1 Aralık 2013 Pazar

Alfabe Fanzin Sayı 6

0 yorum


Alfabe Fanzin'in Aralık sayısı. Alfabe'nin kapaklarını hep çok sevmişimdi ve yine çok güzel bir kapakla karşıladı bizi! Ön ve arka kapak beraber ve Kay Nielsen'den. Ön iç kapak sevdiğimi ilüstratör Raquel Aparicio'dan. Arka iç kapak ise Yaşlı Bunak'tan. 

Bu sayıda muhteviyat da çok ve okudukça bambaşka diyarlara götüren bambaşka bir yol!
Muhteviyatı:
Sunuş; Ses Bir İki, Ses Bir İki Üç... - Ömer Kaçar
Düzyazı;
Aşktan Daha Yüce Şeylerin Olduğunu Göstermek İçin Yazıldı - Fırat Akova
Yapraklar Kaçışırken Çocukluğum Aklıma Gelir - Birce Altın
Ve Benim Annem Mutsuzluktan Geberdi - Ömer Kaçar
Öykü;
Yeşil - Yahya Macaroğlu
Yanık İzi - Büşra Yılmaz
Çiçek - Samet Yangın
Bir Sokak Fazla Öpmek - Merve Balık
Şiir;
Sen, Katil. - Berk Çetin
Si, Jeni? - Burak Çıkırıkçı
Söyleyin - Cemil Aydın
Demir Kapılı Bahçe - Umut Tugay Temel
Kurtlanmış Ritüeller - Mert Öztürk
Müebbet - Selim Murtazaoğlu
Deneme;
Bananormal Activity - Berat Doğan Özkabadayı
Neden Röveşata? - Ufuk Dönmek
Mimarlığın Sınır(sızlığ)ı - Canset Er
Düşünce Platformu I; Edebiyatta "Kaygı" -
Birce Altın, Eyüp Tekin, Yahya Macaroğlu, Ömer Kaçar, Samet Yangın, Murad Adalı, Berceste Sanem İl
Dolu dolu bir muhteviyat!

Ömer Kaçar, Sunuş'ta bizi, Ses Bir İki, Ses Bir İki Üç ile karşılıyor.
"Elinizdeki bu fanzin;
Edebiyat kırıntısıdır, kâğıt parçasıdır, sizden bir parçadır, paramparçadır, beylerbeyi jargonudur, bir bakıma argodur, genellikle ucuz sanattır, her zaman bi’ acayiptir, kimine göre saçmasapanlıktır, kenar kültürün bir ürünüdür, bana göre dolmuş aydınlanmasıdır, parası olmayana bedavadır, parası olana zaten bedavadır, paha biçilmezdir, salınımdır, anlam katmanlarıdır, izlektir, olgudur, kuramdır, kuralsızlıktır, yasakırıcıdır, özgürlüktür, perspektivisttir, elitisttir, çoksesliliktir, gürültüdür, kedi mırıltısıdır, cırcır böceğinin şarkısıdır, aryantiktir, ganj nehrinin üzerindeki güneştir, yüz metronom için senfonik bir şiirdir, alterasyondur, aynı zamanda tamperasyondur, posta gazetesi şiir ekine rakiptir, kırkıncı senfonidir, aksak ritimdir, oligarşi karşıtıdır, kritarşi düşmanıdır, muğlaktır, fahrenheit 451’dir, fibonacci dizisidir, postyapısaldır, yapıbozumdur, yersizyurtsuzluktur, midak sokağıdır, ütopyadır.
Yani, siz ne derseniz odur. Manifestomuzu ancak siz oluşturabilirsiniz."
Aşktan Daha Yüce Şeylerin Olduğunu Göstermek İçin Yazıldı, Fırat Akova tarafından. Aşka farklı bir açıdan yaklaşan Fırat Akova, aşkın "körlüğü" üzerine çalışmış. Bu körlük, çevreye, dünyaya, yaşama, gerçeklere karşı bir körlük...
"İnsan’dan beri hiçbir şey eskisi kadar masum değildir
Ayrımsıyorlar aşktan yüce şeylerin olduğunu. Birer birer dışarı
çıkarak taş odadan. Birer birer sıyrılarak büyüsünden aşkın.
O sırıtıştan."
Yapraklar Kaçışırken Çocukluğum Aklıma Gelir'de Birce Altın, özleme dair, hayallere dair bir yazıyla karşımıza çıkıyor. Çocukluktan sonra kaçanlara dair bir kesit sunuyor!
"Şimdilerde amacım başka çocukların hayallerini gerçekleştirmelerine yardımcı olmak, elverdiğince. Böylece çocukluk hayallerimin de bir yerlerde unutulmuşluğun kırıklığını yaşamadıklarını hissediyorum. Affedilmiş olmak hissi gibi…"
 Ve Benim Annem Mutsuzluktan Geberdi'de Ömer Kaçar belki de mutsuzlukla kesilen kelimelerle mutsuzluğu mutsuzluk yapanları bir mutsuz şaşkınlıkla anlatıyor.
"BİR ÇOCUK DÜŞÜNÜN Kİ / PAMUK ŞEKERİYLE / YALNIZ KALDI."
Düzyazılar, yerlerini öykülere bırakıyorlar.

Yeşil'de Yahya Macaroğlu bir öğretmeni anlatıyor, değişen bir öğretmeni, -belki de ideallerini kaybettiği için- kızan bir öğretmeni anlatıyor ve alıştırmaları yine bize bırakıyor...
"Egzersizler en kestirme çıkış hâline geliyor bir noktadan sonra ya da derste sınav kâğıdı okumak. Sessiz bir barış antlaşması bu çocuklarla aramızda. Sınıfta iki tarafında mutlu olduğu nadir anlardan biri. Hele bir de çay aldıysan derse gelirken..." 
Yanık İzi'nde Büşra Yılmaz yara izini anlatıyor, bir çocuğu ne kadar incitebilir...
"İnsan elbette hata yapardı. Ama ya ilk kez doğruyu yapıyorsa? Sıla adil davranmıştı. Ben de adaletine destek çıktım.
Çocuksanız, adilsinizdir. Zaten dünyada sadece çocuklar adildir. Ben hep çocukluğumda kaldım. Kim bilir belki Sıla da hâlâ aynıdır."
Çiçek'te karşınıza ben çıkıyorum. Bu noktada, dergiyi yayına hazırlayan Ömer Kaçar'a, Canset Er'e, Aykut Kırşan'a, Burak Çıkırıkçı'ya ve tüm destekleyen arkadaşlara teşekkürlerimi sunuyorum. Nice Aralıklar hepimize.

Bir Sokak Fazla Öpmek'te Merve Balık sokakta kalanları anlatıyor. Sokaktan gidenleri. Köşeyi döndüğünde görmek istediğini göremeyeni anlatıyor.
"O gidince aceleyle kendimi başka gülüşleri sevmeye zorladım. Söylemeye gerek var mı bilmiyorum, insanlar çok gülüyor. Ama kimseye 'Az gülebilir misiniz, onun gibi?' diyemiyorsunuz."
Sen, Katil. Berk Çetin'den;
"Lapa lapa yağıyor insanlar buyursunlar!"
dizesiyle başlıyor.

"Si Jeni?" Burak Çıkırıkçı'dan;
"Sen öyle gülersen, her şeyi baştan yazmam gerekir".
dizesiyle başlıyor.

Söyleyin'e Cemil Aydın;
"Kafamda dallanan bu öfke
Kimin kanına susar ki"
dizleriyle başlıyor.

Demir Kapılı Bahçe'yi Umut Tugay Temel Sabahattin Ali'ye ithaf ediyor ve;
"Uzunca sürdü,
Cesaret edip kalkamıyorum. "
dizleriyle başlıyor.

Kurtlanmış Ritüeller'e Mert Öztürk;
"Örtü yaptım toprağı çektim kafama,
bildiğimiz toprak üzerimdeki."
dizleriyle başlıyor.

Müebbet'e Selim Murtazaoğlu;
"babasız peygamberlerin tanrıya olan burukluğu"
dizesiyle başlıyor.

Şiirler yerlerini denemelere bırakıyorlar.

Bananormal Activity'de Berat Doğan Özkabadayı günümüz ekonomik sisteminden yola çıkarak insanların "bananormalleşmesi"ni anlatıyor ve daha sonrasında uyanışla gelecek bir zamanı gözler önüne seriyor. Olması gereken "bananormal" hangisi?
"Tüm bunları bir saniyeliğine unutmayı deneyin. Nefes aldığınızın ve henüz ölmediğinizin farkına varın. Nefes alabildiğimiz sürece insanızdır ve bizler bu şekilde kalmak zorundayız." 
Neden Röveşata? Ufuk Dönmez soruyor. Futbol sadece futbol değildir diyerek, mahalle maçlarımızdan yola çıkarak yaşamı anlatıyor Ufuk Dönmez. Gocuğumun kapüşonu başıma geçmiş, ama geri kalanını giymeden sırtımdan sarkar bir hâlde okudum.
"Mahalle maçında 9-0 gerideyken “bizden biri size geçsin” önerisini reddeden, kaybedeceğimizi bilsek de gururdan vazgeçmeyen çocuklardık biz."
Mimarlığın Sınır(sızlığ)ı'nda Canset Er, siyasetin bir başka boyutuna, mimarlık boyutuna bakıyor! Siyaset ile mimarlık arasındaki ilişkiyi sanat bağıntısıyla harmanlayarak güzel bir deneme okutturuyor.
"Bu yazıda ele almak istediğim durum, politikacıların kent üzerindeki bu büyük ölçekteki etkilerinin kısa bir tarihine göz atmak."
Denemeler yerlerini Düşünce Platformu I'e bırakıyorlar. Edebiyatta "Kaygı" mefhumu üzerine bir tartışmayı okuyoruz!

Bir sayı da böylece çabucak bitiyor!

E-Posta:       alfabefanzin@gmail.com

Benim Mutlu Hayatım

0 yorum
Lydia Millet'ten harika bir kitap. Millet ile bu kitap sayesinde tanışmış oldum. Bir kitapta önkapak kadar arkakapak da çok önemlidir. Bu kitabın arkakapağındaki, "metruk bir akıl hastanesinde unutulan" ve "duvarlara yazarak zaman geçiren" bile yazsaydı arka kapakta benim için mutlaka okunması gereken bir kitap olurdu. Psikoloji bazlı kitaplar çok incelikli olması gereken ve gerçekten zorlu bir sürecin ürünüdür. Karakteri oluşturmak meselesinin yanında karakteri konuşturmak anlatması durumunda bu türde kitaplar tamamen çökerler. Ancak Lydia Millet kitabın karakterini, anlatıcısını, konuşturmuş! Okurken içim titredi...
Ben de diğer ayaklardan farklı bir biçimde ayağımsı olmayan bir ayağa sahiptim, bu yüzden sakatlığın ne olduğunu çok iyi biliyordum. Yine de bazen, "Eh, evet, benim de ayağım sakat ama onu başka insanların oyuklarına sokmuyorum," diye düşünmeden de edemiyordum. (sayfa 40) 

Anlatıcı, metruk bir akıl hastanesinde -gerçekten?- unutulmuş bir karakterdir. Unutulma mevzusunun anlatıcının bir hayal ürünü olup olmadığı sorusuyla kitabı elime almıştım. Bir unutulma mefhumuna yaklaşacağımızı düşünüyordum. Bu yaklaşımda anlatıcının başına gelen olayları okudukça insanlığa küfretmemek mümkün değil! Bu noktada unutulma mefhumu, varlık mefhumuna dönüşüyor ve oradan da topluluk içinde var olmak mefhumuna evriliyor! Karşılaşılan olaylar yüzünden kimin akıl sağlığı daha yerinde çatışması gözler önüne seriliyor.
"Kelimelerden daha yakın olabiliriz ama tenden daha yakın olamayız," diye fısıldadım. (sayfa 41)
Anlatıcının dünyayı algılayışı saf iyilik üzerine kurulu. Bu dünyaya bu kadar iyi, iyi olmak fazla demek ki. Son ana kadar o bilge(!) insanların sebep oldukları sonuçları yaşadı.

Anlatıcının oluşturduğu varlık mefhumu ve varlıkta hafıza, hatıra kavramı da kitabın tamamına yayılmış durumda. Bununla birlikte; zaman, tarih tartışması da akıyor gidiyor roman içerisinde! Bu kadar çok kavram, mükemmel bir şekilde harmanlanmış ve okuyucuya mükemmel bir kurgu içerisinde aktarılmış.

Bir solukta okuduğum harika bir kitaptı! Kapak renginden, umuda kadar...
İşte böylece görünmezliğin ne anlama geldiğini çözdüm; yani diğer insanların sizi görmediğini ama bunun önemli olmadığını. Çünkü o zaman siz hepsini mükemmel bir şekilde görüyordunuz, yalnızca o an oldukları kişileri değil, geçmişte ne olduklarını ve gelecekte ne olacaklarını da. (sayfa 141)
Bendeki kitap Kolektif Kitap'tan, Berrak Göçer çevrisiyle Ekim 2013 tarihli ilk baskısıdır.

Kitap:

 
Copyright © Kitaplık
S.Y.