ve söylenenler, olaylara başka insanların gözünden bakılması ve hepsinin ortasında Kadastrocu K.

Bay K. hayatımıza fırtınalı bir köyle beraber giriyor ve fırtınalı bir gecede çıkıveriyor. Geride sorularla, sorgularla bırakıyor insanı.

Kitap:
KitapYurdu.Com

17 Haziran 2011 Cuma

Kayıp Gül

0 yorum
Finaller bitti! Sıra rövanşlarda...  Rövanşlara bir hafta ara vermişken bu dostlara dönmemek olmaz.

Serdar Özkan'ın ilk kitabı Kayıp Gül. Bir annenin ölümüyle başlamıştı roman. Anne ölümüyle kızına, kızının bilmediği ikiz kardeşinden söz etmişti ve onu "mutlaka" bulmasını istemişti.. Genç kadın, annesinin ona yüklediği bu ağır görevle daha da zor bir dönem geçirmekteydi..

Roman bu şekilde başladı.Olayların Amerika'da başlamasıyla orada kalacağını zannetmiştim. Derken ülkemize uzandı. Zeynep Hanım'a kadar geldik Zeynep Hanım, düşüncelerin beden bulmuş hali.

Dersler başlıyor Zeynep Hanım'la Gül Bahçe'sinde... Güllerle sohbetler ediliyor. Bir gülü duymak üzerine konuşuluyor.

Okuması rahat, hazmı kolay bir kitap.İç içe geçen olaylarla sürükleyicilik de artıyor. Serdar Özkan ilk eseriyle güzel bir işe imza atmış. Dünya'da konuşulması da bunun bir göstergesi değil midir? Bu kadar konuşmayı hak eden bir eser.

Kayıp kız kardeş? Onun hakkında bir şey söylemeyeceğim. Okuyup görmek lazım.

Kitapta bir de Ressamımız var. Sadece bir manzara resmeden bir ressam... Onun da hikayesi bambaşka ve çok da hoş.

Kitabı "dinlemek" lazım.

Serdar Özkan'ın resmi sitesinde kitaptan alıntılar bulunuyor:
http://www.serdarozkan.com/tr_exerpts_from_the_book.html

Kayıp Gül'ü aramak, kendimizi aramaktır.

Kitap:
Timaş Yayınları
KitapYurdu.Com

11 Haziran 2011 Cumartesi

Hayatın Işıkları Yanınca

0 yorum
Final sınavlarıma ufak bir haftasonu arası! VW '62 Bus ile, Thelonious Monk eşliğinde Kütüphane'ye bir kitap daha! Serdar Özkan'la tanıştığım kitap. Hayatın Işıkları Yanınca... Bu onun ikinci kitabı.

Küçük Ömer'le Büyük Ömer arasında git geller ile Ak Sakallı Dede'nin gösterdikleri, beni düşünmeye sevketmişti. Bir insanın çocukluğu ve büyüklüğü üzerine nakışlanmış bir kitap. Büyük Ömer ile Küçük Ömer'in farklıları...

Her şey Büyük Ömer'in intihar etmeye karar vermesiyle başlıyor.Bunu denizde yapmak için açılıyor büyük maviye... Büyük Ömer ile Küçük Ömer arasında git geller başlıyor. Büyük'le Küçük arasındaki benzerlikleri görüyoruz, değişimleri yaşıyoruz adeta. İçindeki "çocuğu" kaybetme meselesine değiniyor bir bakıma...

Küçük Ömer'in bir yaz tatilinde olan bir olayla o yazı hatırlamamasıyla olaylar düğümlenmeye başlıyor. Derken, Ak Sakallı Dede çıkıyor sahneye. İşler iyice çetrefilli olmuşken Küçük Ömer'in bir yunusla arkadaşlık ettiğini öğreniyoruz.

İşte kapaktaki yunus! Kitabı elime ilk aldığımda kapak çok hoşuma gitmişti. Kitabı okuyunca da bu kitaba daha başka bir kapak olmazdı diye düşündüm. Dönelim hikayemize:

Küçük Ömer'in yunusla arkadaşlığı ilerliyor. Yunusla sohbet(!) derinleşiyor ve bir ışığı bulma yolculuğuna başlıyoruz. İçimizdeki ışığı ararken Mevlana Tasavvufu'ndan esintileri tatmamak elde değil.

Adını hatırlayamadığım bir üstadımız "sanatta özüne inmeyen dünyaya açılamaz" demişti.Serdar Özkan özüne inebilenlerden birisi olarak karşımızca canlı kanlı duruyor.

Ak Sakallı Dede'yle sohbet devam ediyor tabi bu arada. Büyük Ömer'i morga kadar götürüyor hatta. Eğer intihar edersen bu şekilde olur diye...

Biraz hayal, biraz gerçek, iç içe geçmiş güzel bir kitap. Okuması eğlenceli. Pamuk şeker yer gibi hatta! Büyük Ömer'in düşünceliri, Küçük Ömer'in söyledikleri bir kişideki değişimi de anlatıyor. Çağımıza da çaktırmadan bir bakış bu!

Ayrıca bu kitabı bana öneren Çınar-Arkadaşım Berkay'a teşekkürler. Sohbetlerimize Ömerlerin her ikisini de davet eden oydu. Onlarla tanıştığıma memnun oldum.

Ak Sakallı Dede'nin kim olduğunu burada söylemeyeceğim. Ancak olaylara, düşüncelere renk katacağı kesin bir kişi. Hele mesleği... çok zor...


Kitap:
Altın Kitaplar
KitapYurdu.Com

7 Haziran 2011 Salı

Aforizmalar

0 yorum
Franz Kafka'nın kaleminden aforizmaları. Okurken bazen kendimi çok salak hissettim; çünkü anlatmak istediğini kavrayamadım! Kafka'nın dünyasına daha da yaklaştığımız bu eserinde Kafka gerçekleriyle karşılaştım. İçlerinden bazıları beni mest etti! Bazılarınıysa -dediğim gibi- anlamakta güçlük çektim.

Kafka'nın 1920 günlüğündeki aforizmalarını da okuyoruz. Kafka'nın düşünce yapısına şaşırmamak mümkün değil!

89. aforizmada "Defterin bu sayfası kayıp" ibaresiyle karşılaştım. O kayıp sayfayı Kafka kendisi mi yırtmıştı? Yoksa başkası mı...Ne olmuştu o sayfaya... Bu düşünceler içinde diğer sayfaya geçtim.

Bendeki kitap Athena Yayınları'ndan İlknur Altun çevirisi.

Kitabın içinde çöpadam tarzı çizimler kitabı daha da güçlendirmiş.Kafısını masaya koymuş adam benim en sevdiğim çizimlerden birisiydi(sayfa:51).

Franz Kafka'nın aforizmalarından bahsedeyim birazcık da. İki kısımdan oluşuyor. "Günah, Istırap, Umut Ve Doğru Yol Üzerine" ilk kısmı oluşturuyor. Daha sonrasında da "O (1920 Günlüğünden Aforizmalar)"
 "Bir merdivenin üzerinde basılmamaktan yeterince çukurlaşmamış basamağı, basamağın kendi açısından, ıssız çatılmış bir tahta parçasıdır yalnız." 59. Aforizma
 Şu final dönemimde ne de güzel değil mi... Eğer üstüme basıyorlarsa, eğer hocalarım beni zorluyorsa ıssız kalmış bir tahta parçası değilim.
" Bir elmanın birbirinden farklı görünüşleri olabilir: Masanın üstündeki elmayı bir an olsun görebilmek için boynunu uzatan çocuğun görüşü ve bir de, elmayı alıp yanındaki arkadaşına rahatça veren evin efendisinin görüşü. " Aforizma 11/12
Diller, kelimeler, renkler değişse de bazı şeyler değişmişyor.

" 'Sein' sözcüğü Almanca'da iki anlama gelir: 'Var olmak' ve 'onun olmak.' " Aforizma 63.


Kitap:
Athena Yayıncılık (Tanıtım)
KitapYurdu.Com

5 Haziran 2011 Pazar

Bir Şizofreni Anlamak

0 yorum
Silvano Arieti eseri. Şizofren kelimesini günlük hayatta, arkadaş arasında sıkça kullanırız. Belki de bundan dolayı herkes arada kendini yoklar, şizofren miyim diye. Ben kendimden biliyorum.

Acaba şizofreni tam olarak ne? Nasıl kendini gösteriyor?Şizofreninin sebepleri neler?
Arieti anlatıyor:
"Yıllar önce, 2. Dünya Savaşı'ndan hemen sonra incelediğim bir hasta hatırlıyorum, 2 gün önce şoförü olarak işe alındığı otobosü kullanırken küçücük bir kaza yapmıştı. Kaza çok ufaktı, otobüs bir arabaya çok az dokunmuştu, zarar küçüktü, kimse yaralanmamıştı. Ama hasta çok üzülmüş ve evine dönmüştü."
Şoförün sözlerini de buraya yazdım. Çok ilginç kelimeler... Şoför hastanın bir ay içinde iyileştiğini de Arieti bize söylüyor.
"Dünya çok hızlı gidiyor, bir balta etrafında dönüyor ama gitmeye devam ediyor.Eğer dünyadaki insanlar biraz daha hızlı gidebilseler, dünyayla beraber gitmeye çalışırlar ama bunu yapmamalılar. Bence insanlar yavaş yavaş koştuyorlar ve belli bir noktaya vardıklarında da yavaş veya hızlı gittiklerini ve dünyaya döndüğü için onun hakimi olamayacaklarını anlıyorlar. Dünya değişti, hızlı gidiyor, gitmeye devam ediyor ve ben buna ayak uyduramıyorum."

Onlar hayata başka bakıyor! Ayrıca korkarak bakıyorlar. O bakışlarında yanlarında olmak üzerine...

Kitabın asıl amacı şizofren ailelerine ve arkadaşlarına rehber olması. Bu yüzden derinlemesine bir inceleme yok. Şizofreni ne onu anlatıyor. Belirtilerini, başlangıcını, türlerini... Okuması kolay, rahat bir kitap.Bu türde bazı kitaplar vardır, okurken hastalık hastası olursunuz. Ancak bu onlardan değil. Okudukça başka bir dünyaya açılıyorsunuz. Genişleyen, ilerleyen bir dünya.

Şizofrenlerin yaratıcılıklarıyla da ilgileniyor.Öyle bir şiir yazmış ki bir tanesi -kitapta ismi verilmiyor- hala arada açıp okurum;
Kek mi görüyorum? Hareketin tersini mi yapıyorum?
Evet, duygusal olarak aldatılmış mı hissediyorum?
Düşünceler akılda telkinler yapıyor
telkin duyularımı arttırıyor
aldatıcı duyular
aldatıcı aldatıcı aldatıcı
aldatıcı
Vanilya limondur, limon vanilyadır başlangıçtaki gibi
Telkinlerdeki gibi telkinler telkinler
telkinleri...


"Vanilya limondur, limon vanilyadır başlangıçtaki gibi"

Eser, Silvano Arieti'nin kaleminden, Doruk Yayınları, Aylin Eti çevirisi. Bendeki baskısı 2003 tarihli.
Kitap:
Doruk Yayınları Çevrimiçi Alışveriş 
KitapYurdu.Com

4 Haziran 2011 Cumartesi

İnsan Ne İle Yaşar?

2 yorum
Tolstoy'un kaleminden insana, insanlığa dair bir eser. Bazılarının kitapları değerlendirme şekline göre; çok kalın değil! Ancak içindeki her sayfa birer altın değerinde.

Dört öyküyle "insan ne ile yaşar?" sorusuna cevap arıyoruz.
İnsan Ne İle Yaşar?
Üç Soru
İnsana Ne Kadar Toprak Lazım?
Efendi İle Uşak
Kitabı elime alırken, neyle yaşadığımı düşünmekten çok nereyi hedeflediğimi düşünürdüm. Hedefe gitmedeki enerjinin nereden geldiğini, elbette düşündüm. Ancak, safi insan neyle yaşar?
" İçini çeken Matryona; 'Atasözü doğru söylermiş' dedi, 'İnsan anne babasız yaşayabilir, fakat Allah olmadan yaşayamaz.' "
Yukarıdaki alıntıda bir noktaya değinmek istiyorum; Matryona Müslüman değildi.Ancak bu onun haksızlığını göstermez.

Bendeki kitap Şule Yayınları'ndan Murat Çiftkaya çevirisi.

Kitap üzerine, düşüncesi üzerine çok fazla söz söylemeyeceğim. Kısa keseceğim.

Okurken, istesem de istemesem de Tolstoy beni düşünmeye itmişti. Bu düşünceler etrafında dünyayı algılama konusunda bana kattıkları ise paha biçilemez.

Bu eser ile Tolstoy bir kere daha kaleminin gücünü göstermiş:
İnsan olmak meselesi.

Kitap:
Şule Yayınları Çevrimiçi Alışveriş
KitapYurdu.Com

2 Haziran 2011 Perşembe

Fırat

0 yorum
Uykusuz karikatür dergisini bilmeyen yoktur. Okumasa bile en azından adını duymuştur, rafta görmüştür.

İşte o Uykusuz'dan fırlayan Fırat, kitap halinde önümüze geliyor. Mükemmel bir ziyafet sunuyor! Çocukluğumuza götürüyor ve güldürüyor, güldürüyor! Bu kitapla sıkılmak falan hak getire! Defalarca okuyacağınız, hatta ezberleyeceğiniz bir eser.Kendimden biliyorum! Kaç kere bitti, sayamadım bile.

İçinde yok yok. Çok bilmişinden, hayali arkadaşına, dededen, mahallede aşık olduğu ablaya... Hepsini de aslında çok yakından tanıyoruz.Kendimizden biliyoruz.

Bize kelimeler, cümleler kazandıran, hatırlatan Fırat'tır. Hangimizin başından "genç traşı" olayı geçmedi?

Uğur Gürsoy unutlmayacak bir esere imza attı. Ona teşekkür etmemek olmaz.
Bu kitabı bize ulaştıran Mürekkep Basın Yayın da güzel bir işe imza atmış.

Bana bu kitabı hediye eden Ezgi'ye teşekkür etmeden geçemezdim. Kısa bir cümle içinde geçen Ezgi, benim hayatımın müziği olmuştur ki burada belirtmek isterim. Kitap hediye etmek,o kitabı okumak ayrı bir güzeldir ya!


Fırat, o bizim kahramanımız!

Mahalle yaşamını, aile yaşamını, çocukluğu, "o zamanı" anlatıyor. Fırat üzerine çok şey söyleyebilirim. Pantolonuyla şortu arasındaki boy farkından, dualarına kadar her biri ayrı şirinlikte. 

Kitabın sonunda da Fırat'ın mahalleden arkadaşlarıyla toplu fotoğrafı bizi bekliyor. Bahattin, Tahsin, Melis... Hepsi orada!

Çok fazla uzatmayacağım sözü. Okumayanların en kısa zamanda okuması, okuyanlarınsa tekrar okuması dileklerimle;

"Sübaneke dinimiz amin."

Kitap:
KitapYurdu.Com


(Ekleme 12.03.2012)
Fırat'ın ikinci kitabı:
Fırat 2

Empati

0 yorum
Adam Fawer'ın Olasılıksız'ın devamı niteliğidindeki bu kitapta birden fazla yetenekle karşı karşıyayız.Ancak bir tanesinin üzerine yoğunlaşıyor Adam Fawer: "Duymak" üzerine.

Karakterlerin yetenekleri aslında bilindik sayılmaz. Bir tadı işitmek mümkün müdür?

İster istemez, akıllar Olasılıksız'a gidiyor. Olasılıksız mı Empati mi diyecek olsanız ikisi de derdim. Çünkü ikisi birbirinden bağımsız, birbirinden güzel! Bir rengi tatmak fikrini belki de hiç düşünmemiştim, düşünmemiştik. Ancak gerçekte mavi nasıl bir tat?

Zihnin derinliklerine inen Adam Fawer yine sarıp sarmalayan, yine kendine bağlayan bir eserle karşımızda! Kitap yine April Yayıncılık'tan, Murat Kayı çevirisiyle,2009 yılında önümüze kadar geliyor.

Empati, yukarıda belirttiğim gibi devam niteliğindedir; Olasılıksız'ın devamı değildir. Devam niteliği taşımasının sebebi de zihnin derinliklerine bakmaya devam etmekten gelir. Bu kitaba "acaba?" diye yaklaşmıştım. Ancak okuduğuma pişman etmeyen bir kitap oldu.Kurgusuyla, öyküsüyle kendine bağladı. Bir solukta bitti.

Olasılıksız ilk göz ağrısıydı.Onun verdiği tadın aynısını bulmak mümkün değildir.Empati'nin tadı başkadır, Olasılıksız'ın başka.

Olasılıksız'da olduğu gibi düşüncelere de dokunuşlar var. Merak unsurları, gerçekle kurgunun iç içe geçtiği yerlerde kendini iyice gösteriyor. Kitabın kapağını siz de benim gibi, "gerçekte renklerin tadı nasıldır?"la kapatacaksınız. "Renklerin tadı var mıdır?"la değil.

Kitap:
KitapYurdu.Com

1 Haziran 2011 Çarşamba

Kötü Ruh

0 yorum
Ali Cevat Akkoyunlu'nun çevirisini Doğan Kitap'tan okuyoruz. Eserin yazarı, Avrupa'nın ikinci Grange'ı olarak takdim edilen Maxime Chattam.2005 yılında çıkan bu kitap, türünün(polisiye/gerilim) hakkını veriyor ki zaman zaman gerginlikten sayfaların nasıl geçtiğini anlamadım!

Portland Celladı üzerinden gidiyor olay. Sanki öncesinde bir kitap daha varmış gibi geliyor. Ancak durum öyle değil ve kitap okudukça bunun da kurguya dahil olduğunu anlıyoruz.. Bu geçmişte başlayan hikaye kurguya büyük esneklik sağlamış ve okuma zevkini arttırmış.

İnsanların ne kadar ileri gidebileceği konusuna da değinen, aile hakkında düşündüren ve "hastalıklı düşünce"yi de irdeleyen bir eser. Bazen bir Agatha Christie eseri okuyormuş gibi oldum.Maxime Chattam, eserinde maktullerin kesilen uzuvlarına ne olduğuna içten içe dikkat çekiyordu.Kitabın sonunda da uzuvların ne olduğunu açıklıyor.

Beaumont ailesinin düşüncesini sınıflandırmakta güçlük çekiyorum. İşte bu noktada da, iyi ve kötü üzerine bir düşünce akımı başlıyor. Acaba çok sevdiğimiz bir insan öldüğünde onu geri getirmek için uğraşır mıydık?..

Maxime Chattam, karakterleri üzerinden bunu da cevaplıyor.

Katil aranırken mistik olaylar da yavaş yavaş işin içine giriyor. Ancak çözümde mistiklik falan kalmıyor. Çıplak bir düşünce karşınızda sizi bekliyor olacak.

Maxime Chattam her saniyesinde insanı içine çekmeyi başaran bir esere imza atmış. Bazı bölümler gerçekten rahatsız edici nitelikte olsa da... Kitabın sonunda düştüğü not da hoşuma gitti.
"Bu roman kimseye ithaf edilmedi, çünkü böylesine kara bir öykü ithaf edilemez.
....
Orası(Portland) harika bir kent, harika bir bölgedir. Gül Bahçesi gerçek ve görkemlidir, Adli Tıp Enstitüsü ve dipsiz uçurumlarla dolu bir vadi yerine, bunlarla hatırlansın. O enstitü ve vadi gerçek de olsa."

Kitap:
Doğan Kitap
KitapYurdu.Com

31 Mayıs 2011 Salı

Sinekli Bakkal

0 yorum
Çocukluk yıllarımda adını duyduğum, gerçekten sinekleri olan bir bakkalın etrafında ilerleyen bir roman zannediyordum. Öyle olmadığını öğrendim tabi.Ancak insan çocukluğundaki anılarını kolay kolay unutamıyor.

Sinekli Bakkal mahallesine yavaş yavaş adım atıyoruz.Sinekli Bakkal bir Osmanlı mahallesi ve çok renkli bir mahalle. İmam'ın ailesiyle Sinekli Bakkal'ı adımlamaya başlıyoruz. Sonra Sinekli Bakkal Bakkaliyesi'yle tanışıyoruz. Halide Edip mahalleyi genel olarak bu iki aile üzerinden anlatıyor. Tevfik'le imamın kızı Emine'nin evlenmesiyle işler dallı budaklı olmaya başlıyor. Rabia doğuyor ve Tevfik'le Emine ayrılıyor. Olaylar gelişiyor.

Halide Edip eserinde Osmanlı kişilerini bizlere anlatıyor. Cemiyetinden bakkaliyesine kadar, müslümanında gayrimüslimine kadar...Aksakallı deden yobaz imama kadar herkes var. Kitap sıkmıyor. Dili de gayet rahat bir dil. Tabi artık kullanmadığımız, kullanmayı akıl edemediğimiz bazı bağlaçları, kelimeleri görmemek de olmaz. Kitapta bazı sahnelerde felsefi düşünce tartışmaları da var. Meşrutiyetçilere de değinilmiş. Meşrutiyetçiler olur da onlara karşı olanlar olmaz olur mu? Dediğim gibi, Sinekli Bakkal çok renkli bir mahalle. Osmanlı'da sokak yaşama bakış için bu eser birebir!

Roman iç içe geçmiş, mahallenin güldüren adamı Tevfik'in talihi ya da talihsizliği sonucu başına gelen olaylarla da beslenmiş. Bu olayların mahalledeki yankıları da ayrıca güzel.

Eserin sinemaya ve tv dizilerine uyarlanışı malumunuzdur.
Bendeki kitap Can Yayınları'nın 2007 baskısı. Selim İleri'nin sonsözü de kitaba dahil.

Selim İleri sonsözünde eser için şunları belirtmiştir ki arka kapağa da bu yansıtılmıştır:
Defalarca basılmış, kuşaklardan kuşaklara ulaşabilmiş Sinekli Bakkal, II. Abdulhamit dönemini bir geçmiş zaman dekoru önünde yansıtarak, eskiden yeniye devralınması gereken kültür, sanat ve töre değerleri üzerinde durur. Bir anlamda, yazar ve eseri, tarihi sürelilik arayışı içindedirler.
 Bu cümleler hoşuma gitmişti. İçinde olanlar için güzel bir tespittir bu.

Kitap:
Can Yayınları Çevrimiçi Alışveriş
KitapYurdu.Com

29 Mayıs 2011 Pazar

Üç Yanlış Üç Ceset

0 yorum
Agatha Christie'nin kaleminden çıkan bir eser!

Hercule Poirot; parçalanmış bir sırt çantası, asitborik, karbonat, bir pırlanta yüzük, elektrik ampulleri, yeşil mürekkep, bir ayakkabı teki, iki mektup, bir pasaport ipuçlarına sahip. İç içe geçmiş bir olayı aydınlatmak zorundadır. İç içe geçen bu olayları Poirot'un gözünden izleyerek, adım adım ilerleyen hikaye, içine çektikçe çekiyor.

Bir solukta okumuştum. Olasılıkları değerlendirip çoğu sonuca ulaşabilmiştim. Ancak bunları birbirine bağlama konusunda zayıf kaldığımı itiraf etmeliyim. İşte bu noktada kitabın bir güzelliği daha ortaya çıkıyor. Çoğu şeyi sonlara doğru tahmin etsek de birbirine bağlamak Hercule'e kalıyor.

Kitabın orijinal adı Hickory Dickory Dock. Bir öğrenci yurdunda başalayan olaylar bizi, başladığımız noktaya geri getiriyor.

Agatha Christie klasiği...Birbirinden ayrı üç hayatın yurtta karşılaşması...

Eser, Altın Kitaplar'dan, Gönül Suveren çevirisiyle bize ulaşıyor.

Kitap:
Altın Kitaplar Çevrimiçi Alışveriş
KitapYurdu.Com

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Olasılıksız

0 yorum
Adam Fawer tarafından kaleme alanınan bu kitap çok konuşuldu.Kitap genel olarak gayet okunaklı, heyecan verici.Hatta bir Amerikan filmi izliyormuşuz hissine kapılmamak da elde değil. Adam Fawer, kurguyu gerçeklere dayandırdığı için daha da bir güzel, daha da bir inandırıcı kitap.Olasılık hesabıyla da az çok iç içe. Güzel vakit geçirtecek bir kitap. Hatta kimi zaman hayal gücümü bile ateşlemişti. Zihnin derinliklerinde gerçekleşen mükemmel olasılık hesapları sizi içine çekecek. Tabi arada sırada ufak tefek kurgusal olaylar da gözümüze çarpmıyor da değil.

Sonunu da gayet merak ettiriyor! Sonuna gelebilmek isteğimi hala hatırlarım.Sürükleyiciliği, kurgusu hat safhada! Kitap kısaca kendinden bekleneni çok güzel bir şekilde veriyor.

Kitabın sinemaya uyarlanacağını düşünüyordum ancak yapılmadı.

April Yayıncılık'tan çıkan bu kitabın 30. baskısına sahibim.Şirin Okyavuz Yener'in güzel çevirisiyle de kitabı tek seferde okudum.


"Bitirmek için yarını, başkasına anlatmak için bitirmeyi beklemeyeceksiniz."
Arka kapaktaki bu cümleye hak vermemek olmaz!

"Atlara, maçlara, kumarhanelere para yatıran veya bir boruda kaç yağmur damlası olduğu üzerine iddiaya giren bir kumarbaz, pek de lehinde olmayan bir olasılığa para yatırmıştır.Poker oynayan profesyonel bir kumarbaz ise, lehinde olan olasılıklara para yatırır.Biri romantik bir hayalperesttir, diğeri ise gerçekçidir.  -Anthony Holden, profesyonel poker oyuncusu-"
Bununla karşılıyor kitap bizi.David Caine'in tüm olasılıkları hesaplayabilme yeteneğini farketmesiyle başlayan macera, sürükleyiciliğinden hiç ödün vermeden, insanı sıkıp boğmadan çok güzel vakit geçirtiyor!

İlk baskısını 2006'da yaptı.


Kitap:
April Yayıncılık
KitapYurdu.Com

27 Mayıs 2011 Cuma

Uçurtma Avcısı

1 yorum
Olaylara uzaktan bakmak kolaydır. Üzerine cümleler kurmak kolaydır. Ancak onları yaşamak "acıyı paylaşmak"tan çok ama çok daha zordur. Afganistan'ın derinliklerine iniyoruz. Oradan Amerika'ya geçiyoruz. Sonra tekrar Afganistan'a dönüyoruz...

Khaled Hosseini, bize Afganistan'ı anlatıyor. Talibanlı, Talibansız... Oralara daha yakından bakıyoruz. Olanları sade bir dille anlatıyor. Çocukluk yıllarında çocukça, olgunluk yıllarında olgunca bir dil... Kitap içine çekiyor ve orada yaşatıyor olanları! Kanımızı donduracak gerçekliklerle karşılaşmak siyasi tüm düşünceleri götürüyor! Geriye kalan katıksız acıyla çocuklar, yaşayanlar başbaşa kalıyor... Hosseini, siyasi yaklaşmıyor olaylara. Bazı noktalarda babadan dinliyoruz. O da ideoliji anlatımı değil. Olanlar...Sadece olanları anlatmış Hosseini...Taliban'ın yaptıkları... İlk başta orada Taliban'a  yaklaşım, değişimi ve halk... Halkı görüyoruz, halk oluyoruz...

Ancak okumak, duygularımızın kabarması olanları değiştirmiyor...

Püren Özgören'in çevirisiyle Everest Yayınları'ndan çıktı. Uçurtma uçurdum Afganistan'da, uçurtma avladım...Dilenci oldum, taşlandım...

Okunması gereken bir kitap. İçinden alıntı yapmayacağım. İçinden bir şey söylemeyeceğim, arka kapağı da aktarmayacağım.İçinde herkes inci bulacak! Mükemmel bir eser...Oralara önyargıyla yaklaşanların da önyargısını kıracaktır Uçurtma Avcısı.

Sinemaya da uyarlandı eser: http://www.imdb.com/title/tt0419887/


Sert ve karamsar değil... O umut, o çocuklara has olan sevgi, her kelimede hissettiriyor kendini.

Tekrar söylüyorum, okunmalı...

Kitap:
KitapYurdu.Com

Arkadaş Islıkları

0 yorum
Orhan Kemal'ın kaleminden bir gençlik öyküsü. Orhan Kemal'in karamsarlığı tüm kitaba işlemiş, her noktada, her virgülde bunu hissetmemek mümkün değil.Reşitlikten başlayıp evliliğe kadar giden, hovardalıkları anlatılan o zamanki mahalle gençlerini anlatıyor Orhan Kemal.

Romanın mutlu sonla bittiğini söylemek isterdim, ancak pek de mutlu sonla bitmiyor. Daha gerçekçi daha olağan bir şekilde bitiyor.Bu da kitabı daha bir başka kılıyor. Bir yaşam kesiti... Eserde birbirinde ince noktalara değinmiş Orhan Kemal. Hovarda bir gencin ailesi... Başka aileler, yavaş yavaş olgunlaşma...Ve dökülme...

Aşk ve ekmeğin karşılatırılması da denebilir. Herkese o ağır bulutlar çökmeyebilir. Bana bu kurşuni ağırlık işlemişti. Annem daha rahat okumuştu bu kitabı. Anneme sormuştum, bu kadar ağır mıydı diye. Olağanmış, hem de çokça.Gördüklerinden anlatmıştı biraz. Orhan Kemal'in gerçekçiliğini böylelikle derslerden ve mantığımdan atıp, annemin söyledikleriyle daha bir kavramıştım.

"Hayatımız sadece aşk, maceradan ibaret değil. Çabucak anladım ki ekmek, her şeyden önce geliyor." 

Hemen hemen herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir gençlik öyküsü.


Bendeki kitap Tekin Yayınevi'nde çıkan 6. baskı, 2001 tarihli.
Kitap:
Tekin Yayınevi
KitapYurdu.Com

26 Mayıs 2011 Perşembe

Gayet Ciddiyim!

2 yorum
Gülse Birsel'in Gaglı yılları! Yazarlıkta yükselişe başladığı zamanlar. Gag'ı izlerken gülmeyen yoktur sanıyorum. Tabi, Cem Yılmaz'ın deyişiyle, "daha önce güldüyse"... İlk kitabının gelişi de bu dönemlere denk geliyor ki zaten kapakta da "Gag"ı görüyoruz.Kitap Epsilon'dan çıkma.Bendeki, 20. baskısı, 2004 tarihli. Sanırım o zamanlar çok hızlı tükenmişti ya da paramı yetirememiştim. Belki de ilk çıktığı zamanlarda aldığım baskısı kaybedip tekrar aldım. Kitabı alış hikayem flu da olsa kitabı okurken güldüklerimi, gülümsediklerimi unutmadım. Kitabı, elime aldığımda hala bir sıcaklık, bir yakınlık hissediyorum.

Hayatın içinden bulup çıkardıklarını bizimle paylaşan "a bu da böylemiş" dedirten, bazen bizim de farkında olduklarımızı onun üslubuyla, neşe dolu bir kitap okuyoruz. Zaten kitabın arkasında da;
"Eğlenin diye yazıyorum, başka derdim yok. Vallahi. Gayet ciddiyim!"
diye yazıyor Gülse Birsel. Amacına da ulaşıyor. İçinden en beğendiklerimi alıntılamaya, anlatmaya kalksam tüm kitabı buraya yazmam gerekir!  Mükemmel bir sohbet havasında okuyup, bittiğine üzüldüğüm bir kitap.

Önsöze de şu şekilde başlıyor:
"Hep aynı soru...
'O metinleri siz mi yazıyorsunuz?' "
Onun kalemiyle, onun üslubuyla...

Kitabı yazılarına göre, bölümlendirmiş."Yoga, organik gıdalar ve vejetaryenlik, doğal hayat... Sakın evde denemeyin!" bunlardan birisi. Toplamda 23 bölüm ve bir sürü yazıyla hayatın ta içine dalıyoruz.

Gülse Birsel, Sabah Gazetesi'nde yazmayı hala sürdürdüğünü söylemek lazım gelir.


Kitapta en sevdiğim bölümlerden birini alıntılamadan edemedim! "Dağınıklık" başlığı altındaki yazısı şöyle:
"Evler niye dağılır?
Ben size söyleyeyim.
Evler kendi başlarına yaşayan birer organizmadır. Ve kendi kendilerini dağıtırlar.
'Bunu buraya kim attııı?' diye seslenirsiniz. Kimse cevap vermez. 'Bu bardağı sen mi buraya koydunduuun?' diye bağırırsınız.
'Yoo ben koymadım!'
'Koltuğa kim çiklet yapıştırdıııı?'
Cevap yok.
Evde yaşayan herkes inkâr edince, geriye tek açıklama kalır:
Ev kendi kendini dağıtmakta ve kirletmektedir.
Bulaşıklar, giysi dağları, yastıklar, eski gazeteler, boşalmış bardaklar, dolmuş kuültablaları, kâğıt topları, hepsi de bu alçak organizmanın işbirlikçileridir!"

Gülse Birsel'in elimize aldığımız ilk göz ağrısı bu kitabın yeri diğerlerinden ayrıdır.

 Bir dostla sohbet edip gülmek gibisi var mı?!

Kitap:
Epsilon Çevrimiçi Alışveriş
KitapYurdu.Com

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Ozan Beedle'ın Hikayeleri

0 yorum
J. K. Rowling'in kitabıdır.Harry Potter ve Ölüm Yadigarları'nda karşımıza çıkan Ozan Beedle, büyücülük dünyasının masalcısıdır. Anlattığı masalların gerçeklere dayandığı rivayet olunur, büyücülük dünyasında.

Masallara başlamadan önce Rowling bize bir giriş kısmı hazırlamış. Burada kitap hakkında bir kaç söylüyor. Muggle masallarıyla büyücü masallarını karşılaştırıyor. Giriş kısmında Ozan Beedle'ın Hikayeleri'nin yeni çevirisini yapanın Hermione Granger olduğunu söylüyor. Ayrıca Müdire McGonagall, Dumbledore'un bu hikayeler hakkında tuttuğu notları da açarak Hermione Granger tarafından kitaba eklendiğini anlatıyor.Burada Dumbledor'un notları için şunu söyleyebilirim; notlar ondan bize, ölümden sonra ulaşan son kelimeleridir.

Kitap, Diagon Yolu'nda Flourish and Blotts'ta satılan bir kitapmış havasında. Onu gerçek dünyamıza bağlayan iki şey var. Birincisi, J.K. Rowling'in Muggle'lar için -yani biz okuyucular için (Harry Potter serisinde Muggle, büyü yapamayan, sihirsel gücü olmayan anlamındadır.)- düştüğü dipnotları. İkincisi ise kitabın sonunda ek bölüm olarak yazılı ve  kitabın tüm gelirinin bağışlandığı Children's High Level Group adına CHLG Eşbaşkanı Avrupa Parlamentosu Üyesi Winterbourne Baronesi Nicholson'un teşekkür  notu.

CHLG ne olduğu ile ilgili bahsi geçen teşekkür notunda açıklama var. Ben sadece bir bölümünü size aktaracağım:
"Kurumlara yerleştirilmiş ve yalnız bırakılmış çocukların yaşamlarını değiştirmek ve gelecekteki hiçbr neslin bu şekilde acı çekmemesi sağlamaya çalışmak için, J. K. Rowling ve ben 2005 yılında Childeren's High Level Group hayır kurumunu kurduk. Bu terk edilmiş çocukların bir sesleri olsun, öykülerini duyularabilsinler istedik."
Bu aktarımdan sonra Harry Potter dünyasına ve Ozan Beedle'a dönelim.

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları kitabında bolca bahsi geçen Üç Kardeşin Hikayesi masalı, kitaptaki son masal ve Ölüm'den kalanlar üzerine aldığı notlar şaşırtıcı! Notlarda bir itiraf bekliyordum. Dumbledore o sevecen üslubuyla konunun sadece bir efsaneden ibaret olduğunu anlatıyor.

Kitaptaki masalları sırasıyla buraya aktarmak istiyorum:

  1. Büyücü ve Zıplayan Kazan
  2. İyi Kader Çeşmesi
  3. Sihirbazın Kıllı Kalbi
  4. Babbitty Rabbitty ve Kıkırdayan Kütüğü
  5. Üç Kardeşin Hikayesi
Birbirinden güzel bu küçük masallar J. K. Rowling'ten bize birer armağan niteliğinde. Sevin Okyay ve Kutlukhan Kutlu'nun alıştığımız, o güzel çevirileriyle daha da eğlenceli bir kitap haline dönmüş. Ayrıca kitap J. K. Rowling'in kendi çizimleriyle de bezenmiş durumda.

Büyücü ve Zıplayan Kazan'da iyi yürekli ve Muggle'lara da sihriyle şifa veren bir babanın ölümü ve kötücül oğluna bıraktığı eski püskü kazanın masalını okuyoruz.

İyi Kader Çeşmesi'nde sihirli küçük bir bulmacayla sınan üç cadı ve bir muggle şövalyenin masalını, mutlu sonunu okuyoruz.

Sihirbazın Kıllı Kalbi, aşktan korkan bir sihirbazın kötücül büyülerle kalbini çıkartmasını ve sonuçlarını anlatıyor.

Babbitty Rabbitty ve Kıkırdayan Kütüğü'nde budala bir kral ve onun başına gelenleri okuyoruz.

Üç Kardeşin Hikayesi artık malumunuz.

Yapı Kredi Yayınları'ndan 2009 yılında çıktı.

"Hem güzel, hem korkunç bir şeydir gerçek, çok özen ister."


Kitap:
YKY Çevrimiçi Alışveriş
KitapYurdu.Com

24 Mayıs 2011 Salı

Saatleri Ayarlarma Enstitüsü

0 yorum
Hayri İrdal'ın hayatını kendi ağzıyla dinlemeye başlıyoruz. Ahmet Hamdi Tanpınar bize hiciv ve mizah dolu bir eser bırakmış.Samimi bir anlatımla hikayenin içine doğru gidiyoruz. Sonunu az çok kestirmekle birlikte bizi nelerin beklediğini merak etmekten kendimizi alamıyoruz.

Kitabı ilk duyduğumda biraz fantastiktir diye düşünmüştüm. O yıllarda sanırım ortaokuldaydım. Türkçe öğretmenimiz (Cihangir Kılıç - kendisini buradan sevgiyle anıyorum) kitabı anlatmıştı. O zamanlar içime düşen merakla birlikte kitabı elime aldığımda "komik" tasvir edebileceğimiz Hayri İrdal ve onun mülayimliğiyle karşılaştım.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü Hayri İrdal için bir milat ve biz milattan önce ve milattan sonra Hayri İrdal'ı ve olayların onu sürükleyişine tanık oluyoruz. Mizahla dönemin gerçekliğini anlıyoruz. Roman sanki Hayri İrdal'ın anı kitabı havasında bizi bu fantastik gerçekliğe daha da inandırıyor.

Halit Ayarcı'dan velinimetim diye bahseden Hayri İrdal, SAE'nin kurulma aşamasında ne iş yapacaklarını velinimetine soruyor ve Halit Ayarcı'nın cevabı:
"Dostum, işler bizden sonra dünyaya gelmişlerdir. İşleri onları görecek adamlar icat eder. Biz de bunu icat ettik. Bunu bizden evvel kimsenin düşünmemesi veya başka şekilde düşünmüş olması müsbet olmasına mani midir, sanıyorsunuz?Biz iş yapıyoruz, hem mühim bir iş... Çalışmak, zamanına sahip olmak, onu kullanmasını bilmektir. Biz bunun yolunu açacağız.Etrafımıza zaman şuurunu vereceğiz. İçinde yaşadığımız havaya bir yığın kelime ve fikir atacağız. İnsan, her şeyden evvel iştir, iş ise zamandır, diyeceğiz. Bu müsbet bir hareket değil midir?"
SAE'nin bir bakıma amacını ve oluşum hikayesini özetlemektedir.

Halit Ayarcı'nın grafik hazırlaması ise ayrı bir güzeldir ki okursanız eğer o küçük sahneyi göreceksiniz.

Hayri İrdal, Halit Ayarcı'nın tüm azmine ve girişimciliğe yabancı kalmakta, ayak uyduramamakta ve kendi deyimiyle gerçekçi yaklaşmaktadır. Olayları akışına bırakarak kendisinin sürüklenmesini izlemektedir.

SAE'nin tasfiyesine karar verildikten sonra Halit Ayarcı bir tasfiye komisyonu kuruyor...

"Bihakk-ı Hazret-i Mecnun izâle eyleye Hak 
Serimde derd-i hıredden biraz eser kaldı. "  İzzet Molla
Bendeki kitap Dergâh Yayınları'ndan.

Eser İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda Özgür Yalım tarafından sahneye uyarlanmıştır. İzlemeye fırsatım olmadı, ancak çok eğlenceli bir oyun olduğundan şüphem yok.


Kitap:
Dergâh Yayınları
KitapYurdu.Com

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Oniki

0 yorum
Napoleon Rusya'ya hareket halindedir. Bir Rus gizli birliği -4 kişidirler- istihbarat için Fransızlara gizli baskınlar vermenin, içlerine sızmanın planlarını yapmaktadır. İçlerinden birisi bir arkadaşından yardım ister ve o arkadaşının onlara Oniki, savaş konusunda yetenekli askerle geleceğini gizli birlikteki arkadaşlarına haber verir. Oniki savaşçının gelmesiyle savaşın seyri değişir. Gizli birlikten diğer üç kişi bu savaşçıların gerçek yüzünü öğrenmeye başlayınca işin seyri değişir...

Kitap Sibel Şakacı tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. Can Yayınları'ndan çıkan kitap sizi akıl almaz bir savaşın içine sürüklüyor. Dostluğun, savaşın ve düşüncelerin iç içe olduğu bu kitap Rusların efsaneleriyle besleniyor. Jasper Kent'in kaleminden çıkan eser bilindik bir savaşa bir başka açıdan bakmamızı da sağlıyor. O dönemin Rusyasını da ele almaktadır. Kulaktan kulağa yayılan savaş haberlerinin etkisini ve savaşın kendisinin etkisini de gözler önüne sermektedir.

Jasper Kent ön kapakta şunu da belirtmiştir:
Rusya, 1812.
Bu savaş Napoleon'un işgalci ordusuna karşı son bir direniş olarak başlamıştı, ancak insanoğlunun kendi düşmanına karşı savaşı olarak bitecekti.
Kent, ön sözde masalı bizlere aktararak işe başlıyor. Devamında roman bizi içine çekiyor.Jasper Kent insan ilişkilerine gerçekçi ve sade bir gözle yaklaşmış. Bu gerçekçi yaklaşım fantastikliği biraz daha inandırıcı kılmakta.Genel anlamda akıcı olan roman çözüm kısmı biraz ağır kaldığından sıkıcı olabilir Ancak Oniki savaşçının gizemi çözüldükten sonra savaşçılarla son kalan arasında bir takip başlıyor ve sanki ikinci bir son bizi bekliyormuş hissi uyandırıyor.

Kitap içinde zaman zaman Türklerden de bahsediliyor ve onların bize bakış açısını aktarıyor. Bu da gayet güzel. Belki hoşumuza gider, belki gitmez o ayrı konudur.

Olaylar Aleksey İvanoviç eksenli bizlere aktarılmaktadır. Karısıyla ve metresiyle ilgili düşünceleri de insanları şaşırtabilir. Belki gerçekten böyleydi ya da değildi.İkisini de isteyen bir subay.

Maksim'in bir hain olduğunu öğrenmesi, ancak ona karşı yine de düşmanlık beslememesi hatta onu özlemesi de savaşın düşünce boyutunda olmadığının bir göstergesidir sanırım. Maksim düşünceleriyle Fransız İhtilali'ni destekler. Ancak Rus'tur...

Oniki size iyi vakit geçirtecek, fantastik dünyayla tarihin bir harmanı olarak okunmayı bekliyor.

Kitap:
Can Yayınları
KitapYurdu.Com

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

0 yorum
Harry Potter serisinin son kitabı! Voldermort ile büyük savaşın olduğu kitap.

Kitap İngiltere'de ilk yayımlanışı buradan takip etmiştik. Kitabın adını (Deathly Hollows) gördükten sonra Türkçe çevrisinin ne olacağı konusunda tartışmalar patlak vermişti. Ölüm Yadigarları ismi başta çok yadırganmıştı...Ancak sonradan çevirinin yerinde olması, benimsenmesini sağladı.Sevin Okyay ve Kutlukhan Kutlu'ya buradan teşekkürler. Çevirmenlerini Harry Potter'la özdeşleştirdik neredeyse!

Ölüm Yadigarları Ozan Beedle'ın öykülerinden birisi etrafında şekilleniyor. Ölüm'ün karşılaştığı üç kardeş, ve onlara verdiği üç araç... Büyük savaş ve son!

Serinin bitmesini beklemiyorduk aslında. J. K. Rowling'in de popüler kültür kapsamında "tutan" bir şeyin devamını getireceğini düşündük ve Harry Potter'ın devam edeceğini sandık. Ancak J.K. Rowling'in ustaca hareketle Harry Potter'ın tam anlamıyla bittiğini söyledi.

Nefes almaksızın okunacak bir kitap! Düğümün çözülmesi, bu yolda üç arkadaşın karşılaştığı zorluklar ve bununla mücadele etmeleri! Onlar değil de siz savaşıyormuşsunuz gibi!

"Sihir dünyası savaşta! Karanlık Lord iyice güç kazanırken iyiler de boş durmuyor. Yedinci yılında Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'na dönmeyen Harry Potter, Dumbledore'un ona bıraktığı görevi tamamlamaya çalışıyor. Yanında - her zamanki gibi- Ron ve Hermione'yle birlikte, bir yandan Voldemort'tan ve onun Ölüm Yiyenlerinden kaçarken bir yandan da Hortkulukları yok etmek, Ölüm Yadigarlarının sırrını keşfetmek zorunda olan Harry, kendi geçmişiyle ilgili de pek çok şey öğreniyor.
İlk kitabı 1997'de yayımlanan Harry Potter dizisi, artık sona eriyor... J. K. Rowling'in yaratıcılığı ve ince işçiliğiyle ortaya koyduğu bu dünyaya veda ederken, dizinin önceki kitaplarından bile daha heyecanlı bir macera sizleri bekliyor.
Yapboz bu kitapla tamamlanıyor!"
Kitabın arka kapağında bunlar yazılı.

Kitabı ilk bitirdiğimde inanamamıştım. Kolay değil! 10 sene... 10 sene boyunca bu efsane ile yaşamak... Hatta bu kitapla büyümek! Üzerine milyonlarca çözümleme yazılan, komplo teorileri üretilen, hikayeler yazılan, hikayeler eklenen bir efsane bitmişti. Hatta internette RPG'leri bile başlamıştı.



" Yara izi ondokuz yıldır Harry'ye acı vermemişti. Her şey yolundaydı."
Serinin tüm kitapları sırasıyla:
Harry Potter ve Felsefe Taşı
Harry Potter ve Sırlar Odası
Harry Potter ve Azkaban Tutsağı
Harry Potter ve Ateş Kadehi
Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı
Harry Potter ve Melez Prens
Harry Potter ve Ölüm Yadigarları 
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.