Fantastik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fantastik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2017 Pazartesi

Metro 2033

0 yorum
Metro 2033, nükleer savaş sonrasında Moskova'da geçen bir tür kıyamet sonrası romanı. Dmitry Glukhovsky'nin eseri. Bilim-kurgu öğeleri ile psikolojik etmenleri çok güzel harmanlayarak ortaya koyuyor. 3 kitaplık bir serinin ilk kitabı.

Metro 2033
Metro 2034
Metro 2035

Dmitry Glukhovsky, kitabında, dehşet dengesi, uluslararası politika vesaire ile ilgilenmiyor. İnsan ve toplumu irdeliyor. Bunun çevresine de çok ilginç bir hikaye kuruyor.

Fantastik mi bilim-kurgu mu arasında gidip gelen bir atmosferi var. Radyasyonun evrim zincirine etkisi ne olur bilinmiyor. Bu nedenle iki tür arasındaki ince çizgide yol alıyor. Bu da kitabı daha da ilginç kılıyor.

Nükleer savaş sonrası insanlar metroya iniyor. Yeryüzünü hiç görmemiş nesiller gelmeye başlıyor. Diğer yandan metronun kendi bilinmezliği, tünellerin karanlık olması okuyucuyu klostrofobik bir romanın içine sokuyor. Bu korkunun ve bilinmezliğin ortasında insan türünün kararları, birbirine olan şüpheciliği ve birbirbirine olan ihtiyacı muhteşem bir şekilde irdelenmiş.

İnsanoğlunun metroya inmesinin sebebi yine insanoğlunun kendisi. Bu çelişkinin tam ortasında yolunu (tünelini) bulmaya çalışan insan türü ve savaşla birlikte ortaya çıkan bilinmez yeni türlerden saklanma çabası harika bir kitap ortaya çıkartmış. İnsan neye inanacak, kime güvenecek? Burada olmasının sebebi de birbaşka insan iken...
"Ben Suharevskaya'nın aile mezarlığına dönüştürülmesine karşıyım, doğrusu yaşanacak bir yer de değil.Ayrıca, arkadaşının cansız vücudunu oraya götürsek bile, cenaze törenini yapacak birini bulmak zor. Bedenin burada mı yoksa istasyonda mı olması bu kadar önemli mi? Ölümsüz ruhu çoktan yaratıcısının yanına uçmuşken. Ya da inanca göre, bir başka bedende yerini bulmuşken? Bütün dinler bu noktada aynı ölçüde yanıldıkları halde." (sayfa 140-141)
Kitap WDCh istasyonunda başlıyor. Artyom adında bir genç ile birlikte bakıyoruz metroya. Birgün istanyona Hunter adında biri geliyor ve Artyom'un hayatı değişiyor. Tüm istasyonu katetmesi gerekiyor.

Kitabı okurken kitapta geçen yerleri internette araştırdığında çok daha ilginç bir hale bürünüyor kitap. Bunların olması gerçekten de o kadar uzak değil ya da o kadar yakın değil.
Ölümün kaçınılmaz olduğunu herkes bilir. Metroda ölüm, gündelik olaylardan sayılırdı ama yine de insan kendisine hiçbir şey olmayacağına, kurşunların birbaşkasına isabet edeceğine, hastalıktan korunacağına inanıyordu. Ve ihtiyarlık henüz o kadar uzaktaydı ki, Artyom gibi birinin bunu düşünmesine bile gerek yoktu. İnsan, devamlı kendi ölümünü düşünerek yaşayamazdı ki. En iyisi bunu unutmaktı, yine de birinin kafasına bu düşünceler musallat olursa, o zaman pes etmemesi, zehirli tohumlarıyla hayatını cehenneme çevirmemesi için, onları hemen kafasndan söküp atması gerekiyordu. Günün birinde öleceğini düşünmemelidi, yoksa aklını kaçrabilirdi. İnsanı tek şey çıldırmaktan kurtalarabilirdi: Bilmemek. (sayfa 248)
İnsanı insan yapan nedir? Peki insan türünü insan yapan nedir? Dünya'yı istila etmeyi nasıl uygun bulduk ve bunun suçlusu kim? Geri dönüşü olmayan noktaya eriştiğimize inanıyor tüm beyinler artık. Metronun karanlık tünellerinde insan en çok neyden ve neden korkar? En kötüsünü görmüş bir insanlık türü neden hala korkar? En korktuğu şey nedir? Doğa üstü yaratıklar mı yoksa doğa üstü yaratıklara sebep olmak mı? Yoksa insan kendinden korkar da her şeyi başkalarına mı atar?
İnsan türünün kendi türüne güvenmemesi ve kendi türünden de hariç yaşayamaması kadar tezat bir tutarsızlık yoktur doğada.

Savaşın sorumlusu kim? Başkalarının toprağına saldıran mı kendi toprağını koruyan mı? Peki bu toprak nasıl bir insan türüne ait olabilir?

Dimitry Glukhosky bir bilim-kurgu fantastik maceradan çok bir insanlığın aynası kitabını yazmış. Klasik yazar atalarından yakaladığı esintileri günümüze uyarlamış.

Peki insan nedir?
İnsanlar ona göre karmaşık bir makineydi; önce gıda ürünlerini yok eden sonra da bok üreten bir makine... (sayfa 294) 
Ayrıca kitaba dayandırılarak üretilen bir bilgisayar oyunu da mevcut meraklısına.

Bendeki kitap Panama Yayıncılık'tan Haziran 2017 tarihli üçüncü baskısı.
Çeviren ise Deniz  Banoğlu.

Kitap:
Panama Yayıncılık
İdefix
Kitapyurdu

15 Mart 2017 Çarşamba

Zeplin

0 yorum
Karin Tidbeck kitabı ki ilk defa okuduğum bir yazar. Beklediğimden çok iyi çıktı. Kitaba ulaşmam ise biraz daha ilginç. Kendi okuma listem her zaman hazırdır ancak diğer mecralarda yayınlanan listelere olabildiğince bakmaya çalışırım ki kaçırdığım bi' şey var mı? Son zamanlarda kaçırdığım çok şey olmaya başladığını da bu şekilde farkettim. Kıssadan hisse: Hazırlanmış okuma listelerine bakın, değerlidir.


Karin Tidbeck'in özgeçmişini okuyunca kitaba önyargılı yaklaşmıştım. Yazarlık eğitimi vs...

Okunması gereken bir yazar şayet bu türü seviyorsanız. Spekülatif kurgu. Kafkaesk fantazya...

Kitabın içindekileri aşağıdaki gibi gösterebilirim:
1) Önsöz-Elizabeth Hand
2) Beatrice...Sayfa 8
3) Ove Lindström İçin Bazı Mektuplar...Sayfa 16
4) Bayan Nyberg ve Ben...Sayfa 24
5) Rebecka...Sayfa 28
6) Herr Cederberg...Sayfa 34
7) Arvid Pekon Kim?...Sayfa 38
8) Brita'nın Tatil Köyü...Sayfa 46
9) Rengeyiği Dağı...Sayfa 55
10) Norveç Böğürtleni Reçeli...Sayfa 71
11) Pyret...Sayfa 75
12) Agusta Prima...Sayfa 86
13) Teyzeler...Sayfa 94
14) Jagannath...Sayfa 100
15) Son Söz: Başkalaşan Dünyalar...Sayfa 111
16) Teşekkür...Sayfa 114
17) Dipnotlar...Sayfa 115

Kitap 13 öykünün etrafında, içinde, dışında gezmektedir.

Beatrice bir zeplinin adıdır. Doktor Franz Miller'in bu zepline aşık olmuştur. Matbaacı asistanı Anna Goldber ile karşılaşınca Franz Miller'in hayatı daha da ilginçleşecektir.

Ove Lindström İçin Bağzı Mektuplar; Ove Lindström'ün çocuğu tarafından yazılmaktadır. Mektupların yazılma tarihi Bay Lindström'ün ölümünden sonrasına tekabül etmektedir.

Bayan Nyberg ve Ben; bu iki kişi arasında tuhaf bitkiler varlığını sürdürmektedir...

Rebecka intihara meyillidir. Başından geçenlere bakılacak olursa bu onun suçu da olmayabilir. Rebecka bir zaman sonra, kendisine yardım eden arkadaşıyla tuhaf bir sona ulaşacaktır.

Herr Cederberg yabanarılarını pek tanımamaktadır yahut yabanarısının ta kendisidir?

Arvid Pekon Kim? Devlet kurumlarına gelen telefonlardan sorumlu bir operatör. Arvid Pekon'un hayatı Yurttaş 3426'nın telefonuyla değişecektir.

Brita'nın Tatil Köyü'ne 32 yaşında başka insanları aramak konusunda beceriksiz bir akraba gelir...Yazmak için...

Rengeyiği Dağı Sara'nın büyük-büyükannesinin gelinliğini giyip kaybolduğu dağdır. Dağ vittra'ya aittir.

Norveç Böğürtleni Reçeli'ni çok sever. Onu bir konserve kutusunda yaptı. Onu sevmek için yaptı.

Pyret doğadaki diğer memelilerle yakınlaşmayı çok sever. Özünde iyilik mi vardır, kötülük mü?

Agusta Prima zamanı kavramak ister. Zaman onun kaldırabileceği bir kavram mıdır?

Teyzeler'in kutsal bir görevi vardı: genişlemek.

Jogannath ulu anne ile Rak'ın öyküsü.

Bir anda elinizden kayıp giden zamanla tuhaf diyarlara aktığınız bir damar. Zamanın hangi mekanında olacağınızı kestirmek çok. Bunların arasındaysa geriye ne kalıyor?

Bendeki kitap Aylak Kitap'tan Tülin Er çevirisiyle Haziran 2014 baskısının elektronik hali.

e-Kitap:
Idefix.com
Dr.com.tr
Calibro E-Mağaza

Kitap:
Idefix.com
Dr.com.tr
Kitapyurdu.com
Babil.com


26 Şubat 2017 Pazar

Başka Zaman Kütüphaneleri

0 yorum
Zoran Zivkovic ile tanıştığım kitabı. Akıcı bir dile sahip. Fantastik olayların aslında o kadar uzak olmadığını anlatıyor. Zoran Zivkovic keşke daha önce tanışsaydım dediğim yazarların içerisine girdi bile.
Kütüphanelerin bir şekilde canlı olduğunu içten içe tüm kitapseverler düşünüyormuş gibi gelirdi bana. Zivkovic de benim için bunun ispatı niteliğindedir.

Kütüphanelerin olgun sessizliği içinde hem merak uyandıran hem de insanı ürküten bir çekiciliği vardır.

Zoran Zivkovic bize altı farklı kütüphaneyi anlatıyor.
Bunlar sırasıyla:
1) Sanal Kütüphane
2) Ev Kütüphanesi
3) Gece Kütüphanesi
4) Cehennem Kütüphanesi
5) En Küçük Kütüphane
6) Soylu Kütüphane

Kütüphanelere bakışınızı renklendirecek öyküler bunlar. Bir pazar gününüzde elinizde kahvenizle rahatlıkla bitirebileceğiniz hikayeler. Tabi sonrasında kütüphaneye gitme isteğinizi bastırmanız gerekecek.

Kitapları her zaman çok sevmişimdir ve yeterli bir kütüphanenin nasıl olması gerektiğini, nerelere sahip olması gerektiğini düşünmüşümdür. Kütüphane, bildiğiniz üzere, kitapların evi anlamındadır.
Peki hangi kitapların evi? Her tür kitaba ayrı bir ev mi olmalıdır? Yoksa bu ev tüm kitaplara mı kucak açmalıdır? Ayrıca dünyadaki gelmiş geçmiş tüm kitaplara nasıl sahip olabilir? (Bu soruları sadece ben sormuyormuşum. Bu kitap ile bunu görmüş oldum. Sanal Kütüphane'ye bakınız.)
Bunları düşünürken aklıma da hep kitapların çoğulluğundan mütevellit Yığın Paradoksu gelir.
Yığın Paradoksu kısaca bir kum yığının kaç tane kum taneciğinden oluşacağını sorgular. Örneğin 1 milyon kum taneciği bir kum yığını ise, bir tane kum taneciğini alırsak geriye dokuz yüz doksan dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz tane kum taneciği kalır. Bu kum yığını olmamış mı olur?

Kütüphane için de bunu düşünürüm. İki kitap da kelime anlamınca çoğul olmasından dolayı kütüphaneye sahip olmalıdır. Ancak tek kitabın neden bir kütüphaneye sahip olmaması lazım? (Burada da En Küçük Kütüphane'ye bir göz atınız.)

İlk hikaye Sanal Kütüphane: Bir yazar, istemediği bir e-posta alır ve işler o zaman çetrefilleşir.
İkinci hikaye Ev Kütüphanesi: İşe gitmek üzere evden çıkan bir adam posta kutusunu kontrol eder ve oraya nasıl sokulduğunu anlamlandıramadığı bir kitap görür. Her posta kutusunu açtığında ise yeni bir cilt görecektir.
Ayrıca kitapların çok yer kapladıkları da bilinen bir gerçektir. Bu yasayı tersine işletemezsiniz.Kitaplara ne kadar çok yer verirseniz verin, Asla yetinmezler. Önce duvarları ve ardında da adım attıkları her yeri işgal etmeye başlarlar. Kitaplarun işgalinden nasibini almayacak tek köşe evin tavanlarıdır. Yeni kitaplar eve gelmeyi sürdüürürler ve siz tek bir eski kitabı bile atma fikrine tahammül edemezsiniz. Bir de bu arada, yavaş yavaş ve hiç çaktırmadan yeni ciltler kendilerinden öncekileri iterler. Aynı buzullar gibi. (sayfa 35~36-Ev Kütüphanesi)
Üçüncü hikaye Gece Kütüphanesi: Dünyadaki bütün yaşamış ve yaşayan insanların biyografileri bu kütüphanededir! Ayrıca gayet nesneldir!
Dördüncü hikaye ise Cehennem Kütüphanesi: Kitap okumayı herkes çok sevmez. Kitap okumak onlar için bir ceza mıdır? Kiminin cenneti kiminin cehennemi olur?
Beşinci hikaye En Küçük Kütüphane hakkındadır. Bu kütüphaneden geçen kitaplar bir daha görülmekte midir?
Altıncı ve son hikaye ise daha bir ilginçtir. Soylu Bir Kütüphane'de kendine yer bulmaya çalışan bir kitap hakkındadır ve bu kitap karton ciltlidir. Ne kadar da saygısızca!

Bendeki kitap Zepros Yayınları'ndan 2015 Haziran tarihli, Cumhur Orancı çevirisiyle ilk baskısıdır.

Kitap:
Zepros Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr


4 Aralık 2016 Pazar

Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar

0 yorum
Harry Potter dünyasına ait kitaplardan birisi. Filmi çıktıktan sonra tekrar ünlenen bir kitap. J.K. Rowling kaleminden gelmiyor. Newt Scammender tarafından yazıldığı bilinenen, Harry Potter serisinde adı geçen bir kitap.

Kitabın neresinden tutsak elimizde kalır.

Albus Dumbledore önsözüyle yazılmış ve kitabın Muggle'lar dünyasına da açıldığı belirtilmiş. Harry Potter serisinin neresinde "Muggler ve büyücülerle cadılar barış içinde yaşadılar" yazıyordu? İfşa oldukları nerede mevcut? Muggler'lar için fantastik canavaları tanıtan harika bir el kitabı olacağını mı düşündüler? Satış politikasına kurban gittiği o kadar bariz ki insan üzülüyor. J.K. Rowling bu kitapta bizim için tam anlamıyla çuvallamıştı. Harry Potter'ın kitap üzerine aldığı notlar da mevcut. Kitapta o notları görünce Hogwarts sıralarını ve hareket eden merdivenleri düşünmemek tabi ki elde değil. J.K. Rowling'in bu kitapta çuvallamış olması bir yana tanıttığı dünyanın büyüklüğü başka bir yana.

Newt Scammender kitabını 2001'de bastırmış görünüyor ki Harry'nin ilk kitabını elimize aldığımız yıla tekabül eder bu...

Newt Scammender çok dağınık yazıyormuş, öyle mi? Kitabın başlangıcındaki tanımlamadaki sistematik çalışma nedense canavarları tanımlarken bulunmamaktadır. Sadece Sihir Bakanlığı'nın derecelendirmesi hepsinde net olarak bulunmaktadır.

Newt Scammender Fantastik Canavarları kitaptakinden çok daha iyi tanıyan bir kişi olarak karşımıza çıkar. Ancak kitaptaki tanımlar çok zayıf kalmaktadır.


Filmiyle birlikte Harry Potter dünyası tekrar hareketlenmiştir. Zira filmin senaristliğini J.K. Rowling yapmıştır ki bu da filmin başlı başına Sihir Dünyası'na derinlik kazandıracağı kesindi. Sanal dünyada gezerken filmin sonuna takılmış o kadar çok genç kuşak gördüm ki üzüldüm. Bu noktadan sonra filmle ilgili içerik mevcuttur.

Fırıncı fantastik canavarları hatırlıyor muydu yoksa hatırlamıyor muydu? Aslında bu çok da önemli değil. Bunun üzerine makaleleri gördüm, okudum da... Ancak Ölüm Yadigarları göndermesini ve Grindelwald'ın varlığı her şeyden ötedir ve Sihir Dünyası'na bambaşka bir boyut kazandırmıştır!

Bu noktada film kitabın kendisinden kat be kat öne geçmiştir. Bu blog kitaptan ziyade Sihir Dünyası'ndaki bu yeni gelişmeye yöneliktir. Aslında olan şudur: Scammender döneminden Harry Potter öncesine ait tarihi göreceğiz. Lanetli Çocuk'un da gelmesiyle Sihir Dünyası'nı hareketli yıllar bekliyor diyebiliriz.

Fantastik Canavarler Nelerdir, Nerede Bulunurlar'ın orijinal baskısı tükenmiştir. İkinci el kitapçılarımız da "piyasayı fırsat bilerek" kitabı etmeyen değerler üzerinde satmaktadırlar. Kitabı sırf filminden dolayı alacaksanız almayın. Yapı Kredi yeni baskısını yapacaktır diye tahmin ediyorum. Piyasa canlandı ne de olsa...

Her şey bir yana J.K. Rowling, puslu alanları bize biraz daha gösterecek.

Diğer bir tartışma konusu da Harry Potter'la tanıştığımız bu dünya üzerine yeni yapıtların gelmesi var olan büyüyü kötü yönde mi etkiliyor... J.K. Rowling Harry Potter'ın ekmeğini mi yiyor yoksa Sihir Dünyası'nın tarihçesini anlatmak için yanıp tutuşuyor mu?

Çizimler ve metin J.K. Rowling'e ait. Kitabın orijinal baskısı Diagon Yolu Obscurus Book'a ait.
Kutlukhan Kutlu kitap editörlüğünü üstleniyor ve canavarların isimlerinin çevirileri ona ait.
Çevirmen ise Sevin Okyay ve Gül Sanoğlu. Kitap ilk baskısını 2001 yılında yapmıştır.

Filmin altyazılarında da keşke bu ekibi dikkate alsalarmış...
Film ayrı dünya kitap ayrı bir dünya. Film Newt Scammender'ı anlatıyor, kitap ise Newt Scammender'ın yazdığı kitap. Bunun ayrımına iyi varmak lazım. Bu yeni serinin devamını merakla bekliyor olacağım.







27 Kasım 2016 Pazar

Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları: Ruhlar Kütüphanesi

0 yorum
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları üçlemesinin son kitabı.
Tabi set ilk çıktığında yazmıştım bunları. 10. yılının dolduğu bu dönemde serinin altıncı kitabı geliyor!
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları: Kuşlar Meclisi
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları: The Desolations Of Devil's Acre (Şeytanın Arka Bahçesi'nin Perişanlığı) (Kitap anadilinde 23/2/2021'de çıktı.)


Diğer iki kitabı okumayanlar için buradaki içerik sürpriz kaçıran durumundadır.

Jacob'ın tuhaf yeteneği tuhafların tek umududur. Ymbryne'ler hortlakların eline düşmüştür. Kurtaramazlar ise tuhaflar dünyasının sonu gelecektir.

Tuhafların dünyasının derinliği gittikçe ilerliyor. Ancak son kitap hortlaklar ve tuhaflar arasındaki çatışmanın köklerine gidiyor. Dünya gizemlerini hala koruyor. Bu da yeni bir seri için umutlandırıyor.

Emma ve Jacob kötülüğün kalbine doğru ilerliyor. Kaçınılmaz savaş vuku bulacak.

Ruhlar Kütüphane'sinin anlamı ise çok daha ilginç. Bu kütüphanenin tarihini ayrı bir kitapta okumak isterim.

Ransom Riggs çok ilginç bir dünya ile bizleri tanıştırdı. Çok hızlı aktı gitti sayfaların arasında. Bu da tuhafların tarihini daha da merak ettirtiyor. Millard'ın kaleminden yeni hikayeler gelir belki...


Bendeki kitap Aslı Dağlı çevirisiyle Eylül 2016 tarihli ilk baskısı.

Kitap:
İthaki
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr
Babil.com


26 Eylül 2016 Pazartesi

Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları: Gölge Şehir

0 yorum
Bayan Peregrine'nin Tuhaf Çocukları serisinin ikinci kitabı.

Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları: Gölge Şehir
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları: Ruhlar Kütüphanesi
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları: The Conference of the Birds (Kuşlar Konferansı) (Türkçe tercümesi henüz çıkmadı.)
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları: The Desolations Of Devil's Acre (Şeytanın Arka Bahçesi'nin Perişanlığı) (Kitap anadilinde 23/2/2021'de çıkacak.)

Tuhaflar adadan kurtulmuşlardır. Jakob dedesinden dinlediği insanların hala zaman zaman rüya olduğunu düşünmektedir. Bayan Peregrine kuş formunda sıkışıp kaldığını düşünmektedirler ve ona yardım edecek bir ymbryne aramaktadırlar. Bu onları beklenmedik bir yere götürmektedir ve bu yolda Jakob tuhaflığında yeni noktalar keşfedecektir.

Bu noktadan sonra, ilk kitabı okumamış olanlar için içerik uyarısında bulunmalıyım. İlk kitabın içeriğinden alıntılar, açıklamalar olabilir.

Ransom Riggs, çok ilginç bir dünya yaratmış ve dünyanın kötü karakterleri gerçekten de rahatsız edici boyutta olabiliyor.

Serinin en ilginç noktalarından biri döngüler. Zaman, her zaman için insanlarda büyük bir soru işareti şeklinde kalmıştır. Ransom Riggs, bu soru işaretinin kıvrımlarında geziyor. Döngü yeniden başlatılmadığında döngünün ertesi gününe geçiliyor. Peki yeniden başlamayan döngüde yaşayanlar ertesi günde, geçmişlerini mi yaşıyorlar, yoksa geleceklerini mi? Döngü içerisinde diğer döngülere geçişlerde zamanın diğer bir odasına geçiş gibi oluyor. Daha önceki zamanlara ait bir döngü içerisine girip döngü oluşturulabilir mi?

Daha nice sorular! Zaman göreceliği içinde syndrigasti varlığı büyük tehtit altında!

Kitabın sayfasını açar açmaz bir döngü içine girdiğinizi hissediyorsunuz! Üç gün içinde bitebilen bir kitap.

Bendeki İthaki Yayınları'ndan Aslı Dağlı çevirisiyle Eylül 2016 tarihli ilk baskısı.

Kitap:
İthaki Yayınları
Dr.com.tr
Kitapyurdu.com
İdefix.com
Babil.com


21 Eylül 2016 Çarşamba

Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları

0 yorum
Ransom Riggs ile bu kitap sayesinde tanıştım. Kitabı ilk elime aldığımda fotoğraflar ilgimi çekti. Bu siyah beyaz fotoğraflardan kitabın korkuya yakın bir türde olacağını düşünürken fantastik kurgunun içinden geldiğini okuduktan sonra anladım. Sayfaları çevirdikçe sepya kokusunda bir dünya canlanıyor, renkleniyor.

Altı kitaplık bir serinin ilk kitabı.Seri sırasıyla:
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları: Gölge Şehir
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları: Ruhlar Kütüphanesi
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları: Kuşlar Meclisi
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları: The Desolations Of Devil's Acre (Şeytanın Arka Bahçesi'nin Perişanlığı) (Kitap anadilinde 23/2/2021'de çıktı.)

Kitabın çok ilginç yanlarından biri, kitap içinde fotoğraflar, çizimler mevcut! Kitapta çok ilginç bir ortam oluşturmuş. Kitap mı fotoğraflarnda besleniyor, fotoğraflar mı kitaptan ayırt etmek olanaksız.

Fotoğraflarla ilgili şu notu aktarmadan geçemem.
Bu kitaptaki bütün resimler orijinaldir ve çok az rötuş yapılan birkaç fotoğrafın dışında üzerinde hiçbir oynama yapılmamıştır. (sayfa 397)
Abraham Portman'dan torunu Jacob'a geçen bir hikaye aslında bu. Jacob dedesinin anlattığı tuhaf hikayelerle büyümüştür. Büyüdükçe hikayelerin masal olduğuna kanaat getirmiştir. Ancak hayatı değişecektir. Dedesi öldürülmüştür.
"Zamanımız kalmadı," diye fısıldadı. Sonra sarf ettiği gayret yüzünden tir tir titreyerek başını topraktan kaldırıp kulağıma yaklaştırdı: "Kuşu bul. Döngünün içinde. İhtiyar adamın mezarının diğer tarafında. 3 Eylül 1940." Başımla onayladım ama anlamadığımı fark etmişti. Gücünün son kırıntısıyla, "Emerson - mektup. Neler olduğunu onlara anlat, Yakob," diye ekledi.(sayfa 39)
Jakob'un hayatı bu olayla birlikte öncesi ve sonrası olarak değişecektir.

Sayfalar ilerledikçe bir o kadar yabancı ve bir o kadar tanıdık bir dünyanın içinde buluyoruz.

Ransom Riggs'in sade bir anlatımla, yormadan anlatıyor. Bu anlatımla daha da gerçekçilik kazanıyor. Ransom Riggs başka bir döngüden bizlere ulaşıyor.

Kitapla ilgili olarak İthaki Yayınları tekrar aynı hataya düştü! Kitabın yakında filmi geliyormuş ve bu filme özel(!) kapak yapmışlar! Allah'tan bendeki kitap film afişli olan kapak değil, orijinal olan kapak!

Bendeki kitap İthaki Yayınlar'ından Aslı Dağlı çevirisiyle Ağustos 2016 tarihli ciltli 7. baskısı.

Kitap:
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr
İdefix.com

15 Eylül 2016 Perşembe

Oz

0 yorum
Adam Fawer'ın yeni kitabı. Olasılıksız ile hızlı bir çıkış yapıp, Empati ile hayal dünyasını konuşturmuştu. Hala bahsettiğim bu iki kitabı okuyanlar mevcut. Türkiye'de kuvvetli bir hayran kitlesi oluşturmuş. Zaten Adam Fawer bundan bahsetmiş.

Çok zamandır Adam Fawer'dan bir kitap bekleniyordu. Ancak bu şekilde değil. Kitabın arkakapağından:
Yeniden keşfetmeye hazırlan: OZ'u ya da kendini!
Kitabın Oz Büyücüsü'ne bir şeyler göndereceğini bekliyordum ama olayların tekrar yaşanacağı konusunda bir fikrim yoktu. Beklentilerin yüksekliği kitabı okurken okuyucuya bir o kadar kötü hissettiriyor. Böyle olunca da acaba gerçekten Adam Fawer mı yazdı diye düşünmeden edemiyorum.
Yani sonuçta bahsettiğimiz kişi Adam Fawer. Olasılıksız gibi kurgusal be bilimsel zenginliği olan bir kitap, ardından Empati gibi bir kitapla gelip tek atışlık bir kalem olmadığının göstergesi varken bu kitaba büyük heves göstermemek olmazdı. İlk fırsatta da edindim.
"Derken 2010 yılının başlarında Brooklyn'e sürpriz bir ziyaretçi geldi: Egemen. Bizim evin hemen yanındaki Avustralya barında Egemen bana üçüncü kitabımı bitireceğime dair söz verdirdi.Becerebileceğimi sanmadığımdan söz vermek istemedim ama Egemen kolayca reddedilecek biri değildir ve birkaç biranın ardından boyun eğdim." (Teşekkür metninden.)
Acaba Adam Fawer'ı bu kadar zorlamasa mıydık? Evet ortada iki kitap var.

Aslında arka kapakta kitabın ne olduğunu gayet açık söylüyor. Ben sadece buna ihtimal vermemiştim. Adam Fawer'ın başka bir planı vardır diye elime almıştım kitabı. Bir dalgalanma, bir ışınım, bir şeyler olmalıydı. Yoktu. Paralel evren sembolleri, film negatifi bir dünya, ters yüz olmuş kelimeler veya semboller veya başka şeyler... Bu kitapta aradığımı bulamadım. Kalem Adam Fawer'ın kalemi değil gibi. Belki de anlatmak istediği de bu. Hangi Adam Fawer?..

Son sayfadan içerik paylaşacağım. İçerik paylaşım uyarısıdır. Kitabın sonundan; son cümlesinden alıntıdır.
" 'Oz Büyücüsü filmini bilir misin?'
Başıyla evetledi Seymour. Herkes bilirdi o filmi.Çok eskiydi.
'Şey... O filmdeki her şey oldu... Yani benim başıma geldi... Ben... Dorothy benim." (sayfa 381)
Bendeki kitap April Yayıncılık'tan Algan Sezgintüredi çevirisiyle Haziran 2016 tarihli ilk baskısı.

Kitap:
April Yayınclık
Kitapyurdu.com
İdefix.com
Babil.com

 

4 Haziran 2014 Çarşamba

2012 Kristal Kafatası

0 yorum

Manda Scott'ın kitabı ve onun okuduğum ilk kitabı. Fantastik serüven kitabı.

Cedric Owen mavi kristal bir kafatası şeklinde taşa sahiptir. Bu taş sırlarıyla beraber kaybolmuştur. Ancak Stella'nın eşi Kit, bu taşın peşindedir. Kit, bu taşın bir mağarada olduğunu düşünmektedir. Stella da mağaracıdır. Kit ile Stella bu taşı bulurlar ve olaylar başlar. Taşın sırları yavaş yavaş meydana çıkmaktadır.

Nostradamus gibi bilindik karakterlerin de öykü içinde olunca daha ilginç bir öykü ortaya çıkmıştır. Ancak Manda Scott'ın üslubuna nedense alışamadım. İsimlere alışmak nedense zor oldu bana. Diğer yandan bol karakterli ve karakterler girip çıkınca sahneye kişi takibi zor oluyor. Bununla birlikte olayların birden yön değiştirmesi takibi yine zorlaştırıyor.

Kitap başta bir macera kitabı gibiyken fantastik bir durumun mevcudiyeti ortaya çıkıyor. Fantastik dünyanın kalbinde kristal kafatasının birden fazla isminin olması da sizi şaşırtmasın.

Maya efsanesine İngilizvari bir bakış olmuş. Lakin ben pek eğlenemedim. Konu gereğinden uzun tutulmuş hissindeyim. Bu hisle birlikte takibin de zor olması okumayı zorlaştırıyor. Bunlara rağmen yakalanmış olan ilginç öykünün hatrına biraz okunuyor. Ancak yine de bundan daha iyi kitaplar olduğu kanısındayım.

İşin gerçeği kitabı pek beğenmedim. Oysa yüksek beklentilerim vardı. Arka kapaktaki "şifre" kelimesine kanmamak lazım. Zira kitabın yarıdan fazlasını okudum, şifre mifre görmedim. Okumadığım kısımda vardıysa bilemeyeceğim. Diğer yandan öykü içi dengesizlikler de üzücü oldu. Bunlara ek, bölümlerin çoğuna konuşmayla başlayan Manda Scott, sinemadaki, siyah ekranda arkadan gelen konuşma sesleri havası estirmeye çalışmış gibi. Tabi ki bu da olmamış.

Maalesef kitabı bitirmeden yazıyorum. Çünkü bu kitaba ayırdığım zaman, kanaatimce, haddini aştı. O yüzden başka kitaplara yönelmek taraftarıyım. Kitabın sonunu okuduğumda bir düzenlemeye gideceğim.

Bendeki kitap Pegasus Yayınları'ndan Çağdaş Özkan çevirisiyle Ocak 2010 tarihli ilk baskısı.

Kitap:
Pegasus Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com


7 Şubat 2014 Cuma

Yeşil

0 yorum

Ted Dekker ile tanıştığım kitap. Maalesef, beklentilerimin altında...
Tarih Kitapları'na göre, 2010 yılından sonra meydana gelen her şey aslında M.S. 4036'da başladı. (sayfa 5)
Bu cümleyi okuduktan sonra ilk düşüncem, 2010 yılı ve sonrasındaki insanlar, kendilerini 2010 yılında zannetmelerine rağmen M.S. 4036'ta yaşamaktaydılar. Bu yanılsama fikri çok hoşuma gitmişti. Ancak işin aslı, M.S. 4036 ile 2010 yılı farklı zaman hızlarında olmak üzere aynı anda yaşanmaktadır. M.S. 4036'lı yılların 10 yılı 2010'ların 30 küsür yılına tekabül eden bir oran geçiyor kitabın içinde. İlk hayal kırıklığım bu şekilde gerçekleşti.

M.S. 4036'lar 2010'ların geleceği durumunda. Aynı dünya üzerinde geçtiğini varsayıyorum. Çünkü kitap içinde buna benzer bir ibare göremedim, gördüysem de dikkatimden kaçmış olması çok olası. Çünkü peşpeşe iki cümle arasında konu bağlantısı hiç olamayabiliyor. Böylece Ted Dekker'ın üslubundan beklentimi düşürmeye başladım.

Ted Dekker, bu ikili zaman dünyasını 4 kitaplık bir seri halinde düşünmüş. Birinci kitabın adı Siyah. Yeşil ise sıfırıncı kitap. Ted Dekker, istersek birinci kitaptan başlayıp sıfırıncı kitapla seriyi bitirebileceğimizi, istersek de sıfırdan başlayıp üçüncü kitapta seriyi bitirebileceğimizi söylüyor. Yani bir çember oluşturduğunu belirtiyor. Bu olay çok büyük bir risk teşkil ediyor. Bu sebeple de kitap içinde 1-2-3-0 sıralamasıyla okuyacakların anlayabileceği bir çok nokta bulunmaktadır. 0-1-2-3 sıralamısıyla okuyacaklar ise 1-2-3'te ne olduğunu merak ettirmeyi amaçlayan gizli noktalar bulunmakta. Bu da okumayı daha da sıkıcı hale getiriyor.

Thomas Hunter, M.S. 4036 ile 2010 yılı ikili zaman dünyası arasında geçiş yapan ilk kişi. Ancak biz Yeşil'de Thomas Hunter'ın ilk geçişini değil, son geçişinden gelecek zaman yılına göre 10 yıl sonrasını okuyoruz. Bununla beraber tahmin ettiğim bir olay da şudur: Ted Dekker Thomas Hunter'ın ilk geçişin (artık hangi kitaptaysa) nasıl olduğunu anlatmayarak, sıfırıncı kitapta bu geçişin detaylarını vererek son kitap vasfı kazandırmak istediğini düşünüyorum. Böylece Thomas Hunter gelecek zaman yılına göre 10 yıl öncesinde bu ikili zaman arasında bir geçiş yaparak dünyayı kurtarmış...

Bu -muş'lar kitap içinde ilginç şeylere sebep olabiliyor. Mesala, birden gelecek zaman yılındaki meyvelerin aslında iyileştirici ve güçlendirici gücü olabiliyor. Yahut, bir bölüm öncesinde bir yere giden ve ne yaptığı bilinmeyen karakterlerden biri, cebinden bir şey çıkartabiliyor... Böyle mesela şu da varmış, çocuksuluğuyla oluşturulmuş gelecek zaman var. Ancak diğer yandan şunu da düşünüyorum. Ted Dekker, böyle bir rastlantıların sebeplerini diğer kitaplarda anlatmış olabilir. Yahut böyle umuyorum.

İkili zamanda, M.S. 4036'lı yıllarda fantastik bir dünya, tam olarak hayal edemediğim garip konuşan yaratıklar ve tuhaf tanrılar -ya da tanrı çocukları veya ona benzer şeyler- var. Thomas Hunter, Elyon adlı bir tanrıya tapıyor ve bu tanrı tipik iyi. Thomas Hunter'ın gelecekteki karısı (çünkü 2010'larda başka bir kadın daha varmış meğer) tipik kötü tanrıyı -Teeleh- izleyen ve alsında kafası karışık olan kumandan Qurong'un kızıdır. Ve Thomas Hunter'ın oğlu Samuel de Elyon'un amacını (ne olduğunu tam anlamadığım bir amaç) düşmanla savaşarak gerçekleştirmek istiyor. Oysa ki Hunter'ın takipçileri savaşmayı bırakmış barışçıl bir topluluktur. Yani Samuel yoldan çıkmıştır. İşte böylece tipik; iyi ve kötü arasında gerçekleşen bir entrika var.

Karakter listesine gelince, gerekli gereksiz (belki de hepsinin ilerideki kitaplarda bir yeri vardır) bir çok isim var. İsimlere boğulmamak elde değil. Bu isim kalabalığı arasında, bazı isimler önce çıkıyor ki onlar zaten başkahramanlar... Ancak bir zaman sonra öyle bir ismin varlığını bile unuttuğunuz bir anda, karakterlerden birisi söze karışabiliyor.

Martı Yayınları'nda alışık pek alışık olmadığım imla ve baskı hataları bu kitapta var. Bana mı öyle geldi yoksa yayına hazırlayan Şahin Güç de mi kitabı incelerken sıkıldı bilemiyorum.

Ted Dekker, seri için kitapların isimlerini güzel düşünmüş ancak, çember oluşturacağım kaygısıyla, hikayesindeki kopukluklar okumayı güçleştiriyor. Ancak, Ted Dekker'ın oluşturduğu ilginç bağlantılar da kitap için hala bir umut olabileceğini gösteriyor. Örneğin gelecekten günümüze kaçan Shataiki (dişlerinde kan taşıyan ve bu kan sayesinde üreyen aseksüel yaratıklar) vampir türünün ortaya çıkmasına sebep oluyor.

Hayal kırıklığına uğradığım bir kitap oldu. Seriye devam eder miyim hiç bilmiyorum. Ancak önce okumak istediğim kitapları okuyacağım kesin. Ted Dekker, ilginç bir ikili zaman kuramıyla yola çıkarak dikkatimi çekmişti ancak ilerledikçe işler değişti. Kimileri için bir kıstas olan Niv York çok satanlar listesinin bu kitabı da kapsadığını belirtmek isterim. Sanırım benim hatam 0-1-2-3 sıralamasıyla başlamış olmam. 1 no'lu kitaba göz atmayı düşünüyorum.

Kitap, Martı Yayınları'ndan Mihriban Doğan çevirisiyle Nisan 2012 tarihli baskısı.

Kitap:
Martı Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Hobbit

1 yorum

J.R.R. Tolkien'in Ortadünya'sının ilk kitabı! Silmarillion ile Tolkien'in Ortadünya'sının notlarına başlamıştım. Silmarillion'daki takip zorluğu bu kitapta yok. Tersine çok akıcı bir şekilde ilerliyor! Ancak yine de sanki Tolkien daha çok şey anlatmak istiyormuş hissine kapıldım. Bol hayal gücü ile başbaşka bir macerayı bizlere aktarmış!

"Topraktaki bir oyukta bir hobbit yaşardı. Solucan kuyruklarıyla ve sulu çamur kokusuyla dolu, iğrenç, pis, ıslak bir oyuk değil, oturacak veya yemek yiyecek bir yeri olmayan kuru, çıplak, kumlu bir oyuk da değil: Bir hobbit kovuğuydu ve bu da konfor demekti." (sayfa 7)
Sözleriyle başlayan mit üslubuyla bizleri Ortadünya macerasına götürüyor. Bolca bulunan düğümlerden "nasıl kurtulacaklar" hissini tekrar tekrar yaşıyoruz ve Tolkien bu sorunun cevabını çok uzatmadan hemencecik veriyor! Bu da kitabı ayrıca ilginç kılan bir özellik olarak gözüme çarptı.

Hobbitimiz meşhur Galdalf'ın da eşliğinde, Yalnız Dağ; Dağaltı Krallığı varisi Thorin önderliğinde bir araya gelmiş cücelerle birlikte, Dağaltı'nı; ejderha Smaug'tan geri almak için yola çıkar! Hobbit burada hırsız görevindedir! Bu görev Yüzüklerin Efendisi üçlemesine yol açan bir olaya da imza atıyor.

Ortadünya yollarında gezinirken "ben olsaydım ne yapardım" sorusunu da sormaya başladıysanız Ortadünya'nın uçsuz buçaksız sınırları içinde gezimeye başlamışsınız demektir!

Irkların türüne göre var olan karakterleri net çizgilerle çizilmemiş olmasının kazandırdığı belirsizlik meraka yol açıyor.

Bu kitabın önce filmini izleyip daha sonra bu kitabı okudum. Bu da ayrı bir tat katıyor. Sinema uyarlamasının bu kadar çok sevilmesinin nedeninin şu olduğunu farkettim; filmlerin sanat yönetmenlerinin beklentilerin üzerinde bir iş koymuş olmasıdır. Zira kitapta karakterler için çok detaylı bir çehre betimlemesi bulunmamaktadır. Bunu da Tolkien'in bir başka imzası olarak görüyorum: Ortadünya sadece benim değil, hepimizin. Hepimiz bir şeyler katmalıyız.

Sayfa 25'te sözleri geçen şarkının; kitabın sinenama uyarlamasında benim için mükemmel olması da ayrıca hoştur. Kitabı okurken, tekrar tekrar dinlediğim bir şarkı olmuştur. Şarkı için : http://www.youtube.com/watch?v=BEm0AjTbsac

Kitabın sonu olması doğal ama beklenmeyen sonlardan olmuş. Bu da ayrı bir tat katmış.

Bendeki kitap İthaki Yayınları'ndan Gamze Sarı çevirisiyle Kasım, 2011 tarihli 6. baskısı.
İthaki Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com

28 Haziran 2013 Cuma

Silmarillion

0 yorum

J.R.R. Tolkien'in oğlu tarafından babasının notlarından derlenerek baskıya hazırlanmış, Ortadünya'nın yaratılışı.  Eru Ilúvatar'ın Ortadünya'yı yaratışından başlayan macerada Tolkien'in hayal dünyası içinde kaybolacaksınız. O kadar çok isim o kadar çok olay var ki J.R.R Tolkien'in bunu baskıya hazırlayamamasına şaşmamak gerek. Okurken bir zaman sonra karakter takibini yitiriyorsunuz. O yüzden karakter takibinden ziyade olay takibine başladım.

Önsözde Tolkien'in uzun bir mektubu var ki tüm Ortadünya'nın özeti şeklinde. Öykünün belkemiğini anlatıyor. İşin açıkcası rahatça anlayabildiğim ve takibinde zorlanmadığım kısım orası oldu. Ortadünya ayrıca bir uğraş alanı olmasının sebebi de bu olaylar ve karakterler örgüsünün bolluğu. Tolkien'in Ortadünya'sı her şeyin olmasının yanı sıra ucunun da açıklığı ve geliştirilebilirliği daha da ilgi uyandırıcı durumdadır. Tolkien'in sanatı ve hayal gücü bize üzerine geliştirilmesi için binlerce yeni fikir sunmuştur. İşin tuhaf yanı Tolkien, mektubunda yazılarını vahiy gelmişçesine yazdığını belirtmiştir. Bu kadar büyük bir dünyayı yazmak için çok düşünmek gerekliliği malumdur.

Bu kadar çok öyküyü içinde barındıran eserde temel öykü Ortadünya'nın başlangıcı nedir ve neler Elfler, İnsanlar, Orklar, Cüceler ve diğer yaratıklar neden vardır gibi Ortadünya'nın ilk zamanlarını anlatan bir eser. Meraklısına bir kitap olarak değerlendirmek yanlış olmaz.

Ortadünya yarıtılır. Morgoth, İnsan varlığını kabullenemez. Kötücül bir yapıya bürünmeye başlar. Elflerin görevi ise insanlar için daha güzel bir dünya oluşturmak. Silmaril, üç adet taşın adıdır. Bu taşlar Ağaç ışığından Feanor tarafından üretilmiştir. Morgoth bunları ele geçirmiştir ve kadim dünyann sert olayları başları başlamıştır. Silmariller daha sonra yine karşımıza çıkacaklardır ki bu önsözdeki mektupta da belirtilmiştir.

Bendeki eser İthaki Yayınları'ndan Berna Akkıyal çevirisiyle Ağustos 2011 tarihli 3. baskısıdır.
İthaki Yayınları Sitesi
Kitapyurdu.com
İdefix.com


13 Mart 2013 Çarşamba

Amat

0 yorum

İhsan Oktay Anar'dan bir mükemmel kitap, bir şaheser daha! İhsan Oktay Anar'ın fikir denizinde, ahşaptan bir gemiye yüklü fırtına, kan ve bilinmezlikle; gerçekçi bir masal ile, masalsı gerçekleri anlatıyor! Gerçekle masalın bu raksında varlık ve zaman üzerinde kalem mürekkebini bırakıyor!

Bu kitapla birlikte, İhsan Oktay Anar'ın okumadığım kitabı kalmamış oldu! Amat bir gemi.; kah sisin ortasında kalan, kah düşman gemileriyle karşılaşıyor. Ancak gemidekiler zamanla Amat'ın sıradan bir gemi olmadığının farkına varıyorlar.

Belirtmeden geçemeyeceğim, Amat kelimesinin anlamını kitabın içinde bulabilirsiniz. TDK'nin resmi sitesi sonuç vermeyecektir.

İhsan Oktay Anar'ın kitaplarında varlık üzerine yoğunlaşması malumunuz.

Her kitabında varlığın bir başka boyutu üzerine eğilmiştir:
"Fisagorculara göre zamanın sonsuz olmasının yegâne yolu onun döngüsel olmasıydı. Risâlede bu bahsi izah etmek için şöyle bir örnek verilmişti: Söz gelimi Amr, belli bir tarihte doğup zamanla büyüdüğü vakit Zeyd ile arkadaş olduktan sonra, arkadaşına ihanet ederek onun tarafından öldürüldüğünde, zaman döngüsel olduğu için tekrar doğacak, yine Zeyd ile karşılaşacak yine ona ihanet edecek ve yine öldürülüp yine doğacaktı. Bu döngü sonsuza kadar sürecekti. İşte, zaman döngüsel olduğu için sadece geçmişi değil, geleceği hatırlamak da mümkündü. Kısacası hatırlama ile kehanet aynı şeydi. Öte yandan, filozof Aristâtalis gözler nasıl ki ışığı ve kulaklar da sesi algılıyorsa, hafızanın da zamanı algıladığını ileri sürmüştü. Müridinin yazdıklarına bakılırsa, İbni Parmen de hafızanın, tıpkı göz ve kulak gibi bir duyu organı olduğunu söyler görünüyordu. Bununla birlikte hafıza geçmişi ve geleceği algılamaktaydı. Ancak bu filozof, geçmişin ve geleceğin olmadığını söyleyerek Fisagorculardan ayrılıyordu. Mesela, 'Bir dedem var idi,' dendiğinde bundan, dedenin artık var olmadığı, 'Bir oğlum olacak,' dendiğinde ise oğlun henüz var olmadığı sonucu çıkıyordu. Öyleyse var olduğu söylenen herhangi bir şey geçmişte ve gelecekte olamazdı. 'Her ne kadar uzakta olsalar da zihinde şimdi bulunan şeylere bir bak' diyen İbni Parmen'e göre, 'şimdi çocuk olduğunu' ve 'şimdi ihtiyar olduğunu' hatırlayan, dolayısıyla 'algılayan' biri yanılmaktaydı. O, aynı zamanda hem çocuk hem de ihtiyar olamazdı. Ne çocuk ne de ihtiyar olan biri de, ezelî ve ebedî bir 'şimdi' içinde yaşıyor demekti. İşte bu yüzden o kişinin ölümsüz olduğunu kabul etmemiz gerekiyordu." (Sayfa 117)
 Amat eserinde, İhsan Oktay Anar mitolojiye olan hakimiyetini bir kere daha göstermiştir!

Bu kitabı üzerien anlatılabilecek, konuşalabilecek o kadar çok şey var ki! Ancak ben bunları bir şişenin içine koyup denize bırakmak taraftarıyım. Çünkü söyleyeceklerimin hepsi İhsan Oktay Anar'ın denizinde çoktan ortaya çıkmıştır!

Kitabın sonlarını nefessiz okudum. Amat'a ne oldu? İhsan Oktay Anar, kıvrak sonlarına bir yenisini daha eklemiş! İhsan Oktay Anar kitaplarıyla ilgili şimdiki hedefim, tüm kitaplarını inceleyerek okumak. Zira kendisine ait hangi fikir tohumunu nereye gömdüğünü bulmam lazım!

Bendeki nüsha Kocaeli Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ne ait olup, İletişim Yayınları'ndan 2010 tarihli sekizinci baskısı. Kitabın ilk baskısı 2005 yılındadır.



İletişim Yayınları Resmi Sayfası
Kitapyurdu.com

6 Mart 2013 Çarşamba

Kitab-ül Hiyel

0 yorum
İhsan Oktay Anar'ın bir başka mükemmel eseri! İhsan Oktay Anar bizi bu kitabında pastel renkli dünyasında mucitlerin hayatlarına bir yolculuğa davet ediyor! Kendi çizimleriyle de bezmiş olduğu bu şaheseri dişli çarklar arasında budasyom patlamaları vaat ediyor!

Yâfes Çelebi'nin hiyel(mekanik) merakıyla başlıyan bir serüven! Yâfes Çelebi'den sonra, onun uyguladığı kuvvetle çalışmaya başlayan çark, aynı evde iki kuşak daha döndürüyor. Yâfes Çelebi mekaniğe yatkın ve de meraklı bir kişi. Demirci çıraklığıyla başlayan ticaret hayatında ilk icadı bir makas-kılıç oluyor! Bu icadı onun demirciler çarşısından atılmasına sebep oluyor! Yâfes Çelebi'nin ustasının konuyla ilgili sözleri:
"Diğerleri senin yeteneğini görüp korktular. Çünkü gediğin elinden alınmasaydı onların bu ticareti yürütmeleri zor olacaktı. Yaptığın kılınç, onların bütün müşterilerini ellerinden alır, üstelik bunun arkası da gelir. Ama ben bambaşka bir sebepten ötürü onların kararına katılıyorum: Ustaların kılınç yapmak için saatlerce ve günlerce dövdükleri demir neden serttir, bilir misin? O, insan oğluna hemen boyun eğmez, çünkü onların, kendisiyle işleyecekleri suçları bilir. Bu yüzden de ortak olacağı günahların bedelini ateşte dövülürken peşinen öder. Zalimlerin kolları kendi erişilmez isteklerine göre çok kısadır. Tutkularının büyüklüğü onları böylece sakat kıldığından, bizim kılınç dediğimiz koltuk değneğini kullanırlar. İcad ettiğin silah işte onların tutkularını büyütecek ve zulümlerini arttıracak. Sen onların kollarını uzattın. Oysa kılınçlar yeterince uzun değil miydi?" (Sayfa 14)
Yâsef Çelebi'nin makas kılıncı.

Yâsef Çelebi'nin ustası Zekeriya Efendi işte böyle öğütlüyor. Ancak buna rağmen Yâsef Çelebi'nin mekanik aşkı dinmiyor. Aksine körükleniyor. Çizimlere döktüğü icatlar İmparatorluk Hiyel Nazırı Uzun İhsan Efendi tarafından kabul görmüyor. Sonunda doğrudan padişahın huzuruna çıkartmak adına "tahtelbahir"i icat ediyor! Lakin bu onun hayatını değiştirecek bir karardır.

Yâsef Çelebi'den sonra hiyel ilmini, onun azat ettiği eski kölesi "kara" namlı Calûd devam ettiriyor. Calûd'un iktidara olan meraki belki de doğuştandır ki daha köle pazarında kendini gösteriyormiştir. Calûd efendisinden sonra tüm dünyayı ele geçirmek planları peşinde koşmaya başlamıştır ki bu da onun kendi sonunu hazırlayışına delalettir. Calûd bir zaman sonra yardımcı arayışına girer. Son yardımcısı, yetim olan Üzeyir Bey'dir ki çocukluktan ergenliğe kadar hiyel ilmini Kara Calûd'dan öğrenmiştir. Ayrıca Kara Calûd o kadar çok eziyet etmiştir ki, Üzeyir kendi benliğini unutup Calûd'un aşıladığı benliği yaşamaya başlamıştır.

Uzun İhsan Efendi'den:
"Önce bir yıldız gördüğünü sandı. Oysa bu sadece bir noktaydı. Böylece kör olmadığını ve her şeyi gördüğünü anladı. Çünkü gördüğü noktanın olmaması, bütün gözlerin kör olması demekti." (Sayfa 148)
Nokta üzerine:
"Arapçada noktasız ha ile yazılan tahayyül, becerikli olmak, maharet göstermek, hiyle yapmak, hiyel ilmiyle uğraşmak, hiylekâr ve hiyelkâr olmak gibi anlamlara geliyordu. Noktalı hı ile yazılan tahayyül ise hayal etmek, imgelemek anlamına geliyordu." (Sayfa 149)
İhsan Oktay Anar yine mükemmel bir şaheser ortaya koymuş!

Kitabın İletişim Yayınları'ndan 2011 yılındaki 22. baskını Kocaeli Üniversitesi Kütüphanesi'ndeki kopyasını okudum.


İletişim Yayınları Resmi Sayfası
KitapYurdu.Com

1 Aralık 2012 Cumartesi

Yedinci Gün

0 yorum
İhsan Oktay Anar'ın son kitabı! Merakla bekleniyordu. Neyseki çıkışıyla edindim bir tane. Yedinci Gün'de olayların akışı biraz daha hızlı ve biraz daha gizli saklı. Bu da kimi zaman takibi zorlaştıryor. Ancak Anar'ın üslubu yine harika!

Eser biraz bilimkurgu biraz fantastik. Bunların İstanbul'da geçmesi de ayrıca güzel. O zamanların sokaklarında dolaştırıyor! Yedinci Gün bir aşk hikayesi aslında. Sevdiğinin peşinden koşan bir adam: İhsan Sait. Sevdiği kadına ulaşmak için zeplin yaptırır. Hayatını anlamlı kılan da bu aşktır. Öncesinde kendine uğraşlar bulan, hayatını öyle ya da böyle idame ettiren bir Moğol. Bir hayalet Döjira'nın resmini getiriyor. Sonra da Döjira'dan bir mektup. Böylelikle İhsan Sait'in hayatı değişiyor. Hayaleti fotoğraflamayı da başarıyor! İş budur ki hayalet aynı kendisi! Hayaletin yüzünde İhsan Sait'ten farklı olarak derin bir yara izi var.

İhsan Sait böylelikle gelecekten gelen Döjira'nın mektubuyle ve fotoğrafıyla, ona kavuşma hayalleri içinde zeplinin bitmesini için uğraşır. Ancak Ali İhsan'la karşılaşır ve Ali İhsan, İhsan Sait'in oğlu olduğunu iddia eder.

Kitabın sonu yine her zamanki gibi güzel! Kitaba başladıktan sonra size bir tavsiye: 20-34223 seri no'lu paranın adının geçtiği sayfaları işaretleyin.

İhsan Oktay Anar Yedinci Gün'le yine harikalar yaratmış ve defalarca okunabilecek bir eser sunmuş.Kitap İletişim Yayınları'ndan 2012 yılında basıldı.




KitapYurdu.Com
İletişim Yayınları Resmi Sitesi

19 Kasım 2012 Pazartesi

Incarceron

0 yorum
Incarceron, biri içeride, diğeri dışarıda. İkisi de özgürlük arayışında... Tüm kitabı özetlemek istesem ben de bu cümleyi kullanırdım. Catherine Fisher çok güzel bir harman koymuş ortaya. Geçmişte meydana gelen bir bilimkurgu! Zaman zaman düşündüğüm, böyle bir eser olsa nasıl olur diye sorgularken karşıma çıkan bir kitap bu! Eserle ilgili çok sevdiğim bir özelliği hemen paylaşmak istiyorum. Fisher bölüm başlarında Diyar ve Hapishane efsanelerinden, şarkılarından ve de önemli kişilerin mektuplarından sözlerinden alıntılar koymuş. Hikayeyi daha da bir güzelleştirip daha da efsanevileştirmiş. Bir İngiliz yazara yakışır şekilde. Ancak Amerikan Edebiyatı'ndan da bolca nasiplendiği gözümden kaçmadı. Çok güzel bir yerden konuyu yakalamış ve çok uygun bir şekilde kurgulamış. Kurgusunda maceraya bolca yer vermiş. Bir Matrix kadar detaylı felsefesi yok gibi geldi... Üzerine düşünceler geliştirilebiliyor elbette ki... Gerçek hayat için "acaba"yı sordurmayı başarmıştır. Bu cümlemi kitabı okuyanlar daha iyi anlamıştır. Okuyacak olanlarsa okuduktan sonra daha iyi anlar. İpucu vermeden geçemeyeceğim. Acaba bizim yıldız zannetiklerimiz aslında Gözler mi?

Kitabı okumayı bitirdikten sonra internette de araştırdım biraz. Sinema uyarlaması 2013'te gelecekmiş. Gelsin diye bekliyorum.

Kitap, serinin ilk kitabı. İkinci kitap Sapphique. Hemen edinip okuyacağım. Kitabı alırken bir seri olduğunu bilmiyordum, bu da öyle bir anı.

Azıcık da kitabın hikayesi:

Incarceron, Sapiens adı verilen bilgeler tarafından inşa edilmiş kapalı bir sisteme sahip hapishanedir. İnşa sonrasında seçili sapienslerin de içeri girmesiyle hapishane bir daha açılmamacasına dışarıya kilitlenmiştir. Kaçışın olmasını engellemek için de tüm tedbirler alınmıştır. Incarceron yapay bir zekaya sahiptir. Yapay bir cennet olması öngörülmüştür. Bir tür deneydir aslında. Kötüler için geliştirilmiş bir yapay cennet kötüleri onlardan vazgeçirebilecek mi? (Deney'den anladığım benim bu.) Cenneti cehenneme Incarceron mu çevirmiştir yoksa insanların kendisi mi?

Finn, içerideki bir mahkumdur, dışarıdan geldiğine inanmaktadır ve kaçmak ister. Claudia Dışarı'dandır, Diyar'dadır 17. yy'da mahkum gibidir... İktidar entrikalarının kurbanları...

Kitap 2011 baskısıdır. Pegasus Yayınları'ndan Dost Körpe çevirisidir.



KitapYurdu.Com : http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=592314

4 Mayıs 2012 Cuma

Suskunlar

0 yorum

İhsan Oktay Anar'ın her eseri birer şaheser! Bu kitabında da üslubu masalsı ve bu üslubuna fantastik dünyayı da ekleyince harika bir eser çıkmış ortaya. İçinde çok şey var. Çok fazla hem de.
"Belki de susmak, gerçeği anlamanın tek yoluydu."
Suskunlar, aslında bir mezarlığın adı ve kitabın içinde sadece iki kere kelime olarak geçiyor. Zaman çizgisinde hayatları bir şekilde kesişen insanların hikayelerini dinliyoruz. 

Her şey Âsım'ın hayaletinin peydah olmasıyla başlıyor. Sonraları öğreniyoruz ki Âsım'ın hayaleti sevdiği kız Nevâ için kalmış dünyada.

Sofuayyaş'ta Kalın Musa oğlu Veysel Bey'in ikiz oğulları Dâvut ve Eflâtun'un hikayeleri aslında. Dâvut, hayalet hikayelerinin kol gezdiği o zamanlarda bir akşam,ustalarıyla iş çıkışında yürürken, hayaletin ilk görüldüğü sokağa gelir. Hikayeyi dinler dinlemesine ama o sokağa girmek için can atar. Müsaade alıp sokağa girer ve Nevâ'yı orada görür ve aşık olur. İşte olayların dallanıp budaklandığı yer orasıdır.

Tağut adındaki kötücül varlık Neyzen Bâtın Hazretleri'nin düşmanı. Neyzen Bâtın Hazretlerinin oğlu Zâhir'in Konstantiniye'de zuhur etmesinden sonra olayların çözümüne yaklaşıyoruz. Zâhir, insaları neye şarkılarıyla çağıran mübarek bir insan. Ancak Pereveli Hacı İskender'in etkisiyle galeyana gelen halk onun peygamber olduğunu iddia ettiği iftarısını atıp onu zındık ilan etmişlerdir. Bir zaman linç edilen Zâhir'in kaşının açılması sonucunda gülümsediğini gören şakirtlerinden birinin sorduğu soruya verdiği karşılığı unutmak ne mümkün!
"Yarasının sarılmasını istemeyen Zâhir başındaki yaranın kendisine değil de başına o taşı fırlatan şu öfkeli zavallı adamlara âit olduğunu söylüyordu. Asıl yara onlara ait olduğuna göre, gerçek acıyı da onlar çekiyor ama ne kadar ıstırap içinde olduklarını bilmiyorlardı."
Neyzen Bâtın'ın hayat nağmesi'ni dinleyenin ölümsüzlüğe kavuşacağı rivayet olunur. Yedi musiki üstadı arasından sadece birisini bunu dinleyecektir. İşte bu sebeptendir ki Konstantiniye'de musiki üstatları sırayla katledildi. Hayat nağmesinin kimin dinlediğini burada söylemeyeceğim.

Şaheser Yegâh başlayıp Dügâh ile devam edip Segâh'ta karar ediyor. İhsan Oktay Anar bize böyle de güzel bir musiki dinletiyor!


 Bendeki kitap İletişim Yayınları'ndan 7. baskısı.

Kitap:
İletişim Yayınları
KitapYurdu.Com


3 Nisan 2012 Salı

Alaycı Kuş

0 yorum

Açlık Oyunları serisinin son kitabı. Bittiğine üzülsem mi, sonucu okuduğuma sevinsem mi bilemedim. Bu duyguyu Harry Potter serisinde de hissetmiştim. Capitol'e karşı savaştım, yeri geldi ok attım, yeri geldi silah kullandım, yeri geldi sövdüm saydım. Tüm soruların cevabını buldum mu kitabın sonunda? Elbette ki hayır.

13. Mıntıka'nın başkanından, 13. Mıntıka'ya kadar, önceki devrimden bu zamana kadarki düzene kadar... Bu kadar yıpranmışlığın sonunda herkesin normal olmasını beklemek de bir başka sorun. Haymitch içmeye devam etti. Diğerleri de kendilerince iş buldular. Seri boyunca Katniss acaba kimi seçti sorusunun cevabını da var. İç içe geçmişliği Katniss'le beraber gördük. Cevap bulabildik mi? Hayır.

Bu noktadan sonra kitabın içeriğiyle ilgili fikirlerimi kitabın sonuyla ilgili olayları anlatacağım. Bu noktadan sonra bu yazıyı okuyanlar, bu yazıdan sonra kitabın sonunu bilerek okumak zorunda kalabilirler. Mesuliyet kabul etmem. Uyarmadı demeyin.

Sayfa 402'de Plutarch ile Katniss arasındaki konuşmayı aktarıyorum:
"Plutarch, yeni bir savaşa mı hazırlanıyorsun?" diye sordum ona.
"Ah, şimdi değil. Şimdi herkesin yakın geçmişteki dehşetin asla tekrar edilmemesi gerektiği konusunda hemfikir olduğu tatlı dönemdeyiz," dedi. "Ancak kolektif düşünce genelde kısa ömürlü olur. Bizler hafızası yetersiz ve kendi kendini yok etmek konusunda son derece hünerli, dönek yaratıklarız. Gerçi kim bilir? Belki buraya kadardır, Katniss"
Plutarch serideki son derece değiş karakterdeki bir kişi. Evet isyancıların tarafında ancak aklından geçenler konusunda yeterli bilgimiz yok. Davranışları onun uysal olduğunu ve aynı zamanda insanların ne isteyebileceğini görebilen bir insan. Ne de olsa eski bir oyunkurucu. Düşünüyorum, Capitol'de bir kişi nasıl oyunkurucu olur? İsteği nedir? Daha fazla dehşet oluşturmak mı? Plutarch kariyerini seçmeden önce de mi isyancıydı? Ne oldu da isyancı oldu? Evet bunlarla ilgili ipuçları var. Hatta bazıları için kesin bir cevap bile olabilir! Ancak ben yetinemedim.

Capitol'ün tutumu ve 13. Mıntıka'nın tutumu arasındaki benzerliği Katniss görmüştü. Bu yüzden şüpheyle yaklaşıyordu ve -Snow'un da sorduğu gibi- 13. Mıntıka neden diğer mıntıkaları kendi hallerine bırakmıştı? Başkan Coin kendi kişiliğini tam olarak ortaya koyan davranışlarla kendi sonunu hazırladı.

O kadar olay olmuşken, Plutarch'ın yukarıda paylaştığım sözleri benim için son noktayı koymuştur. Oyunlar devam ediyor. Sadece başka formlarda...

Serinin diğer kitapları:
İlk Kitap : Açlık Oyunları
İkinci Kitap: Ateşi Yakalamak

Kitap:
Pegasus Yayınları 
KitapYurdu.Com

2 Nisan 2012 Pazartesi

Ateşi Yakalamak

0 yorum

Bayanlar baylar! 75. Açlık Oyunları başlıyor! Bu seneki Oyunlar'ın bir özelliğiyse Çeyrek Asır Oyunları olması. İhanet Anlaşması'na göre her yirmibeş senede bir Çeyrek Asır Oyunları tertip edilir ve sadece o oyuna özel bir kural eklenir. Örneğin 2. Çeyrek Asır Oyunları'nda, ki bu oyunlar Katniss'in akıl hocası Haymitch'in yarıştığı oyunlardır, iki katı sayıda haracın yarışacağı duyrulmuştur.

3. Çeyrek Asır Oyunları'nın özel kuralıysa haraçlar, galipler arasından seçilecektir! 12. Mıntıka'nın tek kız galibi Katniss'tir ve tekrar arenadadır! Peeta da Katniss'i yalnız bırakmaz ve kuradan çıkan Haymitch'in yerine gönüllü olur. Peeta ve Katniss arenada her şeyden habersizdir. Katniss'in çıkarttığı kıvılcımın mıntıkalarda parlamaları görülmeye başlamıştır... Bu sefer arenada Oyunlar farklı bir seyre sahip olacak ve kıvılcımın etkilerini arenada da göreceğiz. 13. Mıntıka'nın da akıbetini bu kitapta öğreneceğiz.

Elimden bırakamadan okumuştum ve hemen ardından üçüncü kitabına başlamıştım. Bu kadar sürükleyici bir seri  bilim-kurgu fantastik serisi yoktu ve bu seri kütüphanemden eksik olmayacak. Bugün Çiko'yla kitap üzerine konuşurken, Suzanne Collins ben anlatımla şimdiki zamanda yazmasıyla daha da etkili bir eser ortaya koymuş. Katniss'in psikolojik betimlemelerini, düşüncelerini okumak, Katniss'in zihninde yaşamak ve onunla beraber savaşmak!

Olaylar ilerlerken Capitol'ün distopyatik havasına kendinizi iyice kaptırıyorsunuz. Capitol'e nefretiniz giderek artıyor ve bir sonraki kitapta olabilecekleri düşünmeden edemiyorsunuz.Ayrıca bir ara kitap özelliği taşımasına rağmen sürükleyiciliğinden ve şimdi ne olacak sorusundan taviz vermiyor.

Sevinç Tezcan Yanar çevirisiyle okuyoruz. Kitap ilk baskısını 2009'da yapmış.

Serinin diğer kitapları:
İlk kitap: Açlık Oyunları
Son kitap: Alaycı Kuş
Kitap:
Pegasus Yayınları
KitapYurdu.Com

23 Mart 2012 Cuma

Açlık Oyunları

0 yorum

Daha az önce bitirdim.Hemen buraya yazıyorum. Kitabı en az bir kez olsun eline alanlar bilir; arka kapakta Stephen King'in kitap için bir cümlesi var:
"Elimden bir türlü bırakamadım... Bağımlısı oldum."
Tam anlamıyla böyle. Kitabı elimden bırakmayı düşünmek şöyle dursun, fırsatını bulduğum her anda okudum. Ders aralarında, otobüste, evde, uyumadan önce. Hatta dün gece okurken, ihtiyaçtan uyudum. Sabah dinç uyanıp daha rahat okumak için, olayları kaçırmamak için.

Açıklık Oyunları'nın kısa tarihçesi şu şekilde: Kuzey Amerika'daki 13 mıntıka başkent Capitol'e karşı ayaklanır ve Capitol bu ayaklanmayı bastırıp 13. Mıntıka'yı tam anlamıyla yok eder ve kalan mıntıkalarla Capitol arasında İhanet Anlaşması imzalanır. Bu anlaşmaya göre her sene başkentte Açlık Oyunları düzenlenecek ve her mıntıka 12-18 yaşları arasında biri kızı biri erkek iki haraç gönderecektir. Bu haraçlar arenada hem arena şartlarıyla hem de kendi aralarında ölümüne savaşacaklardır. Oyun kurallarına tek galip çıkmalı ve diğer 23 haraç ölmüş olmalıdır.

Biz hikayeyi 12. Mıntıka'dan Katniss Everdeen'den takip ediyoruz. Kuradan kardeşi Primrose çıkar, ancak Katniss onun yerine haraç olmaya gönüllü olur. İkinci haraçsa Peeta Mellark'tır.

Kitabın üç seri olmasından baş karakterin, yani Katniss'in hayatta kalacağını herkes tahmin edecektir. Buna rağmen kitabı bu kadar sürükleyici kılan Katniss'in diğer haraçlarla olan ilişkisi ve diğer haraçların akıbetinin ne olacağıdır. Adetimdir -her zaman olmasa bile- kitabın son sayfasındaki son cümleyi veya, son paragraf kısaysa, son paragrafı okurum. Bu kitapta da okudum. Ancak bu sefer aşırı meraktan! Çok defa savaş verdim okumamak için ancak dayanamadım. Size tavsiyem, bu seferlik, böyle bir alışkanlığınız varsa, yapmayın! Ben son paragrafı okumama rağmen elimden düşüremedim! Eğer okumazsanız varın gerisini siz düşünün.

Bu kitabın bir özelliği de bugün -23 Mart 2012- sinema uyarlaması vizyona giriyor! Kitap zaten hayalinizde bir film oynatıyor bundan dolayı da film uyarlamasını daha çok merak ediyorsunuz. Bu tür kitapların uyarlamalarında genelde hayal kırıklığı olur, çünkü herkes hayalindeki filmde farklı görür. Şunu da belirtmek isterim ki fragmanı izlediğimde ağzım sulandı. Biletimi çoktan aldım bile!
Açlık Oyunları Sinema Uyarlaması IMDB Linki

Çiko'yla birlikte okuyoruz kitabı ki o da üç gün içinde ilk kitabı bitirdi, ikinci kitap için de üç gün ayırdı ve bitirdi. Kendisi Uluslararası İlişkiler uzmanı. Bu sebeple Açlık Oyunları'nın sadece bir kurgu olmadığını çok daha rahat gördü. Hemen hafızalarınızı yoklayın ve Kuzey Amerika'daki kolonileri düşünün. İngilizler'in sömürgesi altında yaşayışlarını... Tahmin edin bakalım kaç koloni vardı? 13... Suzanne Collins tarihten, mitlerden ve bilim-kurgudan beslenerek okumaya doyum olmaz bir kitap çıkartmış. Katniss'in iç çatışmaları, insanların kana susamışlığı ve baskının kişiler üzerinde etkisini de çok güzel şekilde anlatmış.
"Bunu tam olarak nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Sadece... Kendim gibi ölmek istiyorum. Sence mantıklı mı?" diyor Peeta 151. sayfada.
Kitap Pegasus Yayınları'ndan Sevinç Tezcan Yanar çevirisiyle Şubat 2009'da ilk baskısını yapmış.
Belirtmeden geçemeyeceğim, çünkü Pegasus'a yakıştıramadım, kitapta yer yer baskı hataları var. Göze batmasa da çarpıyor.

Açlık Oyunları Resmi Sitesi

Serinin diğer kitapları:
İkinci Kitap: Ateşi Yakalamak
Son Kitap: Alaycı Kuş

Kitap:
Pegasus Yayınları
KitapYurdu.Com
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.