Orhan Pamuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Orhan Pamuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ağustos 2018 Salı

Masumiyet Müzesi

0 yorum
İronik bir isim vermiş Orhan Pamuk kitabına. Beklediğimden iyi çıktı kitap. Üslubunun belirgin özelliklerini bu kitaba yansıtmış. Dönemin siyasi kargaşasının üzerinden geçmiş, insanlar üzerine gelen yansımalarını atlamış. Ancak Kemal Ben'in (kitabın baş karakteri) bu ortamdan korktuğunu ya da endişe duyduğunu biliyoruz. Ancak şu da bir gerçek ki Kemal Bey takıntılı bir biçimden Füsun'un peşinden koşmaktadır. (Esas kızımız) Bu körlük de belki de etraftan etkilenmesini önlemiştir.

Orhan Pamuk bu kitapta çevredeki siyasi kargaşadan çok çevrenin bakireliğe bakışına odaklanmış hissiyatını veriyor. Türkiye'nin seks tabularını dillendirdiği aşikar. Ancak kafamı kurcalayan bir husus şudur, gerçekten aileler bu şekilde mi tepki veriyorlardı o dönemlerde? Yetmişleri yaşamadığım için bilemeyeceğim. Bilenler de olayları bir şekilde sessizliğe gömdüğü için muğlak tatlı anılar olarak kalacak o dönemler belli ki.

Kemal Basmacı İstanbul'un zenginlerinden. Babasının kurduğu bir firmanın da başındadır. Sibel Hanım ile nişanlılığa doğru gidiyordur. Her şey Sibel Hanım'ın bir çanta beğenmesiyle başlamıştır. Çantayı ertesi gün almak için girdiği dükkanda eski uzaktan akrabası Füsun ile karşılaşır. Füsun büyümüş, serpilmiş ve güzelleşmiştir. Olaylar da bu şekilde gelişir.

Bu noktadan sonra kitaptaki karakterler hakkındaki düşüncelerime değineceğim, haliyle kitap içeriği ile ilgili bilgiler de olacaktır. 

Kemal Bey, bildiğin hırsızlık yapmaktadır ve bu hoş görülmektedir. Bunun sebebini düşündüm, insan gelen misafirinin hırsızlık yaptığını görerek neden ses çıkartmaz? Kaz geleek yerden tavuk esirgenmez diyerek mi sessizliğe gömülerek sadece üzüldüler? 8 yıl boyunca evinize gelen bir kişinin küçük küçük bir şeyler çalmasına ne derdiniz? Bu hırsızlıkların sonucu ortaya çıkan müzenin adının da Masumiyet olması ayrıca ironik benim için. 

Kitapta beni korkutan asıl nokta şudur: Kemal Bey'in bu saplantısının hastalık olarak sadece Sibel ile aralarında aldatma yerine kullandıkları zaman addedilmesidir. Ancak bu gerçek bir hastalıktır. Bunun da bir "aşkmış" gibi addedilmesi ve çevre tarafından kabullenilmesi, korkutucudur. 8 yıl boyunca kendi evinden çok başkasının evine gitme rahatlığını gösterebilmesine hayret ediyor, onu eve alan Tarık Bey'in sessizliğine şaşırıyorum. Kemal Bey benim gözümde nevrozlar içinde kıvranan bir hastadan öteye değildir. Buna karşı tez heralde "sekiz sene bekledi ama" olabilir. Bu anti tez değildir, sekiz sene boyunca taciz etmiştir. Beklememiştir. 

Tarık Bey, kitapta adı bir kere geçen karakterlerden bile daha silik bir karakterdir. Sadece vardır, etkisini hiçbir zaman hissetmediğimiz bir karakter. Dönemle en büyük ilişkisi ve belki de Orhan Pamuk'un dönem siyasi ve ekonomik şartlarına en çok girdiği an Tarık Bey'in bankerlere para kaptırması meselesidir. Bu kaybın da onun ölümüne yol açtığı sonucuna varmayı Türk filmlerindeki araba çarpıp kör olma olayına benzettim.

Nesibe Hala, tehlikenin kendisidir. Kısının peşinde koşturan bir adam. Kızı bu herif yüzünden zoraki bir evliliğe adım atmış ve hala olan bitene izin veren bir anne. Bu kişi ne düşünüyor olabilir? Kemal'i gerçekten çok seviyorduysa kızını neden korumadı? Adamın parası var diye miydi bu olanlar? Feridun'u düşünelim ve zengin bir film yapımcısı olmuş olsun. Kemal de sokakta gezinen figuranlardan. Kemal Füsun'un peşinden bu kadar koşsaydı Nesibe Hala ne yapacaktı? Füsun tabi bu arada Feridun ile evli durumda. 

Feridun, ipsiz sapsız bir arkadaşımız. Kemal'in parasıyla ihya oldu.

Garsoniyer sayılarının hatsafhada olduğu bir İstanbul, bir seks İstanbul'u anlatıyor bize Orhan Pamuk. Kitap Yeşilçam tadında, bir kitap. Hikaye örgüsü okuutyor ve işte böyle söyletiyor. Söyletmesinin sebebi de yine karakterlerin basiretsizliği yahut kabullenişliği. 

Tatil için kafa dökmeklik, uzaklaştıran, Yeşilçam filmi gibi bir kitap.
Sırada İstanbul'a döndüğümde müzenin kendisine gitmek var.

Kitap:

11 Ağustos 2015 Salı

Kafamda Bir Tuhaflık

0 yorum
Orhan Pamuk eseri. Mevlut'un hayatı anlatılıyor. Mevlut karakteri üzerinden dönemler anlatılıyor. Üzerinde altı sene çalışılmış. Tabiri caizse etliye sütlüye pek bulaşmamak için altı sene çalışılmış olabilir. Diğer yandan olanlar da malum. Neyse ki kitap tam bir Mevlut tadında. Olayların akışı ve tadı...

Uzun bir ara vermek durumunda kalmıştım. Malum kendi kafamdaki tuhaflıklarla uğraşırken, Mevlut'un kafasındaki tuhaflıkları okumak da çok güzel oldu. Boza ve Türkiye, boza ve Dünya. Boza ve Mevlut.

"Ben yalnızca yürürken düşünebilirim. Durduğumda düşüncelerim de durur; benim kafam bacaklarımla hareket eder." Jean-Jacques Rousseau, İtiraflar (sayfa 447)

"Kafamda bir tuhaflık var," dedi Mevlut.  "Ne yapsam bu âlemde yapayalnız hissediyorum kendimi." (sayfa 192)

Bendeki kitap Yapı Kredi Yayınları'ndan Aralık 2014 tarihli ilk baskısıdır.


Kitap:
Yapı Kredi Yayınları
Kitapyurdu.com
Babil.com
İdefix.com
Dr.com.tr

13 Ekim 2011 Perşembe

Benim Adım Kırmızı

0 yorum
Nakkaşlığın bir maceraya dönüşmesi! Orhan Pamuk üslubuyla güzel bir esere imza atmış. "Ben Ölüyüm" bölümüyle başlayan kitap daha ilk satırlarından merak uyandırıyor. Sonrası kendiliğinden geliyor.Şeküre'nin kocası yıllardır eve dönmemiştir. Şeküre'yse bundan sıkılmıştır. Olaylar başlar.

Nakkaşlığın gerektirdikleri de minik hikayelerle anlatılmış, roman bunlarla bezenmiş. Bu romonla birlikte nakkaşlığın aslında sadece bir resim türü değil, bir yaşam felsefesi olduğunu, hatta bir öğreti görevi gördüğünü anladım.

Kimileri Orhan Pamuk'u sever kimileri sevmez. Ancak unutulmaya yüz tutmuş bir sanatın bir maceraya dönüşmesi küçümsenecek bir olay değil gözümde. Karakterlerin zenginliği, işin çetrefilini arttırıyor. Roman 1591'de de geçse oradaki karakterlerin günümüzde de karşımıza çıkması ayrı bir tattır.

Kitap İletişim Yayınları'ndan.1998 yılında ilk baskısını yapmış.2010 yılındaysa 33. baskısı yapılmış.

Kitap:

İletişim Yayınları
KitapYurdu.Com
>
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.