Canan Tan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Canan Tan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ekim 2013 Çarşamba

Hasret

0 yorum

Canan Tan eseri. Kurtuluş Savaşı dönemi. Savaş öncesi; insanların etnik kimlik sebebiyle insanları ayırması; mübadele sonrası araya giren mesafeler; dönüşü olmayan bir aşk! Aşk temelinde toplum kişiliklerini sorgulayan bir kitap.

Tacettin ile Patricia arasındaki aşkta Tacettin'in yaptıklarına veya yapamadıklarına kızmamak elde değil! Öyle veya böyle olayların gerçekleşmesi her iki tarafına yıpratıyor. Böylece aynı zamanda bir içe yöneliş başlıyor!

Tacettin, Hacı Ali Bey'in on çocuğunun en küçüğüdür. Keskin'de yaşayan bu hatırı sayılır aile Tacettin'in Patricia ile olan aşkını tasvip etmez! Mübadelenin gelip çatmasıyla aşkın etrafını bir kaos sarar! İnsanlar vatan bildiği topraklardan kopartılırlar!

Canan Tan'ın "Teşekkür"ünde şu ibare ayrıca dikkatimi çekmiştir:
"Selanik Kalamaria'daki Mübadele Tarih Arşivi Dairesi'nde, oraya giren ilk Türk olduğumu söylerek, saatler boyu yazılı ve görsel bilgileri cömertçe sunan değerli tarihçi Maria Kazancidu'ya,"
Ne kadar önemli bir adımdır aslında bu! Bu adımın neden çok daha önce atılmadığı sorgusu başlar. Toplumlar arası ilişkide sanatçının ne kadar büyük bir role sahip olduğu bir kere daha açığa çıkıyor! Bu noktayı belirtmeden geçmek kesinlikle olmazdı! Zira toplumsal kimlik çatışmaları üzerine Tacettin'in gözünden bir bakış çok önemlidir!
" 'Senin isteğinle olsa keşke' diye söylendi Aris. 'Sen hiç Müslüman olmayan bir kızla ya da kadınla evlenmiş Müslüman bir erkek gördün mü şu Keskin'de?'
'Görmedim. İlk evlenen ben olurum. Ne var bunda?'
'O kadar kolay değil be Tacettin' dedi Artin.
'Neden? Bunca yıldır kardeş gibi yaşayıp gitmedik mi? Bayranlarımızı, seyranlarımızı beraberce yaşamadık mı?'
'Doğru' dedi Aris. 'Kurban bayramlarında kesilen etleri dağıtırken en önce bize getiren sendin. Paskalya çöreklerimizi koşa koşa size taşıyan da Artin'le ben. Ama farklı dinden biriyle evlenmeye kalkmak meşakkatli iş be arkadaşım.' " (sayfa 47-48)
"Neden olmasın? Aralarında hiçbir bağ olmayan iki yabancının dertleşmesi, karşısındakine içini dökmesi çok daha kolaydır aslında. Kimse kimseye karışmaz bu geçici beraberlikte, şunu neden yaptın diye hesap sormaz. Suçlama, aşağılama, kınama, sorgulama yoktur aralarında. Biri derdini anlatır, diğeri dinler. Anlatan hafifler, ferahlar; dinleyen karşısındakinin ferahından pay alır." (sayfa 245)
Bir toprak öyküsüdür aslında Hasret! Koparılışların yarası!

Bendeki kitap Doğan Kitap'tan Mart 2013 tarihli baskısı olmakla birlikte Canan Tan imzalı!

Kitap:
Doğan Kitap
Kitapyurdu.com
İdefix.com

4 Ağustos 2011 Perşembe

İz

0 yorum
Tedbirli yaklaştığım bir romandı. Nereden bilebilirdim bu kadar içine çekeceğini? Bu kadar sade bir anlatımla duyguların kelimelere bu denli güzel dökülmesi beni kendine hayran bıraktı!Elimden bırakamadan okudum bu aile romanını. Verda'nın babasının intihar etmesiyle başlıyor.Verda babasının "iz"ini kovalıyor.Bu izin peşindeyken yaşananları aktarıyor bize.Bir kadının iç dünyasına mükemmel bir bakış! Çocukluğundan erişkinliğine kadar Verda'nın etrafında olan olaylar ve Verda'nın buna tepkileri, duyguları ve Verda'nın bu duyguları ifade ederken seçtiği kelimeler!

Canan Tan Verda'nın ağzından bize üç kuşağı bir bütün halinde anlatıyor. Bir çocuk olarak Verda, bir genç kız olarak Verda ve bir avukat anne olan Verda... Her çağında başka başka şeyler gösteriyor bize. Belki farkında olduğumuz ama görmezden geldiklerimizi gözümüze sokuyor. İnce ince işleyor. Bu işlemede hiçbir ilmek atlanmamış.


İçinden çok fazla alıntı yapmayacağım. İçinde o kadar çok değerli paragraf var ki! Bir hayat dersi aslında bu eser...

"Evliliğimizin ilk yıllarında, her kavgalarımızın ardından gözyaşlarına gark olmuş bir halde, avutulmayı beklerdim. Hiç yoktan çıkan kavgalar, mutlaka benim gözyaşlarımla sonuçlanırdı, çünkü Bülent, gözlerimden yaş getirmeden sonlandırmazdı tartışmayı; kızgınlığının bedelini ödetmeden, canımı yeterince acıttığından emin olmadan rahat etmezdi içi.

En çok da, 'Annesi babası ayrılmış birini mutlu etmek zordur, mutsuzluğa şartlanmışlardır onlar', dediğinde incinirdi yüreğim. Ne acımasız bir genellemeydi yaptığı! Yanlıştı da üstelik... Yaşamamıştı ki bilsin.

Varlığın değil, yokluğun değerini bilir insanlar. Mutluluğun değerini bilenler, mutsuzluğu tatmış olanlardır. Onları mutlu etmek çok daha kolaydır. Annesiyle babası boşanmış kadın ya da erkekler, kendi evlerindeki olumsuzlukları evliliklerinde de yaşamamak için çok daha özenli hareket ederler, üzerine titrerler beraberliklerinin. Alttan alan, uzlaşmaya yakın duran taraf hep onlardır.

Bunca yıllık evliliğimizde Bülent, kavgaların tamamına yakınını kendisi çıkarttığı halde özür dilemedi benden. Yarattığı hoşluklarla gönlümü almaya çalıştı sözüm ona. Oysa her seferinde ince bir çatlak oluşuyordu aramızda. Kırılma noktasına gelmedi hiç ama, uç uca eklenen, dallara ayrılıp yaşamımızın geniş alanlarına yayılma eğilimi gösteren çatlakların bugünkü boyutlarını nereye kadar koruyabileceklerini kestirmekte zorlanıyorum artık. Konuşup tartışılmadan üzeri örtülmüş açık yaralara gül yapraklarının ne derece derman olabileceğini ise zaman içinde, beraberce göreceğiz..."
Böyle anlatıyor Verda kavga sonlarında olan olayların yansımasını. Bir başka sayfadaysa "sadece özür dilemesini, 'ben hatalıyım', demesini bekliyorum oysa" diye belirtiyor...

Yukarıdaki alıntı bir anne, bir eş olan Verda'nın anlattıkları. Anne olması, evlenmiş olması onun gözünde babasının küçük kızı olmasına engel değil oysa ki... Kitabın arka kapağaında baba-kız öyküsü olarak niteleniyor eser. Baba-kız olayının etrafında dallanıp budaklanan bir yaşam öyküsü.

Mutlaka okunması gereken, erkeklerin üç kere beş kere okuması gereken bir kitap!

Kitap Altın Kitaplar'dan bu sene Mart ayında çıktı. Kapağı da ayrı güzel.

Kitap:
Altın Kitaplar
KitapYurdu.Com
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.