30 Haziran 2014 Pazartesi

Arsen Lüpen Bütün Maceraları-4 Kibar Hırsız

0 yorum
Maurice Leblanc'ın Arsen Lüpen'i! Güncel Yayıncılık'tan çıkan 4. kitap. Arsen Lüpen konusunda ilk zamanki tutumumu maalesef çok fazla aşamadım. Okurken döneminden esintileri görmek, ya şimdi ne olacak diye okumak iyi. Ancak olayların inandırıcılığı, Arsen Lüpen'in komikliği benim için hep havada kalmıştır. Bunlar bir yana, anlatıcının bir var olup bir yok olması tüm dengeyi bozmaktadır. Anlatıcı da yüksek ihtimal Arsen Lüpen'in kendisidir. Diğer yandan bir insan ne kadar mükemmel kılık değiştirebilir acaba diye düşünüyorum. Hal böyle olunca Arsen Lüpen'in tanınmazlığı konusunda her daim şüphelerim bulunmaktadır.

Malum Herlock Sholmes, Sherlock Holmes'e atıftır. Bazı yayınevleri ismi düzelterek verir ki bu hiç ama hiç hoş değildir! Güncel Yayıncılık ise olduğu gibi bırakmıştır ismi. Lakin bi' noktada Sherlock Holmes adı doğrudan geçmektedir. Maurice Leblanc gerçekten öyle mi yazmış yoksa editör kurbanı mı olmuş bilemedim.

Kibar Hırsız Arsen Lüpen yine Fransız usulü muzipliğiyle karşınızda. Sherlock Holmes ve Arsen Lüpen atışması hala devam ediyor. Benim gönlümse hala Sherlock Holmes'ten yana!

Kitap dokuz bölümden oluşmuş.
Arsen Lüpen'in Tutuklanışı
Arsen Lüpen Hapishanede
Arsen Lüpen'in Kaçışı
Gizemli Yolcu
Kraliçenin Kolyesi
Kupa Yedilisi
Madam Imbert'in Kasası
Siyah İnci
Herlock Sholmes Geç Kalıyor

Serinin kitapları:
Kibar Hırsız
Oyun İğnenin Esrarı
Kontes Cagliostro
Saat Sekizi Çaldı

Bendeki kitap Güncel Yayıncılık'tan Nisan 2004 tarihli Saffet Günersel çevirisidir.
Kitap
İdefix.com
Kitapyurdu.com

24 Haziran 2014 Salı

Galapera Öykü Fanzin Haziran 2014

0 yorum
Galapera Öykü; bu sayısında kapağına Nursel Duruel'i konuk ediyor.

Jale Sancak Merhaba ile bizi karşılıyor;
"Soma maden faciası, etrafımızı kuşatan azgın bir şiddet, baskı düzeni ve öldürülen insanlarımız nedeniyle sıkıntılı bir ay geçirdik. İyi, güzel, sevinçli şeylerden söz edemez olduk ne yazık ki. Gene de iyi ki edebiyat var diyoruz. Öfkemizi biraz olsun yatıştıran, yaralarımızı saran, umut veren kitaplar, her şeye rağmen bu alanda üreten, vazgeçmeyen, direnen yazarlar var.
Galapera Öykü Fanzin de bu direnişe destek olmak için sürdürüyor yayınını."
İçindekiler:
Hatıralar Hayal Oldu - Halide Eşber
Yaşıyoruz Umut - Esin Erdem
Ölüme Ağıt - Erinç Büyükaşık
Küçük Kız - Melike Kaan
Müfettiş Necmi Bey - Cenk Uras
Adını Siz Koyun - Didem Gündüz Esen
Kalbimdeki Deniz - Sevtap Ayyıldız
Zengin Teyze - Tuba Kır
Bir Yalnızlık Figürü Olarak Anayurt Oteli'nin Zebercet'i - Yasemin Karta fil'm hafızası
Gecede - Recep Yılmaz
İsimsiz - Samet Yangın
İçlerine Keder Kurdu Kaçmıştı - Ayşe İrem Doğancı
Aşina - Dilek Şenol Orhon
Tavla - Melis Arsay
Galapera'da Kitaplar Arasında
"Birlikte Ölmediler Hiçi" - Nursel Duruel

Hatıralar Hayal Oldu'da Halide Eşber bizlere Cem Bey'i, bir hanımkızı ve Madam'ı anlatıyor... Zamanüstü ve zamaniçi bir öykü!
Cem, önündeki iriyarı Emlâkçı’nın bütün vücudunu yükleyerek ittiği demir kapıyı her gün nasıl açıp kapayacağını düşünerek girdi apartmana. 
Esin Erdem Yaşıyoruz Umut'ta kalıpları anlatıyor. Kalıpların kırdığı bardaklar, camlar, canlar...
-Günaydın.
-Sana günaydın Ufo Abi.
-N’oldu kızım sabah sabah? Ne yaptın saçlarına? Ne yaptın kendine!
“Ne olmadı ki… Bari sen yapma; sen söyleme böyle. Abi dedim. Açtım yüreğimi döktüm içimi. Ne olabilir? Sabahı akşamı olsa keşke derdimin.”
-Olmadı bir şey. Tersimden kalktım bu sabah. Düzeleyim diye kazıttım saçlarımı, neremi deldirebiliyorsam deldirdim. Yakışmışmış mı!
Erinç Büyükaşık Ölüme Ağıt'ta bir genç kızı anlatıyor. Genç dediğim, gençliğe yeni adım atmış bir çocuğu...
Ana dilinden uzak bir kente taşıdılar onu. On altısında gelinliğin içinde. Göğüsleri yeni yeni belirmiş, utangaç bir hayli. Ağlayacak dokunsan. Uzak köylüsü Ahmet'le everip gönderdiler Yedikule'nin dar sokaklarına.
Melike Kaan Küçük Kız'da kısacık, acı bir hikaye sunuyor...
Bir kız vardı,kendini yalnız hissedip,hastanenin yolunu tutuyordu.Kocası yaşça büyüktü kadından,anlayamıyordu duygularını.
Cenk Uras Müfettiş Necmi Bey'in emeklilik sonrası hayatını anlatıyor. Oysa o gün önemli bir gündür ve kızını istemeye geleceklerdir!
Adı Necmi Yurtseven. Elli dokuz yaşında ama yetmişinde gösteriyor. Emekli olalı bir seneyi geçmiş, bu süre içinde kendisi ile birlikte ailesine, komşularına, esnafa, çevresindeki herkese hayatı zehir etmeyi iş edinmiş.
Didem Gündüz Esen Adını Siz Koyun diyor ve başlıyor rüyasını anlatmaya... Güzel bir rüya!
Dün gece bir rüya gördüm. Basit bir tren istasyonundayım. Ama sanki Haydarpaşa Garı’nı da çağrıştırıyor… Başımın üstünde bir yıldızlarla dolu gökyüzü, bir yüksek tavanlar…
Sevtap Ayyıldız Kalbimdeki Deniz'de İstabul'da denizden başka kimsesi olmayan birini anlatıyor.
Bir Pazar günü denizden başka sığınacak kimsen olmayınca üstelik dertlerin boyunu aşmışsa, meyhaneye gidecek paran, rakıyı sindirebilecek bünyen de yoksa vay haline! Seninki de hayat mı, demezler mi adama?

Zengin Teyze'de Tuba Kır; babasını kaybeden Leyla'yı anlatıyor.
Alt tarafı iki gün önceydi. İki gün öncesine kadar bir ailem vardı ve kırk sekiz saat evvelinde sarışındım.
Yasemin Kartal, Bir Yalnızlık Figürü Olarak Anayurt Oteli'nin Zebercet'inde film ile romanı karşılaştırmalı olarak bizlere sunuyor.

Recep Yılmaz Gecede dolaşan bir adamı, bir arayışı anlatıyor.
Ay bütün bir gece metaforlar kralının kederli kel kızının eskimiş yuvarlak masa aynası gibi parlayıp durdu yukarıdan. 
İsimsiz'de karşınıza ben çıkıyorum. Burada Galapera'ya teşekkürlerimi sunarım!

Ayşe İrem Doğancı İçlerine Keder Kurdu Kaçmıştı. öyküsünde üç kardeşi bir ailesi ve yıllar sonra ortaya çıkan bu kurdu anlatıyor.
Yerinden kalksa, annemin yanına gitse.Annemi dudaklarından öpse,hep birlikte olsak, güvende ve mutlu olsak.
Ne bir aradayız ne güvendeyiz oysa.Herkes kendi yolunda.
Dilek Şenol Orhon Aşina öyküsünde bir aşk, bir kaybediş, bir buluşu anlatıyor...
O sabah dışardan gelen matkap sesleriyle uyandım.
‘Nerden geliyor bu lanet gürültü?’
‘Bu saatte uyanmak zorunda mıyım?’
Çok erken olmamasına rağmen, günün ilk dakikalarını yaşamanın verdiği sersemlikle, istemeyerek yataktan kalktım.
Melis Arsay Tavla'da bir gencin hayallerini anlatıyor.
Balkonun korkuluklarındayürümekte olan karganın ayak sesleri dikkatini dağıttı, söylene söylene sandalyesinden kalkıp balkona yürüdü.
Galapera'da Kitaplar Arasında tanıtılan kitaplar;
Bize Umut Gerek - Başar Başarır
Firar - Alice Muntor
Bizi Çağanoz Diye Biri Öldürdü - Bora Abdo
Sonunda Herkes Yanlız - Hasan Özkılıç
Korku ve Arkadaşı - Ayşegül Çelik
Yaz Kokuları - Fadime Uslu
Çağdaş Alman Öykü Antolojisi
Bir Kız Varmış - Pelin Temur

Kapak konuğu Nursel Duruel'in öyküsü "Birlikte Ölmediler Hiç"; "Geyikler, Annem ve Almanya" (Can Yayınları, 2006) kitabından.

Galapera Kültür ve Sanat Derneği
Facebook
Twitter

Alfabe Fanzin Sayı 12

0 yorum
 Tam bir yıl oldu! Fanzin için tam onikinci kez buraya yazıyorum demek. Bir yıl yaşlandık, büyüdük, eskidik demek.

Bugüne kadar fanzin için yazmış, çizmiş veya söylemiş, tüm arkadaşlara teşekkürlerimi sunuyorum. Hepsi birbirinden değerli insanlar. Çok şey paylaştık. Büyüdükçe büyüdük... Sosyal medyada Alfabe için yazılanları okudukça gururlandım, sevindim. Dağıtım ağı da büyüdükçe büyüdü. Yavaş yavaş.... Yürümenin acelesi yok. Etraftaki manzarayı yakalamak lazım ve alfabedeki her harfin tüm kelimelerini çıkartmak gerek!

Kapak ve iç çizimler Çiğdem Koç'a; arkaiç kapak ise Yaşlı Bunak'a ait.

Muhteviyatı:
Önsöz; İşte, Her Şey Senin... - Ömer Kaçar
Şiir; Toprağın Altındakiler'e - Serkan Dinç
Öykü; Sıradan Biri - Canset Er
Şiir; Üzerimde İstanbul II - Burak Çıkırıkçı
Şiir; Gepetto Ustanın Diğer Kuklalarına - Gönülnur Demet
Düzyazı; Ahlakdışı Stratejiler II: Düş - Ömer Kaçar
Şiir; Pergel - Aytaç Ars
Öykü; Şantaj Tavşanı Yahut Tav/şan-taj - Önder Şit
Şiir; Yüz Karası - Barış Keskin
Öykü; Elif Shafak Tarafından Yazılmamış Bir Gore Vidal Anlatısı (Ya Da Kargı) - Yahya Macaroğlu
Şiir; Bir Gök - Sergen Yücel
Şiir; Hazirandı - Tan Doğan
Öykü; Kösele Humpty Dumpty - Ece Çavuşoğlu
Şiir; Kaside - Baran Can Sayın
Öykü; Akşamüstü - Samet Yangın
Şiir; Şairin Beyanı Esastır - Uğur Ufuk Çalışkan
Şiir; Adı Ağıttır. - Berk Çetin
Şiir; Mila - Barış Türk
Şiir; Kara Gün - Cafer Uluç

İşte, Her Şey Senin...de Ömer Kaçar karşılıyor bizleri onikici sayı için. Bir yıl için. Geçen için, gelecek için.
Uzak-larda bir yerde bir kör, bir sağır, bir sakat, bir de şair var. Şair, şiirini yazıyor ve yüksek sesle okumaya başlıyor. Kör, şiiri duysa da görmek istiyor; sağır, şiiri görse de duymak istiyor; sakat ise şiire bir adım daha yaklaşmak istiyor.
Toprağın Altındakiler'e diyen Serkan Dinç, şiirine şu dizelerle başlıyor:
Altındaydılar toprağın
Altında 
Canset Er bize Sıradan Biri'ni anlatıyor. Sıradan çıkmayan, çıkamayan, çıkan çıkmayı düşünen ve sırada ölenler... Sıradan olan, sıradan olmayan...
İnsanlar bekliyor. Ucu bucağı olmayan bir sıraya doğru ilerliyorum. İstemsizce. Seçim yapmak için zaman kaybetmektense bir an evvel sıralardan birinde yer edinmeyi tercih ediyorum. Şimdi beraber bekliyoruz.
Burak Çıkırıkçı Üzerimde İstanbul II şiirine şu şekilde başlıyor:
Kule dibinde çocuklarını gezdiriyor,
Babası olmayan gürcüler.
Gönülnur Demet Gepetto Ustanın Diğer Kuklalarına şöyle başlıyor:
Bir küfür ardından da kukla savruluyor. 
Ömer Kaçar; Ahlakdışı Stratejiler II: Düş'ü anlatıyor bize. Düş gören, düşen, düşemeyen, göremeyen... Unutan...
1
Düş. Karanlıklarda kirlen. Tutkular kalıba dökülmüş. Düş. Bastı-rılmış aşk, bastırılmış iç sıkıntısı, bastırılmış göğüs ağrısı. Düş. Yıllar yılı. 
Pergel'e Aytaç Ars şöyle başlıyor:
Bu odaya güldün sen bugün
Bu odanın taraflarına
Önder Şit Şantaj Tavşanı Yahut Tav/Şan-taj'da "tavşanı" anlatıyor.
Küçük tavşanım, gel bana. Gel, gel. Gözlerin ayrık ve gölgede. Göl-ge, seni karartmıyor; gölge dışında ne varsa kör ediyor. Ben böyle görüyo-rum, tavşanım. Beyaz karnın yumuk. Kolların yarıdan kesilmiş. 
Barış Keskin, Yüz Karası'na şöyle başlıyor;
Tütüyordu dumanı bacasında
Ve ağlıyordu bir işçi kömür karasında.
Yahya Macaroğlu; Elif Shafak Tarafından Yazılmamış Bir Gore Vidal Anlatısı (Ya Da Kargı)'da kalıpları, müstehçenliği ve pornoyu anlatıyor.
Bazılarınız ismimi merak ediyor olabilir, bana şeytan derler, tabii siz başka isimler de takabilirsiniz. İsimlerinizin, bakışlarınızın, ayıplayışlarınızın üzerimde en küçük bir etkisi olmayacağını bilmenin iç rahatlığıyla söyleyebiliyorum bunu.
Sergen Yücel,  Bir Gök'e şöyle başlıyor:
Sarı bir gök indi meşref perdenin cismine
Bir oturup, bir ağlayan 
Tan Doğan Hazirandı şiirine şu dizelerle başlıyor:
“yârimyâr”a “ışk”la…
hazirandı:
ansızın başladı yağmur: yaza inat 
 Kösele Humpty Dumpty öyküsünde Ece Çavuşoğlu bir babayı anlatıyor...
Paramız yok-tu. Paramız yok-muş. Paramız yok-tu. Paramız yok-muş...
Acaba bunu daha kaç kere tekrar edersem gerçekliğini kabullenip, bunca yıl yaptıklarımın sorumluluğunu üzerime alabilirim? Paramız yok.
Hiç olmadı. En azından babam için.
 Baran Can Sayın Kaside'ye şöyle başlıyor:
Naziksin
bir karanfil damlar gibi saçlarına
Sonra benim öyküm Akşamüstü var. Bir İzmit öyküsü.

Şairin Beyanı Esastır şiirine Uğur Ufuk Çalışkan şu dizelerle başlıyor:
Katilimi arıyorum
Henüz beni öldürmediği için 
Berk Çetin Adı Ağıttır. şiirine şöyle başlıyor:
Şimdi güzel ve uzak ülkelerde hasat zamanıdır
Rivayete göre bundan yirmi kadar yıl önce
Bir fransız ve bir alman hipokrat elele tutuşmuştu
Barış Türk Mila şiirine;
Şimdi güzel ve uzak ülkelerde hasat zamanıdır
Rivayete göre bundan yirmi kadar yıl önce
Bir fransız ve bir alman hipokrat elele tutuşmuştu 
dizeleriyle başlıyor.

Cafer Uluç, Kara Gün şiirine şöyle başlıyor:
Kara, kapkara bir duman…
Kızıl, epeyce kızıl kan!
 Bir sayı, bir yıl geride kalıyor; geride bıraktıklarıyla, geleceği bekleyerek. Yeni sayıyı merakla bekliyoruz! Lakin bu sayı üç ay sonra olacak. Detaylı bilgi için: http://www.alfabefanzin.com/onemli-duyuru/


İmge.com.tr
Twitter
Facebook
Alfabe Fanzin İnternet Sitesi

Doğu'nun Limanları

0 yorum
 Amin Maalouf'tan bir harika eser daha! Amin Maalouf bizi bolca dolaştırıyor. Osmanlı'dan Nazilere, Nazilerden Filistin'e kadar bir yolda İsyan'ı okuyoruz. İsyan'ın dedesi doktor. Babannesi padişah ailesinden. İsyan'ı böylece tanımaya başlıyoruz.
Benim hayatım, dedi, doğumumdan yarım asır önce, Boğaz kıyısında, hiç görmediğim bir odada başladı. (sayfa 17)
Dün sizinle karşılaştığımızda, sadece "Kitabdar" dedim, öyle değil mi? Babamın... sırtıma yüklediği ismi mümkün değil tahmin edemezsiniz: İsyan! Evet, İsyan! "Boyun eğmeme", "Ayaklanma", "İtaatsizlik". Oğluna "İsyan" diye seslenen bir baba görülmüş müdür hiç? (sayfa 42-43)
İsyan'ın yolu Fransa'ya düşüyor. Okumak, doktor olmak istiyor. Ancak kendisini bir anda Direniş'in içinde buluyor ve Direniş'ten bir kızla -Clara- tanışıyor. Yollar onları kâh birleştirecek kâh ayıracak.

Benim dikkatimi çekense Fransızların çok cana yakın olarak gösterilmiş olması. Gerçekte Fransa'ya hiç gitmedim ama okuduğum, izlediğim, gördüğüm ve anlatılanlar kadarıyla o kadar da sıcakkanlı insanlar değil. İnsana çok kısa sürede kendini evinde gibi hissettirmiyorlar. Bu kitapta bu konu oldukça dikkatimi çekti.

Amin Maalouf, İsyan üzerinde yine mükemmel bir "kimlik" mozaiği oluşturmuş. Okudukça "İsyan kim?" diye sormamak elde değil. Buna, ismi cevabı veriyor zaten: İsyan!

İsyan'ın başına gelenler, Doğu'nun Limanları'nda yaşananlar, ailesinde olanlar... İç içe geçmiş öyküler İsyan'ın yoluna bağlanıyor yahut o yollar İsyan'ın öyküsünü, yolunu anlatıyor.
"O, eski bir direnişçinin kardeşi; sen ise alt tarafı eski bir kaçakçının ağabeyisin." (sayfa 152) 
"Peki ya gelmeyince ne oldu, onu mu merak ediyorsunuz? Sorunuzun cevabı içinde. Gelmemenin bir vakti yoktur. İnsan çoşkuyla beklerken ne kadar zaman geçerse, o büyük günün o yaklaştığına o kadar inanır. Bir yıl mı geçmiş? Ne yapalım dersiniz, hazırlanması en az bir yıl sürerdi zaten... İki yıl mı geçmiş? Gelmesinin eli kulağındadır..." (sayfa 166) 
Bendeki kitap; Yapı Kredi Yayınları'ndan Saadet Özen çevirisiyle Mayıs 2009 tarihli 39. baskısı. İlk baskısının tarihi Kasım 1996.
Kitap:


23 Haziran 2014 Pazartesi

Benim Hüzünlü Orospularım

0 yorum
Marquez'i 17 Nisan'da kaybettik... İnsanın ölümü kadar tuhaf bir diğer şey de vücudun yaşlanmasıdır.

Gabriel Garcia Marquez bu şaheserinde 90. yaşgününe gelen bir gazetecinin hikayesini okuyoruz. Evlenmemiş. Tüm hayatı kendi içinde yaşamış bir insan.

Yaşlılık, cinsellik, anılar... 90 yaşına kadar aşkı görmemiş bir adam 90 yaşında aşkı yakalar. Belki çok geç belki tam zamanında... 

Köşesine yazmak dışında bir şey yazmayan gazetecimiz anılarını yazmaya başlar. Hayatının son demini(?) böylece okumaya başlarız.

Gabriel Garcia Marquez'in harika bir kitabı daha... Unutulmayacak... Tıpkı Marquez gibi...

Bendeki kitap Can Yayınları'ndan İnci Kut çevirisiyle Şubat 2014 tarihli baskıdır. İlk baskı ise 2005 yılındadır.

Kitap:
Can Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com
Dr.com.tr

4 Haziran 2014 Çarşamba

2012 Kristal Kafatası

0 yorum

Manda Scott'ın kitabı ve onun okuduğum ilk kitabı. Fantastik serüven kitabı.

Cedric Owen mavi kristal bir kafatası şeklinde taşa sahiptir. Bu taş sırlarıyla beraber kaybolmuştur. Ancak Stella'nın eşi Kit, bu taşın peşindedir. Kit, bu taşın bir mağarada olduğunu düşünmektedir. Stella da mağaracıdır. Kit ile Stella bu taşı bulurlar ve olaylar başlar. Taşın sırları yavaş yavaş meydana çıkmaktadır.

Nostradamus gibi bilindik karakterlerin de öykü içinde olunca daha ilginç bir öykü ortaya çıkmıştır. Ancak Manda Scott'ın üslubuna nedense alışamadım. İsimlere alışmak nedense zor oldu bana. Diğer yandan bol karakterli ve karakterler girip çıkınca sahneye kişi takibi zor oluyor. Bununla birlikte olayların birden yön değiştirmesi takibi yine zorlaştırıyor.

Kitap başta bir macera kitabı gibiyken fantastik bir durumun mevcudiyeti ortaya çıkıyor. Fantastik dünyanın kalbinde kristal kafatasının birden fazla isminin olması da sizi şaşırtmasın.

Maya efsanesine İngilizvari bir bakış olmuş. Lakin ben pek eğlenemedim. Konu gereğinden uzun tutulmuş hissindeyim. Bu hisle birlikte takibin de zor olması okumayı zorlaştırıyor. Bunlara rağmen yakalanmış olan ilginç öykünün hatrına biraz okunuyor. Ancak yine de bundan daha iyi kitaplar olduğu kanısındayım.

İşin gerçeği kitabı pek beğenmedim. Oysa yüksek beklentilerim vardı. Arka kapaktaki "şifre" kelimesine kanmamak lazım. Zira kitabın yarıdan fazlasını okudum, şifre mifre görmedim. Okumadığım kısımda vardıysa bilemeyeceğim. Diğer yandan öykü içi dengesizlikler de üzücü oldu. Bunlara ek, bölümlerin çoğuna konuşmayla başlayan Manda Scott, sinemadaki, siyah ekranda arkadan gelen konuşma sesleri havası estirmeye çalışmış gibi. Tabi ki bu da olmamış.

Maalesef kitabı bitirmeden yazıyorum. Çünkü bu kitaba ayırdığım zaman, kanaatimce, haddini aştı. O yüzden başka kitaplara yönelmek taraftarıyım. Kitabın sonunu okuduğumda bir düzenlemeye gideceğim.

Bendeki kitap Pegasus Yayınları'ndan Çağdaş Özkan çevirisiyle Ocak 2010 tarihli ilk baskısı.

Kitap:
Pegasus Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com


20 Mayıs 2014 Salı

Alfabe Fanzin Sayı 11

0 yorum

Neredeyse bir yıl olacak! İlk çıktığı gün, sanki dün... Büyüyor...

Bu ayın ilk günlerinde çok yoğundum, yazamadım. Sonra o elim facia geldi. Yazamadım. Her şey boğazımda düğümlendi. Aldığım nefesten utandım...

Dolu dolu bir onbirinci sayı idi. Gabriel Garcia Marquez'i unutmamıştı...

Kaybı ne teselli eder...

Alfabe Fanzin muhteviyatı bu ay şöyle;
Sunuş; Saklı Defterlerin Önsözü - Ömer Kaçar
Şiir; Çok Eski Şiir - Emre Gürkan Kanmaz
Öykü; Anlamlı Ölüm - Önder Şit
Şiir; Ayşa Hanıma Mektuplar I - Tugay Kaban
Öykü; İki Balıkçı - Hilal Numanoğlu
Düzyazı; Şirinpare- Mete Karaoğlu
Şiir; O Çocuk Yok - Tan Doğan
Düzyazı; Ahlakdışı Stratejiler I: Cumburlop! - Ömer Kaçar
Şiir; Beyaz Gece - Berk Çetin
Öykü; Ses - Yahya Macaroğlu
Şiir; Bunları Size Anlatmalıyım - Mehmet Şimşek
Düzyazı; Üç Zamanlı Yol; Canset Er
Şiir; Kalbim Diyorum - Sergen Yücel
Şiir; Üzerimde İstanbul - Burak Çıkırıkçı
Öykü; Cıvık Yumurta - Mehmet Selvi
Şiir; Kaybettiğim Dua - Cemil Aydın
Şiir; Bağımlı Değişken - Ufuk Aymaz
Öykü; Bin Sesli Adam - Tuba Kır
Şiir; Şanssız 4 Prangalılar - Ertuğrul Tiryaki
Şiir; Chronos - Gönülnur Demet
Öykü; Rengim - Birce Altın
Şiir; Zamane - Beyzanur Avcı

Yeni arkadaşlarla, eski arkadaşlarla yine harika bir sayı... Bu sefer muhteviyatı tek tek anlatmayacağım. Bunun için anlayışınıza sığınıyorum.

Hayatın devam ettiği, şehitlerimizin toprakaltında kaldığı bugünlerde umarım yazdıklarımız, çizdiklerimiz, söylediklerimiz, söylemediklerimiz hepsi ders olur! Umarım çocuklarımız, torunlarımız bize lanet okumaz. Soma şehitlerimizden avcunun içinde oğluna not yazan baba gibi; şimdiden söylemekte fayda var... Hakkını helal et oğlum.
Alfabe Fanzin
Twitter: Alfabe Fanzin

Orman

0 yorum

Yirmi yıl önce yaz kampında, dört genç ormana giderler ve bir daha dönemezler. Dört gençten ikisinin cesedi bulunur diğer ikisinin cesetleri bulunamaz... Bulanamayan cesetlerden birisi de bölge başsavcısı Paul Copeland'ın kızkardeşidir. Yıllar sonra, Paul Copeland, kendisinin araştırmadığı bir cinayet için tanık olarak aranmıştır. Bu tanıklık yüzünden Copeland geçmişe döner ve ormanda ne olduğunu araştırmaya başlar.

Harlan Coben'in kurgusuyla kafanızı dağıtmanıza yarayacak polisiye macera kitabı. Harlan Coben'i daha önce de okuduysanız kitabın ortalarına doğru birkaç sonucu çoktan kendiniz çıkartıyorsunuz. Nasıl olacağı ne olmuş olacağı konusunda fikirleriniz oluşuyor. Ancak yine de Harlan Coben sonucunu merak ediyorsunuz.

Kitaplar, umarım, geleceğe ışık olur. Bu ay başımıza gelen faciadan dersler çıkartılır, her şeyin para olmadığı anlaşılır ve bilgileri edinmemize neden olan failler, sebep oldukları acıyla birlikte kitaplar sayesinde ileriye taşınır ve asla unutulmazlar!

Kitaplar umarım ışık olur, bilgi olur insanlık saçarlar...

Bendeki kitap Martı Yayınları'ndan Elif Sezginci çevirisiyle Haziran 2010 tarihli ikinci baskısı.
Kitap:
Martı Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com
Dr.com.tr

29 Nisan 2014 Salı

Vadideki Zambak

0 yorum

Balzac'tan muhteşem ötesi bir eser! Tekrar okumaların en güzel yanı, unutulan ayrıntıların hatırlanması. Bu canlanmaların yanı sıra yeni bağların oluşması da apayrı bir tat! Bu tekrar okumalarda, farklı çevirileri okumak daha da güzeldir.

O müthiş Vadi ne hayatları içinde saklamaktadır! Balzac bize bunları sunmaktadır. Bu insan olma dersidir gözümde! Keşke sadece bu kitaplar için dersler olsa!

Felix 20'li yaşlarında bir gençtir. Hayatında çeşitli ıstıraplar çekmiştir. Ancak Henriette ile tanışımasıyla hayatının akışı değişmektedir. Göksel bir aşkı okumak! Vivaldi'nin Dört Mevsimi'yle Vadi'deki mevsimlerin geçişini seyretmek daha da güzeldir! Henriette'in Felix'e yazdığı mektuplarda hayatı daha iyi anlamak mümkündür ve günümüzde hala geçerliliğini korumaktadır!

Kitabın çok özel bir kısmı da Natalie'nin mektubudur aslında. Kitabın sonudur aynı zamanda. Ne harika bir eser ama!

Muhteşem bir tattır Balzac okumak. Bu okuyuşumda; Kocaeli Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ne ait, Remzi Kitabevi'nden 1981 tarihli 8. baskısıyla Cevdet Perin çevirisini okudum. Kitaba bir küçük önsöz de eklemiş. Çeviride kelimeler hakkında küçük notlarla daha da güzel bir çeviri haline gelmiş! Ne varsa eskilerde var!

Mutlaka ama mutlaka okunması gereken, mutlaka kütüphanede olması gereken bir kitap! Severek, yıllarca okuyacağım bir kitap. Bilincime, bilinçaltıma sızmış bir eser!

Kitap:
Nadirkitap.com

20 Nisan 2014 Pazar

Sinestezya

0 yorum
Jeffrey Moore eseri! Okudukça içinde kaybolacağınız bir kitap! Harika bir kurgu içerisinde olay örgüsünün güzelliğini "hayalet yazar"ın kaleminden okuyoruz! Ara ara onu da olayların içinde görmek kitabı daha da eğlenceli bir hale getiriyor.

Sinestezya duygu algısında bütünlük anlamında olup, kelimeleri, harfleri renkli görmek gibi ya da bir rengin kokusunu almak gibi durumların tanımlandığı, kimine göre hastalık, kimine göre yetenek olarak tanımlamaktadır.

Noel Burun (Karakterin soyismi çevrilmemiştir.) doğal sinestezik başkahramanımız. Annesiyle olan bağının ifadeleri etkilemekten de öte, insanın içine işliyor.Bunun dışında Noel hiçbir şeyi unutamıyor.
Stella Burun, Noel'in annesi. Alzaymır hastalığına yakalanıyor.

Bu noktada ilk çatışma kendini gösteriyor. Bir çok çatışmanın işlendiği kitap bu açıdan da benim için ayrı bir yere sahiptir!

Norval Xavier Blaquière, Noel'in en iyi arkadaşı durumundadır. Gerçi Noel'in pek arkadaşı yoktur! Norval, yapay olarak sinestezik durum elde etmek için çalışmaktadır. Bununla birlikte, tuhaf da bir çalışması vardır.

Samira Darwish, tecavüz hapı kurbanıdır ve kısadönem amnezisi bulunmaktadır.

Jean-Jacques Yelle ise çok eğlenceli bir karakter olmakla birlikte çok ilginç bir yapısı vardır. Bu dört kişinin tam ortasında tutkal görevindedir, bir iyimserlik abidesidir!

Bu dört kişinin de doktoru Emile Vorta'dır.

JJ herkesi bir partiye davet etmiştir. Ancak NB, NXB ve SD, dışında kimse katılamıştır. Bu noktadan sonra olaylar iyice alevlenir. Stella Burun'un iyileştirilmesi konusu etrafında yaşamlar tahlil edilir.

Gerek Doğu olsun gerek Batı olsun, kültürler sentezi çok güzel bir şekilde ortaya konulmuştur. Bunun dışında kitapta Türkiye'nin de bahsi geçmektedir. Hem de oldukça ilginç bir alan için.

Bu karakterlerin tuhaf yakınlıklıkları ve çatışmalarıyla hayatın dört bir yanından kesitler görüyoruz! Bunun dışında bu kitabı okuduktan sonra -eğer izlemişseniz- Slumdog Millionaire filmine daha farklı bakacaksınız! Bi' hatırlatma daha, kitap filmden çok daha önce yazılmıştır.

Mükemmel bir kitap! Adam Fawer'ın Empati'si gibi bir kitap beklemeyin. Macera unsurlarından çok tahlil unsurları mevcuttur.

Kitapta bir metalurji mühendisi olarak dikkatimi çeken bir çeviri durumu da vardır: "Uzay merkez kübik"  şeklinde çevrilen malzemenin kristal yapısının Türkçe karşılığı "hacim merkez kübik"tir. (Maalesef sayfasını bulamadım. Notlarımı kaybetmemeliydim.)

Jeffrey Moore'dan harika bir kitap!

Bendeki kitap Engin Kaptan çevirisiyle April Yayıncılık'tan Ağustos 2013 tarihli cep boy baskısıdır. Kurgu içerisinde yazar dipnotlar da yazdığı için cepboy baskıdan ziyade standart baskısının okunması daha iyi olacaktır, bu da küçük bir not. Kitabın kapağını da ayrıca beğendim!


Kitap:
April Yayıncılık
Kitapyurdu.com
İdefix.com
Dr.com.tr



6 Nisan 2014 Pazar

Bir Ses Böler Geceyi

0 yorum
Ahmet Ümit'in kitabı. Başkomser Nevzat yok; Süha ile İsmayil var!

Süha, yağmurlu bir gece hocasını almak için tek başına yola çıkar. Yağmurun şiddeti ve görüşün kısıtlı olması yüzünden Süha kaza geçirir. Yardım çağırmak için yakındaki köye gider. Ancak köydeki evlerde kimseyi bulamaz. Derken, köy halkının bir evde toplandığını keşfeder. Kapıyı çalmadan önce içeriyi biraz dinler. Bunun sonucunda buranın bir cemevi olduğunu anlar.

Süha ile İsmayil birbirini hiç tanımamış iki kişidir. Ancak benzerlikler ve ayrılıklar konusunda sanki tek insan gibidirler. Ahmet Ümit, yerinde çatışmalarla çok hoş bir eser ortaya koymuş. Alevilik ve solculuk üzerine olan bu kitapta Aleviler ve solcuların yakınlığı bir yana, insanlar anlatılıyor! İnsanların tipik gerçekleri hiç değişmiyor! Gerek Süha'nın gerek İsmayil'in hakikat peşinde yolculuğu, Süha'da ise "kendini İsmayil görmeye" kadar gidiyor...

İncelikli bir noktaya Ahmet Ümit'ten incelikli bir roman! Rahat anlatımıyla hızlıca bitiveren bir kitap. Okunması gereken bir kitap. Mistik bir tatta olması da ayrıca güzel! Ahmet Ümit yergiden de kendini alıkoymamış, gayet yerinde çözümlemeler sunmuş!

İnsanlardaki bu önyargıların varlığını anlamak için sanırım bi' kırk fırında daha kitap okumam lazım! Ki onun bile yeteceğini tahmin etmiyorum... Ahmet Ümit ceviz kokulu, mis gibi bir kitaba imza atmış.

Bendeki kitap Kocaeli Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ne ait Everest Yayınları'nın Eylül 2012 tarihli 19. baskısıdır.

Kitap:
Everest Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr

4 Nisan 2014 Cuma

Arsen Lüpen Herlock Sholmes'e Karşı

0 yorum
 Arsen Lüpen serisinin Güncel Yayıncılık'ın hazırladığı üçüncü kitabı. Arsen Lüpen serisi içinde merakla beklediğim kitap buydu aslında. Sherlock Holmes ve Arsen Lüpen çekişmesinin yıllardır olagelmesi hep ilgimi çekmiştir.

Serinin kitapları:
Herlock Sholmes'e Karşı
Oyun İğnenin Esrarı
Kontes Cagliostro
Saat Sekizi Çaldı

Arsen Lüpen ile Sherlock Holmes karşılaşması aynı zamanda bir İngiliz ve Fransız karşılaşması niteliğinde. Maurice Leblanc Sherlock Holmes ve Dr. Watson'ı yermekten kendini alı koymamış. Ancak Sherlock Holmes'ün büyüklüğüne karşı da saygısı olduğunu hissettirmeye çalışmış. Devamlı olarak bir berabere durumu yansıtılmış.

Arsen Lüpen, Herlock Sholmes ile karşılaşır. Bu karşılaşma bulunamayan bir elmas yüzükten dolayı olur.

Herlock Sholmes ve Dr. Wilson tuhaf bir şekilde köpeklere benzetilir. Herlock Sholmes bir avcı köpeği gibidir. Dr. Wilson da sadık bir köpek gibidir. Bu benzetme rahatsız edici olsa da zamanında çok sevilmiş. Tuhaftır... Ayrıca Dr. Wilson tamamen bir etkisiz eleman durumundadır. Aptalca bir insandır. Herlock Sholmes tam bir bencildir. Dr. Wilson'a da hiç önem vermez. Tek derdi, kendi zihnindekileri anlatmaktır.

Bu görüşe katılan olur katılmayan olur. Ancak şu da bir gerçek ki kimileri tarafından Dr. Watson ile Sherlock Holmes ilişkisi böyle görülüyormuş. Bunu yadsımak olmaz. Şahsi fikrim, ben bu görüşe katılmıyorum.
Herlock Sholmes karşımızdaydı işte; zeki, ileri görüşlü, gözlemci, içgüdülerini kullanmasını bilen bir fenomen! Doğa, sanki eğlenmek istercesine, hayal gücümüzü zorlayan, dünyanın en ünlü kriminalistleri sayılan Edgar Allen Poe'nun Dupin'iyle Gaboriau'nun Lecoq'undan da olağanüstü, daha yetenkli birini okuduktan sonra insanın kendine "Acaba şu Herlock Holmes bir efsane mi, bir kahraman mı, yoksa örneğin Conan Doyle gibi bir romancının uydurduğu bir tip mi?" diye sorası geliyor. (sayfa 65-66)
Maurice Leblanc'un Herlock Sholmes'ü, Conan Doyle'un Sherlock Holmes'ünden farklı. Herlock Sholmes, çok abartılı davranışlar sergiliyor. Sherlock Holmes, soğukkanlılığıyla tanınırken, Herlock Sholmes, duygularına devamlı yenilmektedir. Bununla birlikte, yukarıdaki metinde olduğu gibi doğrudan incelemelerde gayet saygındır Herlock Sholmes, ama tuhaf davranışlar sergiler. Lüpen'in inceliğinden yoksundur.

Maurice Leblanc'un Dr. Watson'a acımasız davranışı ise ayrı bir konudur. Sherlock Holmes'ü okurken Dr. Watson'ın dan okuyoruz. Arsen Lüpen'in de bir hikaye anlatıcısı olmasına rağmen, çok nadir karşımıza çıkıyor ve sonra kayboluyor. Bunun dışında bu anlatıcı, kişileri takip etmese de kişilerin ruh çözümlemesine kadar işi götürüyor. Bu da Arsen Lüpen serisi için benim gözümde büyük bir eksikliktir. Oysa Dr. Watson sadece gördüklerini yazıyor. Örneğin Sherlock Holmes Kızıl Saçlılar Kulübü davasında, dükkanın önünde asasını yere vurur, Dr. Watson bunu yazıya geçer ancak büyük bir olay olacağını düşünmez. Zira, arada karşılaşılabilecek bir davranıştır. Ancak Sherlock Holmes'ün bu hareketinin altında bir araştırma yatmaktadır. Leblanc'un anlatımı bu incelikli anlatımdan yoksundur. Ayrıca Leblanc, Lüpen'i sınırsız güce sahipmiş gibi anlatır. Bi' şeyleri bi' anda yapar sonra da çok basit olduğunu anlatır ve bizden buna itimat etmemizi bekler.

Bendeki kitap Güncel Yayıncılık'tan Saffet Günersel çevirisiyle Şubat 2004 baskısı.

Kitap:


1 Nisan 2014 Salı

Kara Nara

0 yorum
Kemal Tahir'in F. M. İkinci ismiyle 1955'te yayımladığı kitabı. Kitabı okuduğunuz zaman, dönemin popüler kültürüne besin için yazılmış olduğu kesinlikle belli. Aşırı argo kullanımı ve Amerikan argosuna özenmesi, "hey dostum senin sorunun ne ha?" tadında bir roman ortaya koymuş. Dönemin popüler kültürünü tahlil etmek için harika bir eser!
Valter Bleyk, namı diğer Kara Nara, hapisten kaçmıştır. Karısı Doroti, kızları Sofi'yi Mayk Hammer'a -hususi hafiye- yardım istemek için gönderir. Ancak Sofi Mayk'ın evinin önünden kaçırılır. Mayk bu kızı tanımıştır ve böylece olayların peşine düşer.

Mayk Hammer karakteri zampara bir tiptir. Yakışıklıdır. Kadınlar karşı koyamaz. Misal Bella adında bir işletmeciyi sorgulamaya gittiğinde çok tuhaf bir sorgulamayla karşı karşıya kaldım. Bunun dışında, devamlı argo konuşan, zeki bir hafiyedir. Kitapta genel olarak herkes argo konuşuyor zaten. 

Ayrıca dikkatimi çeken bir konu da, Mayk Hammer "Şerlok Holmes bu mesleğin piridir." der. 

Kemal Tahir'in müstear isimle yazması, edebi kaygıdan çok parasal kaygıyı işaret ediyor. Dönemin, Türklerin gözünde, Amerikan rüyasını yazıya taşıması ise ayrıca değerlidir. Bunun yanı sıra Mayk Hammer zaman zaman, Fransızca kelimeler kullanıyor. Bu da ayrıca dikkat çekici. Kot pantolonları, kovboy şapkalarıyla Niv York avönülerinde dolaşmak isteyen dönemin gençleri Mayk Hammer'la "amansız" bir takibe başlıyor. 

Okurken eğlendiren, dönemine götüren bir kitap. Mayk Hammer'la da böylece tanışmış oldum. 

Bendeki kitap İthaki Yayınları'ndan Şubat 2006 baskısıdır. İthaki Yayınları, kitabın ilk baskısının tıpkıbasımını gerçekleştirmiş. Eğlenceli de bir işe imza atmışlar. 
Kitap:

Bir İdam Mahkumunun Son Günü

0 yorum
 Victor Hugo'nun eşsiz eseri! Önce küçük bir oyun sahnesiyle başlayan bir roman. Sahnede, bir yazarın, idam mahkumunun son gününü yazdığı "çirkin" bir kitabı tartışıyorlar. Beğenmemek şöyle dursun, nefret raddesine ulaşıyorlar. Daha sonra roman başlıyor.

İdam mahkumu! Cinayet işlediğini biliyoruz. Ama cinayeti neden işlediğini bilmiyoruz. Victor Hugo bunu anlatmamış. İdam mahkumu önce eski binasından dönüştürülmüş akıl hastanesinde bekletiliyor. Burada idamına daha haftalar var ve itirazların sonucu da bekleniyor. İdam gününe adım attıkça değişimini okuyoruz. Betimlediği ruhsal durumu kavramamak ne mümkün!

Victor Hugo ve onun mükemmel eserlerinden birisi! İdam mahkumunun ağzından okuduğumuz olayın akışı da ayrıca iyi! Kütüphanede mutlaka yeri olması gereken bir kitap. Bir idam mahkumuyla yan yana bir giyotine giderken başınıza sahip olmaya çalışacaksınız.

Bu noktada Bordo Siyah için birkaç söz söylemeli; zira Bordo Siyah benim çocukluk dönemimde çok güzel basımlara imza atarken şu sıralar eski durumunda değil. Nedenini bilmiyorum. Kitabın iç baskısı gayet yerinde, baskı hatası yok. Ancak yine de eski Bordo Siyah tadını alamadım. Kapaktaki köprünün de anlamını hala çözebilmiş değilim. İdam Mahkumu, giyotin alanına giderken köprüden geçiyor, ona istinaden yapıldı desem; bahsi geçen köprü, asma köprü değil! Kapakta ağaç, köprü ve adam siluetleri kaldırılsa güzel bir kapak olabilirdi. Böyle tuhaf bir köprü yerine sadece bir giyotin bile çok yerinde olabilirdi. Eski kapaklarında parmaklık arkasındaki kişi varmış ve gayet de yerindeymiş!Arkapakta altakki olay da sanırım yayınevinin kendisini ifade etmek için oluşturulmuş bir şey. Kapak bu güzel kitaba yakışmamış!
"Onların şapkaları, benimse başım düşecek!" (sayfa 108)
Şu anda bile yakınlarımda, sarayı ve Greve Meydanı'nı saran bu evlerde ve Paris'in her tarafında giden ve gelen, sohbet eden, gülen, gazete okuyan ve işlerine odaklanan insanlar var; mallarını pazarlayan tüccarlar, bu gece için balo kıyafetlerini hazırlayan genç kızlar, çocuklarıyla oynayan anneler var! (sayfa 92)
Kitapta editör Veysel Ataman'ın bir sunuşu da mevcut.  Bendeki kitap Bordo Siyah Yayınları'ndan Mayıs 2013 tarihli Rina Mehyo çevirisidir.
Kitap:
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr

30 Mart 2014 Pazar

Küçük Kara Balık

0 yorum
Samed Behrengi'nin yasaklı kitabı. Küçük Kara Balık'ın masumiyeti keşke büyüklerde de olsaydı! Çocukken haberim olmayan bir kitaptı maalesef. Bugün okuma fırsatı buldum! Bu benim ayıbım mıdır, yoksa "eğitim sisteminin" midir bilemiyorum. Ancak bu kitabı okurken tuhaf duygular içindeydim

İranlı bir yazarın, adaşım olan bir yazarın, sınırları aşan, sınırları yıkan masalı kütüphanede mutlaka bulunması gereken, daraldıkça okunması gereken bir kitap! Kitabın bugüne denk gelmesi ayrıca manidar! 

Küçük Kara Balık, annesinin tek yavrusudur. Dalgın geçirdiği bir kaç zaman, annesi onun hasta olduğunu sanmıştır, ancak Küçük Kara Balık yaşadığı dünyanın sınırlarını merak etmektedir. Dere, ırmağa; ırmak denize... Ancak ilk zorluk komşu balıklardan gelmiştir. Küçük Kara Balık yoldan çıkmış bir balıktır artık! Kendi yoluna çıktığı sırada komşularının onu geri çağırması ayrıca incelenmesi gereken bir durumdur.

Küçük Kara Balık keşfe çıkmıştır. Önce kertenkele ve kurbağacıklarla karşılaşır. Bu kertenkele Küçük Kara Balık'a ilerideki pelikandan korunması için bir hançer verir böylece Küçük Kara Balık kılıç kuşanmış olarak yoluna devam eder. Pelikan'la karşılaşmadan önce küçük balıklardan oluşan bir grupla karşılaşır. Bu gruptan bazıları Küçük Kara Balık'ı takip eder. Ancak pelikanla karşılaşmak kaçınılmazdır ve kendilerini pelikanın kesesinde bulurlar. Küçük balıkların sergilediği tutum, pelikanın imgeleştirdiği olgular mükemmel bir sadeliktedir!

Samed Behrengi harika bir esere imza atmış! Bu kitap bağzıları için hep yasaklılar listesinde olması gereken bir kitap! Sonu da ayrıca harika! Küçük Kara Balık, hep varlığını koruyacaktır!

Mehmet Sönmez'in çok hoş çizimleri ayrıca güzel!

Bendeki kitap Haşim Hüsrevşahi çevirisiyle Can Yayınları'ndan Şubat 2014 tarihli 37. baskısıdır. Kütüphanelerde mutlaka bulunması gereken bir kitap!

Kitap:



Hayvan Çiftliği

0 yorum
George Orwell'ın muhteşem kitabı! Kitabı bugün bitirmem de zamanlaması manidar olanlar listesine çoktan girdi.

Hayvan Çiftliği - Bir Peri Masalı, ismi güzel kendi güzel harika bir kitap. Beylik Çiftlik'teki hayvanlar, Koca Reis dedikleri bir erkek domuzun gördüğü düşü anlatışını dinlemek için etrafında toplanırlar. Koca Reis, hayvanların kendi kendilerini yönetecekleri, insanların boyunduruğu altında yaşamadıkları bir çiftlik hayalini anlatır! İnsanları beslemek zorunda kalmadıkları ve tüm yiyecekleri kendileri için ürettikleri bir çiftlik. Ancak Koca Reis'in ömrü Ayaklanma'yı görmeye yetmemiştir.

Çiftlikte hayvanların zihnine ekilen bu düşünce tohumu zamanla yeşerir ve bir anda patlar. Snowball ile Napoleon adındaki iki domuz da hayvanları örgütler. Çiftlik sahibinin çiftlikten kovulmasıyla Beylik Çiftlik, yerini Hayvan Çiftliği'ne bırakır. Yepyeni bir dönem başlamış olur.

Kitap mükemmel ötesi bir kitap! Bir hayvan çiftliğinin topluma bu kadar çok benzemesi, toplumun kendisi olması şaşırtıcıdır. Napoleon'un çiftlik yönetimini eline geçirerek o meşhur kural geçerli olmaya başlar:
Bütün hayvanlar eşittir
Ama bazı hayvanlar
Öbürlerinden daha eşittir.
Ayaklanma'dan sonra duvara yazılan yedi kuralın zamanla değişmesine tanık olmak çok ilginçtir. Manipülasyon örneğine de mükemmel bir örnektir!

George Orwell, bazıları gibi büyük laflar etmek kaygısı gütmeden, Bir Peri Masalı'nda gerçeğin tam göbeğine inmiş, binlerce sayfalık ders kitaplarının özünü mükemmel şekilde yansıtmıştır. Gerek ortak düşman yaratmak, gerekse propaganda yöntemleri hala geçerliliği korumaktadır.
Yedi Emir
1. İki ayak üstünde yürüyen herkesi düşman bileceksin.
2. Dört ayak üstünde yürüyen ya da kanatları olan herkesi dost bileceksin.
3. Hiçbir hayvan giysi giymeyecek.
4. Hiçbir hayvan yatakta yatmayacak.
5. Hiçbir hayvan içki içmeyecek.
6. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek.
7. Bütün hayvanlar eşittir. (sayfa 41) 
Ayaklanmanın sonucunda alınan ilk kararlar duvara yazılmıştı. Ancak yukarıdaki tüm kararların değişimini George Orwell üslubuyla okumak daha da manidar! Örneğin, beşinci kural Hiçbir hayvan aşırı içki içmeyecek şekline bürünmüştür. Tabi ara bir yasakla, domuzlar dışında hiçbir hayvan aşırı içki içmeyecek durumuna gelmiştir.

Toplumun siyasal özeti 1943-44 yıllarında George Orwell tarafından yazıya geçirilmiş. Bundan yetmiş yıl önce yazılmış bir kitabın yetmiş yıl sonra geçerliliğini koruyor olması, üç-beş yetmiş yıl daha geçerli olacağının göstergesidir. Zira Hayvan Çiftliği'nde Koca Reis'in söylediklerini söyleyenlerin sayısı azalmıştır ve hatta tamamen yok olacaktır. Bununla birlikte hayvanların zihninde kalan Koca Reis'in anıları da zamanla Napoleon tarafından silinmeye başlanmıştır. Böylece kitabın harika sonuna bir adım daha yaklaşmış oluyoruz! Diğer hayvanların domuzlarla insanları ayırt edememesiyle birlikte hayvan çiftliğinde hayvanların son durumu, kendi geleceğimiz hakkında büyük bir ipucu vermektedir!

Kitaptaki karakterlerin bolluğu ve tam olarak yerindeliği kitabı daha da özel kılmaktadır. Boxer adlı atın karakteri, Benjamin adlı eşeğin tutumu... Hepsi harika! Mükemmel ötesi! Kitap aynı zamanda Friedrich Karl Waechter illüstrasyonlarıyla bezenmiş durumda. Ancak iki sayfaya yayılan çizimler cild sırtı yüzünden kesilebiliyor. Bu da enlemesine basılsa daha iyi olmaz mıydı sorusunu uyandırıyor. Ancak bu kitabın mükemmeliğine leke sürmüyor.

George Orwell bir klasiğe imza atmıştır! Bendeki kitap Can Yayınları'ndan Celâl Üster'in harika çevirisiyle ve sunuşuyla Şubat 2014 tarihli 37. baskısıdır. Can Yayınları'nın kapak tasarım değişikliği de Hayvan Çiftliği için çok güzel olmuş.

Kitap:
Can Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr

27 Mart 2014 Perşembe

Sherlock Holmes Kızıl Dosya

0 yorum
Arthur Conan Doyle eseri. Sherlock Holmes ile Dr. Watson'ın tanıştığı, ilk defa birbirlerini gördükleri kitap. Martı Yayınları Sherlock Holmes'ün beş kitaplık bir edisyonunu yayımlamıştı. Bu setten sonra şimdi dört kitaplık ikinci bir set çıkartıyor. Bu kitap aynı zamanda setin de ilk kitabı. Martı Yayınları'nın üst başlık kullanmasına pek de anlam veremedim. Sır Perdesi Aralanıyor yazmak yerine sadece Kızıl Dosya yazsalardı, Sherlockseverler için çok daha güzel olacağı kanaatindeyim. Ayrıca Martı Yayınları'nın sitesinde kitap açıklaması olarak İngilizce yazmış olmaları da tuhafıma gitti.

İkinci kitap:
Sherlock Holmes Dörtlerin İmzası

Bu kitapta en çok sevdiğim kısım Dr. Watson'ın Sherlock Holmes'ü tanımaya çalışması kısmı olmuştur. Aynı zamanda Sherlock'un bilgisinin sınırlarını çıkarttığı liste benim için ayrıca eğlenceli olmuştur. Kitabının kapağının rengiyle isminin birlekteliği göze çarpıyor.

Sherlock Holmes bu davasında, başka kıtalardan taşınmış bir sorun üzerine eğiliyor. Enoch Drebber, ıssız olması gereken bir evde ölü olarak bulunur. Duvara "Rache" (intikam) yazılmıştır. Sherlock Holmes ve Dr. Watson ilk defa birlikte bir davanın peşine düşmüşlerdir. Drebber'in ölümünün ardında bir örgüt mü vardır?
Sherlock Holmes - Bilgisinin Sınırları
1. Edebiyat Bilgisi : Sıfır
2. Felsefe : Sıfır
3. Gökbilim :  Sıfır
4. Siyaset : Az
5. Bitkibilim : Değişken
Daha çok Belladona, afyon ve zehirler üzerine
6. Yerbilim : Elverişli ama sınırlı. Bir bakışta toprak çeşitlerini ayırt edebiliyor. Bir yürüyüşten sonra pantolonundaki çamur lekelerine bakmış ve hangi lekenin Londra'nın hangi bölgesinden olduğunu saymıştı.
7. Kimya : Derin bilgi.
8. Anatomi : Çok ama düzenli değil.
9. Olay derleme eserleri : Çok geniş bilgi. Yüzyıl içindeki bütün korkunç olayların her ayrıntısını biliyor.
10. İyi keman çalıyor.
11. Uzman bir eskrimci, boksör ve kılıç kullanıcısı.
12. İngiliz Kanunları konusunda elverişli bilgisi var.
İlk başta verilen yazılanların zamanla yetersiz kaldığını ve Sherlock Holmes'ün bilgi dağarcığının genişlediği görülebiliyor. Örneğin; ilk etapta aklıma gelen, Bitkibilim adına Sherlock Holmes, tütün ve tütün küllerini konusunda uzmandır.

Sherlock Holmes ve Dr. Watson, hayatım boyunca sıkılmadan defalarca okuyacağım iki kişi!

Bendeki kitap Martı Yayınları'ndan Sakıp Murat Yalçın çevirisiyle, Şubat 2013 tarihli ilk baskısı.

Martı Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr

Deli Kadın Hikayeleri

0 yorum
 Dün, kütüphanede dolaşırken gördüm bu kitabı. Adı daha önce geçmişti lakin beklemedeydi. Beklememesi, beklenmemesi gereken bir kitap! Mutlaka kütüphanemde olması gereken bir kitabı nasıl da gözden kaçırmıştım bilmiyorum!

Mükemmel ötesi bir kitap! Ancak hemen belirtmeliyim, bazı insanların rahatsız olacağı bir içeriğe sahip. Adına yakışır şekilde! Çok sevdim kitabı.

Mine Söğüt, öykülerinde -yaşlı kadın, genç kadın, çocuk, kadın; deli kadın, akıllı kadın- kadınlar başkahraman! Öyle ki kadına yaklaşımı harika sembollerle ve muhteşem ötesi bir üslupla aktarmış! Elden düşmeyen kitapta her an, toplumun herhangi bir yerindeki bir kadını görebilirsiniz! Toplumun kendisini, kadının kendisini, çocuklarını, aşklarını, yaşamlarını, özlemlerini, hayatı... Uzun hayatı, kısa hayatı, intiharla biteni, cinayete kurban gideni, katil olanı, öleni, yaşayanı, yaşadığını sananı... Hepsi! Harika bir kitap!

Kitabı elime alırken içinden resimlerin çıkacağını hiç beklemiyordum! Bahadır Baruter imzalı resimler öyküleri bambaşka bir zamana ve mekana taşıyor!

Ayakları yere basan fantastik bir dünya içinde yaşayanlara porselen fincanda bir çay... Her şeyle dolu bu dünya, doğuruyor!

Mine Söğüt, harika bir şahesere imza atmış! Bahadır Baruter, mükemmel resimler sunmuş! Bir aile harika bir evlat vermişler!
İçindekiler:
Annemin O Harikulade Saçları
Beni Öldürmek İsteyen Muhteşem Hayat
Kürt Kediler Çingene Kelebekler
Hatmi Çayı
İçinde Ateşe Yakın Bir Şey Olan Kadın
İyi Geceler Ölü Kediler
Maharetli Pembe El
Kendi Hayatlarımızı Yaşamak Varken
Madam Arthur Bey
Naz Neden Derine Gömmemiş Kediyi?
Pencereler Kelebek Delileri Sever
Sinekler Sevişirken
Vakvak Ağacı
Veda Töreni
Vicdansız Bir Memlekette Öldüm Ben
Yılan
Ağacı Kayıp Parkta
Balon
Aşkı Hikaye Yapan İmkansızlık Değil midir Anneanne?
Parmaksız Yakup
Kendimi Neden Bu Şehirde Öldürdüm?
Hepsi birbirinden güzel hikayeler! Parmaksız Yakup başkahramanı erkek olan tek hikaye. Ayrıca her öyküden önce bir şiir var ki onlar da ayrıca güzel!

Beni Öldürmek İsteyen Muhteşem Hayat'tan önceki şiir:
Kasıklarımda mağara gibi büyük bir yara.
Doğurmakla öldürmek arasında uzun ince bir ip.
Delirmekle yemek pişirmek arasında kısa kalın bir kalas.
Gidip geliyorum.
Gidip geliyorum.
Her adımda b-i-r ş-e-y eziyorum.
Şimdi o şeyi üzerine kusacağım.
Şimdi o şeyle gözlerini oyacağım.
Şimdi bak... iyi bak... ben o şey olacağım. (sayfa 18)
Muhteşem bir kitap!
Kendini öldürmeden önce küçük bir veda töreni düzenledi. Bir başına, yapayalnız ama gösterişli bir tören. Önce küçük tuvaletteki alaturka helanın taharet musluğunu açtı. (sayfa 117 - Veda Töreni öyküsünden)
 Kitabın ilk baskısı Ekim 2011'de Yapı Kredi Yayınları'ndan. Üçüncü baskı Ocak 2012 tarihli. Bendeki kitap Kocaeli Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ne ait. Ancak hemen kendime de bir tane edineceğim! Bu kitap mutlaka kütüphanemde bulunmalı! Ve bu kitap benim için bir Türk Klasiği olmuştur!
 Kitap:
Yapı Kredi Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr

26 Mart 2014 Çarşamba

Mesken Fanzin Sayı 1

0 yorum

Fanzinin nerede karşınıza çıkacağı belli olmaz. Mesken Fanzin de bir anda karşıma ilk sayılarıyla karşıma çıktı. Aralık 2013'te basmışlar Erdinç Top ve Okan Akbulut. İki kişi, çok da güzel bir sayı basmışlar! Kişilikli bir fanzin olmuş! Kapakları hep Türk Filmleri'nden ölümsüz karelerle bezeli! Diğer sayılarına daha ulaşamadım. Bunun dışında dikkatimi çeken "mektuplaşma ya da çay adresi" vermeleri oldu.
erdinç -ulan artık çıkaralım bi şeyler bi meşgale olsun hem bakarsın güzel olur.
okan - artık başlayalım
Meskeni kağıt kalem olanlara...
İçindekiler
John Fante
Çığır
o
günlerden pazar
ve sen kuş olur
sesler
anonim
ve şiir
meyal
mhk
sanatı sanatçılardan kurtarın
Falconetti başlığıyla geliyor mottolar dizisi. Sonrasında Okan'ın şiiri Çığır;
şehrin doğuşunu izler gibi
izledik devrimi
dizeleriyle başlıyor.

Erdinç'in O şiiri;
gece olunca şiir okurdu.
ışığın ve efkarın elverdiği sürece.
dizeleriyle başlıyor.

Okan'ın Günlerden Pazar öyküsü bir pazar gününü anlatıyor.
takvim yine pazar gününü gösteriyordu. yine sıkıntılı bir gün olacak diye içinden geçirdi. pazar günlerini hiç sevmezdi.
Erdinç'in Ve Sen Kuş Olur şiiri;
ah bir çırpınmaydı belki ömür
uğruna insanlar şiir yazardı
dizeleriyle başlıyor.

Okan'ın Sesler şiiri;
sesler geliyordu uzaktan
uzaktan geliyordu sesler
dizeleriyle başlıyor.

10 ve 11. sayfalarda Yusuf Atılgan'ın eserlerinden alıntılara yer vermişler. 10. sayfada Aylak Adam'dan 11. sayfada Anayurt Oteli'nden...

Sonrasında Erdinç'in Anonim şiiri;
-elbette anonimdir musluğun damlaması.
dizesiyle başlıyor.

Okan'ın Ve Şiir şiiri;
kötülük sularında bulunmamışız biz
bu şehir bizim için ham
dizeleriyle başlıyor.

Erdinç'in Meyal manzum eseri;
eşrefpaşada gördüm onu, oniki yıl geçmişti aradan.
cümlesiyle başlıyor.

Okan'ın mhk şiiri;
parça parça olmuş bir kentin
bölük börcük sözcükleriyle sevdik
dizeleriyle başlıyor.

16 ve 17. sayfalarda Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ından alıntılara yer vermişler.

Son olarak Alexander Brener ile Barbara Schurz'un izmasını taşıyan Sanatı Sanatçılardan Kurtarın! metnini kısaltarak vermişler. Radikal teori karşısında sanatçılar.

Arkakapakta da Yusuf Atılgan...

Okan'la Erdinç'in eserleri beğenilir beğenilmez, o öznel bir durumdur, ancak ortaya çıkardıkları fanzin çok yerinde, gayet kişilikli olmuş! Ellerine sağlık.
twitter.com/MeskenFanzin
meskenfanzin@gmail.com


Alfabe Fanzin Sayı 10

0 yorum

Yeni sayı yine biraz erkenden geldi! Gayet de güzel oldu. Kapak, beklenilenin dışında geldi! İllüstrasyonlara alışmışken bir portre geldi. John Berger'in bir fotoğrafı. 
Ardıcı susturan sessizlik kadar
sabit ve sonsuz ölülerin nabzı...
Kapaklar bu sayıda Murad Adalı imzasını taşıyor. Çizimler Çiğdem Koç'un imzasıyla karşımızda! Arka içkapağı bize Yaşlı Bunak sunuyor.
Muhteviyatı:
Sunuş; Alfabe Kendine İçkin - Canset Er
Düzyazı; Kopuş Anı - Birce Altın
Şiir; Tanrı Buyruğu - Ufuk Aymaz
Şiir; Hakedilmiş Yalnızlıklar Söyleşisi - Burak Çıkırıkçı
Öykü; Ay Büyürken - Ece Çavuşlu
Şiir; Zor Nefes - Hakan Özalpuk
Düzyazı; Bilinen Bir Şey Vardı - Ahmet Aykut
Şiir; Korkuluk - Ömer Kaçar
Şiir; Bir Garip Orhan Veli Portresi - Sergen Yücel
Öykü; Harita - Anıl Alkan
Şiir; Toz/Tad - Beyzanur Avcı
Düzyazı; Sevinç Söz - Fırat Akova
Öykü; Haddinden Fazla Kırmızı - Umut Tugay Temel
Şiir; Renksizliğin Rengi - Mert Öztürk
Şiir; Kış Bitiği - Berk Çetin
Şiir; Uçsuz - Cemil Aydın
Şiir; Küskün Koku - Ertuğrul Tiryaki
Öykü; Milagros - Eyyüp Yıldırmış
Şiir; Denemeye Devam - Emre Gürkan Kanmaz
Şiir; Topla Bavulunu - Uğur Ufuk Çalışkan
Şiir; Günah - Doğuş Serçe
Oyun; Agamemnon - Rodrigo Garcia 
 Dolu dolu bir muhteviyat! Bu sayıda şiirler biraz daha önplanda gibi. Şiir sayısı niteliğinde bir sayı!

Canset Er'in sunuşuyla -Alfabe Kendine İçkin- yeni bir sayı başlıyor!
Duvarları aştığımızda ya da unuttuğumuzda bazı anlar yaşamanın hazzına erişiriz. Ne garip, öleceğini bilen tek varlıktır insan; tek derdi de bu anda kalmak olmalıydı. Oysaki içinde düşünce olmayan bitmek bilmez bir hayatta kalma yarışı içindeyiz. Genç kadın baştan bu yarışı reddetmiş gözüküyor. Doğruları ve yanlışları bizimkilerden farklı. 
Birce Altın Kopuş Anı'nda bir ayrılışı anlatıyor. Farklı bir kopuş bu...
Eğildim ve kulağına fısıldadım:
- “Kelebekler ancak bir kadın teninde ağlar ve zordur hoşça kalı yere düşürmeden söylemek. Hoşça kal.”
Ufuk Aymaz Tanrı Buyruğu şiirine;
Örnek veriyorum:
Bir dua ile bir cenazenin birlikte
Kaç gün yaşayabileceğini bilen biri
İntihar edebilir. 
kıtasıyla başlıyor.

Burak Çıkırıkçı Hakedilmiş Yalnızlıklar Söyleşisi şiirine;
başladığımız yerdeyiz,
ki yalnızlar hep biz der’ler.
dizeleriyle başlıyor.

Ece Çavuşoğlu Ay Büyürken'de gecenin bubi tuzaklarına karşı Asya'nın mücadelesini anlatıyor.
Şimdi bir ileri bir geri volta attığı yüklükten bozma bu odacık onun yirmi yedi buçuk yıllık sığınağıydı. Her noktasına yüz sürmüşlüğü, gözyaşı akıtmışlığı olduğundan çok gerekmedikçe asla kapı dışına adımını atmazdı. Dolunay ve eşik ecinnileri arasında sıkıştığını hissediyor, bebeği daha da sıkı bastırıyordu göğsüne. 
Hakan Özalpuk Zor Nefes şiirine;
O bıçağı saplandığı yerden çıkaramayacaksın evlat.
Daha annenin cesedi soğumadan
Kalbin zaten durmuş olacak 
dizeleriyle başlıyor.

Ahmet Aykut Bilinen Bir Şey Vardı şiirine;
1. İnsanların yoksulluklarıyla zenginleşen kentler kurulmuştu hiçbir mucizesi
ve kitabı olmayan/
Peygamberler tarafından. 
dizeleriyle başlıyor.

Ömer Kaçar Korkuluk şiirine;
Açıyorum bahçe kapısını, umut serpiştiriyorum toprağa.
Gök kargalarla sevişiyor, saat sabahı geçkin. 
dizeleriyle başlıyor.

Sergen Yücel Bir Garip Orhan Veli Portresi şiirine;
Akşam vakti sesi soluğu çıkmaz bir garip
Elinde makas ile kafiye kesiyor.
dizeleriyle başlıyor.

Anıl Alkan Harita'yı anlatıyor bize, insanlık bağlamında... Çiğdem Koç'un çizimi de eşlik ediyor öyküye.
Bir harita koymuştu önüne kısa bir süre önce, kendi çizdiği bir harita. Hiçbir detayını atlamamak için saatlerce seyrettiği, hiçbir kıvrımını kaçırmamak için dokunduğu bir harita. Yağışlı bölgelerini karanlık bıraktığı aydınlığına hiç ulaşamadığı… Belki de çizdiği gün yırtıp atması gereken ama her bir çizgisine ayrı bir anlam yüklediği o haritanın yağmurunda ıslanıyor, karanlığında kayboluyordu şimdi.
Beyzanur Avcı Toz/Tad şiirine;
Dudakları tozlanmıştı adamın
Gördüm yahu kendi gözlerimle gördüm 
dizeleriyle başlıyor.

Fırat Akova Sevinç Söz şiirine;
Yüzü çıkmış, dudakları dikilmemiş bir eskicide seni aradım. O
soyunuk yüzü ne zaman süzsem ayrımsardım; türediğimiz bir gün daha
vasiyetini temize çekiyordu . . . yarına.
dizeleriyle başlıyor.
Umut Tugay Temel Haddinden Fazla Kırmızı'da bir çocuğu anlatıyor 12-13 yaşlarında, Malatya'da. Çocuk büyüyor, kendini Kilyos yakınlarındaki bir kumsalda hatırlıyor, soğuk bekleme odasında, haddinden fazla kırmızılık içinde, bir elma şekeriyle.
Çuval gibi yere yığılırken telaşla beni tutmaya çalışan adamın siluetini saymazsak, o akşamdan görsel hafızama emanet, Japon bayrağından devşirilmiş kıpkırmızı dudaklar kaldı.
Mert Öztürk Renksizliğin Rengi şiirine;
Güzdüşmüş günlerin gölgesindeki sesler
uyutmuyor da avutmuyor da
dizeleriyle başlıyor.

Berk Çetin Kış Bitiği şiirini Ömer Kaçar'a ithaf etmekle birlikte şiire;
Senin hüznün iki başlı bir yumru
Biri denizin tam ortasında
Diğeri gözlerime doluyor
Bunun adına aşk denebilir
kıtasıyla başlıyor.

Cemil Aydın Uçsuz şiirine;
—Zamanı durduramayız belki uyuşturabiliriz.
Deneyimsiz bir çiçeğin ezilmemesiyse şans
Şansa bırakabiliriz martılar gibi ömür boyu-
dizeleriyle başlıyor.

Ertuğrul Tiryaki Küskün Koku şiirine;
Kokladım
kırık vazosuna küsmüş
ergen bir kır çiçeğinin
uçurumun kenarında verdiği
son kokusunu
dizeleriyle başlıyor.

Eyyüp Yıldırmış Milagros'ta kasabaya gelen bir adamın kaçışını anlatıyor. Öyküye Çiğdem Koç'un çizimi eşlik ediyor.
Kasabaya gitmek için bindiğim minibüste, “Bizim buralar çok güzeldir,” diyen bir ses duydum. Bana söylenmemiştir nasılsa deyip üstüme alınmadım. Elimdeki zarfa bakmayı sürdürdüm. “Sana söylüyorum hey!” dercesine koluma hafifçe biri dokundu.
Emre Gürkan Kanmaz Denemeye Devam şiirine;
Denemeye devam bir gökyüzü bulmaya 
Evde halı desenlerini sayan ağzı süt fabrikası çocuğuyla
Bir annenin elinden çay suyunun şakıdığı akşam vakitlerinde
Sıkıyönetimler çağını şiir gibi esnetmeye yarar bilesiniz
İnsan olmak fiilinin merkezkaç kuvvetini bulmayı denemek 
dizeleriyle başlıyor.

Uğur Ufuk Çalışkan Topla Bavulunu şiirine;
Yokluğun sınırları içinde
varlığını icat ettim,
kıyılarına yaşlı ellerin vurduğu;
geçmişinin içinde saygılar barındıran. 
dizeleriyla başlıyor.

Doğuş Serçe Günah şiirine;
Ben seni bir kere daha görebilmek için,
Bildiğim bütün günahları işledim.
dizeleriyle başlıyor.

Rodrigo Garcia'nın Agamemnon adlı oyunundan bir alıntıyla karşılaşmak, çok hoş bir sürpriz oldu! Alıntılanan metin için şöyle de bir açıklama var:
Bu metin, Yeni Metin Yeni Tiyatro 09 adlı kitaptan alınmıştır. Yeni Metin Yeni Tiyatro projesi, çağdaş tiyatro yazınına ve yeni oyun yazım biçimlerine odaklanan, uluslararası ve yenilikçi bir projedir.
 Yaşlı Bunak'ın imzasıyla arka içkapağa gelmişiz bile! Bir sayı daha bitti! Şimdiden yeni sayıyı ve sürprizleri bekliyorum! Neredeyse bir yaşını dolduracak Alfabe!
İmge Kitabevi
Alfabe Fanzin
twitter.com/alfabefanzin
facebook.com/alfabefanzin
alfabefanzin@gmail.com



Kuşatma 1453

1 yorum

Okay Tiryakioğlu kitabı. İstanbul'un Fethi'ni romanlaştıran bir eser. Kitapta dikkatimi çeken ilk nokta Fatih Sultan Mehmet'in kendisiyle konuşması oldu. Ancak kendisine "sen" ağızla konuşmasını biraz yadırgadım. Bazı cümlelerde "sen" ağız yerinde olmamış, istenilen anlam verilememiş. Düşünmeye "ben" ağız daha çok yakışırdı sanki. Bununla birlikte, bu düşünme durumları gemilerin karadan yürütülmesi konusuna değinmemiş. Sanırım Fatih'in bu olayı iyice gizlemeye çalışmasını yansıtmak adına böyle bir tutum sergilenmiş.

Sonunu bildiğimiz bir savaşın bir de romanını okumak gayet güzel. Bu tarz kitapların başka yazarlarca da yazılması taraftarıyım ve Timaş Yayınları bu konuda Okay Tiryakioğlu'nun  ve Hakan Kağan'ın eserlerini yayınlıyor. Umuyorum bu konuda yazan yazarların sayısı artacaktır.

Kitap macera kitabı tadında ilerliyor. Bu da onun için ayrı bir güzellik. Kitapta iki noktaya gelmeyi sabırsızlıkla bekledim. Bunlardan ilki gemilerin karadan yürütülmesi ve ikincisi Ulubatlı Hasan'ın nasıl meydana çıkacağı.

Fatih'in çadırıyla XI. Konstantin'in meclisi arasındaki ikili anlatım da (hatta üçlü bir anlatım var; Azaplar Ocağı'ndan bir grup asker de anlatılıyor) kitaba çok güzel bir hava vermiş.
-Bugün, artık pek çok şeyin bir anlamı yok eski dostum. Hayatlarımızın, düşlerimizin ve geçmişlerimizin; gelecek ise zaten bir masal. (sayfa 245)

Elden düşmeyecek şekilde kendini okutturan bir kitap böylece meydana gelmiş! Akışın kronolojik sırasını teyit etmedim. Bir başvuru kitabından ziyade bir roman olarak baktım.

Kitap Timaş Yayınları'ndan olup ilk baskısını Mayıs 2009'da yapmış. 10. baskısı ise Mart 2011 tarihli.
Timaş Yayınları
İdefix.com
Kitapyurdu.com
Dr.com.tr

24 Mart 2014 Pazartesi

Toprak Saha Fanzin Sayı 1

0 yorum

Fanzin dünyasına yepyeni, bir fanzin daha katılmış. Gayet de güzel gayet de şık ve bol gollü bir fanzin!

Toprak Saha Fanzin, ilk sayısının ikinci baskısını bile yapmış!
Yarım kalmış öfkemizle yazıyoruz. Atı olanlar Üsküdar'ı geçip kervan kurdular, biliyoruz! Biz hala Kadıköy vapurundayız bunu söylüyoruz.
Sayın abiler ve sayın ablalar: Başkaldırmaya değil kafa tutmaya geliyoruz. "Bir ah ile bu alemi viran ederim ben" diyen nefi'nin bir ah'ı niyetimiz.
Karavana Düşüş - Koray Işıldak
Ve Tabii Ki Fevkalade - Serkan İmre
Çük - Aytaç Ars
Ankara-İstanbul Treninde Hiç Gitmeyen: Ahmet Erhan
Bana Müsaade Beyler - Melike Koçak
Sevgilimin Bana Yaptığı Kek - Umut Taylan
Parmenides'in Derdi Neydi? - Yıldırım Doğan
Beyaz Adam - Faruk Aksu
Yalancı - Serhat Sarıçoban
'Fırtına'lı Muamma! - Beste Deveci
Kağıttaki Karabasan: Sevim Burak - Bengü Vahapoğlu İle Söyleşi
Lam Elif - Hakan Gezer
Urfa Çok Can Sıkıcı Olmaya Başladı - Erdi Sarışen
Lütfen Kışın İzleyin - Ekrem Akdoğan
Vesselam - Erdiven Vural
Arife'yi Tarif - Hatice Eroğlu Akdoğan
Francesca Woodman
Sylvia Plath'in Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi - Nilgün Marmara'dan Alıntılar
Ahval ve Şeriat - Zübeyir Topal

Dizgi ve tasarım Koray Işıldak'a ait olup, editörlüğü Serkan İmre üstlenmiş.

Koray Işıldak Karavana Düşüş'te bir ihtiyar ile Converse'li bir prensesi anlatıyor.
Adamın yaşı vardı, belliydi. Fakat oldukça dinç duruyor, yüzünden eksiltmediği gülümsemesi ve umut dolu olduğunu ikinci katın balkonundan fark edebildiğim gözleri ile öykündüğüm hüzünlere gark ediyordu beni.
Serkan İmre Ve Tabii Ki Fevkalade'de yalnızlığı anlatıyor!
Akrebin saatte bir yelkovanla sevişmesine tahammülü yok dünyanın. Zinayla doğmuştur hiperaktif kız çocuğu Saniye. Ve artık "vakit"in pornosu çekiliyordur duvardaki saatlerde.
Aytaç Ars Çük şiirine;
Hey Çağ! Bana bulaştırdığın zehre hayret et!
Penaltılara kaldım
dizeleriyle başlıyor.

Sonraki sayfada şair Ahmet Erhan'ın kısa bir biyografisi mevcut: Ankara-İstanbul Treninde Hiç Gitmeyen: Ahmet Erhan 

Melike Koçak Bana Müsaade Beyler'de başka  galaksilere götürüyor bizi.
Görüyorsunuz ya, kırk bin ışık yılı uzaktaki galaksilerde bile generaller ve sömürgeler var. Teleskoplarınızı bırakabilirsiniz.
Umut Taylan, Sevgilimin Bana Yaptığı Kek şiirine;
Bir odada herkes ağlamaya başlarsa özlediğim kadın
Başka bir şehrin gökyüzüne bakar 
dizeleriyle başlıyor.

Yıldırım Doğan Parmenides'in Derdi Neydi? sorusunu bizlere cevaplıyor. Parmenides'in okulunu bizlere anlatıyor.

Faruk Aksu Beyaz Adam şiirine;
Tarihi anlamaya çalışıyoruz yavrum, Yusuf kuyuda Sam Gemide.
Tarihi anlamaya çalışıyoruz yavrum, sanayi devriminden sonra sarışınlara
özeniyoruz. Tarih değişmiyor, güçsüz hep taklit etmede.
dizeleriyle başlıyor.

Serhat Sarıçoban Yalancı'da bir karınca ile bir kişioğlu arasında geçenleri bize anlatıyor.
Karınca sürüsünün başı olan olan karınca bir adım daha yaklaştı kişioğluna. Bu yaşlı sayılamayacak bir dinçliğe sahip bilgili ve deneyimli bir karıncaydı. Uzun sakallarının grileşen rengi yaşı hakkında bilgi veriyordu. Keskin bakışlarını kişioğluna çevirdi.
-Ne işin var buralarda yalancı, dedi.
Sonraki sayfada Okay Özkan'ın bir görsel çalışması mevcut.

Beste Deveci 'Fırtına'lı Muamma! yazısında John Fowles'ın Büyücü adlı eserini bizlere aktarıyor. Böylece okumam gerekenler arasında bir kitap daha katılmış oldu!

Kağıttaki Karabasan: Sevim Burak, Bengü Vahapoğlu İle Söyleşi bir sonraki sayfada yerini alıyor.
Günümüz öykücüleri yaşamıyla yazdıkları arasındaki böylesi bir bağa dikkat ediyor mu?
 Hakan Gezer Lam Elif'te lamelifi anlatıyor.
Ama korkmayın, ey kullar, her pisliği, söküp atabilen bir leke çıkarıcı mevcuttur. Benimki lamelif, peki ya sizinki?
Erdi Sarışen Urfa Çok Can Sıkıcı Olmaya Başladı diyerek söze giriyor. Şurası dikkatimi çekti:
İmla kurallarının artık nolur yok olmasını şiddetle beklerim. Zaten şiddetle tavsiye edilen tavsiyelerin şiddet karşıtı insanlarca reddedilmesini bittabii beklerim. 
Ekrem Akdoğan Lütfen kışın izleyin! dediği film Arabistanlı Lawrence. Bize o filmi anlatıyor.
Bir gün üç buçuk saatinizi ayırın da izleyin şu filmi. 
Erdiven Vural Kendim Gibi şiirine;
Ah benim adım, ağrım
Uzuvsuz kervanım
dizeleriyle başlıyor.

Hatice Eroğlu Akdoğan Arife'yi Tarif'te Arife Teyze'yi bize anlatıyor.
"Adam gel ki iki laf edelim. Arife deyişini seviyorum."
Sonraki sayfada Gökay Günindi'nin görsel çalışması mevcut!

Francesca Woodman on being an angel'da Woodman'ın fotoğrafları üzerine yazmış olan Gianni Romano'nun yazısını Melike Koçak çeviriyor.

Nilgün Marmara'nın Sylvia Plath'ın şairliğinin intiharı bağlamında analizi adlı tez çalışmasının sonuç bölümünden bir kısmı sunmuşlar ki kesinlikle okunmalı!

Son olarak Zübeyir Topal Ahval ve Şeriat şiirine;
Hayat seçim öncesi grafik dilimlerinde durduğu gibi durmuyor
657 memur daha kanun namına canına kıyıyor
dizeleriyle başlıyor!

Arka içkapakta Serdar Yılmaz'ın görsel çalışması bulunuyor.

Harika bir ilk sayı hazırlamışlar!

twitter.com/topraksahaf
facebook.com/topraksahaf
topraksahaf@gmail.com
 
Copyright © Kitaplık
S.Y.