16 Ağustos 2011 Salı

Aşk

0 yorum
Elif Şafak'la tanıştığım kitap oldu.Ne kalemini tanıyordum ne kendisini. Sadece televizyonlardan duyduğum raflarda gördüğüm, arkadaş çevresinde ismi telaffuz edilen bir kişiydi.

Kitabın sayfalarını açtığımda bir önsözle karşılaştım.İşin aslı, pek de beklemiyordum böyle bir şey. Beklemeliydim; Elif Şafak ne de olsa bir Uluslararası İlişkiler mezunu... İlerleyen sayfalarda "Zaman: Mayıs ayında bir cumartesi öğleden sonra. Mekan: Evlerinin mutfağı." metnini görünce işlerin sarpa sardığını düşündüm. Ancak Ella'nın karakterini tanıdıkça bu ibarenin yerindeliğini anladım.

Ella, Amerikalı bir evhanımı. Kocasına sadık ve zamanla yaşamı rutinleşmiş. Bir zaman sonra bir kitapevinde "editörün asistanının asistanı" olarak işe başlıyor. Kitapevi Ella'dan "Aşk Şeriatı" adlı romanın raporunu istiyor.Aşk Şeriatı' Mevlana ile Şems'in mistik hayatını anlatan bir roman.Yazarı Aziz Zahara.

Ella kitabı okudukça ona bağlanıyor. Bir zaman sonra Aziz'e bir e-posta atmak istiyor. Bu e-postayla Ella'nın hayatı değişmeye başlıyor. "Aşk"ı unutmuş bir kadın Aşk'ı hatırlıyor, onunla tanışıyor.

Elif Şafak'ın olayları bir kaç koldan anlatması kitabı daha heyecanlı, daha çekici kılmış ve Mevlana'nın, Sufiliğin "bütünlük" ilkesiyle süslenmiş. Farklı insanlar, farklı yorumlar... Farklı bakışaçıları ve oysa hepsi bir bütün...

"Her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milâd demektir. Şayet 'aşktan önce' ve 'aşktan sonra" aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir!"(s.339)
Doğan Kitap'ın bastığı bu kitabın bendeki baskısında Bir "Ek" mevcut. "Söyleşi ve Görüşler".

Aşk'tan herkesin kendince çıkartacakları vardır. Ne kadar genişse kalbin, Aşk'a o kadar susarsın.

Kitap:
Doğan Kitap
KitapYurdu.Com

4 Ağustos 2011 Perşembe

İz

0 yorum
Tedbirli yaklaştığım bir romandı. Nereden bilebilirdim bu kadar içine çekeceğini? Bu kadar sade bir anlatımla duyguların kelimelere bu denli güzel dökülmesi beni kendine hayran bıraktı!Elimden bırakamadan okudum bu aile romanını. Verda'nın babasının intihar etmesiyle başlıyor.Verda babasının "iz"ini kovalıyor.Bu izin peşindeyken yaşananları aktarıyor bize.Bir kadının iç dünyasına mükemmel bir bakış! Çocukluğundan erişkinliğine kadar Verda'nın etrafında olan olaylar ve Verda'nın buna tepkileri, duyguları ve Verda'nın bu duyguları ifade ederken seçtiği kelimeler!

Canan Tan Verda'nın ağzından bize üç kuşağı bir bütün halinde anlatıyor. Bir çocuk olarak Verda, bir genç kız olarak Verda ve bir avukat anne olan Verda... Her çağında başka başka şeyler gösteriyor bize. Belki farkında olduğumuz ama görmezden geldiklerimizi gözümüze sokuyor. İnce ince işleyor. Bu işlemede hiçbir ilmek atlanmamış.


İçinden çok fazla alıntı yapmayacağım. İçinde o kadar çok değerli paragraf var ki! Bir hayat dersi aslında bu eser...

"Evliliğimizin ilk yıllarında, her kavgalarımızın ardından gözyaşlarına gark olmuş bir halde, avutulmayı beklerdim. Hiç yoktan çıkan kavgalar, mutlaka benim gözyaşlarımla sonuçlanırdı, çünkü Bülent, gözlerimden yaş getirmeden sonlandırmazdı tartışmayı; kızgınlığının bedelini ödetmeden, canımı yeterince acıttığından emin olmadan rahat etmezdi içi.

En çok da, 'Annesi babası ayrılmış birini mutlu etmek zordur, mutsuzluğa şartlanmışlardır onlar', dediğinde incinirdi yüreğim. Ne acımasız bir genellemeydi yaptığı! Yanlıştı da üstelik... Yaşamamıştı ki bilsin.

Varlığın değil, yokluğun değerini bilir insanlar. Mutluluğun değerini bilenler, mutsuzluğu tatmış olanlardır. Onları mutlu etmek çok daha kolaydır. Annesiyle babası boşanmış kadın ya da erkekler, kendi evlerindeki olumsuzlukları evliliklerinde de yaşamamak için çok daha özenli hareket ederler, üzerine titrerler beraberliklerinin. Alttan alan, uzlaşmaya yakın duran taraf hep onlardır.

Bunca yıllık evliliğimizde Bülent, kavgaların tamamına yakınını kendisi çıkarttığı halde özür dilemedi benden. Yarattığı hoşluklarla gönlümü almaya çalıştı sözüm ona. Oysa her seferinde ince bir çatlak oluşuyordu aramızda. Kırılma noktasına gelmedi hiç ama, uç uca eklenen, dallara ayrılıp yaşamımızın geniş alanlarına yayılma eğilimi gösteren çatlakların bugünkü boyutlarını nereye kadar koruyabileceklerini kestirmekte zorlanıyorum artık. Konuşup tartışılmadan üzeri örtülmüş açık yaralara gül yapraklarının ne derece derman olabileceğini ise zaman içinde, beraberce göreceğiz..."
Böyle anlatıyor Verda kavga sonlarında olan olayların yansımasını. Bir başka sayfadaysa "sadece özür dilemesini, 'ben hatalıyım', demesini bekliyorum oysa" diye belirtiyor...

Yukarıdaki alıntı bir anne, bir eş olan Verda'nın anlattıkları. Anne olması, evlenmiş olması onun gözünde babasının küçük kızı olmasına engel değil oysa ki... Kitabın arka kapağaında baba-kız öyküsü olarak niteleniyor eser. Baba-kız olayının etrafında dallanıp budaklanan bir yaşam öyküsü.

Mutlaka okunması gereken, erkeklerin üç kere beş kere okuması gereken bir kitap!

Kitap Altın Kitaplar'dan bu sene Mart ayında çıktı. Kapağı da ayrı güzel.

Kitap:
Altın Kitaplar
KitapYurdu.Com
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.