9 Eylül 2013 Pazartesi

Bir Psikiyatristin Gizli Defteri

0 yorum

Gary Small ve eşi Gigi Vorgan'ın eseri. Kitap bir başvuru kitabı değil. Gerçek olayların romansal kurgusuyla yazılmış çok ilginç bir eser. Bazı vakalar, psikolojiye ilgisi olan insanların bildiği türden ama bazılarıysa çok ilginç. Olayları anlatırken Gary Small kendi öyküsünü de anlatıyor. Kronolojik sıra takip etmesi de daha da güzel olmuş. Bununla birlikte Gary Small'ın gelişimi de rahatlıkla seziliyor. 


Kitapta 15 vaka bulunuyor ki onlar da şu şekilde.
1.   Seksi bakış
2.   Kafa üstü duran çıplak kız
3.   Elimi tut lütfen
4.   Bayılan kız öğrenciler
5.   Bebek aşkı
6.   Sessizliğin tedavisi
7.   Küçülen penis
8.   Delicesine endişeli
9.   Gözleri tamamen kapalı
10. Beyin sisi
11. Rüyalardaki düğün
12. Işıklar sönerken
13. Bitimsiz alışveriş
14. Aile bağları
15. Sahtekâr psikiyatrist
Her bir öykü bir polisiye gibi. Eldeki veriler sunuluyor ve sonunda sorun teşkil eden nokta bulunuyor! Bu polisiye tarzı sunum ayrıca güzel olmuş! Dr. Small zaman zaman kendileri bakışı da yansıtıyor.
"Heather'ın kolunun neredeyse gözle ayırt edilemeyecek kadar yavaş bir biçimde aşağı inişini izledim.
Hayal mi görüyordum acaba? Söylesem kafadan çatlak oluğumu mu düşünürlerdi?"
"Bense dondurmamı yiyerek kalabalığı seyrederken, az önceki soruları düşündüm. İki gerçeklik de eşit derece sahici geliyorsa insan hangisine inanacağını nereden bilir? İster psikotik olsun ister bunamış isterse de sadece bellek problemi yaşıyor olsun, hastalarımın çoğu benzeri sorunlarla mücadele ediyordu."
Hayatla iç içe geçmiş polisiye tadında bir kitap! Kitabın sonu beni ayrıca çok etkilemiştir! Son hikayenin nasıl olacağını zaten düşünüyordum ama okuduktan sonra bu kadar etkili bir vaka olacağını sanmıyordum!

Okumaktan zevk duyulacak bir kitap. Romansı tadı ve kitabın sezdirdikleri çok güzel.

Bendeki kitap NTV Yayınları'ndan Duygu Akın çevirisiyle Temmuz 2013 tarihli 7. baskısı.

Kitap:
NTV Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com


5 Eylül 2013 Perşembe

Alfabe Fanzin Sayı 3

0 yorum

Muhteviyatı bolca olan bir sayı! Sonbaharın bu ilk günlerinde, çayınıza/kahvenize eşlik eden çok güzel bir sayı. Ben okurken bir yandan da Blues dinliyordum. Bir mevsim bu kadar mı güzel olabilir? Diğer taraftan, her sayfayı çevirişte başka bir dünyanın kapısına ulaşılıyor. Başlıkla kapının kolu çevriliyor ve bir başka yol daha sizi kendi dünyasına götürüyor. 

Ön kapak, Alvaro Tapia Hidalgo'dan ve arka kapak da Safwat Saleem'den.

Ömer Kaçar Sunuş'ta dergi muhteviyatından şöyle bahsediyor:
İlk sayfada Canset Er’in bir öyküsü var: “Dediler Ki:” Bu öyküsünde yazar, “Ölüm acıydı ama Nermin Teyze için huzurdu. Ne de olsa beklenen gelmiş, bekleyiş bitmişti,” diyerek ölmeyi bekleyen yaşlı bir kadının içinde kopan fırtınaları etkili bir dille anlatıyor. “Rostam’ın Ağacı” adlı öyküsüyle Umut Tugay Temel, “Dolunay, Şiraz Ovası’nın üzerinde tüm egemenliğini ilan etmiş, bir Pers im¬paratoru edasıyla gecenin tahtına oturmuş, karanlığı bir küfür gibi arsızca yarıyordu,” diyerek Rostam’ın Şiraz Ovası civarlarında yaşadığı çarpıcı bir olayı okuyucusuyla buluşturuyor. Yeni kalemlerden Fırat Akova, “Av Dokunuşu” adlı öyküsünde “Dokunuşların doğuruyor seni bana,” diye başlayarak, aslında dile getirmeye hiç cesaret edemediğimiz bir konuyu –cinselliği– av ile avcı benzetmeleriyle konu ediyor. Fanzinin sürekli yazan kalemlerinden Merve Tursun da “Oğlum Müfit…” adlı öyküsüyle “Sizin uğrak olmayan gölgelerinizde serinlerdim. İsmim Müfit,” diyerek okuyucunun kafasında gizemli bir dünya yaratmayı başarıyor. Önceki sayıda “Apo’nun Kanlı Elleri Kanıyordu” adlı öyküsünü yarım bırakan, devamını bu sayıda bizlerle paylaşan Faruk Demirbilek ise merakla beklenen sonu açığa vuruyor. “Hayatımda belki de ilk kez ne için olduğunu bilerek ama elimde olmadan ağlamıştım,” diyor yazar. Yeni yazarlardan Birce Altın da “Oluruna…” adlı minimal öyküsüyle ‘ıslık çalan’ bir bank arkadaşıyla derin bir diyalog içinde buluyor kendini ve fanzinin orta sayfalarındaki yerini alıyor. Hilal Yıldırım, kendi iç çekişmelerine yer verdiği, “Yara Kabukları” adlı öyküyü bizlerle paylaşıyor. Samet Yangın, “Memur” adlı öyküsünde monoton bir yaşam sürecini bir memurun üzerinden anlatıyor. Bu sayıda yeni öyküsüyle fanzine katkı sunan yazarlardan Eyüp Tekin de “Vicdanın Nefesi” adlı öyküsünde bir adam ile bir kadın arasındaki vicdan muhasebesini konu ediyor. Yazdığı anılarından birini paylaşan Nesrin Er, “Bilinmeyen ve Uzak” adlı yazısıyla akıllarda yer edici yaşanmış bir olayı anlatıyor.
Şiirlerden ilkin Ömer Kaçar, “Vesaireler” adlı şiir denemesiyle karşımıza çıkıyor. Farklı bir yazım biçimiyle yaşamın anlamı sorgulanıyor bu şiirde. Sena Türkmen “Çıkmaz” ve Burak Çıkırıkçı “İki Ölüm Haberi Üzerine Gelen Bahar” adlı şiirleriyle, şiirdeki imgelemde yeni alanlar oluşturuyor.
Emre Gürkan Kanmaz, “Her şeyi sahici sanmak, belki ölmek için iyi bir nedendir!” diye başlıyor yazdığı denemeye. Hemen ardından “Günümüzde Tragedya Yazılabilir Mi?” adlı tiyatro yazısıyla günümüz ve tragedya yapıtları arasındaki ilişki irdeleniyor. Yine bir kitap ve film tanıtımı var. Hilal Yıldırım, “Kuytumda” adlı şiir kitabının tanıtımını yapıyor. Her sayıda oluşturulan Mantar Pano’nun ardından Alfabe’nin dolu dolu üçüncü sayısı sona eriyor.
 Yine çok güzel bir sayı olmuş ve böylece bir sonraki sayı için bekleyiş başlıyor!

E-Posta:       alfabefanzin@gmail.com

3 Eylül 2013 Salı

Hazan Bülbülü

0 yorum

Hüseyin Rahmi Gürpınar'dan dönemin sahne oyunlarına tepki olarak yazılmış bir eser. Kitabın Başlangıç bölümü 14 Ocak 1913 tarihli olup döneminin tiyatrosuna tepkisini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte kendi oyununu da mükemmel olacak iddiasıyla yazmadığını belirtmiştir. Ayrıca roman gibi okunması önceliğini kabul ettiğini yine bu bölümde belirtmiştir.

Hüseyin Rahmi Gürpınar yıllar yıllar sonra, bizleri, kendi dönemine götürüyor. Bir aşk üçgeni içinde olaylar ilerlerken siz de kendinizi bir an o dönemdeymiş gibi hissediyorsunuz. Hüseyin Rahmi Gürpınar, eserinde aşk ve onu yaşamak üzerine tartışıyor. Okurken eğlendiren, içine çeken bir eser.

Refi Efendi, yaşlı ve zengin bir adamdır. İhtiyarlığa çarenin genç bir kadınla evlenmek olacağını düşünür. Hizmetçileri Ayşe Kadın, Selime ve Anika da onun eşi olmak gayesindedir ki Refi Efendi öldükten sonra maaşları olsun. Ayşe Kadın, Selime ve Anika evin hizmetçileridir.

Refi Efendi'ye bir gün kılavuz bir kadın gelir ve Refi Efendi'nin gençlik aşkına -Nezihe adında bir kişi- benzeyen genç bir kadının fotoğrafını -Şahende Hanım- gösterir. Ancak Şahende Hanım Refi Efendi evlenmek istemeyişi dayısı Akif Efendi ile dayının eşi Nedime Hanım'a bir türlü kabul ettiremez. Nedime Hanım bir şekilde Şahende Hanım ile Refi Efendi'yi evlendirir. Böyle Şahende Hanım sevgilis Nuri Bey'den ayrılmış olur. Evlilik sonrası Refi Efendi'nin ilk eşinden kızı olan Naime Hanım ile, kızının eşi İhsan Bey, taşradan dönerler. Naime Hanım, üvey annesinden büyüktür! İhsan Efendi çok geçmez Şahende Hanım'a aşık olur ve olaylar çetrefil bir duruma gelir.
İHSAN BEY, kulisten başını çıkararak kendi kendine - İhtiyar ne dedi? Ne dedi? 'Benim gibi bir kocanız olmasından dolayı elbette siz de gururlanırsınız' mı dedi? Aman dinleyeyim bakayım. Yetmişlik bir sevdalının sevgilisine ne diller döktüğünü işitmek elbette pek ibretli bir şey olur... Öt bakalım hazan bülbülü... Öt de etrafta mevsimsiz güller açılsın. (sayfa 84)
Bendeki kitap Atlas Kitabevi'nden 1968 tarihli 2. baskısı! Bu da kitabı ayrıca özel kılıyor ya. Yapraklarının kokusu kitabı açar açmaz sizi karşılıyor!


26 Ağustos 2013 Pazartesi

Sherlock Holmes Suç Detayda Saklıdır

5 yorum

Martı Yayınları'nın 5 ciltlik Sherlock Holmes serisinin ikinci kitabı.
1. Kitap: Akıl Oyunlarının Gölgesinde.
3. Kitap: Şüphe Asla Uyumaz
4. Kitap: Gerçekler Kanıt İster
5. Kitap Aklın Şüphesi Suçun Gerçeğidir

Bu ikinci kitabı da elinizden bırakamayacağınız bir kitap. Sir Arthur Conan Doyle, hikayeleriyle yine alıp götürüyor! Bu kitapta Profesör Moriarty ve Sherlock'un ağabeyi Mycroft'la karşılaşıyoruz!

Öyküleri okurken -birinci kitap için yazmıştım- kendimi şöminenin karşısında, elimde pipomla bu eşsiz maceralara eşlik ediyormuşum gibi hissettim yine! Gazete haberlerini onlarla aynı anda okudum! Baker Sokağı'nda komşu olsaydım Sherlock'la?
Gümüş Şimşek
Sarı Surat
Borsacı Kâtibi
Gloria Scott
Musgrave Töreni
Reigate Bulmacası
Albayın Ölümü
Brook Sokağı Cinayeti
Yunanlı Tercüman
Kayıp Antlaşma
Son Vaka
Gümüş Şimşek yarış atının adıdır. Bir gün at kaybolur ve antrenörü ölü olarak bulunur. Bu gizemi çözmek ve atı bulmak Sherlock Holmes'ün görevidir.

Sarı Surat'ta Sherlock Holmes ve Dr. John Watson, bir gezinti sonrasında evlerinde bir müşteriyle karşılaşmaları ve sonrasıda gelişen olaylar anlatılmaktadır. Gelen kişi, boş olan komşu eve insanların taşınmasından sonra eşiyle aralarının bozulması üzerine aklını kurcalayan sorular için Sherlock Holmes'e danışmaktadır. Komşu evin camında gördüğü ifadesiz, donuk yüz müşteriyi ayrıca tedirgin etmiştir.

Borsacı Kâtibi işten atılmıştır. İş aramakla geçen süre sonunda büyük bir firmadan beklemediği bir şekilde olumlu yanıt gelmiştir. İşe başlamasından hemen önce bir başka firma ona çok daha iyi maaşlı bir iş teklif etmiştir. Kâtip bu işi kabul eder. Ancak işi şimdiye kadar sadece liste çıkartmaktır. İşi uzadıkça işinden şüphelenir. Evinde çalışmasına işvereninin ofisi sadece masa ve sandalyeden oluşmaktadır. İşyeri tabelası da daha gelmemiştir. Şüpheleri üzerine katip Sherlock Holmes'e danışmaya karar verir.

Gloria Scott batan bir geminin adıydı. Holmes'ün müşterisinin babasına bir gün bir misafir gelir ve babası o günden sonra çok tuhaflaşır. Bu misafir evde kahyalığa kadar da yükselmiştir! Bu akıl almaz olayı kabullenemeyen müşteri sonunda öfke patlaması yaşamıştır ancak yine de babası misafirden özür dilemesini ister. Sonrasında misafir gider ve bir kaç zaman sonra babasına mektup gelir. Baba felç geçirmiştir ve sonrasında da ölmüştür. Mektubun sebep olduğu bu ölüm ile misafir arasındaki bağı çözmek Sherlock Holmes'e kalmıştır.

Musgrave Töreni'nde Sherlock Holmes'ün okuldan arkadaşının Sherlock'a gelişi anlatılmaktadır. Sherlock'un arkadaşı, saygıdeğer kahyasını bir gün ailenin eski evraklarını karıştırken yakalmış ve bunun affedilmez olduğunu söylemiştir. Hemen gitmesini istediyse de kahya ondan zaman istemiştir. Süre bitişinde kahya ortadan kaybolmuştur ancak eşyaları hala odasındadır. Bu gizem için Sherlock Holmes'e danışılmaktadır!

Reigate Bulmacası'da Holmes ile Watson'ın, doktorun bir arkadaşını ziyarete gidişi ve gelişen olaylar anlatılmaktadır. Bu ziyaret esnasında tuhaf bir hırsızlık olayı gerçekleşmiştir. İp yumağı dahi çalan hırsızlardan sonra bir başka evde cinayet işlenmiştir. Sherlock Holmes, tatilde zihnini yine olay çözerek dinlendirmektedir!

 Albayın Ölümü üzerine Sherlock Holmes'ten yardım istenir. Albayın eşi akşamki yardım toplantısından sonra eve döner; ancak alışılmışın dışında, kahvaltı odasına iner. Albay da bunun üzerine kahvaltı odasına gelir. Bir süre sonra ev çalışanları kavga sesleri duyarlar ve sonra sesler kesilir. Odanın kapısı kilitlidir ve çalışanlar bahçe camından odaya girdiklerinde albayı ölü bulmuşlardır ve kapının anahtarı kayıptır.

Brook Sokağı Cinayet'te Baker Sokağı'nda çalışan bir doktor ve ona muayenehane açması işin sermaye sağlayan kişinin durumu anlatılmaktadır. Sermayeyi sağlayan bir kişi, gazetedeki haberlerden sonra çok telaşlı olmaya başlamıştır. Daha sonrasında doktora muayene olmayan bir hasta için ilaç almaya depoya gidip döndüğünde hastasını bulamaz ve ortağının odasına girildiğini farkeder. Bunun üzerine Sherlock Holmes'ten yardım istenir. Ancak Holmes, sermaye sağlayan kişiyi yalancılıkla suçlar ve işi almaz. Ancak ertesi gün bu kişi ölmüştür! Ölen kişinin kim olduğunu ve katilini bulmak Sherlock Holmes'ün görevidir.

Yunanlı Tercüman başına gelen garip tercüme işi için Sherlock Holmes'e danışır. Tercüman kaçırılır gibi tercüme işine götürülür. Nereye gittiğini bilmemektedir. İş sonrasında, bu işi kimseye anlatmaması söylenir! Tercüme ettiği kişi elleri kolları bağlıdır ve konuşması yasaktır! Sherlock Holmes bu gizemin peşine düşmüştür.

Kayıp Antlaşma bir türlü bulunamamıştır ve bu görev Sherlock Holmes'e düşmüştür. Dışişleri'nde yüksek mevkide çalışan bir kişi çok gizli bir antlaşmanın kopyasını çıkarırken antlaşma çalınır! Çeşitli ipuçları kafaları karıştırsa da Sherlock Holmes gerçeği bulacaktır!

Son Vaka'da karşımıza Profesör Moriarty çıkıyor! Dr. Watson 'bu vakadan sonra onu bir daha görmedim' diyor. Gerçekten serinin son öyküsünü okusaydım nasıl olurdu diye düşünmeden edemedim! Döneminde bu hikayeyi okusaydım, ben de serinin bitmesine çok öfkelenecekler arasında olurdum! Sherlock Holmes Profesör Moriarty'nin bir çok karanlık işin arkasında olduğunu çözmüştür. Aylarca süren amansız kovalamacanın sonunda Holmes ve Moriarty karşılaşmışlardır! Dr. Watson'a kalansa Sherlock Holmes'ten mektuptur.

Bendeki kitap Martı Yayınları'ndan Ocak 2013 tarihli Cumhur Mısırlıoğlu çevirisidir.

Kitap:
Martı Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com


21 Ağustos 2013 Çarşamba

Tutunamayanlar

1 yorum
Oğuz Atay şaheseri! Matematiksel psikoloji analizi. Denklem şeklindeki bir kitap. Değişkenler tanımlanıyor. Dengeler içine sığamayan, tutunamayanların bir romanı!

Olaylar Selim Işık'ın ölümüyle -intiharıyla- başlıyor. Turgut Özben, Selim'in intiharına inanmakta güçlük çekiyor. O zamanlar daha Olric yok... Turgut'un tutunma mücadelesi de böyle başlıyor! Selim'i anlamak istiyor, Selimleşmek istiyor, Selimoloji üzerinde ihtisas yapmak istiyor!

Kitabı okuduktan sonra hayat algısında değişim hissedilecektir! Değişecektir, değişilecektir. Hayat denkleminin parametreleri inceleniyor, algılanıyor. Oğuz Atay bunu kendi üslubuyla yapıyor! Bir şaheser! Mutlaka her kütüphanede olması gereken bir kitap.

Oğuz Atay, eserinde çeşitli üsluplarla karşımıza çıkıyor. Bu da kitabı daha da güzelleştiriyor, özelleştiriyor. Kitabın 15. Bölüm'ü ise beni çok çok şaşırtmıştır. Hiç beklemiyordum. Bölüm sonuna kadar hiçbir noktalama işareti yok! Tek nefeste anlatmak başka nasıl ifade edilebilirdi ki?!

Her bir sayfada Selim Işık'a ve Turgut Özben'e bir adım daha yaklaşıyoruz. Kabuklarının içindeki dünya bambaşka bir dünya! Her karakter ayrı bir tahlile ihtiyaç duymaktadır! Oğuz Atay'ın yazdıkları kadar yazmadıkları da çok şey anlatıyor!!!

Bambaşka bir algılama şekli, zihnin koordinatlarında kayboluş, denklemde yer almayan, kendinin yer almadığını düşünen, değişkenlerin hayatı. Değişkenlerin varlığı.

"Garip Yaratıklar Ansiklopedisinden:
Tutunamayan (Disconnectus erectus): Beceriksiz ve korkak bir hayvandır. İnsan boyunda olanları bile vardır. İlk bakışta, dış görünüşüyle, insana benzer. Yalnız pençeleri ve özellikle tırnakları çok zayıftır. Dik arazide, yokuş yukarı hiç tutunamaz. Yokuş aşağı, kayarak iner. (Bu arada sık sık düşer.) Tüyleri yok denecek kadar azdır. Gözleri çok büyük olmakla birlikte, görme duyusu zayıftır. Bu nedenle tehlikeyi uzaktan göremez. "(sayfa 146) (Disconnectus erectus'un tanımı sayfa 151'de bitmektedir.)
Sayfalarca not çıkardım bu kitaptan. Hatta, hala eksik kısımları bile var notların!

"Süleyman Kargı'nın evinden çıkarken Turgut'un başı ağrıyordu. Hava kararmıştı. Ilık bir akşamdı. Kaldırımın ortasında durdu; bir sigara yaktı. İnsanlar, Selim Işık'ın başına gelenlerden habersiz, aceleyle birtakım yerlere gidiyorlardı: birtakım insanlar, birtakım yerlere. Bir adam yaklaştı: "Ateşinizi müsaade eder misiniz?" Etmem. Siz, Selim'den bahsetmeme müsaade eder misiniz? Etmezsiniz. Gördünüz mü? Adam, kamburunu çıkararak eğildi, sigarasını yaktı; sağol anlamında elini başına götürdü, uzaklaştı. Hemen kaçtınız, değil mi? Kaçın bakalım. Sigara hukuku. İnsan kaldırımın ortasında kararsız durursa, ya ateş isterler ya da adres sorarlar. Başka bir şey sormazlar. Sigarayı attı. Yardımı kesiyorum. Adımlarını hızlandırdı. Beni de bir yere sıkıştırıverseydin şarkıların içinde. Saçmalama! Turgut'u çok severdim. Benim olsaydı derdim! Senin kaderin, ortaokul manzumelerinde kalmak. Küçüktüm ufacıktım, gerçeklere acıktım. Efendim? Gerçekler mideme oturdu." (sayfa 245)
Hayat denkleminde insan değişkeninin tanımlanması...

"Nermin'in vücudu, yorganın kıvrımları arasında, kaybolmuştu; yalnız saçları görünüyordu. Yorgan hafifçe inip kalkmasa, yatakta canlı bir varlık olduğunu anlamak zordu. Belki de gerçekten yoktur, yanımda yatan, bir saç demetinden ibarettir. Yorganın altından elini uzatarak karısının tenine dokundu. Yazık; insanlar düşüncelerimize uygun biçimleri almıyor. Karısına sırtını döndü, kolunu yataktan aşağı sarkıttı. Hayat, düşünceleri tutan bir hapishanedir. İnsan, can sıkıcı bir saç demetidir, ben de akılsız bir robotum. Uyuyakaldı." (Nermin; Turgut'un eşi.) (sayfa 32)
Daha nice mutlaka okunması gereken satır var!..

Bendeki kitap İletişim Yayınları'ndan 2008 tarihli 42. baskısı.

İletişim Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com

9 Ağustos 2013 Cuma

Velvele Mecmua Sayı 4

1 yorum

Elime yeni geçen bir dergi! Halbuki onlar çoktan 4. sayılarını basmışlar. Öğrenci işi "Geyik Tabanlı Gerçeksel" bir mecmua. Kapağı açtıktan sonra karşımızda "Kucaklama Kınama" bölümü var. Güldüm onlara. Girizgâhla başlıyorlar. Sonrasında Yeraltından Notlar geliyor ki patatesleri anlatıyor. Gerçekten patates nedir, türleri nelerdir. Bu yazıyı "haber niteliği taşımıyor bahanesiyle" basın kartı vermeyen Başbakalın Basın, Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'ne ithaf etmişler. Sonraki ise Kalorifer Petekleriyle Röportaj. Daha sonra ise Bikini Diyetleri Derneği'nin ilk ve son basın bildirisini okuyoruz.

Kitaplara Açılan Pimapen bölümünde ise, Turgut Özakman'ın Şu Çılgın Türkler kitabı ile Friedrich Nietzsche'nin Deccal - Hristiyanlığa Lanet kitabını ele almışlar.

Düğün ve Direniş'i okuduktan sonra Hiç Gerek Yoktu'yu okuyorsunuz. Yanında ise bir sinek öldürmelik vermişler. Hedef de koymuşlar, o hedefte sineği öldürüp resmini onlara gönderenlere bira ya da dürüm ayran hediyeymiş.

11 Adımda Direnişçi olma yönergesinden sonra bir Çamaşır Makinesi hikayesi mevcut. Otomatik Metaforlar sonrasındaysa Justin Bieber Marksizmi üzerine bir yazı bulunuyor. Sonrasına Tavşan ile Kaplumbağa var. Çin'in Büyük Nüfus Komplosu adlı yazı sonrasında Stencil Atölyesi'de duvar boyama kalıbı vermişler. Küçük Kırmızı Beneklerim'deyse bir başka hikaye bizleri karşılıyor. Fill In The Blanks sınavını da geçtikten sonra Ölü Sihirbaz'ın Evine konuk oluyoruz. Tanımsız Kalmışlar İçin Post Yapısal Bir Tanım: Lolo'dan sonra bizi son olarak Neden bölümü karşılıyor.

www.velvelemecmua.com 
velvelemecmua@mynet.com
velvelemecmua@gmail.com

Facebook'ta: www.facebook.com/mecmuavelvele
Twitter'da:    www.twitter.com/velvelemecmua

Alfaba Fanzin Sayı 2

0 yorum

Kenar kültür neşriyatı Alfabe Fanzin Sayı 2 çıktı. Bizleri güzel yine çok güzel bir kapak ve çok güzel bir arka kapak karşılıyor. Kapağa imzasını atan Merve Dabağoğlu. Bu sayıda da çeşitli türler, dünyalar var!

Bir anıyla -Nesrin Er imzasıyla- başlıyor muhteviyat. Safiye anlatılıyor bize. Adı Safiye olmayan milyonlarca Safiye gibi; "okul duvarının köşesine gelip, çocukları izlerken ne düşünürdü"? Muhteviyatın devamında Ömer Kaçar Çocukça Bir Şeyler anlatıyor. Bakkalın bir çocuğun dünyasındaki yeri ve yaklaşımına karşılık bir annenin çocuk üzerindeki etkisi... "Kapıyı açmamla birlikte ani bir titremeyle tek gözünü açtı(annesi). O gün bana bir şeyler mırıldanmıştı ama yıllar geçti hâlâ anlayamadım..."

Canset Er'in "Kör Sözler"inde -Kendinden geçen ağızların gözü olmayan yüzüne sahip olmalıydım.-görmeden, anlamadan konuşmaya doğan bir tepki var! Sonraki muhteviyat Merve Tursun imzasında Yedi Bin Üç Yüz Yıldır Dünyadasın adlı öykü. " 'Müjdemi isterim, artık kelebekler ölmeyecek…' " Dünyanın zaman çizgisinde bir karmaşa!

Bir sonraki muhteviyat Faruk Demirbilek'in "devamı gelecek sayıda" öyküsü! Bir aşk var! Paylaşmak istememek aşkı! "Her şey nazlı yârimin kafası yarıldıktan sonra başladı." ile başlıyoruz öyküye ve devamını gelecek sayıda bekliyoruz.  Hilal Yıldırım imzalı muhteviyat bir öykü. "Bir şarkı dolanıyor kırmızı saçlarımın arasında." Melodili bir öykü gibi başlıyor!

Sonraki muhteviyat "Duvarsızların Uzaktan Yakından Alakası Olan Hikâyesi" adlı bir öykü." 'İkimizin sınırları… Sınırlar olmazsa bize rahatsızlık veren şeyler olur. En çok da ikimize...' " Sonraki muhteviyatta ise benim imzam mevcut. Sabah adlı öykümü yayımladılar. Bu güzel insanların arasında olmaktan mutluluk duydum, buradan da hep aralarında olmak dileğiyle, teşekkür ediyorum!

Halil İbrahim Erkut'un imzasını taşıyan muhteviyet bir şiir. Zaman Özgür Değil diyor bize. Kumsaati yapısında yazılmış bir şiir! Hemen devamında Burak Çıkırıkçı'nın muhteviyatı mevcut; Histeri adlı şiir! Belki de bir kriz. Sonrasındaki muhteviyat da bir şiir; Mehmet Ali Balkan'ın İçinde Yaşadığımız Deri adlı şiiri. Biz neydik? Korktuk.

Sıradaki muhteviyat bir deneme. Eyüp Tekin Paradigma ve Gelenek üzerine eğiliyor.

Hilal Yıldırım, sıradaki muhteviyatta, Bejan Matur'un Rüzgar Dolu Konaklar adlı kitabını tanıtıyor bize. Hemen ardında Ömer Faruk Güler, Michel Gondry'nin Günlerin Köpüğü filmini tanıtıyor.

Kent Tanımındaki Değişime Bir Bakış ve Ülkemizde Kentsel Bağlamda Kamu Sorunsalı adlı makale ise bir sonraki muhteviyet Murad Adalı imzasıyla karşımızda.

Mantar Pano'yla sayfaların sonuna geliniyor ve sıradaki fanzin bekleniyor! Bu sayıda Raquel Aparicio'nun her biri ayrı güzel illüstrasyonlarıyle bezenmiş fanzinin içi! Değinmeden geçemeyeceğim bir noktadır bu da!

Facebook'ta: www.facebook.com/alfabefanzin
Twitter'da:    www.twitter.com/alfabefanzin
E-Posta:       alfabefanzin@gmail.com




23 Temmuz 2013 Salı

İstanbul Hatırası

0 yorum

İstanbul'u ne kadar tanıyoruz? Kurban olan İstanbul olsa gerek. Ahmet Ümit'ten bir şaheser! Başkomiser Nevzat, bu kez bir seri cinayetlerin peşindedir! Ölülerin ellerinde eski sikkelerden bulunmuştur, bunun yanındaysa ölülerin bulundukları yerler sikkelerle bağlantılıdır!

Her ölümün ardından bir İstanbul hikayesi gelir karşımıza. Katil veya katillerin amacı İstanbul tarihine mi dikkat çekmek yoksa hedef mi şaşırtmak kitabın sonunda hepsi çözülüyor. Yine beklenmeyen bir son.

Her ölüm öncesi ölünün bulunacağı yer için yazılmış bir kısa öykü bizleri bekliyor ve son öyküyle kitap bitiyor. Ben bu kısa öyküleri çok sevmiştim başından beri ve son olarak da böyle bir öyküyle bitmesi daha da güzel oldu! Sikkelerin resimleri de kitapta mevcut.

Kitabın yararlanılan kaynakları da mevcut ki bir o kadar değerli. İstanbul Hatırası, geçmişden günümüze uzanan 7 cinayet, 7 tarihi nokta ve içi içe geçmiş duygular!
Arka kapaktaki metin benim sevdiğim o küçük hikayelerden birisine ait.

İç içe geçmiş kültürlerin birbiri ardına dizilişine kanla çekilen dikkat!

Bu kitabı okuduktan sonra İstanbul'a aşık olmamak mümkün mü?


Bendeki kitap Everest Yayınları'ndan cep boy basımı olup Mayıs 2013 tarihli.

Kitap:
Everest Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Alfabe Fanzin

0 yorum

Aylık Kenar Kültür Neşritayı! İlk sayılarını basmışlar, çok güzel çok da sevimli olmuş. İlk sayının acemeliklerini görmekse onları daha da sevimli kılmış! İzmit merkezli bir fanzin.

İmtiyaz sahibi Ömer Kaçar ilk sayı için şöyle yazmış;

"Hey! Sen, sevgili okuyucu;
Bize ilk sayımızda eşlik ettiğin için sana minnettarız.
' Biz neden bir fanzin çıkarmıyoruz ki? ' İşte bizim alfabe'yi çıkarmamızdaki ilk adım buydu.
Dolmuşta giderken, arkadaşımla yayıncılığın zorlukları hakkında konuşuyorduk.
' Yayıncılık ne zor iş... '
' Zor mu? '
alfabe bu şartlar altında doğdu.
Buradan okuyuculara bağırıyorum:
'alfabe açık bir platformdur! '
Biz, herkesin emeğine değer veren küçük bir topluluğuz.
Zaman göz açıp kapayıncaya kadar geçip gidiyor. Geriye zamanın izleri kalıyor. alfabe'de iz bırakmak isteyen herkese kapımız sonuna kadar açık.
Öykülerinizi, denemelerinizi, sanatın her alanıyla ilgili eleştirilerinizi, inceleme yazılarınızı ve makalelerinizi aşağıdaki adrese yollayarak yayına katkıda bulunabilirsiniz.
alfabefanzin@gmail.com
İyi okumalar.
Ömer Kaçar. "
Muhteviyatı da şöyle:

çünkü bayan m ile bir akşamüsü hiç olmadı / h. merve tursun
bahar yorguluğu / ömer kaçar
aramadıkça arayamamak / a. barış ay
kemirgen durumlar / m. ali balkan
yassı ağaçlar / burak çıkırıkçı
ucu b / a. barış ay
biri var karanlıkta / ebru ulutaş
kelimeler ve şeyler - insan bilimlerinin bir arkeolojisi / canset er
carax'ın rüyası / ö. faruk güler
avaşin yorulmaz ve inci güler ile hiç'liğin hüznüne yolculuk (röportaj)
İçindekilerde küçük harf kullandıklarını hissettirmek için ben de küçük harf kullandım.

Sanatın her alanından yazılarla çok güzel bir ilk sayı olmuş. Kapağı da ayrıca beğendim. Bu güzel kapaktan sonra ilk üç muhteviyatın öykü olduğunu görüp bir solukta okudum. Birbirinden güzel öyküler! Sonrasında Mehmet Ali Balkan'ın Kemirgen Durumlar'ı beni karşıladı. Sonraki üç muhteviyat da şiirler! Hepsinin tadı birbirinden başka. Şiirlerden sonra ise bir kitap incelemesi! Faucault'ın Kelimeler ve Şeyler adlı eseri. Kitaptan sonra ise bir sinema yazısı, film incelemesi geliyor yani Carax'ın Rüyası! Son olarak da iki genç ressamla röportaj var!

Çok güzel bir fanzin olmuş! Gerek içerik sıralaması gerekse içeriğiyle çok beğendim. Umuyorum ki yayın hayatı uzun, upuzun olur! Belirtmeden geçemeyeceğim adını da çok beğendim.


İnternette;
Facebook: https://www.facebook.com/alfabefanzin
Twitter    : https://twitter.com/alfabefanzin

Yukarıdaki adreslerden fanzini temin edebileceğiniz adresleri öğrenebilirsiniz.

Sherlock Holmes Akıl Oyunlarının Gölgesinde

11 yorum

Bu seferki baskı Martı Yayınları'ndan. Sherlock Holmes, bambaşka bir karakter, bambaşka bir eser! Sherlock serisi gazetede basıldığı zamanlarda, gazeteden takip etmek nasıl olurdu?! Bambaşka bir zevk, bambaşka bir tat! Her öyküsünde ayrı bir tat ayrı bir zevk ama bunların hepsinin bir ortak noktası var! Kendimi o zamanlarda şöminenin karşısında yeni çıkmış gazeteyi büyük bir heyecanla okuduğumu düşünüyorum da! Sherlock Holmes zaman üstü bir karakter olarak yıllar sonra bile aynı mühtiş zevki bizlere yaşatıyor! Tekrar tekrar okunsa bıkılmayacak bir öykü zinciri!

Martı Yayınları beş kitaplık set halinde Sherlock Holmes öykülerini basmış ve bunların ilk kitabı Akıl Oyunlarının Gölgesin'deyi soluksuz bitirdim. Bu kitap Kızıl Dosya ile başlamıyor.

2. Kitap: Suç Detayda Saklıdır
3. Kitap: Şüphe Asla Uyumaz
4. Kitap: Gerçekler Kanıt İster
5. Kitap: Aklın Şüphesi Suçun Gerçeğidir

Bu kitaptaki Sherlock Holmes öyküleri şöyle:

Bohemya'da Skandal
Bir Kimlik Vakası
Kızıl Saçlılar Kulübü
Boscombe Vadisi'nin Esrarı
Beş Portakal Çekirdeği
Bükük Dudaklı Adam
Mavi Yakut
Benekli Kordon
Mühendisin Başparmağı
Asil Bekâr
Zümrüt Taç
Akgürgenlerin Esrarı
Her biri alıp götürüyor!

Bohemya'da Skandal'da Sherlock Holmes meşhur Irene Adler ile tanışıyor! Bohemya Kralı evlenecektir, ancak eski aşkı Irene Adler onun fotoğrafını saklamaktadır ve kral bu fotoğrafı geri ister. Kendi çabaları yetersiz kalınca Sherlock Holmes'e danışılır!

Bir Kimlik Vakası'nda bir genç evlenecektir. Ancak müstakbel eş törene gelirken faytonda kaybolmuştur! Sherlock Holmes bu gizemiş peşindedir!

Kızıl Saçlılar Kulübü'nde bir rehineci dükkanı çalıştıran bir adam çok garip bir işe başlamıştır. Kızıl Saçlılar Kulübünde Britanya Ansiklopedi'sinin kopyalarını yazmaktadır! Bir kaç hafta sonra kulübün feshedildiğini, çalışmaya gittiğinde kapıdaki nottan öğrenir! Bu gizemin çözülmesi için Sherlock Holmes'e danışılır!

Boscombe Vadisi'nin Esrarı'nda kırsal bölgede yaşayan yurtdışında çalışıp geri dönmüş iki arkadaştan birisi ölmüştür! Bu sırrın çözülmesi için Sherlock Holmes'ten yardım istenir.

Beş Portakal Çekirdeği'nde bir genç adam Sherlock Holmes'ten yardım ister. Amcası bir zarfın içinde gelen portakal çekirdeklerinin ardından garip bir şekilde ölmüştür. Amcasının mirası babasına kalmıştır ve bir zaman sonra beş portakal çekirdeği alan babası da garip bir şekilde ölmüştür. Sherlock Holmes'e başvurmasının sebebiyse aynı zarftan kendisinin de almasıdır!

Bükük Dudaklı Adam, dilencilik yaparak yaşayan bir kişidir. Bir gün dairesinde kocasını gördüğü ve ona el sallarken gözden kaybolduğu iddiasıyla bu dilencinin kapısına dayanır. Dilenci kendisinden başka kimsenin olmadığını söyler. Sherlock Holmes bu gizemin peşindedir!

Mavi Yakut'ta, Noel sonrası Dr. Watson Sherlock Holmes'ü ziyaret eder. Holmes bu ziyaret sırasında bir şapkayı incelemektedir. Şapkayı Holmes'ün odacısı Peterson, bir kazla birlikte bulmuştur ve o esnada içeri girerek kazın içinden mavi bir taşın çıktığını haber verir!

Benekli Kordon'da üvey babasıyla yaşayan ikiz kardeşlerden birisi, garip bir şekilde ölmüştür. Son sözleri de "benekli kordon" olmuştur. Sherlock Holmes'de bu kordonun peşine düşmüştür.

Mühendisin Başparmağı'nda Dr. Watson'a parmağı kopmuş bir adam gelir ve iş için gittiği yerde canına kastedildiğini Dr. Watson'a anlatır. Doktor da onu Sherlock Holmes'e götürür!

Asil Bekâr'da, düğün sonrası kaybolan eşini bulmak için bir lord Sherlock Holmes'ten yardım ister!

Zümrüt Taç, İngiltere Kraliyet Hazinesi'nin önemli ve çok değerli bir parçasıdır. Adı verilmeyen kraliyetten bir kişi bu tacı banka sahibine kredi karşılığı rehin bırakır! Bankacı o akşam soyulur ve elinde bir parçası kırılmış taçla oğlunu görür! Ancak üç tane zümrüt eksiktir. Hem bunun için hem de oğlu suçlu mu masum mu kanıtlanması için Sherlock Holmes'ten yardım ister!

Akgürgenlerin Esrarı'nda, bakıcı olarak çalışan bir kadın işe başlamadan önce Sherlock Holmes'e danışır. Çünkü işvereni çok garip isteklerde bulunmuştur.

Bir çırpında okunan maceralar serisi!

Kitap, başta da yazdığım gibi, Martı Yayınları'ndan Cumhur Mısırlıoğlu çevirisiyle Mayıs 2012 baskısı.


Kitap;
Martı Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com

11 Temmuz 2013 Perşembe

Hep O Şarkı

0 yorum

Yakup Kadri Karaosmanoğlu'dan hissî bir roman! Hislerin kör ettiği ölçüde de o döneme ve o dönemdeki aşklara bir bakış! Münire Hanım, bir konakta yaşamaktadır. Komşu konakta Cemil Bey ile büyümüşlerdir. Lakin bir sünnet töreni zamanı Cemil Bey Münire Hanım'a ithafen bir şarkı okumuştur ve duyguların tanımlanması o zamana dayanmaktadır! O zamanki aşklar bir başkaymış ve kâh vuslatı olan kâh ayrılığa düşen bir aşk sergüzeşti.

Kullandığım kelimelerden de telakki olunacağı üzere dil eski. Ancak kelimelerin karşılığı parantez içinde de verilmesiyle okuyuş kolaylaşıyor ve cümle kaçırma durumu olmuyor. Cemil Bey'le aşkları büyüdükçe büyür, Cemil Bey'in babası, Münire Hanım'ı babasından ister lakin baba bu izdivaça karşıdır! Böylece ayrılık başlar. Derken Münire Hanım bir mollanın oğluna verilir! Aradan bir kaç zaman geçer ve haber alınamayan Cemil Bey'den Münire Hanım'a bohçacı kadın yoluyla bir mektup ulaştırılır! Münire Hanım bu zamana kadar Cemil Beyli hayellerden çıkar ve gerçek Cemil Bey'e kavuşma arzusuna düşer. Şansı dönmüş gibi görünmektedir! İlk mektubun gelişinden bir kaç zaman sonra Münire Hanım'ın kocasının hizmetçi kızı hamile bıraktığı haberi duyulur! Bunun üzerine Münire Hanım'ın babası kızını dünürlerin konağına göndermez. Münire Hanım talihinin döndüğüne iyice inanmaktadır. Hele ki Münire Hanım'ın halası, kendi evini bu aşıklara buluşmaları için açmasıyla onlardan daha mutlu insanlar yoktur! Mutluluklarını sonlandıran Cemil Bey'in taşraya sürülmesidir. Vuslat tekrar ayrılığa dönüşür! İkinci bir vuslat olacak mı olmayacak mı sizi merakta bırakmak adına burada söylemiyorum.

Basit bir raslantının büyük sonuçlarını okuyoruz. O olmasaydı pek çok şey başka olabilirdi? Bundan ziyade bir kadının ne kadar derinden sevdiğinin ve belki de biraz daha hülyalı sevdiğinin romanıdır bu. Anlatıcı da Münire Hanım'dır zaten.

Hep o şarkının esiridir Münire Hanım ve ona o şarkı yarattığı dünya yaşama gücü vermektedir.

" 'Ha değişmiş ha değişmemiş! Bana ne?' diyordum. Koy, mehtap âlemleri yine o mehtap âlemleri, zevk ve sefalar yine o zevk ve sefalar olsun. Benim şarkım söylenip bittikten sonra bütün bunların ne hükmü var?" (sayfa 142)

Bendeki kitap İletişim Yayınları'ndan 2009 basılmış 16. baskısıdır. Ayrıca kitabın sonunda Yakup Kadri'nin hayatınını anlatan bir bölüm ile biblografya da bulunmaktadır.

Kitap;
İletişim Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com


10 Temmuz 2013 Çarşamba

Yeni Dünya

0 yorum

Sabahattin Ali eseri! Bir öykü kitabı! Her öyküde insanın olduğu öykülerinde insan olduğu gibi anlatılmış!
Öyküleri;

Asfalt
Hanende Melek
Çaydanlık
Ayran
Isıtmak İçin
Uyku
Selam
Bir Mesleğin Başlangıcı
Bir Konferans
Yeni Dünya
İki Kadın
Sulfata
Hasanboğuldu
Asfalt'ta bir köy öğretmeninin köye ilk görevi için köye geldiği yolun sıkıntısı ve öğretmenin elinden geldiğince yol için çalışması anlatılmış. Sanki bazı şeyler o zamandan bu zamana hiç değişmemiş! Bu kitaptan sonra Anadolu insanının genetiği çözümleniyor hissine kapılmamak elde değil! Bu öykünün bir özelliği de şudur ki bir köy öğretmeninin notlarından derlenmiştir.

Hanende Melek  şarkı söyleyerek hayatını kazanan bir kadın. Hüseyin Avni Melek'e abayı yakmış eski Hukuk Mahkemesi azalarından imiş. Lakin sarhoşluğu yüzünden işten çıkarılmış. Evde karısı ve çocukları beklerken eline geçirdiği bir kaç parayı da alkole vermeye devam ediyormuş. Derken bir akşam Hüseyin Avni'nin sabrı tükenip Melek'le konuşur ve Melek o gece Hüseyin Avni'nin ailesi ile karşılaşacaktır!

Çaydanlık ise çok başka bir noktaya parmak basmış bir öykü. Hastahanede yatan mahkumların beş kişilik bir odayı paylaşması ve bir çaydanlık etrafında hayatı paylaşmalarını konu almaktadır. Çaydanlık mahkumlardan birine aittir...

Ayran'da evini geçindirmek için ayran satan bir küçüğün hayatına misafir oluyor! Ama bu misafirlik pek tatlı değil...

Isıtmak İçin adlı öyküde, evini geçindirmek için çamaşırcılık yapan bir kadın ve onun hasta kızı; tek odalı bir pansiyonda kalan bir adamın gözünden anlatılmış.

Uyku'da iki arkadaşın otostopla yola koyulması üzerine bir kamyona denk gelirler ve şoför uykusuzdur! Varacakları yere kadar şoför ile yaşananlar anlatılmıştır.

Selam'da kumpanyada çalışan bir kadın ile geldikleri kasabada yaşayan bir berberin yarenliği anlatılmaktadır. Kumpanya kasabadan ayrılmıştır, bir zaman sonra kadının berbere selamı gelmiştir ve berber her şeyini bırakarak bu selamın peşine düşmüştür.

Bir Mesleğin Başlangıcı mahallenin eski kabadayılarından Koca Recep'in şimdiki mesleğine nasıl başladığını anlatmaktadır.

Bir Konferans'ta açılacak yeni okulun daha açılmadan köylülere kooperatif hakkında bilgi vermesi ve toplantının hemen sonrasında yaşananlar anlatılmaktadır.

Yeni Dünya, bir kadının adı. dansözlük ile para kazanıyor. Bir düğünde iş almıştır. Lakin pek beğenilmemiş, üzerine rakibi Deli Emine çağrılmıştır. Buna içerlenen Yeni Dünya tüm hünerini ortaya koymuş, beğeni toplamıştır. Ertesi gün gelin almaya dokuz saatlik yola gidilecektir. Yeni Dünya da kafile yola çıkmıştır. Dönüş yolundaysa bir düğün konvoyu gelinden başka ne taşıyabilir ki?

İki Kadın, bir kocaya tabi ve o adamın da ruhunu teslim edeceği gece gelmiştir. Bu iki kadının konuşmaları tüm hayatlarını özetlemektedir!

Sulfata, askere gitmeden evlenmiş bir delikanlı asker dönüşünde babasının gelinine kötü davrandığını öğrenir ve eşini de alıp dağa çıkar. Orada bir kulübe inşa edip yavaştan düzenlerini bile kurmuşlarken kadını vuran sıtma hastalığı her şeyi değiştirir!

Hasanboğuldu, bir göl adıdır. Adını bir aşk hikayesinden alır!

"Emine'yi yaslı eden
Kerem olup Aslı eden
Dağı taşı sesli eden
Hasanım ardından geldim." (sayfa 124 - Hasanboğuldu öyküsünden.)
" 'Bende sahiden akıl yok...' diyordum. 'Uzaktan erimiş kurşun gibi parladığını gördüğüm su beni yolumdan alıkoyuyor. Düşünmüyorum ki, su, ancak uzaktan güzeldir. Onunla yakından temas etmek, bir sürü küçük, fakat yekûnu büyük münasebetsizliklere katlanmaya mecbur olmak demektir. Yaşım otuzu geçti. Bu manasız heveslere oyuncak olmanın bir macera telakki edileceği yaş değildir. Küçük şeyler için büyük fedakârlıklarda bulunmayı kabadayılık telakki edecek değilim ya?' " (sayfa 60 - Selam öyküsünden.)
" Uyandığımız zaman güneş perdelere vurmuştu. Derhal pencereye koştum. Gecenin karanlığında girip kirli yatağında yattığım bu Anadolu otel odalarının penceresinden baktığım zaman tesadüf edeceğim meçhul manzaranın merakını daha yatmadan duymaya başlarım. Önümde bazan kavak ve erik ağaçlarıyla dolu bir bahçe, bazan yıkılmak üzere bulunan kerpiç bir duvarla çevrilmiş mezbele, bazan da heykelli ve minimini ağaçlı bir hükümet meydanı çıkar. " (sayfa 69 - Bir Mesleğin Başlangıcı öyküsünden.)
Bendeki kitap Yapı Kredi Yayınları'ndan Şubat 2013 tarihli 11. baskısı.  Her öykü bambaşka insanlara kapı açmasına rağmen bu insanlar arasındaki gizli bağı hissetmemek imkansız!
Yapı Kredi Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Hobbit

1 yorum

J.R.R. Tolkien'in Ortadünya'sının ilk kitabı! Silmarillion ile Tolkien'in Ortadünya'sının notlarına başlamıştım. Silmarillion'daki takip zorluğu bu kitapta yok. Tersine çok akıcı bir şekilde ilerliyor! Ancak yine de sanki Tolkien daha çok şey anlatmak istiyormuş hissine kapıldım. Bol hayal gücü ile başbaşka bir macerayı bizlere aktarmış!

"Topraktaki bir oyukta bir hobbit yaşardı. Solucan kuyruklarıyla ve sulu çamur kokusuyla dolu, iğrenç, pis, ıslak bir oyuk değil, oturacak veya yemek yiyecek bir yeri olmayan kuru, çıplak, kumlu bir oyuk da değil: Bir hobbit kovuğuydu ve bu da konfor demekti." (sayfa 7)
Sözleriyle başlayan mit üslubuyla bizleri Ortadünya macerasına götürüyor. Bolca bulunan düğümlerden "nasıl kurtulacaklar" hissini tekrar tekrar yaşıyoruz ve Tolkien bu sorunun cevabını çok uzatmadan hemencecik veriyor! Bu da kitabı ayrıca ilginç kılan bir özellik olarak gözüme çarptı.

Hobbitimiz meşhur Galdalf'ın da eşliğinde, Yalnız Dağ; Dağaltı Krallığı varisi Thorin önderliğinde bir araya gelmiş cücelerle birlikte, Dağaltı'nı; ejderha Smaug'tan geri almak için yola çıkar! Hobbit burada hırsız görevindedir! Bu görev Yüzüklerin Efendisi üçlemesine yol açan bir olaya da imza atıyor.

Ortadünya yollarında gezinirken "ben olsaydım ne yapardım" sorusunu da sormaya başladıysanız Ortadünya'nın uçsuz buçaksız sınırları içinde gezimeye başlamışsınız demektir!

Irkların türüne göre var olan karakterleri net çizgilerle çizilmemiş olmasının kazandırdığı belirsizlik meraka yol açıyor.

Bu kitabın önce filmini izleyip daha sonra bu kitabı okudum. Bu da ayrı bir tat katıyor. Sinema uyarlamasının bu kadar çok sevilmesinin nedeninin şu olduğunu farkettim; filmlerin sanat yönetmenlerinin beklentilerin üzerinde bir iş koymuş olmasıdır. Zira kitapta karakterler için çok detaylı bir çehre betimlemesi bulunmamaktadır. Bunu da Tolkien'in bir başka imzası olarak görüyorum: Ortadünya sadece benim değil, hepimizin. Hepimiz bir şeyler katmalıyız.

Sayfa 25'te sözleri geçen şarkının; kitabın sinenama uyarlamasında benim için mükemmel olması da ayrıca hoştur. Kitabı okurken, tekrar tekrar dinlediğim bir şarkı olmuştur. Şarkı için : http://www.youtube.com/watch?v=BEm0AjTbsac

Kitabın sonu olması doğal ama beklenmeyen sonlardan olmuş. Bu da ayrı bir tat katmış.

Bendeki kitap İthaki Yayınları'ndan Gamze Sarı çevirisiyle Kasım, 2011 tarihli 6. baskısı.
İthaki Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com

4 Temmuz 2013 Perşembe

İlk Aşk

0 yorum

Turgenyev'in eseri. Klasikler için her saat mükemmeldir. Ama bazı saatler çok daha güzeldir! Bir öğle vakti ağaç, gölgesi altında, bir akşamüzeri sedir üstünde veya bir gece serinliğinde! İlk Aşk, Vladimir Petroviç'in ilk aşkından ve aşık olduğu kadının garip doğasına yaklaşma çabasından ibaret! Gençliğin başlarında ve aşkı tanımanın heyecanıyla ve karakterinin ağırbaşlılığıyla bir aşkı ve karşılık alamayacağını bile bile bu aşkı yaşamanın oluşturduğu hezeyanları kavrama yetisi aynı zamanda!

"Zinaida içime işleyen bakışını gözlerime dikti,
-Duydum, evet: Geldiğiniz için teşekkür ederim. Doğrusu sizi bir daha göremeyeceğimi sandım... Hakkımda kötü düşünmeyin, Volodya. Bazen üzdüm sizi ama, gene de düşündüğünüz gibi değilim ben.
Başını çevirip alnını pencereye dayadı.
-Emin olun öyle değilim... Biliyorum, kötü şeyler düşünüyorsunuz hakkımda...
-Ben mi?!
-Siz, evet... Siz.
-Ben... diye tekrarladım; kalbim yeniden karşı gelinmez bir büyünün etkisiyle titredi. İnanın bana, Zinaida Aleksandrovna; ne yaptığınız şeyler, ne de bana çektirdiğiniz acı sizi ömrümün sonuna kadar sevmeme engel olur. Her şeye rağmen seveceğim, size tapacağım." (sayfa 95)
"İç çektim. Yalan söylemek istemiyordum, gerçeği açıklamaktan da utanıyordum. Luşin halimden anlayan bir tavırla,
-O da düzelir, dedi. Yavaş yavaş... Önemli olan normal hayata dönmek, kendinizi tutkulara kaptırmamak. Ben başkasının iradesiyle cennete gitmektense -sadece ben istedim böyle- cehenneme sürüklenmeyi tercih ederim." (sayfa 96)
Bendeki eser Kum Saati Yayınları'ndan Mustafa Bahar çevirisiyle 2007 baskısı. Yayınevinin bilindik sıkıntılarının sayısı bu kitapta çok fazla değil.

28 Haziran 2013 Cuma

Silmarillion

0 yorum

J.R.R. Tolkien'in oğlu tarafından babasının notlarından derlenerek baskıya hazırlanmış, Ortadünya'nın yaratılışı.  Eru Ilúvatar'ın Ortadünya'yı yaratışından başlayan macerada Tolkien'in hayal dünyası içinde kaybolacaksınız. O kadar çok isim o kadar çok olay var ki J.R.R Tolkien'in bunu baskıya hazırlayamamasına şaşmamak gerek. Okurken bir zaman sonra karakter takibini yitiriyorsunuz. O yüzden karakter takibinden ziyade olay takibine başladım.

Önsözde Tolkien'in uzun bir mektubu var ki tüm Ortadünya'nın özeti şeklinde. Öykünün belkemiğini anlatıyor. İşin açıkcası rahatça anlayabildiğim ve takibinde zorlanmadığım kısım orası oldu. Ortadünya ayrıca bir uğraş alanı olmasının sebebi de bu olaylar ve karakterler örgüsünün bolluğu. Tolkien'in Ortadünya'sı her şeyin olmasının yanı sıra ucunun da açıklığı ve geliştirilebilirliği daha da ilgi uyandırıcı durumdadır. Tolkien'in sanatı ve hayal gücü bize üzerine geliştirilmesi için binlerce yeni fikir sunmuştur. İşin tuhaf yanı Tolkien, mektubunda yazılarını vahiy gelmişçesine yazdığını belirtmiştir. Bu kadar büyük bir dünyayı yazmak için çok düşünmek gerekliliği malumdur.

Bu kadar çok öyküyü içinde barındıran eserde temel öykü Ortadünya'nın başlangıcı nedir ve neler Elfler, İnsanlar, Orklar, Cüceler ve diğer yaratıklar neden vardır gibi Ortadünya'nın ilk zamanlarını anlatan bir eser. Meraklısına bir kitap olarak değerlendirmek yanlış olmaz.

Ortadünya yarıtılır. Morgoth, İnsan varlığını kabullenemez. Kötücül bir yapıya bürünmeye başlar. Elflerin görevi ise insanlar için daha güzel bir dünya oluşturmak. Silmaril, üç adet taşın adıdır. Bu taşlar Ağaç ışığından Feanor tarafından üretilmiştir. Morgoth bunları ele geçirmiştir ve kadim dünyann sert olayları başları başlamıştır. Silmariller daha sonra yine karşımıza çıkacaklardır ki bu önsözdeki mektupta da belirtilmiştir.

Bendeki eser İthaki Yayınları'ndan Berna Akkıyal çevirisiyle Ağustos 2011 tarihli 3. baskısıdır.
İthaki Yayınları Sitesi
Kitapyurdu.com
İdefix.com


19 Haziran 2013 Çarşamba

Dava

0 yorum
Franz Kafka'nın tamamlanmamış eseeri. Arkadaşı Max Brond'un derlemesidir. Tamamlanmamış bölümler de kitabın içindedir. Tamamlanmamış bölümleri ayrıca sevdim. Kafka'nın içinde hala umudun olduğu zamanlarda yazdığı bir eser.

Josef K. bir sabah uyandığınında yatağına kahvaltısını beklerken içeriye kendini "gözcü memuru" olarak tanıtanlar girer ve Josef K.'ye tutuklu olduğunu bildirir. Böylece Josef K.'nin hayatı değişir ve suçunun ne olduğunu dahi bilmediği bir suçlamayla davalık olur. İşin tuhaf yanı, Josef K.'nin davası çoktan dilden dile dolaşmıştır. Josef K. bu olaydan sonra tanıştığı herkesin onu çoktan tanıyıp adını duyduğu gerçeğiyle de yüzyüzedir.

" 'Sen Josef K.'sin,' dedi rahip ve kolunu belli belirsiz yukarı kaldırdı.
'Evet,' dedi K. Eskiden nasıl da gururla söylediğini düşünüyordu.
Oysa bir süredir, telaffuz etmek bile zor geliyordu ona; üstelik şimdi ilk kez karşılaştığı insanlar bile adını biliyordu. Tanıştırıldıktan sonra tanınmak ne güzel bir şeydi! (sayfa 187 - 188) "
K. içinde bulunduğu durumun ciddiyetine karşılık elleri kolları bağlıdır ve bugüne kadar mahkemede aklanan kimse olmamıştır. Oysa Josef K. daha suçunu bile bilmemektedir.

Franz Kafka üzerine yağan küllerin griyliği niteliğinde bir eser daha ortaya koymuş! İlk celse ardından orada görevli bir kadınla aralarında geçen konuşma:

" 'Siz burada önemli düzeltmeler yapmaya mı çalışıyorsunuz?'diye sordu kadın. Hem kendisi hem de K. için tehlikeli olabilecek bir şeyler söylüyormuş gibi dikkatli bir hali vardı. 'Başlangıçta burada bulunmadığım, sonunda da öğrenci tarafından yere yatırıldığım için yalnız bir bölümünü dinlemiş olsam da çok hoşuma giden konuşmanızdan çıkardım bu sonucu...' Bir süre sonra, K.'nin elini tutarak, 'Burası çok iğrenç bir yer!' dedi. 'Bazı şeyleri düzeltebileceğinize inanıyor musunuz?' "
Acaba K. gerçekten bir şeyleri değiştirmeye inanıyor muydu?

Bendeki eser Varlık Yayınları'ndan 2012 tarihli Funda Reşit çevirisiyle sekizinci baskısıdır.


Varlık Yayınları Resmi Sitesi
Kitapyurdu.com
İdefix.com

10 Haziran 2013 Pazartesi

Beyaz Tehlike

0 yorum

Tom Clancy'nin eseri. Amerikan filmlerinden bildiğimiz dillere pelesenk olan "kahrolasıca federaller" tadında bir macera kitabı.

Amerika'ya uyuşturucu girişi artmıştır. Seçimlerin de yaklaşmasıyla Amerikan başkanı bu işe bir çözüm ister ve kurmayları çok gizli bir uluslararası operasyon başlatır. Amaç bilgi toplamaktır. Bir CIA ajanı Kolombiya'ya giriş yapar. Ülkede zaten var olan uçak pilotu ajanla beraber bilgi toplanır. Eski Küba askeri olan ve kartele çalışan kişi olan biteni fark eder ve bunu kartele bildirir. Bilgi arasında Büro başkanının da Kolombiya'ya gelip bakanla görüşeceğidir. Baskınla birlikte Büro başkanı öldürülür. Bu noktadan sonra işler değişir ve ülkeye sızmış olan kartelin uyuşturucu üretim tesislerini izleyen Amerikan askerleri de buralara müdahalede bulunurlar. İşin rengi değişmiştir.

Amerikan filmi tadında çok kollu çok karakterli bir roman. her kütüphanede olması gereken bir kitap diyemeyeceğim. Vakit geçirmek için güzel, hareketi yüksek bir eser. İşin aslı Tom Clancy efsanesini duymuş biri olarak beklediğimden farklı çıktı. Kötü değil, farklı. Ancak ajanı, askeri, siyaseti iç içe olan bir kitap.

Bendeki kitap Altın Kitaplar'dan Gönül Suveren çevirisiyle 1990 yılı baskılıdır.

Gezi Parkı Kütüphanesine buradan selam! :)

21 Mayıs 2013 Salı

Yeraltından Notlar

0 yorum
Dostoyevski'nin muhteşem eseri! Onun zihin labirentinde inanılmaz bir yolculuk! Yeraltından Notlar, bir yazarın kendi yeraltında yaşarken hissettikleriyle başlıyor. Çevreyi algılaması ve çevreye tepkisi çok tanıdık olan lakin bizler gibi uyum sağlayamamış ve kendisiyle çelişmeyen bir kişiliğin hezeyanlarını okumak bambaşka! Elbette ki kitapta notları aktarılan yazar, Dostoyevski'nin kendisi değil. Ancak Dostoyevski'den izler taşımadığını söylemek de çok saçma olur! Defalarca okunması gereken kitaplar arasında!

Notları okurken yavaş yavaş notlarını aktaran yazarın bir anısına doğru sürükleniyoruz. Belki de yazarın ilk ve son defa aşkla karşılaştığının anısı! Bu karşılaşmaya yaklaştıkça çevrenin yazara nasıl davrandığını ve Yeraltından Notlar bölümünde aktardığı kişiliğinin nasıl oluştuğunu da anlıyoruz. Çevreyle daima bir iç çekişmeye sahip yazarın bu çekişmelerini adım adım görüyoruz.
"Öfkeden ağzım köpükler saçarken, yüzüme azıcık gülünüp bir fincan şekerli çay verildiğinde gevşer ve duygulanırdım. " (sayfa 8) 
Böyle bir mizaca sahip olarak yaşayışını sürdüren, memurluğu sırf geçimini sağlamak için yapan bir kişinin notları bunlar!

Bu kitap üzerine daha nice kitaplar yazılır! Kitabı okurken neredeyse her kelimede bambaşka ufuklara açılıyorsunuz. Bu nedenle bu kitap defalarca okunmalı!

Bendeki kitap Kum Saati Yayınları'ndan Bahadır Koçak çevirisiyle 2012 yılı baskılı. Baskı ve imla hatası bu kitapta var mıydı hatırlamıyorum. Varsa da göze batmayacak kadar demektir.

Genç Werther'in Acıları

0 yorum

Goethe'nin eseri! Genç Werther'i tanımaya mektuplarından başlıyoruz. Çoğunlukta Wilhelm'e olan bu mektupların arasında Werther'in acılarının kaynağı olan Lotte'ye de mektuplar mevcut. Mektuplardan sonra da mektupların derleyicisi bize olayların sonunu aktarıyor!

Werther kendi halinde iken bir akşam Lotte ile tanışır ve hayatının akışı değişir! Lotte Werther'in meleği haline gelir. Lakin Lotte, Albert ile nişanlıdır! Lotte ile Werther tanıştıkları dönemde Albert, iş için gitmiştir. Geri dönüşüyle Werther'in mutluluğu yerini sonunda ölüme gidecek olan acılara bırakır.

Werther'in ruhundaki değişimi; renk tablosunda renk geçişi gibi görüyoruz! Çevreyi algısı, çevreye tepkisi ve hayatının merkezinde Lotte!

" 30 Kasım
...
Vadinin üstünde koyu yağmur bulutları toplanıyordu. Uzaktan yeşil renkte ceketli birisini gördüm. Kayaların arasında dolaşıyor, yerden ot topluyordu. Yanına yaklaştım. Ayak seslerini duyunca bana doğru döndü. Pek ilgi çekici bir yüz ifadesi vardı. Asıl dikkati çeken de bu ifadedeki sessiz keder haliydi. Ama bu, onun yüzüne  bir tatlılık veriyordu. Siyah saçları ikiye ayrılıp iğnelerle tutturulmuş geri kalan kısmı da kalı bir örgü halinde omuzlarından aşağı sarkmıştı. Kıyafetinden fakir bir kimse olduğunu anladığım için, yaptığı işle ilgilenmemi hoş göreceğini düşünerek ne aradığını sordum. Derin bir ah çekerek, 'Çiçek arıyorum ama,' diye cevap verdi, 'bir tane bile bulamıyorum.' Gülümseyerek, 'Şimdi çiçek mevsimi değil ki,' dedim. Bana doğru yürüyerek, ' Şimdi çiçekten bol bir şey yok, ' dedi. 'Bizim bahçede güller ve iki çeşit hanımeli var. Birini bana babam verdi. Ayrıkotu gibi çoğalıyorlar. İki gündür çiçek arıyorum, ama bulamıyorum. Aramadığınız zaman ayağınıza dolaşırlar Sarısı ayrı, mavisi, kırmızısı ayrı. Kantar otunun güzel çiçeği olur mesela. Ama şimdi hiçbirini bulamıyorum.' Halinde bir tuhaflık sezdim ve bir yolunu bulup sordum: Ne yapacaksınız bu çiçekleri? Acayip ve titrek bir gülümseme yüz çizgilerini değiştirdi. Parmağını dudaklarının üstüne koyup 'Kimse duymasın ama.' dedi, 'sevgilime bunlardan bir buket vereceğimi söyledim.' 'Bak bu güzel,' dedim. 'Oo,' diye devam etti, 'onun başka hiçbir şeye ihtiyacı yok, çok zengin.' 'Öyleyse bukete sevinecek,' dedim. 'Onun mücevherleri ve bir de tacı var. Hükümet, bana alacaklarımı ödeseydi, başka türlü bir insan olurdum. Zamanında benim de halim vaktim iyiydi. Şimdi ne elde kaldı ne avuçta. Ben artık...' Gökyüzüne çevirdiği ılsak gözleriyle her şeyi anlatıyordu. 'O zamanlar mutluydunuz demek öyle mi?' diye sordum. 'Ah, o günleri çok arıyorum,' dedi. 'Öyle mutlu, öyle kaygısız, sudaki balık gibi tasasızdım.' " (sayfa 91-92)

Werther'in karşılaştığı bu meczubun hikayesini ilerleyen sayfalarda

Bendeki kitap Kum Saati Yayınları'ndan, Tolga Akdeniz çevirisiyle 2012 baskısı. Zaman zaman karşılaşacağınız imla ve baskı hataları mevcut.





14 Mayıs 2013 Salı

Boş Koltuk

0 yorum

J. K. Rowling'in Harry Potter serisinden bağımsız yazdığı ilk kitap. Bu kitabı bir  Harry Potter hayranı olarak okudum. J. K. Rowling bu kitabında, Harry Potter serisinde olmadığı kadar cüretkâr ve cesur kelimeler seçmiş. Bu alışılagelmişliğin dışında olduğu için beni biraz şaşırttı. Bir kaç koldan ve Harry Potter serisindenki gibi çok sayıda kişi üzerinden öyküyü anlatmaktadır. Kitabın ortalarına doğru nasıl bağlayacak diye düşünüyordum. Aslında bilindik bir son gibi olmuş.

Boş koltuk, Yarvil'e bağlı Pagford kasabasının belediye meclisi üyelerinden Barry Fairbrother'ın ölümüyle başlayan bir eser. Fields denilen bir varoş sitenin, Pagford'tan bağlantısının kesilmesini; Yarvil'e bağlanmasını ve Bellchapel Bağımlı Kliği'nin kapanmasını isteyen Howard Mollison; Barry Fairbrother'ın ölümüne sevinmiştir, ancak bunu belli etmez. Zira Fairbrother, Fields'ın Yarvil'e bağlı kalması gerektiğini savunmaktadır. Bellchapel'in korunması konusunda en büyük savunucu da Barry Fairbrother'dır.

Çok karakterli, çok öykülü bu küçük kasaba büyük bir roman Pagford'ın derinliklerinde, Fields'ta yaşamanın ne demek olduğunu Krystal Weedon, onun kardeşi ve annesi üzerinden okumaktayız.

Kitap yedi bölümdem oluşuyor. J. K. Rowling, gün parafları da atmış lakin, pek bir etkisini göremedim. Anlatmaya çalıştığı o kadar kısa süre içinde dönen entrikaydı diye düşünüyorum.

J. K. Rowling hayranları Harry Potter kadar hareketli bir kitap beklentisine düşmemeliler. Ancak şunu belirtmeden geçemeyeceğim, Harry Potter serisi ve Boş Koltuk, başka türdeler ve her ikisi kendi içinde macera dolu!

J. K. Rowling, Fields ve Pagford üzerinden günümüz yozlaşmışlığını ve iki yüzlülüğünü çok net bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Kitap Doğan Kitap'tan Dost Körpe çevirisiyle Mart 2013'te baskısını yapmıştır. Orijinal adı The Casual Vacancy'dir. (Kapak resimleri internetten alınmıştır.)

Kitap:
Doğan Kitap
Kitapyurdu.com
İdefix.com

10 Mayıs 2013 Cuma

Büyük Yazarların Gizli Hayatları

0 yorum

Robert Schnakenberg eseri. Okuması eğlenceli, bazen inanması güç olgularla karşılaştığımız bir eser. Robert Schnakenberg önce yazarın bir künyesini veriyor, daha sonra yazarın kısa özgeçmişini anlatıyor ve daha sonrasında yazarın ilginç özelliklerini kısa kısa sıralıyor. Ayrıca bol bol illüstrasyon mevcut. Okurken yazar hakkında soru işaretleri de oluşturup yazarın kendisini araştırmaya da iten bir kitap. Ayrıca künye sayfasında yazarın "mottosu" olan bir cümleye de yer vermiş. Daha sonra da yazarın bir özelliği tam sayfa illüstre edilmiş.

Kitap içindeki yazar;
William Shakespeare
Lord Byron
Honeré De Balzac
Edgar Ellan Poe
Charles Dickens
Bronte Kardeşler (Charlotte Bronte, Emily Bronte, Anne Bronte)
Henry David Thoreau
Walt Whitman
Leo Tolstoy
Emily Dickinson
Lewis Carrol
Louisa May Alcott
Mark Twain
Oscar Wilde
Arthur Conan Doyle
W. B. Yeats
H. G. Wells
Gertrude Stein
Jack London
Virginia Woolf
James Joyce
Franz Kafka
T. S. Eliot
Agatha Cristie
J. R. R. Tolkien
F. Scott Fitzgerald
William Faulkner
Ernest Hemingway
Ayn Rand
Jean-Paul Sartre
Richard Wright
William Burroughs
Carson Mccullers
J. D. Salinger
Jack Kerouac
Kurt Vonnegut
Toni Morrison
Sylvia Plath
Thomas Pynchon
Bazı yazarları hiç duymadığımı itiraf etmeliyim, bazılarınıysa daha okumadım.

Şömine başında ayakta ölünebileceğini ispatlamaya çalışmak olsun, her zaman muhalifliğini korumaya çalışmak olsun; kimilerini bildiğimiz kimilerini bilmediğimiz, toplum tarafından "ilginç" olarak nitelendirilen bir çok olaya tanık olacaksınız.

Ayrıca belirtmeliyim ki, bu kitap yazarların hayatlarını detaylıca incelemiyor. Öyle bir yanılgıya düşmemek gereklidir. Robert Schnakenberg kısa kısa yazarlardan ve onların ilginç özelliklerinden bahsetmiştir.

Robert Schnakenberg, kimi zaman yazarların çağdaşlarıyla olan ilişkilerine değinmesi, nedendir bilmem, hoşuma gitti.

Kitap; Domingo Yayınevi'nden, Duygu Akın çevirisiyle Eylül 2010'da basılmıştır.

Domingo Yayınevi
Kitapyurdu.com
İdefix.com

27 Nisan 2013 Cumartesi

Kürk Mantolu Madonna

0 yorum

Bir Sabahattin Ali eseri. Füsut Akatlı'nın yazdığı önszöde Sabahattin Ali'nin, kendi eserine, uzun öykü dediğinden bahsetmiştir. Bir çırpıda okunan bir eser. Raif Efendi'nin hayatı sadece anlatıcıyı değil bizi de içine sürüklüyor.

Raif Efendi hakkındaki bilgileri yine kendisinin yazdığı bir gün için yazılmış bir günlükten alıyoruz. Raif Efendi içine kapanık bir çocuk ve genç olarak yaşıyor. Maria Puder'in kendi portresini sergilediği bir sergide bu resmi görmesiyle hayatının akışı değişiyor. Bu portreye Andreas del Sarto'nun Madonna delle Apie tablosuna atıfla Kürk Mantolu Madonna ismi verilmiş. Maria Puder'in bu genci farkedip yanına gelmesiyle, Raif Efendi'nin ona farkedemeyecek kadar önüne bakması içe kapanıklığının boyutlarının bir emaresidir. Bir akşam bar gezisinden dönerken Maria Puder ile göz göze geliyor. Ancak bunun sarhoşluktan mı ileri geldiğini düşünürken ertesi gün aynı saatte onu gördüğünü düşündüğü caddeye geliyor Maria Puder gerçekten de oradadır!

Belki kısa belki uzun bir altı ay için Raif Efendi bambaşka bir insan oluverir! Mihriye Hanım'la evli olup kayınbiraderleri Vedat ve Cihat'la; Ferhunda Hanım ve eşi Nurettin Bey'le ve onların çocuklarıyla ve kendi kızları Nurten ve Necla ile birlikte yaşamaktadır. Yaşamını kastederek "Bu daha ne kadar sürecek?" diye sormaktadır anlatıcıya bir zaman.

Bir kaç noktada Türk filmi tadında kurgulama olduğu gözünüzden kaçmayacak: Raif Efendi "adresi bilmiyorum" diyerek gitmeyecek; lakin daha öncesinde, kaldığı pansiyonun sahibi adres değişikliği varsa polise ikamet değişikliği bildirme zorunluluğundan bahsediyor.

Sabahattin Ali'nin tahlilleri, hayatın kendisi gibi, akışında gelen olgular. Bazıları ne kadar acı olsa da hayatın bir parçası olduğunu Sabahattin Ali, aynı şekilde hissettirerek yazmış. Ayrıca bazı kullanımdan düşmüş cümle ve kelime yapılarını da görmek, onları özlediğimi hissettirdi.

Raif Efendi, on yıl sonra hiç beklemediğimi bir haberle, bir gerçekle on yılını çöpe attığını farkediyor. Bu tek gün yazılmış günlüğünde Maria Puder'den sonra ilk defa açılıyor, anlatıyor, bir nevi bize hayatını özetliyor. Bir çokları için ve kimi zaman kendisi için lüzumsuz olduğunun sanan bir adam yavaş yavaş kendi sakin görünen duvarlarının içinde boğuluyor.

Bendeki kitap Yapı Kredi Yayınları'ndan Eylül 2003 tarihli 10. baskısı.

Yapı Kredi Yayınları
Kitapyurdu.com
İdefix.com




24 Nisan 2013 Çarşamba

Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita

0 yorum
“Kederli bir mecburiyettir bir insanın ülkesini sevmesi…”
Ece Temelkuran’dan bir devrimin anatomisi. O zamana kadar doğru düzgün anlatılmamış bir devrimin hikayesi.
" “Peki yoksullar için bütün bu yaptıklarınız suç oranını düşürdü mü?”  
“Bakın sinyorita, biz bu ülkede sizin bu soruyu sormaya neden olan düşünce sistemini değiştirmeye çalışıyoruz. Biz, dünyanın geri kalanı gibi insanları suçlular ve masumlar olarak ikiye ayırmıyoruz. Washington’dan IMF’den söz ediyorsunuz… Bizim bunlara öfkelenmeye vaktimiz yok. Biz burada devrim yapıyoruz Sinyorita! " "
Kitabın arka kapağında da yer alan açıklama aslında çok doğru yapılmış. Bu kitap eğlence amaçlı yazılmış bir gezi yazısı değil, ya da Venezüella’nın ne kadar güzel bir memleket olduğunu ve her insanın burayı mutlaka ziyaret etmesi gerektiğini anlatan bir güzelleme hiç değil. Bu kitap olanları olduğu gibi anlatan, bazen üzen bazen de üzerine günlerce konuşulacak notlar barındıran ve okuyanı kesinlikle düşünmeye iten bir yapıt. İnsan bir zaman sonra o ülkede yaşayan insanların seslerini evinde duymaya başlıyor. İnsanların umudu kalmadığında bile değiştirmek için neler yapabileceğini düşünmesini sağlıyor.
“Sadece uzaktan gelenler bilirler evlerinin kokusunu. Yollara belki de evlerimizin gizini ve evlerdeki halimizi anlayabilmek için çıkılır.”
İnsan ister istemez diğer ülkelerde gördüğü ve hakkında yazı yazılmaya değer bulunan olayları kendi ülkesiyle kıyaslamak ve yine ister istemez kendi ülkesinin daha “yaşanabilir” olduğunu düşünmek istiyor. Bazen de insanlar söyle düşünüyor: ” Bütün bunlar benim ülkemde olsa nasıl olurdu?”  Ancak ben bu kitabı okuduktan sonra bir ülkede yaşanan her olayın aslında ülkenin vatandaşlarının ağzından anlatılması gerektiğini kavradım.  Bu kitapta, ülkede yaşayan ve farklı sosyokültürel çevreden gelen insanların aynı ülkede yaşamasına rağmen olan bitenleri bu kadar farklı anlatabilmesi insanı çekiyor. Gazetelerde okunanların ya da televizyondan izlenenlerin kesinlikle o ülkede olanları yansıtmadığını ve  vatandaşlarının ağzından çıkanlarla derlenmiş bir kitap kadar insanı etkileyemeyeceğini  de öğrendim.

Temelkuran’ın Venezüella’ya gitme sebebi, Uluslararası gençlik festivali aslında.  ABD’nin burnunun dibinde hatta “arka bahçesinde” dünyaya kafa tutmaya karar vermiş bir ülkenin bu gücü nereden bulduğuna dair bir merak Ece Temelkuran’ı  Venezüella’ya gitmeye ve neler olup bittiğini anlamaya itmiş. Ülkede yaşayan vatandaşların bir kısmı Chavez’in başlattığı ve yürüttüğü bu politikaya hayranken, ülkenin zengin kesiminin Chavez’i  ‘çılgın bir diktatör’ olarak algılamasının nedenlerini araştırmış.  Temelkuran sadece devrim yanlılarıyla konuşmamış, devrim karşıtlarının da neden böyle düşündüğüyle ilgili fikirlerini almış. Bu ülkeyle ilgili öğrendiğim en acıklı şey ise zengin bir Venezüellalının  Chavez’den önce hayatını hiç fakir insan görmeden geçirebileceği  gerçeği oldu. Bu bir fakir devrimi ve bu devrimin nasıl planlandığının, nasıl yürütüldüğünün ve nasıl devam ettirilmeye çalışıldığının ayrıntıları bu kitapta anlatılmış.
Venezüella devriminin nasıl yapıldığı ve o güne kadar yok sayılan fakirlerin nasıl tekrar hayata döndürüldüğü, ülkenin en önemli gelir kaynağı petrolün nasıl fakir insanlar için kullanıldığını ve en önemlisi bir liderin içinden çıktığı çevreyi unutmadan o çevre için nasıl mücadele verdiğini anlamak için okunması gereken bir kitap olduğu kanaatindeyim.  İnsana umut verebiliyor. 

Son olarak Ece Temelkuran’ın ağzından:
“ Yola çıkarken sorduğum soru “Onlar nasıl yapmış?”tan, “Biz nasıl yapabiliriz?”e dönüştü. Bu kitabı okuyup bitirdikten sonra sizin de sorularınızın değişmesini umarak, bir kez daha söylüyorum bana söylediklerini size:
Devrimin selamı var bize! ”
Kitap, Everest Yayınlarından 2006’da çıkmış olup bendeki 2010 tarihli 11.baskıdır.
İdefix.com

 
Copyright © Kitaplık
S.Y.