“Kederli bir mecburiyettir bir insanın ülkesini sevmesi…”
Ece Temelkuran’dan bir devrimin anatomisi. O zamana kadar
doğru düzgün anlatılmamış bir devrimin hikayesi.
" “Peki yoksullar için bütün bu yaptıklarınız suç oranını düşürdü mü?”
“Bakın sinyorita, biz bu ülkede sizin bu soruyu sormaya neden olan düşünce sistemini değiştirmeye çalışıyoruz. Biz, dünyanın geri kalanı gibi insanları suçlular ve masumlar olarak ikiye ayırmıyoruz. Washington’dan IMF’den söz ediyorsunuz… Bizim bunlara öfkelenmeye vaktimiz yok. Biz burada devrim yapıyoruz Sinyorita! " "
Kitabın arka kapağında da yer alan açıklama aslında çok
doğru yapılmış. Bu kitap eğlence amaçlı yazılmış bir gezi yazısı değil, ya da
Venezüella’nın ne kadar güzel bir memleket olduğunu ve her insanın burayı
mutlaka ziyaret etmesi gerektiğini anlatan bir güzelleme hiç değil. Bu kitap
olanları olduğu gibi anlatan, bazen üzen bazen de üzerine günlerce konuşulacak
notlar barındıran ve okuyanı kesinlikle düşünmeye iten bir yapıt. İnsan bir
zaman sonra o ülkede yaşayan insanların seslerini evinde duymaya başlıyor.
İnsanların umudu kalmadığında bile değiştirmek için neler yapabileceğini
düşünmesini sağlıyor.
“Sadece uzaktan gelenler bilirler evlerinin kokusunu. Yollara belki de evlerimizin gizini ve evlerdeki halimizi anlayabilmek için çıkılır.”
İnsan ister istemez diğer ülkelerde gördüğü ve hakkında yazı
yazılmaya değer bulunan olayları kendi ülkesiyle kıyaslamak ve yine ister
istemez kendi ülkesinin daha “yaşanabilir” olduğunu düşünmek istiyor. Bazen de
insanlar söyle düşünüyor: ” Bütün bunlar benim ülkemde olsa nasıl olurdu?” Ancak ben bu kitabı okuduktan sonra bir ülkede
yaşanan her olayın aslında ülkenin vatandaşlarının ağzından anlatılması
gerektiğini kavradım. Bu kitapta, ülkede
yaşayan ve farklı sosyokültürel çevreden gelen insanların aynı ülkede
yaşamasına rağmen olan bitenleri bu kadar farklı anlatabilmesi insanı çekiyor.
Gazetelerde okunanların ya da televizyondan izlenenlerin kesinlikle o ülkede
olanları yansıtmadığını ve vatandaşlarının ağzından çıkanlarla derlenmiş bir
kitap kadar insanı etkileyemeyeceğini de
öğrendim.
Temelkuran’ın Venezüella’ya gitme sebebi, Uluslararası
gençlik festivali aslında. ABD’nin
burnunun dibinde hatta “arka bahçesinde” dünyaya kafa tutmaya karar vermiş bir
ülkenin bu gücü nereden bulduğuna dair bir merak Ece Temelkuran’ı Venezüella’ya gitmeye ve neler olup bittiğini
anlamaya itmiş. Ülkede yaşayan vatandaşların bir kısmı Chavez’in başlattığı ve
yürüttüğü bu politikaya hayranken, ülkenin zengin kesiminin Chavez’i ‘çılgın bir diktatör’ olarak algılamasının
nedenlerini araştırmış. Temelkuran
sadece devrim yanlılarıyla konuşmamış, devrim karşıtlarının da neden böyle
düşündüğüyle ilgili fikirlerini almış. Bu ülkeyle ilgili öğrendiğim en acıklı
şey ise zengin bir Venezüellalının Chavez’den önce hayatını hiç fakir insan
görmeden geçirebileceği gerçeği oldu. Bu
bir fakir devrimi ve bu devrimin nasıl planlandığının, nasıl yürütüldüğünün ve
nasıl devam ettirilmeye çalışıldığının ayrıntıları bu kitapta anlatılmış.
Venezüella devriminin nasıl yapıldığı ve o güne kadar yok
sayılan fakirlerin nasıl tekrar hayata döndürüldüğü, ülkenin en önemli gelir
kaynağı petrolün nasıl fakir insanlar için kullanıldığını ve en önemlisi bir
liderin içinden çıktığı çevreyi unutmadan o çevre için nasıl mücadele verdiğini
anlamak için okunması gereken bir kitap olduğu kanaatindeyim. İnsana umut verebiliyor.
Son olarak Ece Temelkuran’ın ağzından:
“ Yola çıkarken sorduğum soru “Onlar nasıl yapmış?”tan, “Biz nasıl yapabiliriz?”e dönüştü. Bu kitabı okuyup bitirdikten sonra sizin de sorularınızın değişmesini umarak, bir kez daha söylüyorum bana söylediklerini size:
Devrimin selamı var bize! ”
Kitap, Everest Yayınlarından 2006’da çıkmış olup bendeki
2010 tarihli 11.baskıdır.
İdefix.com