25 Ekim 2013 Cuma

Birtakım İnsanlar

1 yorum

Sait Faik Abasıyanık romanı ve onun da ilk romanı. Bir takım işler dönüyor bu dünyada bir takım insanların çevresinde. Muhteşem bir kurgu! Bir uzaklaşıp bir yaklaşan olayların cereyanında insan doğasına dair görüntüler mevcut! Mükemmel bir eser!

Bu kitapla birlikte kütüphane sezonumu da açmış oldum!

Olaylara Berber Dimitro'nun dükkanında dahil oluyoruz. Berber Dimitro'dan Ali Rıza'ya sıçrıyoruz ve bir çok karakter daha! Bir takım insanların tadı da burada! Sait Faik öykücülüğünü romanına aktarmış!

Bir dalgalı denizde seyahat misali her an kendimizi başka bir kıyıda bulabiliyoruz! Geldiğimiz kıyıları tam unutmuşken tekrar karşımızda görmekse bir başka şaşkınlık!

Kitaba başlarken şu not dikkatleri çekiyor:
" Birtakım İnsanlar ilk kez 1944 yılında Medarı Maişet Motoru adıyla Yokuş Kitabevi tarafından yayımlandı. Sait Faik kitap nedeniyle yargılandığı için 1952'de Varlık Yayınları tarafından yapılan ilk baskıda kitabın adı Birtakım İnsanlar, romanda geçen "Medarı Maişet" adlı motorun adı da "Ceylânı Bahri" olarak değiştirildi." 
Romanda olaylar birbirine pamuk ipliğiyle bağlıdır. Kimileri bu anlatımı sevmemiştir. Dağınık üslubunun da bir eksi olduğu görüşündedir. Ancak ben bunun tersini düşünmekteyim. Esere uygun bir şekilde insandan insana geçen, insanlar arasındaki bağı, üslupla özdeşleştirmek bir meziyet işidir! İnsan gibi, dağınık bir varlığı hem de sosyal yapısı içinde anlatırken bu dağınık anlatış şekli çok güzel olmuştur.

İstanbul'dan Sakarya'ya kadar uzanan bu olaylar zincirinde insanların hayatlarına yargılayıcı olmayan bakışlarla nazar ediyoruz.
"Ali Rıza Kaşık Adası'na yanaştırdığı sandalını çakıllara çekti. Sonra da hemen, sandalın burnu hizasına bağdaş kurup oturdu. Uzun zaman mühim şeyler düşün. -Mühim diyoruz ama, bu kendi kendimize verdiğimiz bir peşin hükümden başka bir şey değildir. Doğru olması bir şey ifade etmez. Bir insanın mühim veya saçma şeyler düşündüğünü nasıl bilebiliriz." (sayfa 36)
" -Benim, dedi, babam bahçıvan ırgadı olmasaydı, ben de sizler gibi adam olurdum, okurdum, okumak bilsem okurdum da uyumazdım." (sayfa 42)
"Artık ne masallar masaldır. Ne hikayeler hikaye. Öyle bir dünya düşünelim ki hiçbir şairi yoktur. Öyle bir memleket düşünelim ki, müzik yasak edilmiştir. " (sayfa 67-68)
Bol karakterli bir roman. Karakterlerin birbirini bulması, bulamaması, anlatılanlar ve anlatılmayarak anlatılanlar! Hepsi iç içe.  Okunması gereken kitaplardan!

Bendeki kitap Kocaeli Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'nden Yapı Kredi Yayınları'nda Ocak 2004 tarihli 6. baskısıdır. Hal böyle olunca İzmit alıntısı yapmamak olmaz:
"İzmit Körfezi bir şimal fiyordu güzelliğini almıştı. Pencereden bir Golfstrim havası giriyor, iki sahil arasında aşı boyaları yer yer gözüken heyula bir şilep geçiyordu."
Kitap:
Yapı Kredi Yayınları
Kitapyurdu.com

23 Ekim 2013 Çarşamba

Hasret

0 yorum

Canan Tan eseri. Kurtuluş Savaşı dönemi. Savaş öncesi; insanların etnik kimlik sebebiyle insanları ayırması; mübadele sonrası araya giren mesafeler; dönüşü olmayan bir aşk! Aşk temelinde toplum kişiliklerini sorgulayan bir kitap.

Tacettin ile Patricia arasındaki aşkta Tacettin'in yaptıklarına veya yapamadıklarına kızmamak elde değil! Öyle veya böyle olayların gerçekleşmesi her iki tarafına yıpratıyor. Böylece aynı zamanda bir içe yöneliş başlıyor!

Tacettin, Hacı Ali Bey'in on çocuğunun en küçüğüdür. Keskin'de yaşayan bu hatırı sayılır aile Tacettin'in Patricia ile olan aşkını tasvip etmez! Mübadelenin gelip çatmasıyla aşkın etrafını bir kaos sarar! İnsanlar vatan bildiği topraklardan kopartılırlar!

Canan Tan'ın "Teşekkür"ünde şu ibare ayrıca dikkatimi çekmiştir:
"Selanik Kalamaria'daki Mübadele Tarih Arşivi Dairesi'nde, oraya giren ilk Türk olduğumu söylerek, saatler boyu yazılı ve görsel bilgileri cömertçe sunan değerli tarihçi Maria Kazancidu'ya,"
Ne kadar önemli bir adımdır aslında bu! Bu adımın neden çok daha önce atılmadığı sorgusu başlar. Toplumlar arası ilişkide sanatçının ne kadar büyük bir role sahip olduğu bir kere daha açığa çıkıyor! Bu noktayı belirtmeden geçmek kesinlikle olmazdı! Zira toplumsal kimlik çatışmaları üzerine Tacettin'in gözünden bir bakış çok önemlidir!
" 'Senin isteğinle olsa keşke' diye söylendi Aris. 'Sen hiç Müslüman olmayan bir kızla ya da kadınla evlenmiş Müslüman bir erkek gördün mü şu Keskin'de?'
'Görmedim. İlk evlenen ben olurum. Ne var bunda?'
'O kadar kolay değil be Tacettin' dedi Artin.
'Neden? Bunca yıldır kardeş gibi yaşayıp gitmedik mi? Bayranlarımızı, seyranlarımızı beraberce yaşamadık mı?'
'Doğru' dedi Aris. 'Kurban bayramlarında kesilen etleri dağıtırken en önce bize getiren sendin. Paskalya çöreklerimizi koşa koşa size taşıyan da Artin'le ben. Ama farklı dinden biriyle evlenmeye kalkmak meşakkatli iş be arkadaşım.' " (sayfa 47-48)
"Neden olmasın? Aralarında hiçbir bağ olmayan iki yabancının dertleşmesi, karşısındakine içini dökmesi çok daha kolaydır aslında. Kimse kimseye karışmaz bu geçici beraberlikte, şunu neden yaptın diye hesap sormaz. Suçlama, aşağılama, kınama, sorgulama yoktur aralarında. Biri derdini anlatır, diğeri dinler. Anlatan hafifler, ferahlar; dinleyen karşısındakinin ferahından pay alır." (sayfa 245)
Bir toprak öyküsüdür aslında Hasret! Koparılışların yarası!

Bendeki kitap Doğan Kitap'tan Mart 2013 tarihli baskısı olmakla birlikte Canan Tan imzalı!

Kitap:
Doğan Kitap
Kitapyurdu.com
İdefix.com
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.