Gerilim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gerilim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ocak 2016 Pazar

Kafes

0 yorum
Josh Malerman kitabı. O kadar çok reklamı döndü ki merak edip okudum. Yazarı aslında bir müzik grubu üyesi. Bu kitap da ilk kitabı.

Kitap hakkında sosyal medyada çok güzel övgüler vardı, bu akıma kapılıp okudum. Şunu net bir şekilde söylüyorum; eğer kitabı okuyacaksınız beklentinizi yüksek tutmayın.

Kitabın temelinde yatan; günümüz akımlarından "çok kötü bir şey olup insanlar ölmeye başlayıp hayatta kalma savaşı eserlerinden. Buradaki belirsizlik, kitabın içinde de mevcut. Yani "ne olduğu konusunda sadece fikir yürütüyoruz, ne olduğuna dair bir cevabımız yok ve insanları bir şey öldürüyor ve biz de bundan korunmaya çalışıyoruz. Belirsizlik; aslında temel bir felsefedir. Bu felsefe güzel işlenseydi belki çok daha farklı yerlere gelebilirdi konu. İşin tuhaf yanı ise bu ne olduğunu bilmediğimiz olaylar "Rusya Raporu" olarak tanımlanıyor. Aslında hala soğuk savaş izlerini taşıyan bir kitap. Belki de bir soğuk savaş silahı olarak bile değerlendirebiliriz bu kitabı.

Rusya Raporu, insanlar sokaklarda, dışarıda herhangi bir yerde bir şey oluyor (insanlık bunu görmek ile bağdaştırıyor) ve bu olan şeyden dolayı çıldırıyor, etrafındakileri ve/veya kendilerini öldürüyor. Böylece salgın başlıyor. Bu noktada "insanların kendilerinden korktuğu" düşünce akımı da yayılıyor, ama bir şekilde onların da delirdiği hissi kitapta yansıtılıyor.

Kitabı Malorie karakterinin gözünden okuyoruz. Hamile olduğunu düşüncesiyle kitap başlıyor. O dönemde de Rusya Raporları gittikçe artıyor ve olaylar başlıyor.

Kitabın kurgusu geçmiş ve şimdiki zaman ikililiğiyle sağlanmış. Hikaye iki koldan akarken sonuca doğru gittiğimizi düşünüyoruz. İşte bu da ikinci kitabın olma ihtimalinin yüksek olduğunun göstergesi.

Kitabın adını her gördüğümde nedense Fermat's Room'u çağrıştırıyordu. Öyle bir şey yok. Zaman geçirmek için güzel bir kitap. Hollywood filmi tadında bir kitap. Çok büyük beklentilerle başlamak lazım. Korku kitabı olarak gösterilmesi de benim için ayrıca ilginç oldu. "İnsan bilmediğinden korkar" mottosu yıllardır işlenen bir konuydu ve bunu tekrar işlemiş olması ile bir çok ödül almış olması da benim verilen ödülleri sorgulamama neden oldu.

Bendeki kitap İthaki Yayınları'ndan Aslı Dağlı çevirisiyle Ekim 2015 tarihli 5. baskısı.

Kitap:
İthaki Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Babil.com


13 Ağustos 2015 Perşembe

Koloni

0 yorum
Jean-Christophe Grange eseri. Nazilere kadar uzanan bir kurgu. Nazilerin insanın sınırlarını zorlayan deneylerin ürkütücülüğü malum. Kitap bu hisle çevrili.

Katedralde işlenen bir cinayetle olaylar başlıyor. Kurguda kimi zaman "acabalar" kendini gösteriyor. Ancak, konu edilen olayların gerçek hayatta bile acabası varken, kitabın acabaları kitaba baharat oluyor.

-Evet bu ütopya. Bu yüzden de gerçek.
Francesca doğru söylüyordu. İnsan hayal kurmak için yaratılmıştı, yani itaat etmekten çok mücadele etmek için. Bu evrimin kuralıydı. Ve özellikle de insan şiir için yaratılmıştı. Ütopya da şiirseldi. Ve şiir daima gerçekliğin karşısında olacaktı. (sayfa 250)
Kitap Doğan Kitap'tan Tankut Gökçe çevirisidir.

Kitap:
Doğan Kitap
Kitapyurdu.com
İdefix.com
Babil.com

24 Şubat 2013 Pazar

Kudret Delisi

0 yorum

Irving Wallece şaheseri. Elimindeki kitabın en büyük özelliklerinden birisi 1983 baskısı olması! E Yayınları tarafından Leyla Tavşanoğlu'nun çevirisiyle basılmış. Baskısından tam 30 yıl sonra elime geçmiş bir kitap. Kimbilir en son ne zaman açılmıştı kapağı... Böyle kitapları elime aldığımda tarif edemediğim bir mutluluk kaplar içimi. Yılların tozu, görmüş geçirmişliği ellerimde gibi hissederim. Sayfaları çevirmeye başlayınca tozları etrafta uçuşur. Yapraklarının kokusu da ayrı güzeldir zaten.

Kitabı okurken, kaç zamandır aklımda olan bir soruya cevap buldum. "Terör" kelimesi yerine eskilerimiz ne diyordu? "Tedhiş" kelimesini kullanıyorlarmış. Türk Dil Kurumu bunu "yıldırmak" anlamında olduğunu söylüyor.

Olaylar cep telefonunun olmadığı, internetin olmadığı zamanlarda gazetecilik üzerine gelişiyor. O dönemin gazeteciliğini de işlemiş. Zorlukların bol olmasına rağmen daha eğlenceli daha zevkli bir iş olduğu da aşikar. Gazeteler haberleri için muhabirlere daha fazla ihtiyaç duydukları da gün gibi ortada. Günümüzde haberleşmenin temelini internet ve uydular oluşturuyor. O zamanlarda iletişim bu kadar kolay değilmiş. Kitapta bir tamlama çok hoşuma gitti: "Bilgisayar çağı". Kitabın akışına kendimi o kadar kaptırmışım ki sayfasını not etmeyi unutmuşum. Sanırım gazetenin yazı işleri müdürü kullanıyordu bu tamlamayı.

Edward Armstead'e, babasının vefatından sonra New York'un ikinci büyük gazetesi -The New York Recorder- şartlı miras kalır. Bu şart New York Recorder'ın traji, ilk bir yıl içinde bir kere olmak üzere New York Times'ın trajını geçmek zorundadır. Aksi taktirde gazete NewYork Times'a satılacaktır. Edward babasının gölgesinde kalmış, 50'lili yaşlarında olmasına rağmen hala babasının etkisinden kurtulamamış bir adam. Bu şart karşısında çıldırmıştır. Eli kolu bağlı bunu nasıl başaracağını düşünürken, eski ahbabı Hugh Weston'dan taziye telefonu alır ve kızının Victoria Weston'a gazetesinde yer olup olmadığını sorar.

Victoria Weston gazetede ilk iş olarak idam cezası Sam Yinger'ın son dakikalarını nasıl geçirdiğini öğrenmek üzere aynı idam hücresinde kalıp son anda cezadan yırtan Gus Pagano ile ropörtaj yapar. Gus Pagano yayımlanmamak kaydıyla hücrenin altındaki, özgürlüğe açılan gizli geçitten söz eder. Victoria bunu patronuna bildirdiğinde olaylar gelişmeye başlar.

Edward Armstead artık haber kovalamak değil haber yaratmak peşindedir. Sam Yinger'ın kaçışını ilk haber -Mark Bradsawh imzasıyla- veren gazete olarak New York Recorder'ın trajını New York Times'ınkinin üzerine taşımıştır.  Bunun üzerine haber yaratmak fikrine iyice ısınmıştır. Sam Yinger olayından sonra İspanya Kralı kaçırılır. Habere Mark Bradshaw imzasını atar. BM Genel Sekreteri kaçırılır. İsrail Başbakanı öldürülür. Bu tedhiş eyleminden sonra da atlatma haberler vererek basın dünyasının merkezine yerleşmiştir. Bir sorun vardır; Vicky Weston ve onun çalışma arkadaşı Nick Ramsey olayların patlak verdiği yerlerde olmalarına rağmen hiç tanımadıkları çalışma arkadaşları Mark onlardan önce haberi gazeteye geçmektedir.

"Ölüm onu bekliyordu. Gözleri yaşlarla doldu. Yaşama isteği öylesine güçlüydü ki... Bu şaşırtıcı dünyada görmesi gereken o kadar çok yer, bilmediği o kadar garip ama tatlı insan, hiç görmediği o kadar güzel kadın vardı ki" (sayfa 356)

Victoria, eskilerden hatırladığı Aldous Huxley'nin Mona Lisa'nın Gülüşü adlı öyküsünden alıntılama yapıyor.

New York'tan Paris'e, Cenevre'ye, İstanbul'a, Tokyo'ya kadar uzanan bir kovalamaca bir haber tutkusu üzerine bir şaheser.

Kitabın kapağından da söz etmeden geçemeyeceğim. Artık günümüzde ileri teknoloji olmasına rağmen bu kadar güzel kapak meydana çıkmıyor. Tabi müthiş kapaklı kitaplarımızın da hakkını yememek lazım.

Kitap, 1983 yılında, E Yayınları tarafından, Leyla Tavşanoğlu çevirisiyle, Reha Yalnızcık kapağıyla basılmıştır.

Arka kapağı okuyamayanlar için:
"Dünyada en çok okunan beş yazardan biri olan Irving Wallace, bütün dünyada yirmi yılda 156 milyon kitap sattıran yeteneğini Kudret Delisi'yle bir kez daha kanıtlıyor...
Edward Armstead, babasının ölümüyle, bir milyar doların yanısıra, muazzam bir basın imparatorluğunun ve New York'un en çok satan ikinci gazetesinin mirasçısı olmuştur. Fakat bir tutkusu vardır: Babasının ününü, kudretini aşmak...
Babasının genç metresine sahip olmak Edward'a yeterli gelmez, basın imparatorluğunun kalbi olan gazeteyi de bütün rakiplerinin üzerine çıkarmak zorundadır...
Bunun içinse haberleri kovalamak değil, hiç yoktan yaratmak gerekeceğini kısa zamanda anlar... Günün birinde İspanya Kralı kaçırılır, İsrail Başbakanı öldürülür, Papa'ya suikast girişiminde bulunulur...
Bütün bu olaylar Edward'ın gazetesinde atlatma haber olarak birinci sayfada manşettir... Edward bir gazetecilik dehasıdır sanki...
Ancak sıra o güne kadar yaratılan haberlerin en müthişine geldiğinde, patronunun tutkularının aleti olan bir kadın muhabir bütün bu olağanüstü haberlerin kökenini araştırmaya başlar... "

Böyle kitaplar elime geçtikçe sahaf olasım geliyor!

Kitabın baskısı bulunmadığı için sahaflara bakınız.
Gittigidiyor.Com'da da ikinci elleri bulunmaktadır: http://www.gittigidiyor.com/arama/?k=kudret+delisi

19 Kasım 2012 Pazartesi

Kaosun Sırları

0 yorum
Maxime Chattam eseridir. Chattam'a has özellikler bu kitabında da mevcut. Bu kitabın benim için bir başka özelliği daha var ki o da en uzun sürede okuduğum kitap olmuştur. Geçtiğimz yaz ayında kitaplara fazla vakit ayıramamış olmama rağmen, bu kitabı bir hafta okuyup iki hafta okumamazlık lüksüne sahiptim. Tabi bu süre kitaptan kopmak için fazla bile. Ancak yine de kaldığınız yerden devam ettiğinizde aynı tadı ve akıcılığını koruyor. Kimi detayları unutmak kaçınılmaz o ayrı.

Eser ilk başladığında fantastik öğeler hissetiriyor. Ancak olan bitenin mantığa açıklaması da ilerleyen sayfalarda mevcut. Böyle bir harmanın varlığı ve bu harman arasında tek bir "vücudun" iç çatışmaları arasında kalan Yale'in hikayesini okuyoruz.

Yael'in hayatını izliyoruz. Gölgeler'in oyununda bir taş haline gelen Yael kimi zaman istenen karelere hareket ediyor kimi zamansa beklenmeyen hamlelerde bulunuyor. İlk olarak aynalarda kendini gösteren gölgeler Yael'i tehtit etmektedirler. Yael derinlere indikçe ölüme bir adım daha atmış oluyor. Kamel Nasr'ın blogundan alıntılarla fikirleri bize sunuluyor. Kamel Nasr'ın da belirttiği gibi Yael kitabın sonunda ölüyor.

Sonunu bildiğiniz bir kitabı neden okursunuz?

Maxime Chattam'ın güzel kurgusu ve akıcılığıyla Fransa'dan Amerika'ya uzanan bir tür satranç oyununda iyi okumalar dilerim.



KitapYurdu.Com : http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=435475

22 Nisan 2012 Pazar

Günahkar

0 yorum
Vize haftası biter bitmez, Günahkar'a kaldığım yerden devam ettim. Kitabın başından beri acaba ne olacak sorusu sordum. Neredeyse son sayfalara kadar olay çözülmedi. Elbette Tess Gerritsen'ın kalemini tanıyanlar bu kitabın sonucu için de çeşitli tahminlerde bulunacaklar.

İki önemli konu üzerinde durmuş Tess Gerritsen. Bu özellikle dikkatimi çekti. Ayrıca az sonra yazacaklarım kitabın sonuyla ve çözümüyle ilgili, şimdiden bilgisini vereyim.

İlk önemli konu ve aslında Gerritsen'ın tüm kitaplarında işlediği toplumda kadın. Bu sefer toplumda anne adayı olmak ve annelik üzerine de eğilmiş. Ayrıca Rizzoli'nin ailesi hakkında da çok ilginç bilgiler alıyoruz. Bi' anne olmak bu kadar kısa ve öz anlatılamazdı heralde.

Gelelim diğer konuya ve fabrikaların sebep olduğu çevre faciaları! İşte çoğunu görmediğimiz, bir şekilde hasır altı edilen kazalar ve/veya bilinçli "kazalar"ın sebep oldukları facialar. Her zaman olagelmiştir. Bu olaylar dünyanın ortak sorunu. Ancak yine de göz yummaktan çekinmiyorlar.

En yakını ve en büyüklerinden birisi, Fukushima, unutuldu, unutturuldu. Acaba son radyasyon ölçümlerinden kimlerin haberi var acaba? Yakına gelelim; Dilovası gaz ölçüm sonuçlarından...

Dünya hepimizin. Dünya'nın bir ucunda olan da bizi etkiler. Göz görmeyebilir, ten hissetmeyebilir. Ancak bu etkilenmediğimiz anlamına gelmez. Bu olaylar karşısında ne kadar sessiz kalırsak o kadar çok kanserimiz olur.

Ülkemizin tamamını etkileyen çok taze bir akciğer kanseri başlangıcını da gözden kaçırdık sanırım. 2B Yasası olarak biliniyor kendisi. Meclisten geçti...

Bugünün bir özelliği de Dünya Günü. Ülkemizdeki etkinlikleri için de müteşekkiriz. Nasılsa öleceğiz ve bizden sonrakiler Dünya ile ne yaparsa yapsın bizi ilgilendirmez...

İşte böyle bir günde bitti Günahkar...

Günahkar'da iki rahibenin öldürülmesi, elleri ve kolları kesilmiş yüz derisi alınmış, Fare Kadın lakabını taktıkları bir kadın ve öldürülmüş bir adamın zaman çizgileri Maura'nın masasında kesişiyor. Bunların üstüne Maura'nın eski eşinin -Victor- de olaylarla ilgisinin olması konuyu daha da karıştırıyor.

Tess Gerritsen, karmaşa gibi görünen bir çok incelemeyi bir araya getiriyor ve okumaya doyum olmayacak bir eser daha sunuyor ve evet, Rizzoli hamile olduğunu öğreniyor.


Kitap:
Martı Yayınları
KitapYurdu.Com









25 Aralık 2011 Pazar

Aklından Bir Sayı Tut

0 yorum
John Verdon eseri. Tess Gerritsen;
"Çok, çok uzun zamandır okuduğum en iyi romanlardan biri. Aklınızı başınızdan alacak... John Verdon öyle ışıl ışıl ve incelikli yazıyor ki kıskanmadan edemedim."
demiş kitap için. Bu beni okumaya biraz daha teşvik etmişti. Ancak okudukça polisiye/gerilim sever okuyuculardan kaçmayacak bariz bir nokta gördüm. Elbette ki bu olayın çözümü olduğu için bunun ne olduğunu açıklamayacağım. John Verdon'ın bunu bilerek mi yaptığını yoksa farkında olmadan mı yaptığını anlamadım. O noktaya kadar kurgusu o kadar güzelken o olayla karşılaştığımda, bilerek yaptığı bir şaşırtmaca olduğunu düşünmüştüm.



Zamanınızı çarçur etmeyen, istenileni de yeteri kadar veremeyen bir eser. Eğlendiriyor, keyifli, boğmadan akan bir kitap. Olay örgüsü içine çekti. Kitabın arka kapağından aktarıyorum:
"Mark Mellery, posta kutusuna bırakılmış imzasız bir mektup alır. Mektupta şöye yazmaktadır: 'Aklından bir sayı tut - 1 ile 1000 arasında herhangi bir sayı.' Mellery öylesine 658 sayısını tutar. Not şöyle devam etmektedir: 'Sırlarını nasıl bildiğimi göreceksin. Küçük zarfı aç.

Aldıklarını geri vereceksin
Vermiş olduklarını aldığın zaman.
Biliyorum ne düşündüğünü,
Ne zaman uyuduğıunu,
Nereye gittiğini,
Nereye gideceğini.
Seninle bir randevumuz var,
Bay 658"
Kitabın hikayesini kısaca şöyle. Mark Mellery mektubu aldıktan sonra eski arkadaşı emekli Dedektif Gurney'den yardım ister. Dedektif Gurney kendini olayların içine çekilmiş bulur. Bu olay aynı zamanda Dedekti Gurney için bir iç yolculuk olur.

Koridor Yayıncılık'ta Cemile Özyakan çevirisiyle basılmış.

Kitap:

Koridor Yayıncılık
KitapYurdu.Com
>

13 Ekim 2011 Perşembe

Benim Adım Kırmızı

0 yorum
Nakkaşlığın bir maceraya dönüşmesi! Orhan Pamuk üslubuyla güzel bir esere imza atmış. "Ben Ölüyüm" bölümüyle başlayan kitap daha ilk satırlarından merak uyandırıyor. Sonrası kendiliğinden geliyor.Şeküre'nin kocası yıllardır eve dönmemiştir. Şeküre'yse bundan sıkılmıştır. Olaylar başlar.

Nakkaşlığın gerektirdikleri de minik hikayelerle anlatılmış, roman bunlarla bezenmiş. Bu romonla birlikte nakkaşlığın aslında sadece bir resim türü değil, bir yaşam felsefesi olduğunu, hatta bir öğreti görevi gördüğünü anladım.

Kimileri Orhan Pamuk'u sever kimileri sevmez. Ancak unutulmaya yüz tutmuş bir sanatın bir maceraya dönüşmesi küçümsenecek bir olay değil gözümde. Karakterlerin zenginliği, işin çetrefilini arttırıyor. Roman 1591'de de geçse oradaki karakterlerin günümüzde de karşımıza çıkması ayrı bir tattır.

Kitap İletişim Yayınları'ndan.1998 yılında ilk baskısını yapmış.2010 yılındaysa 33. baskısı yapılmış.

Kitap:

İletişim Yayınları
KitapYurdu.Com
>

7 Ekim 2011 Cuma

Cerrah

2 yorum
Tess Gerritsen kitabı. Popüler kültürde çoğu yazar adayı bir kitapla parlama yapar ancak devamını getiremez. Tess Gerritsen böyle olmadığını bize defalarca ispatladı.

Cerrah, benim gözümde Tess Gerritsen'ın "ustalık" eserlerinden birisidir.Psikolojik tahlillerden tutun da Rizzoli karakterine kadar her şey yerli yerinde! Tess Gerritsen tecavüz konusına, polisiye gerilim türünde eğilmesi, tecavüze uğrayan kadınların yaşadıklarını apaçık tahlil etmesi ve tacavüzcünün ve katilin bakışaçısını yakalayabilmesi başlı başına bir olaydır.
"Öldüğünü anlayabilecek kadar uzun yaşamıştı."(sayfa 21)
 "Böyle sessiz kalmayı seçen kim bilir kaç kadın vardır, diye düşündü Moore."(sayfa 72) 

Bendeki eser Doğan Kitap'tan Ali Cevat Akkoyunlu çevirisinin ikinci baskısı.2005 yılı basım tarihli.A. Cevat Akkoyunlu'nun çevirisi her zamanki gibi güzel olmuş. Öyle ki kimi yerlerde Tess Gerritsen'ın vermeye çalıştığı ayrıntılardan hiçbiri atlanmamış.
Cerrah'ın ağzından:
"Temel tabiatımı kabul ediyor, benimsiyorum. Tanrı'nın yarattığı gibiyim; Tanrı'nın hepimizi yarattığı gibi." (sayfa 296)


Kitap:

Doğan Kitap
KitapYurdu.Com



23 Ağustos 2011 Salı

Çırak

0 yorum
Tess Gerritsen eseri. Cinayetler, yakalanmış Cerrah'ın cinayetlerine benzemektedir. Bir taklitçi mi yoksa Cerrah'ın bir destekçisi mi var? Bu soru üzerinden Tess Gerritsen bir harika eser daha sunmuş ve -kitabın adından da belli-  Cerrah'ın bir Çırak'ı var. Cerrah geri dönüyor ve yalnız değil!

Tess Gerritsen kurgusu yine harika.Olayın çözümündeki heyecansa bu sefer çok daha başka!

Tess Gerritsen ayrıntıların peşini bırakmayan, betimlemeleriyle olayları net bir şekilde bize aktaran üslubuyla kitaba bağlıyor. Rahatsız edicilik her zamanki gibi mevcut.

Eserin bir artısı daha var.Bir katille karşılaşmış olan bir kişinin daha sonra yaşadıklarına da değiniyor.Rizzoli'nin yaşadığı korkuyu bize çok güzel bir şekilde aktarıyor.

Martı Kitabevi, Cumhur Mısırlıoğlu'nun güzel çevirisiyle kitabı basmış.

Rizzoli bu kitapta kendine bir eş buluyor Gabriel Dean ile bu kitapta tanışıyor.

Tam anlamıyla "soluksuz" bir macera, bir köşe kapmaca...

Tess Gerritsen eserlerinin televizyon dizisi uyarlaması:
Dizinin resmi internet sayfası: http://www.tnt.tv/series/rizzoliandisles/
IMDb sayfası: http://www.imdb.com/title/tt1551632/
CNBC-e sayfası: http://www.cnbce.com/diziler/Hakkinda.aspx?TvSerieId=94


Kitap:
KitapYurdu.Com




21 Ağustos 2011 Pazar

Ruh Koleksiyoncusu

2 yorum
Jane Rizolli ve Maura Isles bu kez farklı bir seri katille karşı karşıya. Katıksız kötülük aynı olsa da yöntemler ve istekler değişmiş.

Olayın detaylarına girmeyeceğim. Yoksa ne tadı kalır bunu okumanın! Seri katil arkeoloji temalı... Aslında arkeolojiye merakı da yok. İsteği başka. İsteği... Kadınları mumyalayan, bataklıkta saklayan, kadınların başlarından tsantsa yapan bir seri katil...Bununla arkadaşlık eden bir psikopat. Olaylar Boston'da bir müzenin bodrumunda bulunan ve ikibin yaşında olduğu sanılan bir mumyayla başlıyor. Ancak mumyada olmaması gereken bir şey bulunuyor: Mermi.

Tess Gerritsen her zamanki üslubuyla, güzel kurgusuyla harika bir polisiye, gerilim eseri sunuyor. Soluksuz okunan bir roman. Ancak dikkat edilmesi gereken rahatsız edicilik. Üstelik "insan saklama yöntemlerinin" gerçekten de kullanılmış olması işleri başka bir boyuta taşımakta!

Bir insanın yıllarca korku içinde yaşaması, saklanması ve "özgür" olamamasının baskısı, her an öldürülecekmiş hissi ve bir seri katilden kaçmak zorluğu insan zihnini ne kadar zorlasa da bunun üstesinden ancak yavrusunu korumaya çalışan bir anne gelebilirdi! Tess Gerritsen bunda da çok haklı!

Kitap Doğan Kitap'tan Boğaç Erkan çevirisiyle ilk baskısını Haziran 2011'de yapıyor.Orijinal adı: The Keepsake.

Tess Gerritsen eserlerinin televizyon dizisi uyarlaması:
Dizinin resmi internet sayfası: http://www.tnt.tv/series/rizzoliandisles/
IMDb sayfası: http://www.imdb.com/title/tt1551632/
CNBC-e sayfası: http://www.cnbce.com/diziler/Hakkinda.aspx?TvSerieId=94


Kitap:
Doğan Kitap
KitapYurdu.Com

16 Ağustos 2011 Salı

İkiz Bedenler

0 yorum
Tess Gerritsen eseridir.

Bir iş için şehir dışına çıkıp evinize geri döndüğünüzde kapınızın önünde kendi cesedinizle karşılaşırsanız ne olur...

Tess Gerritsen mükemmel bir esere imza atmış.Kitabı bir çırpıda okuyup bitirmiştim. Kitabın kapağı da beni bir o kadar etkilemişti.

Maura'nın durumunu düşünmemek elde değil. Annesini arayışı... Tam ulaştı derken ulaşamaması.

Tess Gerritsen bize fazla söz bırakmayacak bir esere imza atıp yeni eserleri peşinde gitmiş. Okumaktan sıkıldığımı asla ama asla söyleyemeyeceğim. Kurgusuyla baş döndürüyor.

Bazı anlarda kişileri rahatsız edebilecek sahneler bulunuyor. Uyarmadan geçemem.Polisiye, macera severlerin okumadan geçmemesi gerekir.

Bu kitabı, Martı Yayınları, Bahar Çelik çevirisiyle basıyor.Mükemmel bir şekilde basmışlar.

Tess Gerritsen eserlerinin televizyon dizisi uyarlaması:
Dizinin resmi internet sayfası: http://www.tnt.tv/series/rizzoliandisles/
IMDb sayfası: http://www.imdb.com/title/tt1551632/
CNBC-e sayfası: http://www.cnbce.com/diziler/Hakkinda.aspx?TvSerieId=94



Kitap:

KitapYurdu.Com

1 Haziran 2011 Çarşamba

Kötü Ruh

0 yorum
Ali Cevat Akkoyunlu'nun çevirisini Doğan Kitap'tan okuyoruz. Eserin yazarı, Avrupa'nın ikinci Grange'ı olarak takdim edilen Maxime Chattam.2005 yılında çıkan bu kitap, türünün(polisiye/gerilim) hakkını veriyor ki zaman zaman gerginlikten sayfaların nasıl geçtiğini anlamadım!

Portland Celladı üzerinden gidiyor olay. Sanki öncesinde bir kitap daha varmış gibi geliyor. Ancak durum öyle değil ve kitap okudukça bunun da kurguya dahil olduğunu anlıyoruz.. Bu geçmişte başlayan hikaye kurguya büyük esneklik sağlamış ve okuma zevkini arttırmış.

İnsanların ne kadar ileri gidebileceği konusuna da değinen, aile hakkında düşündüren ve "hastalıklı düşünce"yi de irdeleyen bir eser. Bazen bir Agatha Christie eseri okuyormuş gibi oldum.Maxime Chattam, eserinde maktullerin kesilen uzuvlarına ne olduğuna içten içe dikkat çekiyordu.Kitabın sonunda da uzuvların ne olduğunu açıklıyor.

Beaumont ailesinin düşüncesini sınıflandırmakta güçlük çekiyorum. İşte bu noktada da, iyi ve kötü üzerine bir düşünce akımı başlıyor. Acaba çok sevdiğimiz bir insan öldüğünde onu geri getirmek için uğraşır mıydık?..

Maxime Chattam, karakterleri üzerinden bunu da cevaplıyor.

Katil aranırken mistik olaylar da yavaş yavaş işin içine giriyor. Ancak çözümde mistiklik falan kalmıyor. Çıplak bir düşünce karşınızda sizi bekliyor olacak.

Maxime Chattam her saniyesinde insanı içine çekmeyi başaran bir esere imza atmış. Bazı bölümler gerçekten rahatsız edici nitelikte olsa da... Kitabın sonunda düştüğü not da hoşuma gitti.
"Bu roman kimseye ithaf edilmedi, çünkü böylesine kara bir öykü ithaf edilemez.
....
Orası(Portland) harika bir kent, harika bir bölgedir. Gül Bahçesi gerçek ve görkemlidir, Adli Tıp Enstitüsü ve dipsiz uçurumlarla dolu bir vadi yerine, bunlarla hatırlansın. O enstitü ve vadi gerçek de olsa."

Kitap:
Doğan Kitap
KitapYurdu.Com
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.