27 Ocak 2014 Pazartesi

Değirmen

0 yorum
Sabahattin Ali eseri. Bambaşka dünyalara götürüyor, yaşatıyor ve o şaşkınlıkla bırakıyor! Sabahattin Ali, insanın bamteline dokunuyor. Bu kitapta, yazarın kendi önsözü de bulunuyor. 

Dönemin gerçeklerinden kaçmadan, gerçekleri saklamadan kendi üslubuyla anlatan Sabahattin Ali'nin sorgusal öyküleri nadide öyküler arasındadır. Kitap üç bölümden oluşuyor. Öyküleri okudukça bölümlerin özü seziliyor.

İçindekiler
Yazarın Önsözü
Birinci Kısım
Değirmen
Kurtarılamayan Şaheser
Kırlangıçlar
Viyolonsel
Birdenbire Sönen Kandilin Hikâyesi
İkinci Kısım
Bir Delikanlının Hikâyesi
Bir Gemici Hikâyesi
Kazlar
Bir Firar
Kanal
Candarma Bekir
Sarhoş
Üçüncü Kısım
Bir Cinayetin Sebebi
Bir Siyah Fanila İçin
Komik-i Şehir
Değirmen'de bir aşk hikayesi anlatılıyor. İnsan sevdiğine ne verebilir, ne kadar verebilir temelinde sorgulanan bir buluşma. Bir çingene çalgıcısı, bir köyde bir kolu eksik bir kıza aşık olur.

Kurtarılamayan Şaheser'de bir şair, bır kıza aşık olur. Sanatıyla kendini ispatlamaya çalışan şairi, kız bir türlü sevmemektedir. Lakin şair daha iyi eser vermek adına uğraşmaktadır. Bu uğraşı ile kendine bir yolculuğa çıkmıştır.

Kırlangıçlar, insanların kuş halidir. İki kırlangıç bir ağaç dalında karşılaşırlar. Farklıdırlar, aşıktırlar. Kırlangıçlar üzerinden insanları anlatan Sabahattin Ali, masalsı bir üslupla bilindik bir dünyada bir mevsim anlatıyor!

Viyolonsel'de siyahî insanlar ülkesinde, bir beyaz adamın hikayesi. Bu beyaz adamla eşi bir gemi kazası sonucu oradadırlar. Bu kadınla erkeğin gerçek hikayesi viyolonsel tellerinde birer nota oluyor.

Birden Bire Sönen Kandilin Hikayesi'nde masalsı üslupla, aşka felsefi bir yaklaşım anlatılıyor. Bir iskeletten insan ne kadar korkabilir?

Böylece ilk kısım sona eriyor.

Bir Delikanlının Hikâyesi'nde kitaplarıyla kendi başına yaşayan bir adamın gözünde kadını anlatıyor Sabahattin Ali.

Bir Gemici Hikâyesi'nde gemide kazancı olarak çalışan bir gencin hayatı hikâye edilmiş. Kekemeliği yüzünden okulunu bitirememiş ve son çalıştığı gemide, gemi çalışanları açtır. Sorgulama böylece başlar.

Kazlar'da; kocası hapishanede olan bir kadının, kocasının mektubu üzerine kaz bulma mücadelesi anlatılmaktadır. Şehre yürüyerek gitmek dokuz saattir...

Bir Firar'da hırsızlıkla suçlanan bir adamın iç çatışmasını okuyoruz. Aslında suçsuzdur. Ancak yediği dayağın etkisiyle itiraf etmiştir. Ancak çaldıklarının yerini hala söyleyememiştir...

Kanal'da, çocukluk arkadaşı olan iki adaş adamın aralarına su kanalı girer! O topraklarda sular kırmızı akar...

Candarma Bekir, hemşehrisi olan mapus kişinin sevkinden sorumludur. Ancak olayların rengi değişir. Mapus kişinin cezasıyla yüzbir senedir.

Sarhoş bir çalgıcı akşam eve gelir. Karısının öfkesiyle karşılanır...

Böylece ikinci kısım biter. Öykülerin konuları bile, biraz olsun kısımların konularını sezdirmektedir.

Bir Cinayetin Sebebi ne olabilir? İnsan ne için başka bir insanı öldürür? Dört seferdir mahkemesi ertelenen sanık, bize bunları son celsede açıklıyor.

Bir Siyah Fanila İçin, insan hayatını ne kadar değiştirebilir? Kaymakamlıktan ayakkabı boyacılığına bir öykü.

Komik-i Şehir'de otoritenin, önyargıların ve aşkın bir harmanı anlatılıyor... Komik olmayan bir hikaye...

Bendeki kitap, Şubat 2013 tarihli 14 Yapı Kredi Yayınları baskısı. Kitabın ilk baskısıysa 1935 tarihli.

 Yapı Kredi Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com

22 Ocak 2014 Çarşamba

Galîz Kahraman

0 yorum
İhsan Oktay Anar'ın son kitabı! 17 Ocak 2014'te çıkan bu kitabı, bitmesin diye uğraşıp ancak bu kadar süre uzatarak okuyabildim.
Hüüüüüüüüüüüüüüüp! Jjjjjjjjjjjjjjjjt! Nah-ha!
Türk Dil Kurumu, "galiz" kelimesini şöyle açıklıyor:
 galiz
sf. Kaba ve çirkin, iğrenç.
 Güncel Türkçe Sözlük
galiz  
Tembel.
 Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
galiz  
Zayıf, cılız.
 Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

İhsan Oktay Anar'ın daha önceki kitaplarında olduğu gibi, bu kitap için de sözlük hazırlayacak olan arkadaşlarımız elbette vardır.

İşte bizim galîz kahramanımız İdris Âmil Hazretleri'nin başından geçenleri okuyoruz. Kasımpaşalı olan İdris Âmil Efendimiz, şair ruhlu(?) bir kişidir. Bu şairanelik, cins-i latif içindir. Böylece kadınlar kendisine divane olacaklardır! Bu sanat yolunda, başına olmadık işler gelen Efendimiz, bir çok karakterle karşılaşıyor.

İhsan Oktay Anar'ın yine muhteşem üslubuyla muhteşem bir roman, muhteşem(?) bir kahraman okuyoruz! Olayların akışı içine kendimizi bırakmaktan başka bir şeye ihtiyaç yok! Karakterlerin tanıdıklığı da okuyucuyu ayrıca şaşırtacaktır!

İhsan Oktay Anar'ın o eşsiz kurgusunda, bir çok yere, birçok konuya yolculuğun tadı yine damağınızda kalacak! Yeni kitabı şimdiden beklemeye başladım! Umarım çok uzun bir ara vermez!
Bu hâdiselerin cereyan ettiği devirlerde, devletimiz sanatçıları daha bir ciddîye alırdı. O zamanlar üç grup sanatçı vardı. İlki, devletin halktan topladığı parayla Evropa'ya gönderilenlerden ibâretti ki, bunlar için 'takdirnâmeler' tanzim edilirdi. İkinciler daha bir ciddîye alınır, yazdıkları her bir kitap ilgili memurlarca satır satır okunur, haklarında 'fezleke', 'iddianâme', 'gerekçeli hüküm' gibi kâğıtlar hazırlanırdı. 'Artist vesikası' verilen üçüncü gruptakiler ise bazı tiyatro kumpanyalarında, daha da acısı pavyonlarda çalışırlardı. (sayfa 38-39)
Bu gibi daha niceleri var! İhsan Oktay Anar'ın kelimeleriyle yaşamı izlemek... Bitmesin istenilen kitaplardan! Defalarca okunacaklardan! Hayatın kendisi!
Çünkü bir romanın iki tür okuyucusu olurdu: Zeus gibi olanlar ve Yahova'ya benzeyenler. Evet, gerçekten de, 'ilah romancılar' gibi 'ilah okuyucular' da olurdu. Kadîm Yunanlar'ın ilâhları antropomorfik idi, yani kendilerine benzer, yiyip içip sefâ sürer, zinâ yapar ve bazen de acı çekerdi. Fakat insanları kendi sûretinden yaratan Yahova'ya göre, insanlar teomorfik idi. İlâhlar insana benzeyince iş kolaydı, insanlar "bu da bizden" deyip hayatlarına devam ederlerdi; ama insan ilâha benzedi mi, yükleneceği mesuliyet ziyâde olurdu. Zaten insanın eti ne budu ne idi; kaldı ki bir ilâha benzesin! Ama bazıları bundan memnun gibiydiler. İşte Zeus'a benzeyen okuyucu roman okuduğu sırada eğlenip güler, bazen ağlar, kısaca hayattan zevk alırken, Yahova'ya benzeyen okuyucu böyle yapmazdı! Onun için kitapçı dükkânına gideceği gün, âdeta Mahşer Günü idi, tövbe estağfurullah! Bu okuyucu Yahova'nın bizzât kendisi olarak kitapçıya gittiğinde, onun teomorfik yahut egomorfik kulları olması gereken romancılar, önünde el pençe divan durmuş vaziyette bekler olurlardı. (sayfa 159-160)
İhsan Oktay Anar'ın kaleminden sanatçıya ve okuyucuya bir bakıştı bu iki alıntı. Daha bir çok konu üzerine ince ince işlenmiş cümleler kitapta mevcut. Bu düzen içinde, kurgu içinde okumanın keyfi bir başkadır. İnsanların sınıflanması veya incelenmesi açısından başucu kitabıdır!

Keyifle okunacak, özenle saklanacak, sonra tekrar okunacak, üzerine düşünülecek bir kitap! İleride çocuklarıma okutacaklarımdan!

Bendeki kitap İletişim Yayınları'ndan Ocak 2014 tarihli ilk baskısı.

Kitap:
İletişim Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com

Hüüüüüüüüüüüüüüüp! Jjjjjjjjjjjjjjjjt! Nah-ha!
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.