24 Şubat 2013 Pazar

Kudret Delisi

0 yorum

Irving Wallece şaheseri. Elimindeki kitabın en büyük özelliklerinden birisi 1983 baskısı olması! E Yayınları tarafından Leyla Tavşanoğlu'nun çevirisiyle basılmış. Baskısından tam 30 yıl sonra elime geçmiş bir kitap. Kimbilir en son ne zaman açılmıştı kapağı... Böyle kitapları elime aldığımda tarif edemediğim bir mutluluk kaplar içimi. Yılların tozu, görmüş geçirmişliği ellerimde gibi hissederim. Sayfaları çevirmeye başlayınca tozları etrafta uçuşur. Yapraklarının kokusu da ayrı güzeldir zaten.

Kitabı okurken, kaç zamandır aklımda olan bir soruya cevap buldum. "Terör" kelimesi yerine eskilerimiz ne diyordu? "Tedhiş" kelimesini kullanıyorlarmış. Türk Dil Kurumu bunu "yıldırmak" anlamında olduğunu söylüyor.

Olaylar cep telefonunun olmadığı, internetin olmadığı zamanlarda gazetecilik üzerine gelişiyor. O dönemin gazeteciliğini de işlemiş. Zorlukların bol olmasına rağmen daha eğlenceli daha zevkli bir iş olduğu da aşikar. Gazeteler haberleri için muhabirlere daha fazla ihtiyaç duydukları da gün gibi ortada. Günümüzde haberleşmenin temelini internet ve uydular oluşturuyor. O zamanlarda iletişim bu kadar kolay değilmiş. Kitapta bir tamlama çok hoşuma gitti: "Bilgisayar çağı". Kitabın akışına kendimi o kadar kaptırmışım ki sayfasını not etmeyi unutmuşum. Sanırım gazetenin yazı işleri müdürü kullanıyordu bu tamlamayı.

Edward Armstead'e, babasının vefatından sonra New York'un ikinci büyük gazetesi -The New York Recorder- şartlı miras kalır. Bu şart New York Recorder'ın traji, ilk bir yıl içinde bir kere olmak üzere New York Times'ın trajını geçmek zorundadır. Aksi taktirde gazete NewYork Times'a satılacaktır. Edward babasının gölgesinde kalmış, 50'lili yaşlarında olmasına rağmen hala babasının etkisinden kurtulamamış bir adam. Bu şart karşısında çıldırmıştır. Eli kolu bağlı bunu nasıl başaracağını düşünürken, eski ahbabı Hugh Weston'dan taziye telefonu alır ve kızının Victoria Weston'a gazetesinde yer olup olmadığını sorar.

Victoria Weston gazetede ilk iş olarak idam cezası Sam Yinger'ın son dakikalarını nasıl geçirdiğini öğrenmek üzere aynı idam hücresinde kalıp son anda cezadan yırtan Gus Pagano ile ropörtaj yapar. Gus Pagano yayımlanmamak kaydıyla hücrenin altındaki, özgürlüğe açılan gizli geçitten söz eder. Victoria bunu patronuna bildirdiğinde olaylar gelişmeye başlar.

Edward Armstead artık haber kovalamak değil haber yaratmak peşindedir. Sam Yinger'ın kaçışını ilk haber -Mark Bradsawh imzasıyla- veren gazete olarak New York Recorder'ın trajını New York Times'ınkinin üzerine taşımıştır.  Bunun üzerine haber yaratmak fikrine iyice ısınmıştır. Sam Yinger olayından sonra İspanya Kralı kaçırılır. Habere Mark Bradshaw imzasını atar. BM Genel Sekreteri kaçırılır. İsrail Başbakanı öldürülür. Bu tedhiş eyleminden sonra da atlatma haberler vererek basın dünyasının merkezine yerleşmiştir. Bir sorun vardır; Vicky Weston ve onun çalışma arkadaşı Nick Ramsey olayların patlak verdiği yerlerde olmalarına rağmen hiç tanımadıkları çalışma arkadaşları Mark onlardan önce haberi gazeteye geçmektedir.

"Ölüm onu bekliyordu. Gözleri yaşlarla doldu. Yaşama isteği öylesine güçlüydü ki... Bu şaşırtıcı dünyada görmesi gereken o kadar çok yer, bilmediği o kadar garip ama tatlı insan, hiç görmediği o kadar güzel kadın vardı ki" (sayfa 356)

Victoria, eskilerden hatırladığı Aldous Huxley'nin Mona Lisa'nın Gülüşü adlı öyküsünden alıntılama yapıyor.

New York'tan Paris'e, Cenevre'ye, İstanbul'a, Tokyo'ya kadar uzanan bir kovalamaca bir haber tutkusu üzerine bir şaheser.

Kitabın kapağından da söz etmeden geçemeyeceğim. Artık günümüzde ileri teknoloji olmasına rağmen bu kadar güzel kapak meydana çıkmıyor. Tabi müthiş kapaklı kitaplarımızın da hakkını yememek lazım.

Kitap, 1983 yılında, E Yayınları tarafından, Leyla Tavşanoğlu çevirisiyle, Reha Yalnızcık kapağıyla basılmıştır.

Arka kapağı okuyamayanlar için:
"Dünyada en çok okunan beş yazardan biri olan Irving Wallace, bütün dünyada yirmi yılda 156 milyon kitap sattıran yeteneğini Kudret Delisi'yle bir kez daha kanıtlıyor...
Edward Armstead, babasının ölümüyle, bir milyar doların yanısıra, muazzam bir basın imparatorluğunun ve New York'un en çok satan ikinci gazetesinin mirasçısı olmuştur. Fakat bir tutkusu vardır: Babasının ününü, kudretini aşmak...
Babasının genç metresine sahip olmak Edward'a yeterli gelmez, basın imparatorluğunun kalbi olan gazeteyi de bütün rakiplerinin üzerine çıkarmak zorundadır...
Bunun içinse haberleri kovalamak değil, hiç yoktan yaratmak gerekeceğini kısa zamanda anlar... Günün birinde İspanya Kralı kaçırılır, İsrail Başbakanı öldürülür, Papa'ya suikast girişiminde bulunulur...
Bütün bu olaylar Edward'ın gazetesinde atlatma haber olarak birinci sayfada manşettir... Edward bir gazetecilik dehasıdır sanki...
Ancak sıra o güne kadar yaratılan haberlerin en müthişine geldiğinde, patronunun tutkularının aleti olan bir kadın muhabir bütün bu olağanüstü haberlerin kökenini araştırmaya başlar... "

Böyle kitaplar elime geçtikçe sahaf olasım geliyor!

Kitabın baskısı bulunmadığı için sahaflara bakınız.
Gittigidiyor.Com'da da ikinci elleri bulunmaktadır: http://www.gittigidiyor.com/arama/?k=kudret+delisi

17 Şubat 2013 Pazar

Behzat Ç. Son Hafriyat

0 yorum

Behzat Ç.nin ikinci kitabı. Emrah Serbes'in sinemaya uyarlanan eseri. Kısaca öyküsü, kendisine Red Kit diyen bir kişiden Harun'a telefon gelir. Köpek gömdüğünü söyler. Harun telefon sapığı diye adamı tersler. Bir kaç gün sonra aynı kişiden bir telefon daha gelir, bir kişiyi daha gömdüğünü söyler. İşler karışır. Behzat Ç. kızının ölümünden sonra konuşmamaktadır. Silahlı çatışmada bir genci vuran adamı vurur. Bunun soruşturması devam ederken, Red Kit'le de uğraşırlar. İşler Emrah Serbes üslubuyla çözülmeye başlar.

 Emrah Serbes bu kitabında, üslubunda bir kaç küçük oynama yapmış. Büyük değişiklikler değil. Bir kaç paragrafta kendini gösteriyor. Şule'nin varlığı Behzat Ç.yi mutlu eder.

Sinema uyarlaması, Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm, adıyladır.

Kendini Ahmet Sanan Süleyman'dan bahsetmeden geçemeyeceğim. Kendi halinde bir deli. Kitapta da ara ara karşımıza çıkıyor. Başına gelenlerse...

Emrah Serbes'in bu kitabı da okunması gereken kitaplar arasındadır. Ayrıca şunu alıntılamadan da geçemeyeceğim. Harun ile müfettiş arasında geçen konuşma :

" 'Komiser Sabri Özay da olay yerinde miydi o sırada?'
'O kim?'
'Yıllardır beraber çalıştığınız arkadaşınızı tanımıyor musunuz?
'Anlamadım bizim Hayalet'i mi diyorsunuz?'
'Evet. Hayalet lakabıyla biliniyor galiba.'
'Onun adı Sabri miymiş? Ben Sami zannediyordum.' " (sayfa 37)

Kitap, İletişim Yayınları'ndan ilk baskısını 2008 yılında yapmıştır.

İletişim Yayınları Resmi Sitesi
KitapYurdu.Com

14 Şubat 2013 Perşembe

Behzat Ç. Her Temas İz Bırakır

0 yorum

Emrah Serbes'in kitabı. Uzun zamandır okumak istediğim bir kitaptı. Sonunda fırsat buldum. Malum dizi uyarlaması olan bir kitap ve neyle karşılaşacağım konusunda meraklıydım. Emrah Serbes'in üslubunu bilsem de dizisi olan bir kitap... Okurken, ister istemez, dizisiyle bolca karşılaştırdım. Dikkatimi çekense dizinin mükemmel bir kitap uyarlaması olduğudur. Çok eser uyarlamalarda heba olup gitti... Ancak Behzat Ç, kağıttan çıkıp ekranlarda can bulmuş.

Diziyi bir kenara bırakıp kitaba dönelim. Kitapta Betül'ün şüpheli ölümü ana öykü. İntihar anonsuyla Betül'ün olayını ele alıyor Behzat Ç. ve ekibi. Olayları inceledikçe bunun bir intihar değil, cinayet olabileceği şüphesi baş gösteriyor. İşin derinlerine indikçe diğer şubelerle Behzat Ç. kafa kafa geliyor... Küçük cinayet olayları da bu arada ele alanıyor. Emrah Serbes'in o sakin ve net üslubuyla kitap kendine daha da çok bağlıyor.

Diziye tekrar dönmemek olmaz. Zira kitabı okurken çoğu kez karakterler dizideki gibi gözümün önüne geldi. Behzat Ç. için önce diziyi izleyip sonra kitabını okuyanlardan oldum. Bu sebeple acaba başka şekilde olabilir miydi karakterler diye düşündüm. Üzerinde oynama yapabildiğim sadece Akbaba oldu. Oyuncuların da mükemmel performanslarıyla bir kitabın uyarlaması, kitabını alt edecek kadar iyi olabileceğini anladım.

Çok fazla söze gerek yok. Ben gidip bir bölüm Behzat Ç. izleyeyim. Tabi öncesinde Son Hafriyat -Behzat Ç.nin ikinci kitabı.- var.

Kitap İletişim Yayınları'ndan 2006'da ilk baskısını yapmış.

İletişim Yayınları Resmi Sitesi
KitapYurdu.Com

13 Şubat 2013 Çarşamba

Klon

0 yorum
Kevin Guilfoile kitabı. İşin aslı tanıtımlarındaki kadar harika bir kitap değil. Elbette her kitabın tanıtımı biraz abartılı olması anlaşılır. Ama sanki bu kitapta aşırıya kaçılmış. Öncelikle zaman örgüsünden bahsetmek istiyorum. 17 yıla yayılan bir olay anlatılıyor. Zaman zaman kopukluklar olabildiği gibi çoğu zaman bu 17 senelik zaman zarfı kendini hiç hissettirmiyor. Sadece başlıkta kaldığı bile oluyor. Yazar belki bilerek böyle üslup seçmiştir diye düşünmedim değil. Zamandan çok varlık felsefesi ile gerçeklik üzerinde durmuş. Ancak insanların düşüncelerinin zamanla değişebileceğini göz ardı etmiş gibi.

İkinci olarak söyleyeceğim kısımsa çeviri sıkıntıları. Özellikle, anlatım bozuklukları yüzünden aynı cümleyi bir kaç defa okumak sıkıntısıyla karşılaşmamak kaçınılmaz.

Gelelim öyküye:

 Davis Moore, bir genetik alanında uzmanlaşmış bir doktor. Çocuk sahibi olmakta zorlanan aileler için bağışçıların DNA'larını kopyalayarak ailelerin çocuk sahibi olmasını sağlıyor. Klon karşıtları tarafından baskı altında olmalarına rağmen savlarından vazgeçmiyorlar, işlerini yürütüyorlar. Davis Moore'un kızı Anna Katherine Moore'un öldürülmesiyle Dr. Davis Moore'un hayatı değişiyor. Soruşturma sonrasında kızından kalan eşyaları teslim alan Davis Moore'un eşyaların içinde unutulmuş bir kanıt buluyor ve kanıttan DNA örneği çıkartıyor. Sıradaki ailenin çocuğunun bağışçısının DNA'sını bu DNA ile değiştiriyor. Böylece kanıtların içinden çıkan DNA'nın kime ait olduğunu bulmak peşine düşüyor. Kitabın arka kapağında yönlendirme amaçlı katilin DNA'sı yazsa da kitabı okudukça katilin tahmin edilebilirliği çok yükseliyor. Kitabı bitirmeden katilin kim olduğunu rahatça anlaşılıyor. Yazar karışık bir olay örgüsü kurmak için çalışmış. Kitapta bir çok olay başlıyor ve bitiyor. Bu sonucu elbette etkilemiyor. Sanırım yazar, varlık felsefini başka açılardan  incelemeye çalışmış. Kitapta ayrıntıya boğulduğunuzu hissetmemek elde değil. Bu hissiyat kitabı rafa kaldırmanıza bile sebep olabilir. Zira kitaba başladığını şevki kitap sonunda bulamıyorsunuz. Kitabı bana öneren ve okumam için kendi kitabını ödünç veren arkadaşım, kitaptan sıkılıp okumadığını ben kitabı bitirince itiraf etti. Ön kapakta New York Times'ın yazızına kanmamalı.

Cinayet kitaplarının özelliğidir yazarın yönlendirmek isteği. Ancak bunu bolca hissetmek kitabın kurgusundan şüphe ettiriyor.

Ayrıca klon karşıtı grupların terörist hareketleri polis tarafından bilinirken Anna'nın cinayetinde konu bu taraftan hiç ele alınmadı. Zira Davis Moore'e da cinayet öncesinde silahlı saldırıya maruz kalmıştı. Belki de polis bu açıdan da incelemiştir de ben olay yığını içinde unutmuşumdur...

Kitabın sonuna gelirken "artık bitsin" diye düşünmeden edemedim. "Hangi kelimelerle ve hangi olayla kitabı sonlandırdı acaba" düşüncesi de diğer bir düşüncemdi.

Kanıttan klonlanan çocuk büyüyor ve Davis Moore'u buluyor.

Gölge Evren oyunundan da bahsetmek gerekir. Gölge Evren, insanların, gerçekle birebir kopyalanmış yerlerin haritalarında oynadığı bir oyun. GTA serisinin büyük hali... Bu oyunda, gerçekte ne yapıyorlarsa oyunda da aynılarını yapan insanalar var. Gerçeğin Ta Kendisi oyuncuları diyorlar. Yazar böylelikle sanal benlik, gerçek benlik üzerinde de duruyor.

Kitap, boğucu olmakla beraber zaman zaman sürükleyici de olabiliyor. Ancak bu türdeşlerinin karşısında çok zayıf olduğunu değiştirmez.

Kitap Koridor Yayıncılık'tan, Yasemin Özden KANCA çevirisiyle 2011'de ilk baskısını yapmıştır.


Koridor Yayıncılık resmi sitesi
KitapYurdu.com
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.