25 Aralık 2013 Çarşamba

Travma

0 yorum
Steve Hamilton'ın eseri. Kutu adam. Kilitleri hissedebilen, onlarla konuşabilen bir kişi Micheal. Güzel kurgusuyla ve Michael'ı sürükleyen olaylar içinde tutunacak yer bırakmıyor. Kitap sizi kendisiyle birlikte sürüklüyor.

Kitabın başlangıcında, Michael'ın(Mike) hapiste olduğunu anlıyoruz. Hapisten kendi hayat hikayesini anlatıyor. Michael konuşmuyor! Konuşamıyor. Çocukluğunda başına gelen -mucize çocuk lakabı almasını sağlayan- olay yüzünden konuşamıyor, konuşmuyor. Ketum bir sessizlik içinde! Bu durum, kitap üzerinde tuhaf bir sessizliğe sebep oluyor! Michael'ın iç konuşmaları ise ayrı bir lezzet oluşturuyor kitapta.

Bu sessizlik içinde, iki daldan anlatılan olaylar aralarındaki zaman farkını yok ediyormuş gibi, eşzamanlı oluyormuş gibi bir izlenim uyandırıyor. Bu da kitapta olay örgüsünü daha da ilginç kılıyor.

Maceraseverler için güzel bir macera kitabı.

Bendeki kitap, Koridor Yayıncılık'tan, 2011 yılı baskılı, Ender Nail çevirisidir.




Kitap:
Koridor Yayıncılık
İdefix.com
Kitapyurdu.com

19 Aralık 2013 Perşembe

Galapera Öykü Fanzin Aralık 2013

0 yorum
Galapera Kültür ve Sanat Derneği'nin yayımladığı fanzin Ağustos 2011'den bu yana okuyucularıyla buluşuyor. Benim onlarla tanışmam Aralık 2013 ile çok yeni oldu. Fanzin her sayısında kapağına bir yazar taşıyor.

Aralık 2013 sayısında;
Merhaba / Jale Sancak
Bayan Olsaydınız Anlar mıydınız? / Semrin Şahin
Suzan'ın Yürüyüşü / Nurten Çakır
Barış Acar'dan Nitelik Bir İlk Adım: Pıhtı / Hasan Uygun
Vanilya Kokulu Hatıralar / Derya Delibaş
Gül Tutan Kadın / Melis Arsay
Son Umut Treni / Gülseren Akdaş
Dil Sözsüz, Yürek Buruk / Kerem Bakıcı
Edebiyat ve Muhalefet (Panel) / Füsun Çetinel
Düm! / Gülbin Aksu Demirhan
Bıçak Altı / Emrah Koçak
O-KUM-A / Ezgi Demir
Kösele / Eylem Yurtsever
İlkyaz Ölümleri / Hürriyet Demirhan
GALAPERA'da Kitaplar Arasında
mevcut. Dolu dolu bir sayı.

Jale Sancak, Merhaba diyerek karşılıyor. Kapak konuğu Füruzan hakkında kısaca bizleri bilgilendiriyor.

"Bayan Olsaydınız Anlar mıydınız?" diye soruyor Semrin Şahin. Bir ayrılığı kadın gözünden anlatıyor.

Suzan'ın Yürüyüşü'nde eşine ve çocuklarına şiddet uygulayan babanın kızı Suzan...

Hasan Uygun bir inceleme ile karşımızda.

Derya Delibaş'tan bir özlem, bir kaybediş, bir arayış öyküsü: Vanilya Kokulu Hatıralar. Bir annenin yerini ne tutabilir ki?

Gül TUtan Kadın'da Melis Arsay renklerin arasında geçmişten gelenin bir öyküsünü bize sunuyor.

Son Umut Treni'nde Gülseren Akdaş, sonsuza gideni anlatıyor.

Dil Sözsüz, Yürek Buruk'ta Kerem Bakıcı bize bir aşk öyküsü sunuyor.

Edebiyat ve Muhalefet Füsun Çetinel derlemesiyle karşımızda. Panelin konuşmacıları; Semih Sökmen, Müge Sökmen, Meltem Ahiska, Bülent Somay, Murat Gülsoy, Nazlı Ökten.

Gülbin Aksu Demirhan Düm! adlı kısa öyküsünde bize bize deniz kenarında bir akşamı anlatıyor.

Emrah Koçak'tan Bıçak Altı ile bir hastane öyküsü.

O-Kum-A'da Ezgi Demir, bizlere bir ölüm sonrasını aktarıyor.

Hürriyet Demirhan, İrfan Yalçın'ın İlkyaz Ölümleri kitabını anlatıyor.

GALAPERA'da Kitaplar Arasında'da Galapera'nın Aralık için seçtiği kitapları görüyoruz.

Aralık soğuklarında, çayın kahvenin yanında size bambaşka pencereler açıyor!

İnternet: Galapera Öykü Fanzin
E-Posta: bilgi@galapera.org veya laloze68@gmail.com



8 Aralık 2013 Pazar

Louis Lambert

0 yorum
Balzac'tan mükemmel bir eser! Louis Lambert, erken yaşlarda okumaya merakıyla fark edilir. Papaz olan dayısının yanında eğitim görmeye başlar. Bir gün bahçede kitap okurken soylu bir kadın onu fark eder ve zekasını test eder. Sonrasında onun iyi bir okulda okuması gerekliliğine karar vererek onu  -anlatıcımızın da okulu olan- Vendome Koleji'ne gönderir. Bu kolej ki Balzac'ın da eğitim gördüğü kolejdir aslında!

Louis Lambert, Emanuel Swedenborg'dan etkilenen kendi düşünce sistemini kurmak peşindedir! Anlatıcımızıla yakınlaşmaları sayesinde Louis Lambert'i okuyoruz. Anlatıcımızın okuldaki lakabı Şair'dir, Lambert'inkiyse Pythagoras(Pisagor)'dır. Böylece Pythagoras ile Şair için bambaşka bir düşünce akımı, bir öğreniş başlar!

Louis Lambert için Balzac otobiyografisi niteliğinde olduğu söylenir. Bu noktadan yola çıkarsak Lambert'in kurduğu düşünce sistemi Balzac'ı ifade etmektedir. Bunu görmemek elde değil zaten! Balzac'ın kurduğu düşünce dünyasında gezinmenin ve o tuhaf gizemin tadı bambaşkadır! Bu düşünce sistemini oluştururken Lambert'in etkilendiklerinden etkilenip etkilenmediği benim için soru işaretidir. Balzac Lambert üzerinden, düşünce sistemini kurabilmesi için gerekli ortamı idealize etmiş gibidir. Lambert, ufak tefek zayıf bir insandır. Balzac ufak tefek olmasına karşın gayet etine dolgun bir kişidir malumunuz. Bu bariz karşıtlık ile birlikte başka diğer karşıtlıklar, Lambert'in düşünce ortamıyla Balzac'ın düşünce ortamı arasındaki ayrılıkları göstermektedir. Zaman zaman Lambert ile Balzac'ı birbirinden ayıramamak, zaman zamansa ayırmak Balzac'ın kurduğu başka bir dünya, başka bir kelime oyunudur!


Ortamlar farklı olsa da hedefin aynı olduğu da bir başka gerçektir. Balzac, bu gerçekliği Pauline üzerinden bundan şu şekilde ifade etmektedir.
Zihninin gittiği yoldan ben de geçiyorum; bütün dönemeçlerini bilmesem de en azından hedefte onunla buluşuyorum. (sayfa 107)
Balzac'ın zihninde, düşüncelerinde dolaşmanın eşsiz keyfi bambaşka! Kurduğu sistemse daha da başka bir lezzet! Her kütüphanede mutlaka olması gereken bir kitap! Tüm kitap boyunca Louis Lambert'in zihin labirentinde dolaşmak zevkinin yanı sıra, kitabın son kısmında Louis Lambert'in nadir zamanlarda kurduğu, son cümleleri maddeler halinde okumak da çok daha farklı bir tattır!

Louis Lambert aynı zamanda biraz trajik bir kişidir. Başta oluşturmaya çalıştığı düşünce sistemini, sonda talihsiz bir biçimde yaşar! Bu olayın trajedi olup olmadığı ise ayrı bir tartışma konusudur. Trajedi midir, yoksa iç meleğini bedeninde özgürleştirmeyi başarmış mıdır?

Louis Lambert! Muhteşem ötesi bir kitap, muhteşem ötesi bir karakter! Hayatın tamamı üzerine kurulu, yaşam ötesi düşünceler bütünü yalnız bir insan!
Yaralı işçi, yoksul loğusa, hastalanan orospu, yüzüstü bırakılan çocuk, sakat yaşlı, kötü alışkanlıklar, giderek cinayet, sığınacak bir yer bulabiliyor, şefkat görebiliyor burada; ama bir şey keşfeden, düşünen insana karşı herkes acımasız. (sayfa 68)
Dayısına Paris'ten yazdığı mektupta böyle söylüyor Louis Lambert.

Bendeki kitap Kocaeli Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ne ait olup Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'dan Oktay Rifat, Samih Rifat çevirisiyle Şubat 2011 tarihli baskısıdır.

Kitap:
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com 

3 Aralık 2013 Salı

Semaver

0 yorum

Sait Faik Abasıyanık'ın ilk kitabı. Öyküleri. Şöyle eskide okuduklarıma tekrar bir bakayım dediklerimden; bir sepya film gibi, kokusu, tadı  özleminden.. Ne zaman Sait Faik okusam ilk okuyuşumdan bir an aklıma gelir. Hangi Sait Faik eseriydi hatırlamıyorum, hangi yayınevinden olduğunu da hatırlamıyorum. Babamındı. Eskileri karıştırırken çıkmıştı. Hem öykülerin kendisiyle hem de okuyanın biriktirdiği anılarla ve geçen zamanın birikmişliğiyle mis gibi kitap kokan bir kitaptı! Kaç yaşımda olduğumu da hatırlamıyorum. İşte böyledir Sait Faik benim için.

İlk kitabına bir dönüş yapayım, tekrar okuyayım istemiştim. Bu kitabındaki öyküler:
Semaver
Stelyanos Hrisopulos Gemisi
Meserret Oteli
Bir Kıyının Dört Hikayesi
Babamın İkinci Evi
İpekli Mendil
Kıskançlık
Bohça
Orman ve Ev
Düğün Gecesi
Şehri Unutan Adam
Üçüncü Mevki
Garson
Birtakım İnsanlar
Benimle Beraber Seyahatten DönenlerSevmek Korkusu
Louvre'dan Çaldığın Heykel
Robenson
İhtiyar Talebe
Bir Vapur
Semaver'de Sait Faik annesiyle yaşayan bir gencin ve annesinin yaşamlarını anlatıyor. Ne zaman okusam bu hikayesini, o semaver kokusunu hissederim, içim titrer. Buhar gibi taşar. Belirtmeden geçemememin sebebi de budur.

Stelyanos Hrisopulos Gemisi'ni Trifon inşa eder. Dede Stelyanos ile torun Trifon birlikte yaşamaktadırlar ve ailenin diğer fertleri ya ölmüştür ya da haber alınamamıştır. Dedeyle torunun gözünden deniz odaklı bir yaşamdan kesit izliyoruz. Hayaller, anılar, birliktelikler...

Meserret Oteli bir geceliğine otele gelen bir ziyaretçiyi anlatıyor. Bir yaşanmışlığın resmini çiziyor.

Bir Kıyının Dört Hikayesi'nde olaylar soğan kayığının ve kayıkçının adaya gelmesiyle başlıyor. Kayıkçıyı üzerine ihtimam gösteren anlatıcı, daha sonra kedilere, daha sonra çocuklara yoğunlaşıyor. Sonra da bir ölüye yoğunlaşıyor. Kayıkçı soğanlarını satıyor.

Babamın İkinci Evi'nde babasıyla yolculuk eden ve babasının ikinci evine ziyarete giden bir çocuğun hikayesi anlatılıyor.

İpekli Mendil ile aşk arasındaki bağlantı bir çocuğun avcundan geçiyor... Çocuğun etrafına toplanmış bir yaşam...

Kıskançlık, bir köyde öğretmenlik yapan bir kişiyi ve bu kişi üzerinden bir evliliği anlatıyor.

Bohça'da evin küçük beyi ile evin beslemesi arasındaki ilişki anlatılıyor. Bunun yanında konak yaşamından bir kesit sunuluyor.

Orman ve Ev bir ormanı, ormanın varlığını ve bu ormana uzak bir yerleşim yerinde bir evi anlatıyor. Arasındaki bağlantıyı bulmak okuyucuya düşen bir görev.

Düğün Gecesi'nde bir evliliğin ilk gecesine ve gününden kesit sunuluyor.

Şehri Unutan Adam bir gün şehre inmek ister. Ama insanları sevmek pek de kolay bir iş değildir!

Üçüncü Mevki vagonda yolcuların hayatları kesişir.

Garson bu hayattan ne ister? Garsonun yaşamı ve mesleği üzerine bir kesit!

Birtakım İnsanlar birtakıım olaylar yüzünden toplanıp valiye gitmek yolundadırlar. Ancak birtakım insanların içinden birisi azıcık geride kalmıştır ve başka birisine bu birtakım insanları sorar.

Bu noktada Sait Faik bize yeni bir bölüm açıyor ve uzaklardan öyküler getiriyor.

Sevmek Korkusu sevmek üzerine bir Sait Fait öyküsü. Sevmek, cinayet olabilir mi? Öleni olmayan bir cinayet?

Louvre'dan Çaldığın Heykel'de çıkışta güvenliğin görmediği bir heykel çalan kişi anlatılıyor.

Robenson olmak üzerine bir öykü.

İhtiyar Talebe'nin yaşı bilinmez. Hayatı bilinmez. Kimdir, bilinmez. Anlatıcı bu ihtiyar talebeye yapılan şakaya şahitlik eder. Sonrasını, çok sonra öğrenir.

Bir Vapur öğrencileri Fransa'ya taşıyan, Tadla adında, Galata Rıhtımı'dda demirli...

Sait Faik her öyküsünde, kendine has üslubuyla aldı götürdü yine... Bakalım tekrar okuyuşum kaç zaman sonrasına tekabül edecek ve o geçen zaman sonra öyküler nasıl olacak... Her öyküde süzülüyormuş hissi...

Bendeki kitap Kocaeli Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ne ailt Yapı Kredi Yayınları'ndan Nisan 2006 tarihli 15. baskısı.

Yapı Kredi Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com

1 Aralık 2013 Pazar

Alfabe Fanzin Sayı 6

0 yorum


Alfabe Fanzin'in Aralık sayısı. Alfabe'nin kapaklarını hep çok sevmişimdi ve yine çok güzel bir kapakla karşıladı bizi! Ön ve arka kapak beraber ve Kay Nielsen'den. Ön iç kapak sevdiğimi ilüstratör Raquel Aparicio'dan. Arka iç kapak ise Yaşlı Bunak'tan. 

Bu sayıda muhteviyat da çok ve okudukça bambaşka diyarlara götüren bambaşka bir yol!
Muhteviyatı:
Sunuş; Ses Bir İki, Ses Bir İki Üç... - Ömer Kaçar
Düzyazı;
Aşktan Daha Yüce Şeylerin Olduğunu Göstermek İçin Yazıldı - Fırat Akova
Yapraklar Kaçışırken Çocukluğum Aklıma Gelir - Birce Altın
Ve Benim Annem Mutsuzluktan Geberdi - Ömer Kaçar
Öykü;
Yeşil - Yahya Macaroğlu
Yanık İzi - Büşra Yılmaz
Çiçek - Samet Yangın
Bir Sokak Fazla Öpmek - Merve Balık
Şiir;
Sen, Katil. - Berk Çetin
Si, Jeni? - Burak Çıkırıkçı
Söyleyin - Cemil Aydın
Demir Kapılı Bahçe - Umut Tugay Temel
Kurtlanmış Ritüeller - Mert Öztürk
Müebbet - Selim Murtazaoğlu
Deneme;
Bananormal Activity - Berat Doğan Özkabadayı
Neden Röveşata? - Ufuk Dönmek
Mimarlığın Sınır(sızlığ)ı - Canset Er
Düşünce Platformu I; Edebiyatta "Kaygı" -
Birce Altın, Eyüp Tekin, Yahya Macaroğlu, Ömer Kaçar, Samet Yangın, Murad Adalı, Berceste Sanem İl
Dolu dolu bir muhteviyat!

Ömer Kaçar, Sunuş'ta bizi, Ses Bir İki, Ses Bir İki Üç ile karşılıyor.
"Elinizdeki bu fanzin;
Edebiyat kırıntısıdır, kâğıt parçasıdır, sizden bir parçadır, paramparçadır, beylerbeyi jargonudur, bir bakıma argodur, genellikle ucuz sanattır, her zaman bi’ acayiptir, kimine göre saçmasapanlıktır, kenar kültürün bir ürünüdür, bana göre dolmuş aydınlanmasıdır, parası olmayana bedavadır, parası olana zaten bedavadır, paha biçilmezdir, salınımdır, anlam katmanlarıdır, izlektir, olgudur, kuramdır, kuralsızlıktır, yasakırıcıdır, özgürlüktür, perspektivisttir, elitisttir, çoksesliliktir, gürültüdür, kedi mırıltısıdır, cırcır böceğinin şarkısıdır, aryantiktir, ganj nehrinin üzerindeki güneştir, yüz metronom için senfonik bir şiirdir, alterasyondur, aynı zamanda tamperasyondur, posta gazetesi şiir ekine rakiptir, kırkıncı senfonidir, aksak ritimdir, oligarşi karşıtıdır, kritarşi düşmanıdır, muğlaktır, fahrenheit 451’dir, fibonacci dizisidir, postyapısaldır, yapıbozumdur, yersizyurtsuzluktur, midak sokağıdır, ütopyadır.
Yani, siz ne derseniz odur. Manifestomuzu ancak siz oluşturabilirsiniz."
Aşktan Daha Yüce Şeylerin Olduğunu Göstermek İçin Yazıldı, Fırat Akova tarafından. Aşka farklı bir açıdan yaklaşan Fırat Akova, aşkın "körlüğü" üzerine çalışmış. Bu körlük, çevreye, dünyaya, yaşama, gerçeklere karşı bir körlük...
"İnsan’dan beri hiçbir şey eskisi kadar masum değildir
Ayrımsıyorlar aşktan yüce şeylerin olduğunu. Birer birer dışarı
çıkarak taş odadan. Birer birer sıyrılarak büyüsünden aşkın.
O sırıtıştan."
Yapraklar Kaçışırken Çocukluğum Aklıma Gelir'de Birce Altın, özleme dair, hayallere dair bir yazıyla karşımıza çıkıyor. Çocukluktan sonra kaçanlara dair bir kesit sunuyor!
"Şimdilerde amacım başka çocukların hayallerini gerçekleştirmelerine yardımcı olmak, elverdiğince. Böylece çocukluk hayallerimin de bir yerlerde unutulmuşluğun kırıklığını yaşamadıklarını hissediyorum. Affedilmiş olmak hissi gibi…"
 Ve Benim Annem Mutsuzluktan Geberdi'de Ömer Kaçar belki de mutsuzlukla kesilen kelimelerle mutsuzluğu mutsuzluk yapanları bir mutsuz şaşkınlıkla anlatıyor.
"BİR ÇOCUK DÜŞÜNÜN Kİ / PAMUK ŞEKERİYLE / YALNIZ KALDI."
Düzyazılar, yerlerini öykülere bırakıyorlar.

Yeşil'de Yahya Macaroğlu bir öğretmeni anlatıyor, değişen bir öğretmeni, -belki de ideallerini kaybettiği için- kızan bir öğretmeni anlatıyor ve alıştırmaları yine bize bırakıyor...
"Egzersizler en kestirme çıkış hâline geliyor bir noktadan sonra ya da derste sınav kâğıdı okumak. Sessiz bir barış antlaşması bu çocuklarla aramızda. Sınıfta iki tarafında mutlu olduğu nadir anlardan biri. Hele bir de çay aldıysan derse gelirken..." 
Yanık İzi'nde Büşra Yılmaz yara izini anlatıyor, bir çocuğu ne kadar incitebilir...
"İnsan elbette hata yapardı. Ama ya ilk kez doğruyu yapıyorsa? Sıla adil davranmıştı. Ben de adaletine destek çıktım.
Çocuksanız, adilsinizdir. Zaten dünyada sadece çocuklar adildir. Ben hep çocukluğumda kaldım. Kim bilir belki Sıla da hâlâ aynıdır."
Çiçek'te karşınıza ben çıkıyorum. Bu noktada, dergiyi yayına hazırlayan Ömer Kaçar'a, Canset Er'e, Aykut Kırşan'a, Burak Çıkırıkçı'ya ve tüm destekleyen arkadaşlara teşekkürlerimi sunuyorum. Nice Aralıklar hepimize.

Bir Sokak Fazla Öpmek'te Merve Balık sokakta kalanları anlatıyor. Sokaktan gidenleri. Köşeyi döndüğünde görmek istediğini göremeyeni anlatıyor.
"O gidince aceleyle kendimi başka gülüşleri sevmeye zorladım. Söylemeye gerek var mı bilmiyorum, insanlar çok gülüyor. Ama kimseye 'Az gülebilir misiniz, onun gibi?' diyemiyorsunuz."
Sen, Katil. Berk Çetin'den;
"Lapa lapa yağıyor insanlar buyursunlar!"
dizesiyle başlıyor.

"Si Jeni?" Burak Çıkırıkçı'dan;
"Sen öyle gülersen, her şeyi baştan yazmam gerekir".
dizesiyle başlıyor.

Söyleyin'e Cemil Aydın;
"Kafamda dallanan bu öfke
Kimin kanına susar ki"
dizleriyle başlıyor.

Demir Kapılı Bahçe'yi Umut Tugay Temel Sabahattin Ali'ye ithaf ediyor ve;
"Uzunca sürdü,
Cesaret edip kalkamıyorum. "
dizleriyle başlıyor.

Kurtlanmış Ritüeller'e Mert Öztürk;
"Örtü yaptım toprağı çektim kafama,
bildiğimiz toprak üzerimdeki."
dizleriyle başlıyor.

Müebbet'e Selim Murtazaoğlu;
"babasız peygamberlerin tanrıya olan burukluğu"
dizesiyle başlıyor.

Şiirler yerlerini denemelere bırakıyorlar.

Bananormal Activity'de Berat Doğan Özkabadayı günümüz ekonomik sisteminden yola çıkarak insanların "bananormalleşmesi"ni anlatıyor ve daha sonrasında uyanışla gelecek bir zamanı gözler önüne seriyor. Olması gereken "bananormal" hangisi?
"Tüm bunları bir saniyeliğine unutmayı deneyin. Nefes aldığınızın ve henüz ölmediğinizin farkına varın. Nefes alabildiğimiz sürece insanızdır ve bizler bu şekilde kalmak zorundayız." 
Neden Röveşata? Ufuk Dönmez soruyor. Futbol sadece futbol değildir diyerek, mahalle maçlarımızdan yola çıkarak yaşamı anlatıyor Ufuk Dönmez. Gocuğumun kapüşonu başıma geçmiş, ama geri kalanını giymeden sırtımdan sarkar bir hâlde okudum.
"Mahalle maçında 9-0 gerideyken “bizden biri size geçsin” önerisini reddeden, kaybedeceğimizi bilsek de gururdan vazgeçmeyen çocuklardık biz."
Mimarlığın Sınır(sızlığ)ı'nda Canset Er, siyasetin bir başka boyutuna, mimarlık boyutuna bakıyor! Siyaset ile mimarlık arasındaki ilişkiyi sanat bağıntısıyla harmanlayarak güzel bir deneme okutturuyor.
"Bu yazıda ele almak istediğim durum, politikacıların kent üzerindeki bu büyük ölçekteki etkilerinin kısa bir tarihine göz atmak."
Denemeler yerlerini Düşünce Platformu I'e bırakıyorlar. Edebiyatta "Kaygı" mefhumu üzerine bir tartışmayı okuyoruz!

Bir sayı da böylece çabucak bitiyor!

E-Posta:       alfabefanzin@gmail.com

Benim Mutlu Hayatım

0 yorum
Lydia Millet'ten harika bir kitap. Millet ile bu kitap sayesinde tanışmış oldum. Bir kitapta önkapak kadar arkakapak da çok önemlidir. Bu kitabın arkakapağındaki, "metruk bir akıl hastanesinde unutulan" ve "duvarlara yazarak zaman geçiren" bile yazsaydı arka kapakta benim için mutlaka okunması gereken bir kitap olurdu. Psikoloji bazlı kitaplar çok incelikli olması gereken ve gerçekten zorlu bir sürecin ürünüdür. Karakteri oluşturmak meselesinin yanında karakteri konuşturmak anlatması durumunda bu türde kitaplar tamamen çökerler. Ancak Lydia Millet kitabın karakterini, anlatıcısını, konuşturmuş! Okurken içim titredi...
Ben de diğer ayaklardan farklı bir biçimde ayağımsı olmayan bir ayağa sahiptim, bu yüzden sakatlığın ne olduğunu çok iyi biliyordum. Yine de bazen, "Eh, evet, benim de ayağım sakat ama onu başka insanların oyuklarına sokmuyorum," diye düşünmeden de edemiyordum. (sayfa 40) 

Anlatıcı, metruk bir akıl hastanesinde -gerçekten?- unutulmuş bir karakterdir. Unutulma mevzusunun anlatıcının bir hayal ürünü olup olmadığı sorusuyla kitabı elime almıştım. Bir unutulma mefhumuna yaklaşacağımızı düşünüyordum. Bu yaklaşımda anlatıcının başına gelen olayları okudukça insanlığa küfretmemek mümkün değil! Bu noktada unutulma mefhumu, varlık mefhumuna dönüşüyor ve oradan da topluluk içinde var olmak mefhumuna evriliyor! Karşılaşılan olaylar yüzünden kimin akıl sağlığı daha yerinde çatışması gözler önüne seriliyor.
"Kelimelerden daha yakın olabiliriz ama tenden daha yakın olamayız," diye fısıldadım. (sayfa 41)
Anlatıcının dünyayı algılayışı saf iyilik üzerine kurulu. Bu dünyaya bu kadar iyi, iyi olmak fazla demek ki. Son ana kadar o bilge(!) insanların sebep oldukları sonuçları yaşadı.

Anlatıcının oluşturduğu varlık mefhumu ve varlıkta hafıza, hatıra kavramı da kitabın tamamına yayılmış durumda. Bununla birlikte; zaman, tarih tartışması da akıyor gidiyor roman içerisinde! Bu kadar çok kavram, mükemmel bir şekilde harmanlanmış ve okuyucuya mükemmel bir kurgu içerisinde aktarılmış.

Bir solukta okuduğum harika bir kitaptı! Kapak renginden, umuda kadar...
İşte böylece görünmezliğin ne anlama geldiğini çözdüm; yani diğer insanların sizi görmediğini ama bunun önemli olmadığını. Çünkü o zaman siz hepsini mükemmel bir şekilde görüyordunuz, yalnızca o an oldukları kişileri değil, geçmişte ne olduklarını ve gelecekte ne olacaklarını da. (sayfa 141)
Bendeki kitap Kolektif Kitap'tan, Berrak Göçer çevrisiyle Ekim 2013 tarihli ilk baskısıdır.

Kitap:

 
Copyright © Kitaplık
S.Y.