Şimdi küçük bilgiler vermem lazım. Bu market, konbini olarak bilinen markettir. Bu marketler haftanın yedi günü, günün yirmi dört saati açıktırlar ve içinde, sıcak hızlı tüketim yiyeceklerden dondurulmuş gıdaya, tornavidadan, çatal kaşığa kadar her şey bulunabilir. Bu marketlerin hedefi de bu zaten. Japonya'ya gitme şansınız olursa bu marketlerin ne kadar çok kolaylık sağladığını görürsünüz. Gece karnınız mı acıktı? Çıkıp bir koşu bi' şeyler alır yersiniz. Benim en çok ziyaret ettiğim Family Mart idi. Kasiyerler para üstünü de doğrudan el ile vermezler, küçük para tepsisine koyarak uzatırlar.
Kitabın sayfaları arasında ilerken bazı cümleler var ki tüm vuruculuğu üzerinde topluyor, ama bu vuruculuğu ima ediyor. Japon dili zaten bu şekildedir. İma üslubundadır. Çok kaba bir örnek vereyim. "Kapıyı kapat" demez, "içerisi serin mi oldu" der. Haliyle kitabın bu imalarının çok fazla olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Kitabın arka kapağı "Lütfen normal ol artık." cümlesiyle başlıyor. İşte bu benim kitabı daha çok okumaya iten bir durumdu. Bunun sebeplerin biri de normal kavramının iki kültür arasında çok farklı olduğunu biliyorum. İçinde yaşıyorum.
Keiko Furukura toplumun algılarıyla kendi arasındaki algının farkını daha ilkokuldayken hissetmiş. Haliyle topluma karışma yöntemi olarak onları taklit etmeyi seçmiş. Çünkü kendi olduğunda toplum kabulleri dışına çıkmaya başlıyor.
Furukura Hanım, üniversitenin ilk sınıfında öğrenciyken yeni açılacak olan Smart-Market Hiiro İstasyonu şubesine başvurur ve işi alır ve o zamandan bu zamana yarı-zamanlı olarak çalışmaya devam eder. Ancak çevresindeki herkes onun tam zamanlı bir iş bulması gerektiğini ya da evlenmesi gerektiğini söyler.
Market, zorla normalleştiren bir yer. Sen de çok geçmeden kalıba girersin. (sayfa 58)Kitap böyle başladığında bir başkaldırı olarak düşünüyordum. Ancak bu baş kaldırı sistemden çok bireysel özgürlüğün üzerindeki çevre insanların baskısına karşı olmuş. Furukura Hanım hunharca çalışarak normallerin içerisinde eriyerek normalleşebileceğini bizlere gösteriyor. Standart insan taklidiyle yaşayabiliyor ve bununla mutlu oluyor.
Kitabın kurgusunda Keiko Furukura'nın tuhaf olduğunu ve bunun bir şekilde doğuştan olduğunu görüyoruz. Ailevi problemi olmadığını da görüyoruyoruz. Keiko sadece olduğu gibi birisi. Çevresini incelediğimizde uyum probleminden dolayı biraz daha sessizleşiyor ve görünmez olmaya çalışıyor. Kasiyer olduğunda da firmanın el kitabındaki insanı taklit etmeye başlıyor ve haliyle üniformayı da giyince kasiyer olarak bilinir hale geliyor, Keiko Furukura değil ve kasiyer oluyor ve yaşamının merkezine bunu alıyor. Uyurken marketin sesleri kendisine ninni oluyor. Daha sonra karşısına mevcut yaşam düzeninin ilkel insanlık düzeninden farkı olmadığını düşünen bir kişi çıkıyor. Bu ilkelliğin üzerinde oldukça duruyor.
Haliyle günümüz yaşamı da bunun zıttı durumuna düşüyor.
Kitabın bir başkalıdırı mı yoksa bir ironi mi olduğunu düşündüm. Bir başkaldırı değil ve hayır ironi de değil. Mevcut durumun içerisinde ilkellikten uzak, çalışırak ve tektipleşerek anormalliğini de bu şekilde yaşamak isteyen Keiko Furukura'nın kasiyer olarak çalışmasını okuyoruz.
Bendeki kitap Turkuvaz Kitap'tan H. Can Erkin çevirisiyle Aralık 2019 tarihli ikinci baskısı.