Yakup Kadri Karaosmanoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yakup Kadri Karaosmanoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ocak 2014 Cuma

Yaban

0 yorum

Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun müthiş eseri. Geçmişte okunan kitapların tekrardan okunması başka bir tattır. Bu da öyle oldu. Yaban'ın o yalnızlığını ta iliklerimde hissederken, o durağan zaman içinde köylünün de davranışları kendim görmüşçesine tanıdıktı. Yaban'da anlatılan konu dışında beni en çok etkileyen, o durağanlık, o ayrıklıktı.

Ahmet Celâl, umumi harpte sağ kolunu kaybetmiş bir subay. Çanakkale Savaşı'nda da bulunmuş... Gazi olunca haliyle ordudan ayrılıyor. İstanbul'a dönmek yerine, erlerinden Mehmet Ali'yle onun köyüne dönüyor. Oradaki köy yaşamına alışmaya çalışırken, aydın ile köylü çatışması temelinde, Kurtuluş Savaşı'ndan bir kesit sunuluyor.

Bu kitap ders kitabı olacak nitelikte bir kitap! Zira kitaptaki karakterlerin, ne kadar tanıdık olduğuna şaşırmamak elde değil! Bununla birlikte, bu tanıdıklığın günümüzden kaynaklanması ise daha da şaşırtıcı bir olaydır! Tanıdıklık içinde, bir ayrıklık içinde savaş yıllarına dönüyoruz. Mehmet Ali'nin akıbetiyse, gözümde çok ince bir göndermedir.
Türk köylüsünün ruhu, durgun ve derin bir sudur. Bunun dibinde ne var? Yalçın bir kaya mı, balçık yığını mı, bir yumuşak kum tabakası mı? Keşfetmek mümkün değildir. (sayfa 20)
-Beyim, geceleri, sabahlara dek mırıl mırıl ne okuyup duruyorsun? Seni büyü yapar sanırlar. (sayfa 21)
Bu çocuk, belki bir daha dönmeyecek. Yüreğimde derin bir kasvetle arkasından yürüyorum. (sayfa 55)
Mehmet Ali yokuştan indi. Dereyi geçti. Tarlaların içinden yürüyerek yola doğru ilerliyor. Dört arkadaştılar. Bir defa dönüp arkalarına bakmıyorlar. Belki bakmayı erlik saymıyorlar. Bunlar belki, yarınki Türk zaferinin isimsiz kahramanları olacaklar. Belki de... Ne olursa olsun şu dakikada uzaklaştıkça küçülen bu dört silüetin, sabahleyin okullarına giden dört çocuktan farkı yok. (sayfa 56)
Nerede okudum, bilmiyorum: Cephe artları, tiyatroların kulislerine benzermiş. Shakespeare'in ve Racine'nin bir trajedesi oynanacak. Sahnede, kralları, kraliçeleriyle bütün bir saray içinin haşmet ve debdebeleri gösterilecek. Fakat bundan önce bir de kulisteki hazırlığı görünüz: Yırtık ve ter kokulu canfes parçalarından bir yığın hırdavat ve bunların arasında yarı aç, yarı tok birtakım zavallı insanlar gelip gidiyor, eğilip kalkıyor. (sayfa 77)
Eğer, ıssız, ücra Anadolu yaylalarından ortasında, uzun müddet kalmışsanız, sizi medenî merkezlerden birine ulaştırmak kudretine haiz olan şeylerden birini görmenin, bir telgraf direğiyle, bir demiryoluyla, bir istasyon binasıyla karşı karşıya gelmenin ne olduğunu mutlaka bileceksiniz. Bilmeyene ise anlatmak çok güçtür. (sayfa 98) 
 Bambaşka bir eser Yaban... Çocuklarıma mutlaka okutacaklarımdan.

Bendeki kitap İletişim Yayınları'ndan Kocaeli Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ne ait 2001 tarihli 40. baskısı. Yakup Kadri'nin elyazısıyla Yaban'ın ilk sayfası da mevcut!

Kitap:
İletişim Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com


11 Temmuz 2013 Perşembe

Hep O Şarkı

0 yorum

Yakup Kadri Karaosmanoğlu'dan hissî bir roman! Hislerin kör ettiği ölçüde de o döneme ve o dönemdeki aşklara bir bakış! Münire Hanım, bir konakta yaşamaktadır. Komşu konakta Cemil Bey ile büyümüşlerdir. Lakin bir sünnet töreni zamanı Cemil Bey Münire Hanım'a ithafen bir şarkı okumuştur ve duyguların tanımlanması o zamana dayanmaktadır! O zamanki aşklar bir başkaymış ve kâh vuslatı olan kâh ayrılığa düşen bir aşk sergüzeşti.

Kullandığım kelimelerden de telakki olunacağı üzere dil eski. Ancak kelimelerin karşılığı parantez içinde de verilmesiyle okuyuş kolaylaşıyor ve cümle kaçırma durumu olmuyor. Cemil Bey'le aşkları büyüdükçe büyür, Cemil Bey'in babası, Münire Hanım'ı babasından ister lakin baba bu izdivaça karşıdır! Böylece ayrılık başlar. Derken Münire Hanım bir mollanın oğluna verilir! Aradan bir kaç zaman geçer ve haber alınamayan Cemil Bey'den Münire Hanım'a bohçacı kadın yoluyla bir mektup ulaştırılır! Münire Hanım bu zamana kadar Cemil Beyli hayellerden çıkar ve gerçek Cemil Bey'e kavuşma arzusuna düşer. Şansı dönmüş gibi görünmektedir! İlk mektubun gelişinden bir kaç zaman sonra Münire Hanım'ın kocasının hizmetçi kızı hamile bıraktığı haberi duyulur! Bunun üzerine Münire Hanım'ın babası kızını dünürlerin konağına göndermez. Münire Hanım talihinin döndüğüne iyice inanmaktadır. Hele ki Münire Hanım'ın halası, kendi evini bu aşıklara buluşmaları için açmasıyla onlardan daha mutlu insanlar yoktur! Mutluluklarını sonlandıran Cemil Bey'in taşraya sürülmesidir. Vuslat tekrar ayrılığa dönüşür! İkinci bir vuslat olacak mı olmayacak mı sizi merakta bırakmak adına burada söylemiyorum.

Basit bir raslantının büyük sonuçlarını okuyoruz. O olmasaydı pek çok şey başka olabilirdi? Bundan ziyade bir kadının ne kadar derinden sevdiğinin ve belki de biraz daha hülyalı sevdiğinin romanıdır bu. Anlatıcı da Münire Hanım'dır zaten.

Hep o şarkının esiridir Münire Hanım ve ona o şarkı yarattığı dünya yaşama gücü vermektedir.

" 'Ha değişmiş ha değişmemiş! Bana ne?' diyordum. Koy, mehtap âlemleri yine o mehtap âlemleri, zevk ve sefalar yine o zevk ve sefalar olsun. Benim şarkım söylenip bittikten sonra bütün bunların ne hükmü var?" (sayfa 142)

Bendeki kitap İletişim Yayınları'ndan 2009 basılmış 16. baskısıdır. Ayrıca kitabın sonunda Yakup Kadri'nin hayatınını anlatan bir bölüm ile biblografya da bulunmaktadır.

Kitap;
İletişim Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com


 
Copyright © Kitaplık
S.Y.