Ahmet Ümit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ahmet Ümit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Nisan 2022 Salı

Kayıp Tanrılar Ülkesi

0 yorum

 Ahmet Ümit'in 2021'de çıkarttığı son kitabı, Kayıp Tanrılar Ülkesinde Başkomser Nevzat romanı değil. Ama... Amasını; kitabı okuduysanız biliyorsunuz. Kitabın kapağı benim için ayrıca bir albeniye sahip. Anadolu topraklarındaki medeniyetlerin derinliği büyüleyici bir etkiye sahip. Antik kentlerin bir zamanlar capcanlı olduğunu hayal etmek bende tuhaf duygular oluşturur. Bir zamanlar o; ellerle biçimlendirilmiş mermerler üzerinde insanların hareket etmeleri, yaşamaları, düşünmeleri beni gülümsetiyor.

Bu kitapta da Ahmet Ümit bu kentlerden birisine geliyor: Bergama Akropolisi.

Yıldız Başkomser Berlin polis teşkilatında çalışan bir Türk asıllı Alman'dır. Cemal Ölmez, öldürüldükten sonra bu davayı araştırmak Yıldız Başkomsere kalmıştır.

Ahmet Ümit bu kitapta kimlik tartışmasını çok boyutlu olarak romanlaştırmış. Kimilerine kitabı beğenmiş kimileri beğenmemiş. Kitabın türü üzerine konuşulmuş vesaire. Ben kitabın temelindeki kimlik çatışmasını çok beğendim.

Kitaba başlarken kimlik nedir diye başlamak lazım. İnsanı belirleyenler neler? İsmi mi, milliyeti mi, ırkı mı, dili mi?.. Sonu yok! Bunlara sahip olan bir kişiliğin başka bir kişilikle çatışmasını bu kitapta elbette okuyorsunuz. Bunlara sahip bir kişinin kendi içinde de çatışmasının işlenmesi işte bu kitabı diğer Ahmet Ümit kitaplarından bence ayırıyor. Kimlik çatışmaları üzerine kurulu bir hikaye örgüsü... Kök, köken, uyum sağlama, sağlmama, unutma, hatırlama... Bunların hepsinin bir araya geldiği ve benim hiç gitmediğim bir şehri, Berlin'i polisiye çerçevesinde görüyoruz. Berlin mozağinde Türklerin Almanların, Türk asıllı Almanların, Safkan Almanların, Doğu Almanlarının, Batı Almanlarının, Alman olmayanların içe içe geçmiş bir yaşamı var.

İnsanı insan yapan nedir, bu kimliği sonuna kadar koruması mı? Kimlikler arasında kaybolması mı? Kimliğin değerini kim nasıl belirler gibi sorular canlanıyor kitabı okurken.

Her yerde yazıldığı, söylendiği, anlatıldığı gibi mitolojisine daha gelemedim. Görüneni -evet- mitoloji ama mitolojideki kişilik çatışmaları. Zeus Altarı'nın hikayesi gayet net. Değer bilmez bir toplumdan alınıp değer gösterilir bir topluma verilmiş. 

Zeus Altar'ı çevresinde şekillenen romanda Celal Ölmez öldükten sonra şüpheler ilk olarak Neo-nazilerin üzerinde toplanır. Ancak Celal Ölmez'in öldürülme şekli de bir acayiptir: Zeus'a kurban edilmiştir... 

Bergama'dan filizlenen bir öykü kişiliklerin kavisli varlığında çatışarak, sevişerek, özleyerek, kinlenerek tanrılar yaratan insanların savaşını anlatıyor.

Peki okuyucu, sen kimsin?

Kitap;
Yapı Kredi Yayınları
İdefix
Kitapyurdu

1 Ocak 2020 Çarşamba

Aşkımız Eski Bir Roman

0 yorum
Ahmet Ümit'in yeni kitabı. Kitabın kapağının parça parça yayımlanmasıyla beraber kitabın nedense bir roman olacağını düşünmüştüm. Lakin öyle değil.

Haliyle beklenti Bir Başkomser Nevzat romanıyken, öykü ile karşılaşınca okuyucu olarak benim dengelerim değişti.

Kitabı şöyle düşünün; Başkomser'le Tatavla'da birer duble içerken, lafın lafı açtığı zamanlarda Başkomser'in aklına gelen tuhaf olayları anlatıyor. Konu da tutkudan genişlemiş de genişlemiş...

Kitap üç öyküden oluşuyor;
Aşkımız Eski Bir Roman
Overlokçü Kız
Sergey Nikolayeviç Jerkovskiye Ne Oldu?

Aşkımı Eski Bir Roman'ın başlangıcı kitabın da hedefini gösteriyor.
Bazı vakalarda katilin kim olduğunun giçbir önemi yoktur, cinayet silahı kimin elinde olursa olsun, kurbanı öldüren, aslında kendi tutkusudur. (sayfa 9)
Tutkunun sınırı nedir? Bu soru aslında merak etmenin sınırı nedir olarak aksediyor, haliyle bilim etiği tartışılerken tutku etiğinden hiç söz edilmiyor ya da aslında konu bu kadar derin olmamakla birlikte sadece bir haz peşinde koşmanın ilkel dürtüsü de olabilir.
Okur, hayatı boyunca hiç tanışmadığı, belki de hiç tanışamayacağı bir yazarın kitabını okurken onun en mahrem duygu ve düşüncelerini paylaşır. Yazar anlattığı hikayede, yarattığı kahramanların psikojilerinde aslında okurun ruhuna bir ayna tutmakta, bir anlamda okurun kendiyle yüzleşmesini sağlamaktadır. (sayfa 61)
Pera Palas'ta ölü bulunan bir adamın tuhaf hikayesini okuyoruz.

Overlokçu Kız ölü bulunduğunda kardeşi elinde bıçakla oradaydı. Gözlerinin feri kaçmış, görmüyordu. Namus mu temizlendi? Namus kimin namusu?

Sergey Nikolayeviç Jerkovski'ye Ne Olduğuna dair ekip kendi içinde çok konuştu. Ancak bu sırrın cevabı en inanmadıklarımızda saklı!

Siz sevginiz, sevgiliniz için ne yapabilirsiniz? Sevginizi de sevgilinizi de öldürebilir misiniz? Peki bu sevgi midir?

Kitapla ilgili atlanmaması gereken bir nokta daha var ki Ahmet Ümit kitabı Küçük İskender'e ithaf etmiş.

Bendeki kitap Eylül 2019 tarihli Yapı Kredi Yayınları'ndan ilk baskısı.

İyi seneler! Bol huzurlu bol kitaplı bir yıl dilerim.

6 Nisan 2014 Pazar

Bir Ses Böler Geceyi

0 yorum
Ahmet Ümit'in kitabı. Başkomser Nevzat yok; Süha ile İsmayil var!

Süha, yağmurlu bir gece hocasını almak için tek başına yola çıkar. Yağmurun şiddeti ve görüşün kısıtlı olması yüzünden Süha kaza geçirir. Yardım çağırmak için yakındaki köye gider. Ancak köydeki evlerde kimseyi bulamaz. Derken, köy halkının bir evde toplandığını keşfeder. Kapıyı çalmadan önce içeriyi biraz dinler. Bunun sonucunda buranın bir cemevi olduğunu anlar.

Süha ile İsmayil birbirini hiç tanımamış iki kişidir. Ancak benzerlikler ve ayrılıklar konusunda sanki tek insan gibidirler. Ahmet Ümit, yerinde çatışmalarla çok hoş bir eser ortaya koymuş. Alevilik ve solculuk üzerine olan bu kitapta Aleviler ve solcuların yakınlığı bir yana, insanlar anlatılıyor! İnsanların tipik gerçekleri hiç değişmiyor! Gerek Süha'nın gerek İsmayil'in hakikat peşinde yolculuğu, Süha'da ise "kendini İsmayil görmeye" kadar gidiyor...

İncelikli bir noktaya Ahmet Ümit'ten incelikli bir roman! Rahat anlatımıyla hızlıca bitiveren bir kitap. Okunması gereken bir kitap. Mistik bir tatta olması da ayrıca güzel! Ahmet Ümit yergiden de kendini alıkoymamış, gayet yerinde çözümlemeler sunmuş!

İnsanlardaki bu önyargıların varlığını anlamak için sanırım bi' kırk fırında daha kitap okumam lazım! Ki onun bile yeteceğini tahmin etmiyorum... Ahmet Ümit ceviz kokulu, mis gibi bir kitaba imza atmış.

Bendeki kitap Kocaeli Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ne ait Everest Yayınları'nın Eylül 2012 tarihli 19. baskısıdır.

Kitap:
Everest Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr

16 Kasım 2013 Cumartesi

Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

0 yorum

Ahmet Ümit'in son kitabı! Bir mükemmel eser! Gezi Parkı Direnişi'ni hikaye içine dağıtışı o kadar güzel ki! O kadar sade bir biçimde her şeyi anlatmış ki... Okunmalı! Bunun dışında Ahmet Ümit'in oluşturduğu paradoksu da o kadar çok sevdim ki! Ayrıca şunu da belirtmeden geçemem İstanbul'da gezerken, bir tabela, bir sokak adı, bir köşe başı karşınıza çıkar ve bi' an Başkomiser Nevzat'la gezdiğinizi düşünürsünüz! Bir roman kahramanının, sokaklarda vücut bulması onun gerçekliği, onun klasikliği adına büyük bir işarettir!

Paradoksun sürprizi kaçırmak olmaz, o yüzden bıyık altından gülümseyerek yeni paragrafa başlıyorum.

Tarlabaşı'nda, bir ıssız sokakta bir kişi öldürülüyor. Başkomiser Nevzat; Zeynep ve Ali'yle bu cinayetin gizemini aydınlatmak peşindedir. Karanlık sokakların, karanlık insanlarıyla birlikte, erken kaybetmiş insanlarının kurduğu bir düzen. Bununla birlikte bu düzen içinde tarafların tutumu taraflar arasında kalanların ezilmesi de kelimelere yansıyor. Anlatılmayanlar da anlatılanlar kadar önemli!
"Rüzgar bile denemez, bir yel. hafif bir esinti, usulca gezindi alnımda, saçlarımda. Sanki günün bütün yorgunluğu bir anda uçup gidivermişti zihnimden, bedenimden. Bir an kendimi gökteki dolunayın, bu gölgeli ağaçların, bu gümüşten havuzun, şu esintinin bir parçası gibi hissettim. İşte o anda duydum sesi. Uğultu gibiydi, evet, ağaçlardan geliyordu. Genç adamın duyduğu ses bu muydu yoksa? Tüylerim diken diken olmuştu, ama kendimi korkutmanın anlamı yoktu. Hemen mantıklı bir açıklama buldu zihnim: Rüzgarın sesi. Elbette rüzgarın sesi. Zaten uğultu gibi, ne söylediği de anlaşılmıyordu. Ama bu büyülü gece, mantıklı açıklamamı çürüttü hemen; uğultu giderek netleşti, bir kız çocuğunun incecik sesine dönüştü. Ardı ardına isimler sıralamaya başladı.'Ali İsmail, Abdullah, Mehmet, Ethem, Mustafa.' Bir dua, bir ilahi, bir tekerleme gibi... 'Ali İsmail, Abdullah, Mehmet, Ethem, Mustafa.' " (sayfa 303)
Beyoğlu'nun En Güzel Abisi'nden mükemmel bir roman!  Pirana, Keto ve Musti ise romanın bambaşka bir güzel rengi! Çok çok konuşturur aslında bu roman... Sessizce rakı kadehine uzanım, puslu gözlerle camdan bakmak adabındadır ancak!

Bendeki kitap, Everest Yayınları'nın Ekim 2013 tarihli ilk baskısı.

Kitap:
Alfa Yayınları
Everest Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com

23 Temmuz 2013 Salı

İstanbul Hatırası

0 yorum

İstanbul'u ne kadar tanıyoruz? Kurban olan İstanbul olsa gerek. Ahmet Ümit'ten bir şaheser! Başkomiser Nevzat, bu kez bir seri cinayetlerin peşindedir! Ölülerin ellerinde eski sikkelerden bulunmuştur, bunun yanındaysa ölülerin bulundukları yerler sikkelerle bağlantılıdır!

Her ölümün ardından bir İstanbul hikayesi gelir karşımıza. Katil veya katillerin amacı İstanbul tarihine mi dikkat çekmek yoksa hedef mi şaşırtmak kitabın sonunda hepsi çözülüyor. Yine beklenmeyen bir son.

Her ölüm öncesi ölünün bulunacağı yer için yazılmış bir kısa öykü bizleri bekliyor ve son öyküyle kitap bitiyor. Ben bu kısa öyküleri çok sevmiştim başından beri ve son olarak da böyle bir öyküyle bitmesi daha da güzel oldu! Sikkelerin resimleri de kitapta mevcut.

Kitabın yararlanılan kaynakları da mevcut ki bir o kadar değerli. İstanbul Hatırası, geçmişden günümüze uzanan 7 cinayet, 7 tarihi nokta ve içi içe geçmiş duygular!
Arka kapaktaki metin benim sevdiğim o küçük hikayelerden birisine ait.

İç içe geçmiş kültürlerin birbiri ardına dizilişine kanla çekilen dikkat!

Bu kitabı okuduktan sonra İstanbul'a aşık olmamak mümkün mü?


Bendeki kitap Everest Yayınları'ndan cep boy basımı olup Mayıs 2013 tarihli.

Kitap:
Everest Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com

16 Aralık 2012 Pazar

Beyoğlu Rapsodisi

0 yorum

Ahmet Ümit eseri. Birbiriyle ilgisi olmayan cinayetler ve üç arkadaşın bu cinayetlere ışık tutma hevesiyle giriştikleri dedektifçilik oyunu sonunda hiç beklenmedik bir kişinin katil çıkması güzel bir serüven yaşatıyor.

Selim, Kenan ve Nihat, Galatasaray Lisesi öğrenciliklerinden bu yana arkadaşlıklarını sürdürmüşlerdir. Kenan aralarındaki uçarı tiptir. Nihat uysal olan ve arkadaşlarının her zaman yanında olan ve Selim en mantıklıları olan üç kişilik arkadaş grupları yıllara meydan okumuştur. Kenan'ın uçak kazası geçirmesi sonrasında ölümsüzlük arayışı ve bu amacı için, cinayet mahallerinin canlandırılarak fotoğraf sanatını kullanmasıyla beklenmedik olaylar bu üç arkadaşı içine çekmektedir.

Katil kim? Genel soru bu olsa da ilk bölüm sonunda katili buldum. Ancak işin eğlencesini kaçırmamak için daha fazla açmayacağım konuyu. Kitap sizi sonuna kadar çekecektir. Alttaki alıntıyı okumadan önce belirteyim: alıntı katilin kimliğini verecektir! O yüzden katili öğrenmek istemiyorsanız alıntıyı okumayın. Alıntılama sebebim eserin o kısmına katı

"Polisiye romanlarda yazar en büyük otoritedir. Okurla sürekli oyun oynar. Bu romanda otorite ben değilim." (sayfa 406)
Bütün roman boyunca kafama en çok takılan buydu. Katılmama sebebimse otorite yine otoriteliğini kullanmıştır. Bunun da bir kaç örneği mevcut. Bölümler arası geçişlerde kalan karanlık bölge otoritenin otoritesini kullanışına basit bir örnek.

Ahmet Ümit, Beyoğlu tarihiyle harmanlanmış, basit ve yanlış karar almanın sonuçlarıyla bezeli bir eser üretmiş.

Kitap Everest Yayınları'ndan 2003'te ilk baskısını yapmıştır. Elimdeki kitabı Temmuz 2010 tarihli baskısıdır.


Everest Yayınları
KitapYurdu.Com
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.