Yapı Kredi Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yapı Kredi Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Nisan 2022 Salı

Kayıp Tanrılar Ülkesi

0 yorum

 Ahmet Ümit'in 2021'de çıkarttığı son kitabı, Kayıp Tanrılar Ülkesinde Başkomser Nevzat romanı değil. Ama... Amasını; kitabı okuduysanız biliyorsunuz. Kitabın kapağı benim için ayrıca bir albeniye sahip. Anadolu topraklarındaki medeniyetlerin derinliği büyüleyici bir etkiye sahip. Antik kentlerin bir zamanlar capcanlı olduğunu hayal etmek bende tuhaf duygular oluşturur. Bir zamanlar o; ellerle biçimlendirilmiş mermerler üzerinde insanların hareket etmeleri, yaşamaları, düşünmeleri beni gülümsetiyor.

Bu kitapta da Ahmet Ümit bu kentlerden birisine geliyor: Bergama Akropolisi.

Yıldız Başkomser Berlin polis teşkilatında çalışan bir Türk asıllı Alman'dır. Cemal Ölmez, öldürüldükten sonra bu davayı araştırmak Yıldız Başkomsere kalmıştır.

Ahmet Ümit bu kitapta kimlik tartışmasını çok boyutlu olarak romanlaştırmış. Kimilerine kitabı beğenmiş kimileri beğenmemiş. Kitabın türü üzerine konuşulmuş vesaire. Ben kitabın temelindeki kimlik çatışmasını çok beğendim.

Kitaba başlarken kimlik nedir diye başlamak lazım. İnsanı belirleyenler neler? İsmi mi, milliyeti mi, ırkı mı, dili mi?.. Sonu yok! Bunlara sahip olan bir kişiliğin başka bir kişilikle çatışmasını bu kitapta elbette okuyorsunuz. Bunlara sahip bir kişinin kendi içinde de çatışmasının işlenmesi işte bu kitabı diğer Ahmet Ümit kitaplarından bence ayırıyor. Kimlik çatışmaları üzerine kurulu bir hikaye örgüsü... Kök, köken, uyum sağlama, sağlmama, unutma, hatırlama... Bunların hepsinin bir araya geldiği ve benim hiç gitmediğim bir şehri, Berlin'i polisiye çerçevesinde görüyoruz. Berlin mozağinde Türklerin Almanların, Türk asıllı Almanların, Safkan Almanların, Doğu Almanlarının, Batı Almanlarının, Alman olmayanların içe içe geçmiş bir yaşamı var.

İnsanı insan yapan nedir, bu kimliği sonuna kadar koruması mı? Kimlikler arasında kaybolması mı? Kimliğin değerini kim nasıl belirler gibi sorular canlanıyor kitabı okurken.

Her yerde yazıldığı, söylendiği, anlatıldığı gibi mitolojisine daha gelemedim. Görüneni -evet- mitoloji ama mitolojideki kişilik çatışmaları. Zeus Altarı'nın hikayesi gayet net. Değer bilmez bir toplumdan alınıp değer gösterilir bir topluma verilmiş. 

Zeus Altar'ı çevresinde şekillenen romanda Celal Ölmez öldükten sonra şüpheler ilk olarak Neo-nazilerin üzerinde toplanır. Ancak Celal Ölmez'in öldürülme şekli de bir acayiptir: Zeus'a kurban edilmiştir... 

Bergama'dan filizlenen bir öykü kişiliklerin kavisli varlığında çatışarak, sevişerek, özleyerek, kinlenerek tanrılar yaratan insanların savaşını anlatıyor.

Peki okuyucu, sen kimsin?

Kitap;
Yapı Kredi Yayınları
İdefix
Kitapyurdu

1 Ocak 2020 Çarşamba

Aşkımız Eski Bir Roman

0 yorum
Ahmet Ümit'in yeni kitabı. Kitabın kapağının parça parça yayımlanmasıyla beraber kitabın nedense bir roman olacağını düşünmüştüm. Lakin öyle değil.

Haliyle beklenti Bir Başkomser Nevzat romanıyken, öykü ile karşılaşınca okuyucu olarak benim dengelerim değişti.

Kitabı şöyle düşünün; Başkomser'le Tatavla'da birer duble içerken, lafın lafı açtığı zamanlarda Başkomser'in aklına gelen tuhaf olayları anlatıyor. Konu da tutkudan genişlemiş de genişlemiş...

Kitap üç öyküden oluşuyor;
Aşkımız Eski Bir Roman
Overlokçü Kız
Sergey Nikolayeviç Jerkovskiye Ne Oldu?

Aşkımı Eski Bir Roman'ın başlangıcı kitabın da hedefini gösteriyor.
Bazı vakalarda katilin kim olduğunun giçbir önemi yoktur, cinayet silahı kimin elinde olursa olsun, kurbanı öldüren, aslında kendi tutkusudur. (sayfa 9)
Tutkunun sınırı nedir? Bu soru aslında merak etmenin sınırı nedir olarak aksediyor, haliyle bilim etiği tartışılerken tutku etiğinden hiç söz edilmiyor ya da aslında konu bu kadar derin olmamakla birlikte sadece bir haz peşinde koşmanın ilkel dürtüsü de olabilir.
Okur, hayatı boyunca hiç tanışmadığı, belki de hiç tanışamayacağı bir yazarın kitabını okurken onun en mahrem duygu ve düşüncelerini paylaşır. Yazar anlattığı hikayede, yarattığı kahramanların psikojilerinde aslında okurun ruhuna bir ayna tutmakta, bir anlamda okurun kendiyle yüzleşmesini sağlamaktadır. (sayfa 61)
Pera Palas'ta ölü bulunan bir adamın tuhaf hikayesini okuyoruz.

Overlokçu Kız ölü bulunduğunda kardeşi elinde bıçakla oradaydı. Gözlerinin feri kaçmış, görmüyordu. Namus mu temizlendi? Namus kimin namusu?

Sergey Nikolayeviç Jerkovski'ye Ne Olduğuna dair ekip kendi içinde çok konuştu. Ancak bu sırrın cevabı en inanmadıklarımızda saklı!

Siz sevginiz, sevgiliniz için ne yapabilirsiniz? Sevginizi de sevgilinizi de öldürebilir misiniz? Peki bu sevgi midir?

Kitapla ilgili atlanmaması gereken bir nokta daha var ki Ahmet Ümit kitabı Küçük İskender'e ithaf etmiş.

Bendeki kitap Eylül 2019 tarihli Yapı Kredi Yayınları'ndan ilk baskısı.

İyi seneler! Bol huzurlu bol kitaplı bir yıl dilerim.

23 Aralık 2019 Pazartesi

Bütün Şiirleri

0 yorum
Orhan Veli şiirlerinin bir araya getirilmiş hali. Öyle özlemişim ki Orhan Veli okumayı! Kitabımı bulamayınca tekrar aldım haliyle.

Şiirleri listemeleyeceğim yahut bendeki hislerini tek tek yazmayacağım buraya. Kitabın köşelerine yazarım hislerimi belki yahut bir başka kağıda. Çünkü her okuduğumda, bir mısrasından başka mısrası arasında farklı yollarda kayboluyorum.

Kitabın bir başka güzelliği de Garip kitabının önsözünün de basılması. Garipleri bir de Orhan Veli'den dinleyin.

Şiirlerin baskılarına ve yayımlarına göre de tasnifleri var.

Durup durup okurum artık belki bir bahar ayında sokakta yürürken de.

Bendeki kitap Yapı Kredi Yayınları'ndan Ekim 2019 tarihli 54. baskısı.



18 Ocak 2019 Cuma

İnce Memed 2

0 yorum
Yaşar Kemal'in İnce Memed'inin hikayesi devam ediyor. Abdi gider Hamza gelir. İnsanlarımızın çatışmalarının, korkularının ve savunmasızlığının hikayesi. İnce Memed efsanesinin insanlara nasıl da güven verdiğinin, ondan güç aldığının hikayesi.

İnsanlarımızın kendisini bilmeme hikayesi bu. Bir sel gibi set yıkmaya gittiklerinde neler olabileceğinin ama korkudan dolayı nasıl donduklarının hikayesi.

İlk kitaptaki toprak kokusunu bu kitapta o kadar alamadım. Bu kitap daha dikenli. Hamza'nın gelişinin umutsuzluğu en derinlerimize işledi. Aynı umutsuzluğu her gün uyandığında zoraki ağaların yanına gidenler hala hissediyor... Adına da pazartesi sendromu diyorlar.

Çukurova'nın üzerinde uçan şahinin ikinci kitabı.

Kitaplar:
İnce Memed-I
İnce Memed-II
İnce Memed-III
İnce Memed-IV

30 Aralık 2018 Pazar

Üstü Kalsın

0 yorum
Cemal Süreya'nın Yapı Kredi Yayınları'nda Doğan Kardeş şiir derlemesidir.

Şiir sevmeyen insan çok. Sevmemelerine hak verip vermemek ayrı bir tartışma konusu benim gözümde. Ancak şiir ifadenin en zor hali. İnsanın süzülerek son hale gelmesinin ışığıdır. Bu ışığı göremeyenlere, göstermemiz lazım. Ancak görmeye karşı olan müthiş dirence karşı ne yapılabilir hangi ortak noktada buluşulabilir; artık umutsuzluk içindeyim...

Kitapta seksenaltı tane şiir bulunuyor. Benim için ayrı yeri apayrı olan iki şiiri Resim ve Fotoğraf şiirleridir.

Cemal Süreya Fotoğraf şiirinde 3 kişinin hikayesini anlatmaktadır ki ben çok seviyorum bu hikayeyi. Ancak Cemal Süreya dördüncü kişiyi de oraya koymuştur. O dördüncü kişi olmanın sessizliğini seviyorum ben.

Resim'de ise nice kaybolan imzaların yoksunluğunun hissedilmemesini seviyorum.

Hamza Bey'in de yeri ayrıdır bende.

Şiir günümüzde meraklısına durumunda. Hele ülkemizde artık şiir nerede kaldı onu da bilemez oldum... Şiir söylemek genlerimizde varken kendimizi unuttuk. Ne manilerimiz kaldı, ne ağıtlarımız... İyice kuruduk.

Bir akşam elinde çıkageldi eşim bu kitapla. Birlikte söyleriz o halde: Üstü kalsın.

Bendeki kitap Yapı Kredi Yayınları'ndan Doğan Kardeş seçkileriyle derlenmiş 2018 tarihli 31. baskısı

Kitap:
Yapı Kredi Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com

20 Kasım 2018 Salı

İnce Memed 1

0 yorum
Yaşar Kemal'in ölümsüz kitabı. Ne zaman sarı toprak özlesem Yaşar Kemal okurum, ne zaman Anadolu özlesem Yaşar Kemal'e sorarım. Her seferinde de hem kızar hem de elimden bırakamam.

İnce Memed-I
İnce Memed-III
İnce Memed-IV

Toprağımızın insanını o yanar döner hallerini çok rahat anlatıyor. Bu rahatlık ve bu çatışmalar her seferinde de en içeriye dokunuyor.

Abdi'ye sinirlenmeyen yoktur! Ama Abdi'nin hikayesi? O kadar yanar döner topraklar o kadar içimize ilemiş bu haller. Bu topraklarda yetişen herkes haklı. Bi' Memed haksız. Herkes Memed'e muhtaç herkes Memed'ten kaçar. İşte böyleyiz, her zaman, her yerde. Böyle olunca ne Memed'le yaşayabiliyoruz ne Memed'siz.

Çalıştığınız ofiste, beklediğiniz durakta, cemiyette, düğünde, dernekte... Beyaz yakasından mavi yakasına, iliklerimize kadar böyleyiz. Eldekinden de olmamak için heralde.

Darlandıkça elime aldığım yazarlardan. Belki de betondan uzaklaşma hevesidir belki de kendimize bir ayna tutma çabasıdır.

Ha Çukurova'nın düzlüğü ha İstanbul'un tepeleri... Bu havayı soluyan insan her yerde aynı insan.

Memed'in sevdiği kızı beş köyün ağası olan Abdi'nin yeğenine vereceklerdir. Abdi ile Memed'in kovalamacasıdır İnce Memed-1.

İnce Memed kırganlığımızdaki közdür.

Kitap Yapı Kredi Yayınları'ndan.
Yapı Kredi Yayınları
Idefix.com
Kitapyurdu.com


23 Eylül 2018 Pazar

Çağlar Boyu Quidditch

0 yorum
Kennilworthy Whisp tarafından Harry Potter evrenine katılan kitap. J. K. Rowling dışında Harry Potter evrenini anlatan kitaplara pek sıcak bakmıyorum. Kanona dahil de etmiyorum. Bu tür kitaplar sadece hayran çalışmaları olarak görüyorum. Forumlarda rol yapma oyunu gibi de hissettiriyorlar.

Bu kitap da öyle. Hatta kitabın Albus Dumbledore tarafından yazılmış bir önsözü var! Hogwarts kütüphanesine ait olan kitabın hangi öğrenciler tarafından ödünç alındığını da gösterir küçük bir tablo mevcut.

Kitap aynı zamanda sosyal sorumluluk projesi. Comic Relief ile birlikte çalışılmış.

Kitap Quidditch'in nasıl bulunduğundan başlıyor, topların keşfedilişi ve snitch'in oyuna katılışını anlatıyor. Ardından kurallardan ve faullerden bahsediliyor. Süpürgeleri gelişimi anlatılmadan olmaz pek tabi ki. Bir kaç oyun taktiğinden de bahsedilen kitap büyü dünyasını özleyenleri pazar kahvesiyle birlikte o dünyaya götürebilir. Kitabı okurken Quidditch dünya kupasında yaşananları hatırlamamak elde değil.

Kitap Yapı Kredi Yayınları'ndan tabi ki Sevin Okyay ve Gül Sarıoğlu çevirisidir. Yeşil kapaklı kitabı sahaflarda bulabilirsiniz. Yapı Kredi Yayınları kapağı değiştirerek yeni bir baskıya girmiş.

Kitap:
Yapı Kredi Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com


21 Ağustos 2018 Salı

Masumiyet Müzesi

0 yorum
İronik bir isim vermiş Orhan Pamuk kitabına. Beklediğimden iyi çıktı kitap. Üslubunun belirgin özelliklerini bu kitaba yansıtmış. Dönemin siyasi kargaşasının üzerinden geçmiş, insanlar üzerine gelen yansımalarını atlamış. Ancak Kemal Ben'in (kitabın baş karakteri) bu ortamdan korktuğunu ya da endişe duyduğunu biliyoruz. Ancak şu da bir gerçek ki Kemal Bey takıntılı bir biçimden Füsun'un peşinden koşmaktadır. (Esas kızımız) Bu körlük de belki de etraftan etkilenmesini önlemiştir.

Orhan Pamuk bu kitapta çevredeki siyasi kargaşadan çok çevrenin bakireliğe bakışına odaklanmış hissiyatını veriyor. Türkiye'nin seks tabularını dillendirdiği aşikar. Ancak kafamı kurcalayan bir husus şudur, gerçekten aileler bu şekilde mi tepki veriyorlardı o dönemlerde? Yetmişleri yaşamadığım için bilemeyeceğim. Bilenler de olayları bir şekilde sessizliğe gömdüğü için muğlak tatlı anılar olarak kalacak o dönemler belli ki.

Kemal Basmacı İstanbul'un zenginlerinden. Babasının kurduğu bir firmanın da başındadır. Sibel Hanım ile nişanlılığa doğru gidiyordur. Her şey Sibel Hanım'ın bir çanta beğenmesiyle başlamıştır. Çantayı ertesi gün almak için girdiği dükkanda eski uzaktan akrabası Füsun ile karşılaşır. Füsun büyümüş, serpilmiş ve güzelleşmiştir. Olaylar da bu şekilde gelişir.

Bu noktadan sonra kitaptaki karakterler hakkındaki düşüncelerime değineceğim, haliyle kitap içeriği ile ilgili bilgiler de olacaktır. 

Kemal Bey, bildiğin hırsızlık yapmaktadır ve bu hoş görülmektedir. Bunun sebebini düşündüm, insan gelen misafirinin hırsızlık yaptığını görerek neden ses çıkartmaz? Kaz geleek yerden tavuk esirgenmez diyerek mi sessizliğe gömülerek sadece üzüldüler? 8 yıl boyunca evinize gelen bir kişinin küçük küçük bir şeyler çalmasına ne derdiniz? Bu hırsızlıkların sonucu ortaya çıkan müzenin adının da Masumiyet olması ayrıca ironik benim için. 

Kitapta beni korkutan asıl nokta şudur: Kemal Bey'in bu saplantısının hastalık olarak sadece Sibel ile aralarında aldatma yerine kullandıkları zaman addedilmesidir. Ancak bu gerçek bir hastalıktır. Bunun da bir "aşkmış" gibi addedilmesi ve çevre tarafından kabullenilmesi, korkutucudur. 8 yıl boyunca kendi evinden çok başkasının evine gitme rahatlığını gösterebilmesine hayret ediyor, onu eve alan Tarık Bey'in sessizliğine şaşırıyorum. Kemal Bey benim gözümde nevrozlar içinde kıvranan bir hastadan öteye değildir. Buna karşı tez heralde "sekiz sene bekledi ama" olabilir. Bu anti tez değildir, sekiz sene boyunca taciz etmiştir. Beklememiştir. 

Tarık Bey, kitapta adı bir kere geçen karakterlerden bile daha silik bir karakterdir. Sadece vardır, etkisini hiçbir zaman hissetmediğimiz bir karakter. Dönemle en büyük ilişkisi ve belki de Orhan Pamuk'un dönem siyasi ve ekonomik şartlarına en çok girdiği an Tarık Bey'in bankerlere para kaptırması meselesidir. Bu kaybın da onun ölümüne yol açtığı sonucuna varmayı Türk filmlerindeki araba çarpıp kör olma olayına benzettim.

Nesibe Hala, tehlikenin kendisidir. Kısının peşinde koşturan bir adam. Kızı bu herif yüzünden zoraki bir evliliğe adım atmış ve hala olan bitene izin veren bir anne. Bu kişi ne düşünüyor olabilir? Kemal'i gerçekten çok seviyorduysa kızını neden korumadı? Adamın parası var diye miydi bu olanlar? Feridun'u düşünelim ve zengin bir film yapımcısı olmuş olsun. Kemal de sokakta gezinen figuranlardan. Kemal Füsun'un peşinden bu kadar koşsaydı Nesibe Hala ne yapacaktı? Füsun tabi bu arada Feridun ile evli durumda. 

Feridun, ipsiz sapsız bir arkadaşımız. Kemal'in parasıyla ihya oldu.

Garsoniyer sayılarının hatsafhada olduğu bir İstanbul, bir seks İstanbul'u anlatıyor bize Orhan Pamuk. Kitap Yeşilçam tadında, bir kitap. Hikaye örgüsü okuutyor ve işte böyle söyletiyor. Söyletmesinin sebebi de yine karakterlerin basiretsizliği yahut kabullenişliği. 

Tatil için kafa dökmeklik, uzaklaştıran, Yeşilçam filmi gibi bir kitap.
Sırada İstanbul'a döndüğümde müzenin kendisine gitmek var.

Kitap:

9 Nisan 2018 Pazartesi

Harry Potter Ve Lanetli Çocuk

0 yorum
J.K. Rowling adı altında çıkartılmış bir oyun. İlk çıktığında koşarak gitmedim almaya. Beklentim çok düşüktü. J.K. Rowling'in neden bu işe kalkıştığını da anlamış değilim. J.K. Rowling'in adı altında iki isim daha var. Jack Thorne, John Tiffany.

Kapaktaki metin her şeyi yeterince açıklıyor:
John Tiffany ve Jack Thorne'a ait yeni bir özgün hikayeden Jack Thorne'a ait yeni bir oyun.
Yani kısaca telifli bir hayran çalışması. Daha da ileriye gidemez. Zira temel çatışma olarak zaman alınmış. Zaman çatışması üzerine inşa edilmiş bir hikaye. Konunun derinleştirme çabaları ise yetersiz. Cümleler de derinlik hissini zaten veremiyor.

Harry Potter'ın oğlu Albus Hogwarts'a başlar. Aynı zamanda Draco'nun da oğlu okula başlar. Bu iki çocuk yakın arkadaş olurlar. Albus'un babasıyla ilgili problemleri vardır. Bu noktadan sonra hikaye başlar.

Bu noktadan sonra metnin içeriğini fazlaca irdeleyeceğim. Bu nedenle okumamış olanlar için sürprizler kaçabilir.

Hikaye derinliği eksik demiştim. Derinleştirmek adına Draco Malfoy'un oğlu ile Harry Potter'ın oğlu arkadaş yapılmış. Ancak bu ilişki o kadar yüzeysel kalmış ki bu iki arkadaşı bir kaç kez sarılmalarını okuyoruz ve bunun altı çiziliyor. Kültürlerinde sarılmak pek olmasa da bunun altının birkaç kez çizilmesi yakınlıklarını ancak bu şekilde açıkayabildiklerine inandırdı beni maalesef.

Draco Malfoy ve Harry Potter arasındaki çekişmenin, düşmanlığın ve arkadaşlığın bu kadar iyi işleyebilen J.K. Rowling bu metne nasıl izin verebildi, şaşkınım doğrusu.

Harry Potter serisindeki arkadaşlık bağları üzerine inceleme yazıları çıkarken, Scorpius ile Albus'un arkadaşlığı sarıldık mı, sarılmak doğru mu sığlığında kalmış olması gerçekten hayal kırıklığı. Ayrıca Albus Dumbledore ve Gellert Grindelwald ikilisi diye bir gerçek var Haryy Potter dünyasında.

Diğer husus ise ana çatışma konusunun zamanda yolculuğa bağlanarak geçmişin değiştirilmeye çalışılması Daha sonrasında her şey eski haline dönmüş oluyor. Ortaya kötü karakter Kahşin çıkıyor. Voldermort ve Bellatrix'in kızıymış meğer. Babasına layık olmaya çalışıyor, Zaman Döndürücü ile onu geri getirmek istiyor.

Diğer bir değişim de Amos Diggory'de. Acının insana ne yaptıracağı belli olmaz lakin yıllar geçtikte Amos'un bir Harry Potter takıntısının oluştuğunu belki de deliliğin sınırlarında gezdiğini hissediyoruz.

Harry Potter'ın ise tamamen dağınık bir halde olduğunu görüyoruz. Savrukça hareket edişi, çevresindeki herkesi yok sayıp sadece Ron, Hermione ve Ginny'i dinlemesi gittikçe karakterlerin doğasına aykırı bir hava hissettirtiyor.

Kitabın ilk çıktığı zamanlar, sekizinci kitap olarak yansıtılmasına çok üzülmüştüm. Kitabı okuyunca üzüntüm gittikçe arttı. Sonra oyunla ilgili şunu hatırladım, metinden daha çok tartışılan seçilen oyuncu kadrosuydu...

İşte benim kitapta da gördüğüm maalesef bu oldu.

Kitapta bir Hortkuluk olarak Harry Potter'a da gönderme yapılmış. Harry Potter biçim değiştirerek Voldemort kılığına giriyor...

Harry Potter'ın rüyasından Voldemort geçse bile yaraizi acırken Voldemort kılığında rahatlıkla ortalıkta geziyor. Hadi bu çatışmaya soyundun diyelim, gönül isterdi ki Voldemort kılığındaki Harry Potter'ın iççatışmasını görseydik... O da yok...

Hayal kırıklığı oldu...

J.K. Rowling Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar'a hazırlık çalışması yapmış gibi. Ancak Harry Potter'ın sekizinci kitabı olarak Lanetli Çocuk'un çıkması benim için tam bir hayal kırıklığı oldu ve ben bunu serinin sekizi kitabı olarak addetmiyor, sadece bir hayran çalışması olarak görüyorum.

Kitabın çevirisi Sevin Okyay ve Kutlukhan Kutlu'dan geliyor.

Kitap:
Yapıkredi Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com
Dr.com.tr


11 Ağustos 2015 Salı

Kafamda Bir Tuhaflık

0 yorum
Orhan Pamuk eseri. Mevlut'un hayatı anlatılıyor. Mevlut karakteri üzerinden dönemler anlatılıyor. Üzerinde altı sene çalışılmış. Tabiri caizse etliye sütlüye pek bulaşmamak için altı sene çalışılmış olabilir. Diğer yandan olanlar da malum. Neyse ki kitap tam bir Mevlut tadında. Olayların akışı ve tadı...

Uzun bir ara vermek durumunda kalmıştım. Malum kendi kafamdaki tuhaflıklarla uğraşırken, Mevlut'un kafasındaki tuhaflıkları okumak da çok güzel oldu. Boza ve Türkiye, boza ve Dünya. Boza ve Mevlut.

"Ben yalnızca yürürken düşünebilirim. Durduğumda düşüncelerim de durur; benim kafam bacaklarımla hareket eder." Jean-Jacques Rousseau, İtiraflar (sayfa 447)

"Kafamda bir tuhaflık var," dedi Mevlut.  "Ne yapsam bu âlemde yapayalnız hissediyorum kendimi." (sayfa 192)

Bendeki kitap Yapı Kredi Yayınları'ndan Aralık 2014 tarihli ilk baskısıdır.


Kitap:
Yapı Kredi Yayınları
Kitapyurdu.com
Babil.com
İdefix.com
Dr.com.tr

24 Haziran 2014 Salı

Doğu'nun Limanları

0 yorum
 Amin Maalouf'tan bir harika eser daha! Amin Maalouf bizi bolca dolaştırıyor. Osmanlı'dan Nazilere, Nazilerden Filistin'e kadar bir yolda İsyan'ı okuyoruz. İsyan'ın dedesi doktor. Babannesi padişah ailesinden. İsyan'ı böylece tanımaya başlıyoruz.
Benim hayatım, dedi, doğumumdan yarım asır önce, Boğaz kıyısında, hiç görmediğim bir odada başladı. (sayfa 17)
Dün sizinle karşılaştığımızda, sadece "Kitabdar" dedim, öyle değil mi? Babamın... sırtıma yüklediği ismi mümkün değil tahmin edemezsiniz: İsyan! Evet, İsyan! "Boyun eğmeme", "Ayaklanma", "İtaatsizlik". Oğluna "İsyan" diye seslenen bir baba görülmüş müdür hiç? (sayfa 42-43)
İsyan'ın yolu Fransa'ya düşüyor. Okumak, doktor olmak istiyor. Ancak kendisini bir anda Direniş'in içinde buluyor ve Direniş'ten bir kızla -Clara- tanışıyor. Yollar onları kâh birleştirecek kâh ayıracak.

Benim dikkatimi çekense Fransızların çok cana yakın olarak gösterilmiş olması. Gerçekte Fransa'ya hiç gitmedim ama okuduğum, izlediğim, gördüğüm ve anlatılanlar kadarıyla o kadar da sıcakkanlı insanlar değil. İnsana çok kısa sürede kendini evinde gibi hissettirmiyorlar. Bu kitapta bu konu oldukça dikkatimi çekti.

Amin Maalouf, İsyan üzerinde yine mükemmel bir "kimlik" mozaiği oluşturmuş. Okudukça "İsyan kim?" diye sormamak elde değil. Buna, ismi cevabı veriyor zaten: İsyan!

İsyan'ın başına gelenler, Doğu'nun Limanları'nda yaşananlar, ailesinde olanlar... İç içe geçmiş öyküler İsyan'ın yoluna bağlanıyor yahut o yollar İsyan'ın öyküsünü, yolunu anlatıyor.
"O, eski bir direnişçinin kardeşi; sen ise alt tarafı eski bir kaçakçının ağabeyisin." (sayfa 152) 
"Peki ya gelmeyince ne oldu, onu mu merak ediyorsunuz? Sorunuzun cevabı içinde. Gelmemenin bir vakti yoktur. İnsan çoşkuyla beklerken ne kadar zaman geçerse, o büyük günün o yaklaştığına o kadar inanır. Bir yıl mı geçmiş? Ne yapalım dersiniz, hazırlanması en az bir yıl sürerdi zaten... İki yıl mı geçmiş? Gelmesinin eli kulağındadır..." (sayfa 166) 
Bendeki kitap; Yapı Kredi Yayınları'ndan Saadet Özen çevirisiyle Mayıs 2009 tarihli 39. baskısı. İlk baskısının tarihi Kasım 1996.
Kitap:


27 Mart 2014 Perşembe

Deli Kadın Hikayeleri

0 yorum
 Dün, kütüphanede dolaşırken gördüm bu kitabı. Adı daha önce geçmişti lakin beklemedeydi. Beklememesi, beklenmemesi gereken bir kitap! Mutlaka kütüphanemde olması gereken bir kitabı nasıl da gözden kaçırmıştım bilmiyorum!

Mükemmel ötesi bir kitap! Ancak hemen belirtmeliyim, bazı insanların rahatsız olacağı bir içeriğe sahip. Adına yakışır şekilde! Çok sevdim kitabı.

Mine Söğüt, öykülerinde -yaşlı kadın, genç kadın, çocuk, kadın; deli kadın, akıllı kadın- kadınlar başkahraman! Öyle ki kadına yaklaşımı harika sembollerle ve muhteşem ötesi bir üslupla aktarmış! Elden düşmeyen kitapta her an, toplumun herhangi bir yerindeki bir kadını görebilirsiniz! Toplumun kendisini, kadının kendisini, çocuklarını, aşklarını, yaşamlarını, özlemlerini, hayatı... Uzun hayatı, kısa hayatı, intiharla biteni, cinayete kurban gideni, katil olanı, öleni, yaşayanı, yaşadığını sananı... Hepsi! Harika bir kitap!

Kitabı elime alırken içinden resimlerin çıkacağını hiç beklemiyordum! Bahadır Baruter imzalı resimler öyküleri bambaşka bir zamana ve mekana taşıyor!

Ayakları yere basan fantastik bir dünya içinde yaşayanlara porselen fincanda bir çay... Her şeyle dolu bu dünya, doğuruyor!

Mine Söğüt, harika bir şahesere imza atmış! Bahadır Baruter, mükemmel resimler sunmuş! Bir aile harika bir evlat vermişler!
İçindekiler:
Annemin O Harikulade Saçları
Beni Öldürmek İsteyen Muhteşem Hayat
Kürt Kediler Çingene Kelebekler
Hatmi Çayı
İçinde Ateşe Yakın Bir Şey Olan Kadın
İyi Geceler Ölü Kediler
Maharetli Pembe El
Kendi Hayatlarımızı Yaşamak Varken
Madam Arthur Bey
Naz Neden Derine Gömmemiş Kediyi?
Pencereler Kelebek Delileri Sever
Sinekler Sevişirken
Vakvak Ağacı
Veda Töreni
Vicdansız Bir Memlekette Öldüm Ben
Yılan
Ağacı Kayıp Parkta
Balon
Aşkı Hikaye Yapan İmkansızlık Değil midir Anneanne?
Parmaksız Yakup
Kendimi Neden Bu Şehirde Öldürdüm?
Hepsi birbirinden güzel hikayeler! Parmaksız Yakup başkahramanı erkek olan tek hikaye. Ayrıca her öyküden önce bir şiir var ki onlar da ayrıca güzel!

Beni Öldürmek İsteyen Muhteşem Hayat'tan önceki şiir:
Kasıklarımda mağara gibi büyük bir yara.
Doğurmakla öldürmek arasında uzun ince bir ip.
Delirmekle yemek pişirmek arasında kısa kalın bir kalas.
Gidip geliyorum.
Gidip geliyorum.
Her adımda b-i-r ş-e-y eziyorum.
Şimdi o şeyi üzerine kusacağım.
Şimdi o şeyle gözlerini oyacağım.
Şimdi bak... iyi bak... ben o şey olacağım. (sayfa 18)
Muhteşem bir kitap!
Kendini öldürmeden önce küçük bir veda töreni düzenledi. Bir başına, yapayalnız ama gösterişli bir tören. Önce küçük tuvaletteki alaturka helanın taharet musluğunu açtı. (sayfa 117 - Veda Töreni öyküsünden)
 Kitabın ilk baskısı Ekim 2011'de Yapı Kredi Yayınları'ndan. Üçüncü baskı Ocak 2012 tarihli. Bendeki kitap Kocaeli Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ne ait. Ancak hemen kendime de bir tane edineceğim! Bu kitap mutlaka kütüphanemde bulunmalı! Ve bu kitap benim için bir Türk Klasiği olmuştur!
 Kitap:
Yapı Kredi Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr

 
Copyright © Kitaplık
S.Y.